Peki, o ‘Marka’dan geriye ne bıraktık?
Bu ve buna benzer soruların cevapları, 9 sene öncesinde kalan ve Hatay Valiliği bünyesinde ‘beden’ bulan “Hatay Kentsel Ölçekte Markalaşma Stratejisi”nde gizli. O stratejiye ne kadar sadık kalındığında gizli.
Tarihler 2008’i gösterdiğinde, Antakya kent kimliği adına önemli bir toplantı yapılmış ve “Hatay Kentsel Ölçekte Markalaşma Stratejisi” toplantısı gerçekleştirilmişti. Bu toplantıda, Hatay’ın tanıtılması amacıyla “Hatay Marka Kent Eylem Planı” hazırlanmıştı. Planda; uluslararası standartlarda müze yapımı, tarihi, kültürel ve mimari özelliği olan yapıların ve ören yerlerinin restorasyonunun yapılması gibi mimari düzenlemeler yer almıştı.
-Zamansız açılış-
Hatay Marka Kent Eylem Planı’na dahil projelerden biri olan yeni Müze binası, hazırlıklar ve sergi salonlarının bitimi dahi beklenmeden, 28 Aralık 2014 Pazar günü yapılan bir açılışla kapılarını ziyaretçilere açtı. Zamansız açılış nedeniyle belki, Müze’nin ‘bahse konu’ ikinci kısmının ne zaman açılacağı bugün dahi bilinmiyor. Ya da eski diye tabir edilen Müze binasındaki mozaiklerin ne zaman duvarlardan sökülüp yeni binaya taşınacağı… O yüzden, her iki bina arasındaki trafik, aradan geçen bunca zamana rağmen devam ediyor.
-Rafa kalkanlar-
Marka Kent Eylem Planı bugün ne kadarıyla rafa kaldırıldı bilinmez ama, eldeki Antakya’yı yönetenlerin tarihi ve kültürel kimliğe bakışına dokunan herkesin fark ettiği tek bir şey var… Dokunduğunuz elinizde kalıyor! Bunun en büyük örneklerinden bir tanesi, Antakya’nın trafiğe kapalı Hürriyet Caddesi’nde bulunan Roma buluntusu! O, derin bir çukurun içine gömdüğümüz tarihimiz… Ne isimliği, ne tabelası olan geçmişimiz… Bakımsızlığıyla tarihe bakışımızı perçinleyen gerçeğimiz… Diğer bir tanesi mi? Antakya’da, Bekir Karabacak Köprüsü yakınlarındaki kemerli taş bir yapı! O, şehrin orta yerindeki bir diğer sahipsizliğimiz… Kültürel envanterde olup olmadığını dahi bilmediğimiz… Hangi döneme karşılık geldiğini tespit edemediğimiz… Kendi haline bıraktığımız, belki de yıkılmasını beklediğimiz…
-Marka’ya ne oldu?-
Düne dair bir diğer önemli toplantının tarihi, 2009! Bu tarihte, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından gerçekleştirilen 25 Şubat 2009 tarihli toplantıda bir dizi kararlar alınmış ve Kurul’un görüşü alınmadan, sit ve arkeoloji alanı içerisindeki yapılara inşai ve fiziki müdahalede bulunulmaması gerektiği belirtilmişti. Peki, o günden bugüne, Antakya evlerinin betona teslim hali için bir tespit yapabildik mi? Restore edilemeyen, yeterince bakımı da tamiri de gerçekleştirilemeyen bu yapıların, aslına uygun olmayan malzemelerle değişen bedenlerine müdahale edebildik mi? Soruların cevapları, 9 sene öncesinde kalan ve Hatay Valiliği bünyesinde ‘beden’ bulan “Hatay Kentsel Ölçekte Markalaşma Stratejisi”nde gizli. O stratejiye ne kadar sadık kalındığında gizli. Bugün, o ‘marka’ denilenden ne kadar kaldığında gizli.
-Yapılanlar mı?-
Düne dair yapılan çalışmalara bakmaya devam edelim… Bu defaki adresimiz, Antakya Belediyesi bünyesinde kurulan KUDEB olsun ve 2010 yılı Mayıs ayında ‘Sokak Sağlıklaştırma (cephe iyileştirme) Projesi’ kapsamında başlatılan çalışmalar… Özelikle de, Kırk Asırlık Türk Yurdu Sokağı! Bu sokağın ‘sağlıklaştırılmış’ halini Hatay Valisi’nin de yakından gidip görmesi gerek aslında. Aynen, Antakya Uzun Çarşı içinde başlatılıp da devamı getirilmeyen restorasyon çalışması gibi, ilk elden bir tespit gerek. Protokol misafirlerin konfeti eşliğinde açtığı sokağın bugüne ekli acınası durumunun ‘utandırması’ gerek. Özellikle de, ‘marka’ komisyonları kuran bir kent adına, durup düşünmek gerek!
-Umut olur mu?-
Tüm bu olumsuzluklar, Antakya Belediyesi’nin son adımı ile umuda dönüşür mü bilinmez ama, uzun zamandır beklenen şey hayata geçiyor. Antakya Belediye Başkanı İsmail Kimyeci’nin girişimleriyle, Anıtlar Yüksek Kurulu Müdürlüğü ilimizde oluşturuluyor. Eldeki hikayeleri yeniden hatırlama sebebimiz de biraz da bu yüzden… Antakya’nın taş ve ahşap bedenine ekli ‘vazgeçilmişliği’ yaptığı başarılı restorasyonlarla düzeltme çabasında olan Yüksek Mimar Özgür Deniz Emir’in düne dair beklentisi de bu yöndeydi: “Ben her zaman söylüyorum… Antakya’nın bir koruma Kurulu’na ihtiyacı var. Çok ciddi anlamda ihtiyacı var. Adana’daki Koruma Kurulu çok yoğun çalışıyor, çok da duyarlılar. Özellikle de Antakya konusunda çok duyarlılar. Ama, işleyiş açısından çok zorluk yaşanıyor. Projelerin gitmesi, onları gelmesi, çalışmaların gündeme alınması… Kendilerinin bu yoğunlukları açısından burada mutlaka bir Koruma Kurulu’nun oluşturulması lazım. Görüyorum ki hiçbir siyasi bu anlamda bir inisiyatif kullanmıyor ya da bunu hiçbir yerde dile getirmiyor. Öncelikle bunun yapılması gerekiyor. Bunun için de bir Bakanlar Kurulu kararı gerekiyor. Siyasilerin bir araya gelip bu konuyu çözüme ulaştırması gerekiyor.” Bugün ulaşılan bu çözüm noktası, şu ana kadar sıralanan sahipsizliği giderir mi peki? Yoksa sorun, Anıtlar Yüksek Kurulu Müdürlüğü’nün Antakya noktasında oluşturulması değil de, bizi yönetenlerde mi? Sizce?
Haber-Fotoğraf: Tamer Yazar