Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İnsanları iyileştirmek de… Mutlu görmek de çok güzel…

Metin Yılmaz: “Sağlık Ocağından

Metin Yılmaz: “Sağlık Ocağından 112 Acil Sevisine, Eczane biriminden Hasta Hakları birimine, Acil servisinden Triyaj birimine kadar, sağlığın neredeyse tüm ana mutfaklarında, tam ve dolu dolu bir 25 senem geride kaldı. Kesinlikle, ‘keşke başka bir meslek seçseydim’ dediğim tek bir anım bile olmadı.”

Dünden bugüne çok şey değişti. En çok da bizler, hayatlarımız. Koronavirüs salgınının gündelik yaşamı değiştirdiğine o nedenle şüphe yok. Ama bu değişikliklerin kaçı kalıcı? Salgın sona erdiğinde nasıl yaşayacağız? Bugün bizleri ayakta tutan ‘dayanışma örneklerini’ sürdürebilecek miyiz? Hayata dair öncelik listemizde güncelleme yapacak mıyız?
Haklısınız, soruların cevap beklediği bir süreç yaşıyoruz. Ama bu sürecin en yorgunları, kuşkusuz, salgının en sıcak noktasında olanlar… Bizler, ‘EVDE KAL ile dışarıdaki hayata mola verirken, verilmesi gereken savaşı verenler… Onlar, sağlık çalışanları. Her gece, yürekten alkışladıklarımız…
Bugün, o isimlerden biri ile konuşalım istedim. Kendini anlatsın istedim. Aslında o kendisini anlatırken, kendi gibi binlercesinin yaşadığı ruh halini de resimledi bizler için. Ne hissettiklerini, ne düşündüklerini, bizlerin bocaladıkları noktada nasıl direndiklerini en çok da.
Sorularımız gelsin o zaman ve doldu dolu bir 25 senesini sağlık sektörüne adayan, Metin Yılmaz konuşsun. Kadim Antakya’nın kalbinin attığı bir hastaneden, biraz kendini, biraz da yaşananları fısıldasın…

Ve ilk sorumuz…

Okuyucularımız için önemli bir konu üzerinden ilerleyeceğiz, ama… Adımları beraber atacağımız isimden, önce kendisini anlatmasını isteyelim mi? Metin Yılmaz, kimdir?

47 yaşında, “önce insan” diyen, rabbinin rızası için hayatını geçirmeye çalışan, “sonunu düşünen asla kahraman olamaz” diyen, bir o kadar da kendisi için istediklerini kardeşleri için de isteyen, 14 yıllık bir sendikacı…

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan SARS benzeri yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını, bugün İran’dan İtalya ve İspanya’ya binlerce ölüme neden oldu. Türkiye’nin sıkı tedbirler uyguladığı salgının Antakya ayağında, devlet hastanesinin bu vakaları noktasında duran biriminde çalışan biri olarak, geride kalan ve seni bekleyen günleri düşündüğünde, nasılsın, nasıl hissediyorsun?

Bu salgının büyük bir proje olduğunu, tüm dünyada bir korku imparatorluğu oluşturulmaya çalışıldığını ve bunun da bazı üst proje adamları tarafından kurgulandığını düşünüyorum. Evet, bu anlamda zor günler yaşıyoruz. Ancak şunu da ifade etmem gerekiyor ki… Zamanında üreten ve olası bir durum için de hazırlığını yapan devletimizin, gerek malzeme ve gerekse medikal anlamda sıkıntısı olmadığını bilen biri olarak, başlarda, yerel veya hastaneler bazında, acemi yöneticiler başlığında, kriz yönetemeyenlerin varlığına şahit olduk. Peki, şu an mı? Bu zor sürece karşı, dünyanın en fedakar sağlık ordusuna sahip bir milletin ferdi olarak, başaracağımız noktasında umudum hep var ve bizleri, hepimizi ayakta tutan şey de zaten bu umut.

Dünyanın hemen her ülkesinde sağlık çalışanlarının alkışlanması ile başlayan süreç size ne hissettiriyor?

Sahiplenilmek çok önemli ve bu, sağlık savaşında inanılmaz bir motivasyon oldu diyebilirim.

Bizler, evlerinden işini yapan ya da tamamen kendisini evinde izole eden ve EVDE KAL kuralına riayet edenleriz… Ama sizlerin; vazgeçme, bırakma ya da ara verme şansınız yok. Peki, salgına dair yaşanan vakalarla bire bir ilgilenmek zorunda kalıp eve döndüğünüzde, yaşadığınız bir tedirginlik oluyor mu? Bunun için aldığınız önlemler oluyor mu?

