Aynalar Döngüsü

  Yaşam, gerçekle düş arasında yalpalayan bir sarkaç ve gökyüzü kendi mavisiyle… İnsan kendi yalnızlığıyla yine… Geleceğin en saklı halini bulup çıkarmalı, en acımasızını… Gerçeklerin sıkıcılığı kadar insanı boğan bir his yoktur çünkü… İçine dökülen acının belirsizliği gibi… Gelişigüzel iliştiğimiz sokak ya da hafızımızda silikleşen kayıt… Konuştuğumuz her şey anlamsız bir sızıya mahkûmken Zihnimizin taşımakta […]

 

Yaşam, gerçekle düş arasında yalpalayan bir sarkaç ve gökyüzü kendi mavisiyle…

İnsan kendi yalnızlığıyla yine…

Geleceğin en saklı halini bulup çıkarmalı, en acımasızını…

Gerçeklerin sıkıcılığı kadar insanı boğan bir his yoktur çünkü…

İçine dökülen acının belirsizliği gibi…

Gelişigüzel iliştiğimiz sokak ya da hafızımızda silikleşen kayıt…

Konuştuğumuz her şey anlamsız bir sızıya mahkûmken

Zihnimizin taşımakta zorlandığı kalabalık gibi…

Her geçen gün daha çok haber ve bilgiye karşın giderek daha az anlamın üretildiği bir evrende yaşıyoruz…” diyor Jean Baudrillard

Belki çoğumuz durağanlaşan bir zamanda buluyor karşılığını…

Naylon ilişkiler

Yapay yoğunluk…

Yarattığımız yeni yeni karakterler…

Kısır bir yön tanımlamasıyla geçen koca bir süre…

Sahi böylesi bir karmaşada kim kimi iyileştirir?

İşittiklerimiz mi, yüklendiğimiz karakterler mi?

Zırvalığın tespiti zordur çünkü… Umutsuzluksa eğer işte tam orası…

Öylesine zor bir çağ ki, kendi gölgenize dahi şüpheyle yaklaşabilirsiniz…

Mekân neresi olursa olsun, her şey bir diğerini kurcalar durmadan…

“Her yanda tertemiz, gülümseyen ama gözleri tükenmiş, boşalmış yüzler…”[i] diye ekliyor Sartre

Öyle ya, değersizleştirilen bir anın yara almadan kurtulması mümkün mü?

Zihnimizde büyüttüğümüz kalabalığın kasvetini konuşmak…

Çembere dokunmak…

En kötüsü de kemikleşmiş bir alışkanlıkla dolanmak…

Olduğunu sanmak

Yürüdüğünü ve her şeyin yolunda olduğunu…

Bir araya geldiğini…

Yeni bir aksanla konuşmayı deniyorum olmuyor

Cümleye eklemlenmiş bir virgülle…

Belki çoğunluğumuz durağanlaşan bir zamanda buluyor karşılığını…

Fikirler, düşünceler…

Yarattığımız yeni yeni karakterler…

Sahi böylesi bir karmaşada kim kimi iyileştirir?

Yaşadıklarımız mı yoksa yüklendiğimiz karakterler mi?

Gelişigüzel iliştiğimiz sokak ya da hafızımızda silikleşen kayıt…

“Kendini bulursun, kendini tanırsın böylece.

Dingin dalgalara bırakıp kendini, ağır ağır açılırsın…” [ii] diye söyleniyor Vicente Aleixandre

Gerçeklerin sıkıcılığı kadar, insanı boğan bir his yoktur…

Ancak gerçeği aramak kadar insanı yenileyen bir duygu da…

Umuda yakın, olasılıklara daha yakın, katmanları çözümlemeye daha da…

Kendini eksiltmeden hemen önce…

Bıkıp usanmadan…

Yılmadan ve tükenmeden hemen önce…

Her bakımdan diğeri olmak ancak her bakımdan diğerleri için…

Ötekiler ve kenardakiler için…

Kaygılarımıza rağmen,

Korkularımıza…

Kendimize ve kalabalığa rağmen…

Exit mobile version