Eğitim-İş Hatay Şube Yönetimi, 20. MEB Şura kararlarını eleştirdi
Eğitim-İş Hatay Şube Yönetimi, yaptığı açıklamada, 20. Milli Eğitim Şura kararlarını sert dille eleştirdi. Kararların, bilimsellikten uzak bir şekilde siyasi iktidarın ideolojik bakış açısıyla şekillendirildiğinin görüldüğünün belirtildiği açıklamada, “Eğitim-İş olarak bilimsel, laik ve çağdaş eğitimin kalan kazanımlarını da zedeleyecek hiçbir kararı kabul etmeyeceğimizi, hem sınıfsal çıkarlarımızı hem Cumhuriyetin eğitim devriminin kazanımlarını savunmaya devam edeceğimizi belirtiyoruz” denildi.
Sorunlara çözüm getirmedi …
Daha Şuranın ilk günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, açılışta yaptığı konuşmada, eğitime yönelik kararları baştan açıklayarak şuranın iradesine ipotek koyduğunun belirtildiği açıklamada şunlara yer verildi: “Şurada alınan tavsiye kararlarına baktığımızda, Şuranın eğitimin ve eğitim emekçilerinin sorunlarına çözüm getirmediğini, öğrenci ve velilerin beklentilerini karşılamadığı gibi okul öncesi eğitimin tarikat ve cemaatlerin arka bahçesine dönüştürülme amacı taşıdığını görmekteyiz.
Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği başlığı altında alınan kararların çoğu muğlak, belirgin olmayan, hedefi tarif etmeyen maddelerden oluşmaktadır. Özellikle okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasıyla ilgili önerilerde tam bir karmaşa göze çarpmaktadır.
Şurada, Eğitimin temel sorunlarına yönelik çözüm önerileri dile getirilmemiş, yalnızca sorunların çözülmesine yönelik temenni dile getirilmiştir. Bu da şuranın ne kadar hazırlıksız ve baştan savma gerçekleştirildiğinin bir göstergesi olarak kayda geçirilmelidir.
Hiçbir maddede teneffüs sürelerinin uzatılması, ödevlerin temel eğitimde ortadan kaldırılması ve ortaöğretimde de azaltılması, yarışmacı eğitim sisteminin sonlandırılması ve öğrencilerin başarılarına göre değil yeterlilik alanlarına yönelik bir eğitim almaları, sınıf mevcutlarının azaltılması, ikili eğitimin sonlandırılması gerekliliği vurgulanmamıştır.
‘Beş yaş okullaşma oranının kısa vadede yüzde 100’e ulaştırılması için gerekli fiziki, beşeri ve mali imkanlar sağlanmalıdır. Ayrıca 3-4 yaş için de eğitime erişim imkanları artırılmalıdır. Daha erken yaşlarda 0-3 yaş bütüncül, kapsayıcı ve entegre bir yaklaşımla erken çocukluk eğitimine ve bakım hizmetlerine erişim sağlanması için çalışmalar yapılmalıdır’ şeklindeki 1. maddede 5 yaşın okullaşmasının yüzde yüze ulaştırılmasıyla ilgili bir zaman planı yoktur. Hedef yalnızca 5 yaş olmamalı 3-6 yaş arasında ücretsiz yüzde yüz eğitim hedeflenmelidir.
Özel eğitim özelleştirmeye kurban edilemeyecek kadar değerli …
25. Maddede ‘Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri milli kültürümüz, medeniyetimiz ve evrensel değerler dikkate alınarak yürütülmelidir’ denilerek bir tavsiye kararı alınmıştır. Şuranın tamamına egemen olan eğitim bilim ilkelerinden habersiz olan anlayış burada da başını kaldırmış ve hem anlam olarak ve hem de işleyiş olarak her hangi bir değer ifade etmeyen bir karar ortaya çıkmıştır. Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri özünde danışanı genelde de öğrenciyi merkezine alan bir hizmettir. Tüm bunların yanında, 4+4+4 eğitim sistemine geçildiğinde ortaokullardaki rehberlik dersleri din derslerine yer açmak amacıyla kaldırılmıştır. Böylece siyasal iktidar aslında rehberliğe ne kadar önem verdiğini de dolaylı olarak ortaya koymuştur. Oysa ergenlik çağındaki çocuklarımızın en çok ihtiyacı olan derslerin başında rehberlik dersleri gelmektedir. Şurada buna yönelik bir karara rastlanmamıştır.
26. madde ise eğitimin özelleştirilmesiyle girilen açmazı hem ifşa etmiş ve hem de bu açmazı derinleştiren bir karar almıştır: ‘Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin nüfus, ulaşım vb. kriterler dikkate alınarak belli merkezlerde yoğunlaşmasının önüne geçilmesi sağlanmalı ve hiç kurum olmayan yerleşim yerlerinde açılması özendirilmelidir.’ Özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri özel kuruluşlardır ve doğal olarak kâr amacı güderler, varoluşları gereği de kent merkezlerinde bulunurlar. Oysa eğitim özelleştirmeye kurban edilemeyecek kadar değerlidir. Hele ki konu ‘özel eğitime ihtiyacı olan çocuklarımız’ ise.
Yaklaşık 25 bin okulda kütüphane yok …
54.madde ise ‘Okullarda bulunan kütüphanelerin içerikleri zenginleştirilmesinden’ bahsetmektedir. Oysa 2020 TUİK verilerine göre ‘32 bin 158 eğitim kurumu kütüphanesi olduğu’ ama ‘24 bin 950 okulda hiç kütüphane olmadığı’ sonucuna ulaşırız. Doğal olarak zenginleştirilmesi için öncelikle okullarımızda kütüphane olması gerektiği gerçeğiyle karşılaşırız.
55. madde ise ‘temizlik için hizmet alımından’ bahsetmekte ve ‘Hizmetli personel sayılarının artırılması ve çalışma süresinin uzatılmasını’ dile getirmektedir. Bu sayının ne olacağı ve çalışma süresinin ne olacağı gibi sorular bir tarafa, özellikle çocukların hijyenik koşullarda bulunması hizmet satın almakla değil kadrolu personel istihdam etmekle sağlanabileceği göz ardı edilmektedir.
Öğretmenin yeni sıfatlara ihtiyacı yok …
113. maddede ‘öğretmenlik meslek kanunu çıkarılmalıdır’ denilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şuranın ilk günü yaptığı açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ‘ben yaptım oldu mantığıyla’ hazırlanan ve müjde gibi sunulan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun, öğretmenleri ayrıştırma planı olduğu açıktır.
Öğretmenleri ‘iyi ve kötü öğretmen’ olarak ayrıştıracak, hatta veli ve öğrencinin öğretmene bakışını da olumsuz anlamda değiştireceği için toplumsal yan etkileri görülecek, eğitim kurumlarındaki çalışma barışını bozacak, öğretmenler arasına zararlı bir rekabet tohumu ekecek bu planın, öğretmenleri ve öğretmenliği yüceltmek gibi bir amacı yoktur. Zaten Milli Eğitim Kanunu’nda öğretmenliğin bir uzmanlık mesleği olduğu belirtilmişken, şimdi öğretmenlere uzman sıfatları verilerek ayrıştırılmaya değil, çalışma ve ücret koşullarının iyileştirilmesine ihtiyaç vardır. Öğretmenin yeni sıfatlara değil, emeğe değer veren bir bakış açısına ihtiyacı vardır. Ki bu bakış açısına öğretmenlere ve öğretmenliğe en çok zarar veren iktidarın sahip olmadığını kendi yaşadıklarımızdan açık biçimde biliyoruz.”
Mehmet ÖZGÜN