KESK-DİSK-TMMOB-TTB ortak açıklamasında, 1 Mayıs’ın, bu sene Covid-19 koşullarında kutlanacağına vurgu yapıldı.
KESK-DİSK-TMMOB-TTB ortak açıklamasında, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ın bu sene Covid-19 koşullarında kutlanacağı, tarihte ilk kez 1 Mayıs’ta dünya işçi sınıfının büyük kitleler halinde kentlerin merkezi meydanlarında buluşamayacağı vurgulandı.
Ancak bu koşullara rağmen, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun ilan ettiği, insan onuruna yaraşır bir iş, gelir ve sosyal güvenlik talepleriyle dünya emekçilerinin tek ses, tek yürek olacağını belirtildiği açıklamada, “1 Mayıs 2020’de, dünyanın dört bir yanı; insanlığın ortak umutlarını ifade eden işçi sınıfının, büyük meydanlarda olmasa da; evlerinde, işyerlerinde, belirli sembolik merkezlerde, dünyanın bu düzeninin değişmesi gerektiğine dair iradesine tanıklık edecek” denildi.
Evde çalışan emekçinin mesaisi bitmiyor…
Açılan paketlerde, işverenlere her türlü destek ve hatta ücretsiz izin dayatma hakkının bile yer aldığı, ama işçi, emekçi, emekli, küçük esnaf, çiftçi, kadın ve çocuğun olmadığının belirtildiği açıklamada şunlara yer verildi:
“Salgının yarattığı ağır ekonomik sonuçlar karşısında milyonlarca işçi, emekçi, işsiz, emekli, küçük esnaf değil bir avuç şirket korunuyor. İşverenler ve müteahhitler için milyonluk paketler açıklanırken, AKP’nin yasa değişikliğiyle ‘ücretsiz izin’ dayatılan işçiler ise 1168 TL ile yaşamaya mahkum ediliyor.
Milyonlarca insanın işinden olduğu bir dönemde, KDV’li yüksek faturalar, hane bütçelerini sarsmaya, bankalar ise tüketici kredilerinden ve kredi kartlarından tıkır tıkır faiz almaya devam ediyor. Özel hastaneler kamunun hizmetine sunularak, tüm halkın sağlığı için devlet güvencesi sağlanmıyor. Zorunlu işlerde çalışan hekimlerin, sağlık ve belediye çalışanlarının, PTT ve kargo çalışanlarının sesine, taleplerine kulak verilmiyor. Marketlerden inşaatlara, fabrikalardan madenlere üretim zorlaması can alıyor. Evde çalışmaya başlayan emekçiler için mesai hiç bitmiyor, 24 saate yayılıyor. Çocukların ve aile büyüklerinin evde kalmasıyla, kadınların omuzlarındaki yük ağırlaşıyor, evde şiddet haberleri giderek artıyor.
İktidar, bu ağır koşullarda yaşamda kalmaya çalışan halkın sağlığını, işini ve geçimini güvence altına almazken, bir avuç patronun bir dediğini iki etmiyor. Bu düzenin çarkları, “neşesi yerinde” bir avuç ayrıcalıklı elit için dönüyor. Onların vergileri indiriliyor, onların kredileri gevşetiliyor, onların yağma projeleri için ihaleler sürüyor, onların köprülerine ve yollarına ‘hiç geçmesek’ de milyon dolarlar akıtılıyor, doğamız, su kaynaklarımız, tarım alanlarımız salgın fırsatçılığı ile ranta, talana açılıyor.
Bu yağma ve sömürü düzeninin sahipleri bir avuç patrona hizmet ederken, sadece on milyonlarca emekçiyi ve ailelerini değil, ülkemizin geleceğini de tehlikeye atıyor. Salgın ile uğraşması gerekenler, halka hizmet götürmek isteyen belediyeleri engellemekle, seçilmişlerin yerine kayyum atamakla, beğenmediği haberleri yapan gazetecileri tutuklatmakla, kendini eleştiren tweet atanların peşine düşmekle meşgul.”
Ayrıcalıklı kesim ile nüfusun yüzde 99’unun çıkarları aynı değil…
Ortak açıklamada, öneriler öyle sıralandı:
“Covid-19 salgını hepimize göstermiştir ki, bu düzenin sahibi bir avuç ayrıcalıklı kesim ile Türkiye nüfusunun yüzde 99’unun çıkarları aynı değildir. Covid-19 salgını süresince halkın sağlığını, işini ve aşını korumak için alınması gereken önlemler bellidir.
Temel, zorunlu ve acil mal ve hizmet üreten işler dışında bütün işlerde salgın süresince çalışma acilen durdurulmalıdır. Salgın süresince işten çıkarmalar yasaklanmalı, ücretsiz izin dayatmasından vazgeçilmeli çalışanlara ücretli izin verilmeli, işsizler için koşulsuz işsizlik maaşı ödenmeli, küçük esnaf ve çiftçi desteklenmelidir. Tüketici, konut ve taşıt kredileri ile kredi kartı borçları faiz işletilmeden ertelenmeli, elektrik, su, doğalgaz ve iletişim faturaları salgın riski boyunca devlet tarafından karşılanmalıdır.
Bu süreçte, özel sağlık kuruluşları kamu kontrolüne geçirilmeli, yurttaşların sağlık hizmetlerine erişimi istisnasız ve ön koşulsuz bütünüyle parasız olmalıdır. Salgınla mücadelede koordinasyonda katı bir disiplin uygulanmalı, bilimsel yaklaşım ve bilgi paylaşımında açık ve şeffaf olunmalıdır. Covid-19 Testleri konusunda bilimsel-yaygın-hakkaniyetli ve sonuçların hızla açıklandığı bir işleyiş hakim kılınmalıdır. Yerel yönetim kuruluşlarının, sağlık, emek ve meslek örgütlerinin de temsil edildiği bütünlüklü bir kurul oluşturulmalıdır. Bu kurul tüm süreci halkın sağlığını ve kamunun çıkarını önceleyecek biçimde şeffaf biçimde yürütmelidir.
Başta hekimler, sağlık ve belediye çalışanları olmak üzere, tüm zorunlu işlerde koruyucu ekipman başta olmak üzere, bütün eksiklikler giderilmeli, herhangi bir aksama yaşanmayacağına dair güven verilmeli ve bu işlerde çalışan herkes düzenli olarak testten geçirilmelidir. Salgın dönemlerinde dezavantajlı kesimler olarak kabul edilen; hiçbir geliri ve birikimi olmayan yoksullar, EYT’liler, göçmenler ve tutuklu/hükümlüler için yaşamlarını ve sağlıklarını koruyacak fiili ve yasal düzenlemeler hayata geçirilmelidir. Tüm kadınlara iş ve gelir güvencesi sağlanmalı, artan şiddete karşı İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasa etkin bir biçimde uygulanmalıdır.
Aklın ve bilimin emrettiği bu önlemler büyük ölçüde alınmamaktadır. Çünkü ülkeyi yönetenler, yandaş patronları beslemeye ve siyasi rekabete odaklanmıştır. Halkın sağlığını, işini ve geçimini güvence altına almayan, alamayan iktidar, siyasi sorumluluğu üstlenerek hesap vermeli, ilk adım olarak sağlık, içişleri ve ekonomi bakanları istifa etmelidir.” Mehmet ÖZGÜN