Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Çileği tescillenen iller sırada!

Yayladağı çileği hikayesi mi?

Yayladağı çileği hikayesi mi?

Türkiye’de çilek üretiminde Mersin’den sonra Antalya ile ikinci sırada yer alan Aydın’da en fazla çilek üretimi yapılan yer olan Sultanhisar, çileğini markalaştırmak ve coğrafi işaret için çalışmasını 2018’de başlattı ve sürecin sonuna geldi. Hatay’ın Yayladağı ilçesinin organik üretim sembolü çilek için de aynı yolda mıyız peki?

Hatay’ın da 2017 itibariyle aldığı tescille dahil olduğu Gastronomi turizmi, destinasyonları farklılaştırmada önemli bir paya sahip. Zira yöresel mutfaklar; şehir, bölge ve uyruk tarafından markalandırıldığı takdirde, yiyecek kültürü ile destinasyon arasında olumlu bir ilişki kurulabilmekte, bu da gastronomik kimliğin oluşturulmasının önemli bir aşamasını oluşturmakta.
Hatay’ın yeni yeni bir takım adımlar attığı Gastronomik kimlik, destinasyona da ciddi avantajlar sağlıyor. Örneğin; Gastronomik kimliğin taklit edilebilirliğinin zor olması, destinasyona rekabet avantajı sağlıyor. Destinasyonun, kendini rakiplerinden farklılaştırabilmesini ve ayırt edilebilmesini sağlıyor. Turistlere, bölgeye özgü yeme-içme deneyimleri yaşamalarına olanak sağlıyor. Benzersiz ve özgün bir destinasyon algısı oluşturulabiliyor. Bölgedeki diğer turistik ürünlere de değer katıyor.
Sadece bir yörede yetiştirilen, bir yöreye özgü yerel yiyecekler ise bahse konu gastronomik kimliğin temel bileşenini oluşturuyor. Zira günümüz turizm pazarında, yerel ve gastronomik ürünlere yoğun bir talep olduğu biliniyor. Hatta destinasyon tanıtımında, kültürel kimlik ve mirasın aktarımında, gastronomik kimlik etkili bir faktör olarak da kullanılabili-yor.
Buraya kadar anlattığımız gastronomik sürecin Hatay ayağında, Yaylada-ğı’ndayız. Önce bir kaç dönüm üzerinde deneme üretimine başlanan, bugün ise artık Yayladağı ilçesinin marka değeri halini almaya başlayan Yayladağı Çileği’ndeyiz. Sorumuz net! Eldeki değerin ‘tescil’ ya da ‘coğrafi işaret’ yolculuğunun neresindeyiz?
-LİSTEMİZ!-
Kırıkhan Havucu, Püren Balı, Nar Ekşisi, Ney Kamışı, Defne Sabunu, Yayladağı Lokumu, yerel zeytin çeşitleri olan ‘Karamani, Savrani, Sarı Haşebi ve Halhalı’, Hatay Cevizli Biberi, Akçay Şeker Portakalı, Hatay Hurması, Tuzlu Yoğurt, Zahter, Altınözü Biberi, Sürk Peyniri ve Carra Peyniri gibi pek çok ürünü ‘coğrafi işaret’ sürecine etiketleyen ve bu konuda adımlar atmaya devam eden Hatay’ın ‘talep listesine’ Yayladağı Çileği’ni de ekleyelim mi?
Bu konuda ifade edilen oldukça net:
“Yayladağı Çileği’nin gastronomik bir kimlik olarak değerlendirilmesi için gerekli yasal önlemler alınmalı. Bunun için öncelikle Yayladağı Çileği isminin tescil edilmesi, arkasından coğrafi kaynak gösteren ürünün adının coğrafi işaret ile yasal koruma altına alınması gerek. Yasal koruma, OYayladağı Çileği’ne marka değeri kazandırabilecek. Marka değeri kazanan yerel bir ürün, hem üreticinin hem de tüketicinin ilgisini çekebilir Böylece Yayladağı Çileği, Türkiye ve dünyada bilinen çilek türleri arasında ayırt edici bir konuma gelerek, Hatay’ın gastronomik bir kimlik unsuru olabilecek. Bunun için yapılması gereken çok şey var. Ama bunlardan en önemlisi, Yayladağı Çileği, gastronomik bir kimlik unsuru olarak çeşitli medya kanalları, festivaller ve değişik etkinlikler aracılığı ile tanıtılmalı, Hatay anlatılırken ‘vitrine’ konmalı.”
-ORGANİK-
Üretimin, her hangi bir kimyasal katkı olmadan, tamamiyle organik gübrelerin kullanımıyla ve teknik personelin kontrolünde gerçekleştiği Yayladağı Çileği konusunda ilgili sürecin ne aşamada olduğu net değil ya da böyle bir sürecin başlatılıp başlatılmadığı! Ancak konu, sadece çilek başlığında da değil, ama mevcut gastronomik kentsel kimliğin nasıl yönetildiği noktasında!
Bu konuda konuşan, ancak ismini vermek istemeyen bir turizmcinin değerlendirmesi oldukça çarpıcı…
“Konu sadece gastronomi değil ki! Konu, turizmin ta kendisi. Bir kere herkes bir başka baş çekiyor. Bir kere siz de yazmıştınız, ‘herkes bir halay başı’ diye! Gerçekten de durum bu! Herkesin bir yönetim alanı var bu kentte. Kimse birbirinin alanına girmiyor. Karışmıyor. Müdahil olmuyor. Hani deriz ya, ‘memleketi ben mi kurtaracağım’ diye… Herkesin kendi memleketi (yönetim alanı) var! Orada her şey tamam mı? Diğerlerini onu ilgilendirmiyor! Bu aynı şeye benziyor… Antakya Belediyesi’nin, Antakya’da, Hatay Büyükşehir’den bağımsız çalıştığı alanlar var. Bakıyorsunuz, kaldırımın taşı değişik, uygulama farklı, ki anlıyorsunuz, farklı memleketteyiz! Gastronomi de bunun gibi. Sorun şu ki… Politikamız yok. Herkesin izlediği, içinde olduğu bir yol haritamız yok. Herkes kendi yolunda bir şekilde ilerliyor. Ama kent de, bunca yol arasında bölünüyor. Sonuç mu? Kadim kent, medeniyetler kenti, EXPO ve Gastronomi kenti diye diye bitiriyoruz günleri! Klasiğimiz de değişmiyor ama… Hani Gaziantep örneği verip duranlarımız var ya! Dilerim bir gün birileri de bizlerin ortak başarı öykülerimizi örnek alır. Umudum mu? Çok yok! Çilek konusu da bu konunun ufak bir kısmı, ama önemli tabi. Dilerim o konuda ‘organik’ kimlikten ödün verilmez. En azından, Antakya’nın her köşesinde ayrı bir tarif, tat ve görsellikle sunulan tescilli künefe hikâyesine dönüşmez!” -Tamer Yazar-