Olmaz mı, tabi ki oluyor. Yaşadığım bir şeyi size anlatayım… Bir anneyi, kovid 19 şüphesi nedeniyle, tetkiklerini yapmak üzere izole ediyorduk. Çocuklarından ayrı kalacağını hisseden annenin, ağlayarak, “bende bir şey yok” dediği an içim yanmıştı. Aklıma kendi kızım geliyor. Hemen her nöbetime giderken, kızımın, “baba lütfen dikkatli ol, maskeni ve koruyucu ekipmanını tak, bizleri unutma” dediği anlar aklıma geliyor. Eve, 24 saatlik nöbet bitimi sonrası gittiğimde, adeta bir hırsız gibi içeriye giriyorum. “Aman hiç kimse beni görmesin” diye sessizce ilerliyorum kendi evimde. Tüm gün üzerimde olan formamı çıkarıp, direk makineye atıp temizliyorum. Dokunduğum her yeri, “aman kimse dokunmasın” diye, hemen dezenfektan ile siliyorum. Demem o ki, bulaştırabileceğim şüphesi ile yaşamak zor. Gerçekten de çok zor.

Sağlık Bakanı, bu süreçte oldukça şeffaf bir politika izliyor ve bazı konularda eleştirilse de, samimiyeti bağlamında takdir topluyor. Sağlık çalışanları da memnun mu Ankara’nın izlediği politikadan?

Kendi adıma, evet. Memnunum. Hem Bilim Kurulu’nun hem Bakanımızın tedbir ve tavsiyeleri fazlasıyla yerinde. Asla bazı Oda ve STK’ların dediği gibi değil. Bunlar, hangi ülkenin Odası bilemiyorum, ama şunu çok iyi biliyorum. Bakanlık, personeli için seferber durumda.

İtalyan bir hemşirenin, ülkesinde yaşanan koronavirüs tablosuna dair ifadesini paylaşmak istiyorum sizinle… “Eğer bir hasta çok ağırlaşıp artık yaşama umudu kalmadıysa, ona verilen yatağı ya da sağlanan imkanları iyileşme ihtimali olan birine aktarma tercihinde kalıyoruz.” Bu, bir sağlık çalışanın yaşayabileceği en çaresiz nokta olmalı! Doğru mu?

Kesinlikle. İçinde insanlık duygusu olan herkes, ama herkes bu çaresizliği yaşar.

Sıkıntılı, zorlu, yorucu, saatleri olmayan ve çok efor isteyen bir mesleğin içinde biri olarak, kaç sene oldu? Bunla bağlantılı olarak da… Hiç, ‘keşke başka bir meslek seçseydim’ dediğin zamanlar oldu mu?

Sağlık Ocağından 112 Acil Sevisine, Eczane biriminden Hasta Hakları birimine, Acil Servisten Triyaj birimine kadar, neredeyse, sağlığın asıl mutfaklarında tam ve dolu dolu bir 25 senem geride kaldı. Kesinlikle, ‘keşke başka bir meslek seçseydim’ dediğim tek bir anım bile olmadı. Hiç olmadı. Niye mi? Çünkü insanların acılarının dindirilmesine vesile olmanın mutluluğunu hep yaşadım. Ve bu, bana hep ayrı bir mutluluk verdi.

Önceden hazırlıklı olunmayan, vakası ise hiç olmayan bir hastalığın bir anda salgın şeklinde gelmesinden bahsediyoruz. Peki, EVDE KAL’anlar olarak soralım… Hiçbir doktorun tecrübe etmediği bir olayla savaşırken, korktuğunuz oluyor mu?

Biz, sağlık çalışanları, her an risk atındayız. Bunu bilerek yaşadık, yaşıyoruz. Tedbir bizden, takdir yaratandan.

Şunu biraz resmedelim mi? Hastaneye bir vaka geldi ve öyle görülüyor ki, olası semptomlar mevcut! Buradaki süreç hangi adımlarla ilerliyor, bilmeyenler için biraz bahsedelim mi?

Hastamızı ilk ben karşılıyorum. Temas olup olmadığı belirtilerine, yani semptomlarının olup olmadığına, ateşine bakıp, hemen bulaş olmaması adına maske veriyor, ayrı bir odaya alıyoruz. Sonrasında gerekli tetkikleri yapıp, eğer şüphemiz oluyor ise, 112 Kovid 19 Ambulansı ile yatışını yapıp, tedavi sürecine hızlıca başlıyoruz. Tabi bu arada yakınlarını da 14 günlük bir süreyle evde karantina altına alıyoruz.

Son olarak… Tünelin sonunda ışık görüyor musun? Zira hiç bitmeyecek bir korku filminin içine düşmüş gibiyiz. Filmin sonunda MUTLU SON yazacak mı sence?

Biraz önce, bunun bir “proje” olduğunu söylemiştim, acımasız bir proje! Nisan sonlarında, bunun ilacı ve aşısı olacağına inanıyorum ama… Tedbiri, ne bugün ve ne de yarın, asla elden bırakmamalıyız.

Teşekkürler…

Röportaj/Tamer Yazar