Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Garip Turunç

Paris Olimpiyatları’ndan geriye kalan: Sıfır altın, bol hamaset!

Paris Olimpiyat Oyunları, batı dünyasıyla ilişkimizin itinayla kopartılmaya çalışıldığı bir dönemde evlerimize (!) konuk oldu. Belki biz de, hem de dünyayla sanal olarak birleşebilmek hem de kaotik ülke gündeminden bir süreliğine bile olsa ayrılabilmek için oyunlara odaklandık. 15 gün, bütün Olimpiyat haberleri, görseller, videolar, radyo haberleri bizi kuşatmış durumdaydı… Disk atanlar, sırıkla atlayanlar, yardımsız yüksek atlayanlar, kürek çekenler, pinponcular, basketçiler, havalı tabanca atanlar, ok atanlar, mızrak atanlar, yüzenler, yapay dağlara tırmananlar, ne arasanız var… Geçen Pazar akşamı 80 bin kişilik Stade de France’ta gerçekleştirilen kapanış töreniyle sona erdi. Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo, olimpiyat bayrağını 2028 Olimpiyat Oyunları’nı düzenleyecek Los Angeles Belediye Başkanı Karen Bass’a verdi.

Biraz şaşkınız çünkü Türkiye, Tokyo 2020’de 2 altın, 2 gümüş, 9 bronz madalya ile gelen rekor Paris 2024’teki beklentiyi artırmıştı. Kulaklara fısıldanan bir cümle vardı: “Paris olimpiyatlarında bugüne kadar aldığımız en görkemli sonuçları elde edeceğiz!”. İktidar medyası muazzam bir kampanya sürdürüyordu: “Sporcularımız sayın cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda olimpiyatlara en iyi bir biçimde hazırlanmaktadır…”. Ekranlarda ve yazılı medyada görüntülerini izlemeye aylar öncesinden başlamıştık. Spor salonlarının duvarları cumhurbaşkanıyla birlikte Spor Bakanı’nın büyük boy fotoğraflarıyla dolu idi. Ancak tabloya bakıldığında madalya bilançosu Türkiye için çok ağır. Buna hazimet bile diyebilirsiniz. 40 yıl sonra ilk kez olimpiyatlarda altın madalya alamadan kapadığımız 3 gümüş, 5 bronz madalya ile 200’den fazla yarışan ülke sıralamada 64’üncü olmamız ister istemez hayal kırıklığı yarattı.

Aslında madalya sayısında net bir başarısızlık yok. Paris’te alınan madalya sayısı Türk spor gerçeğinin ta kendisidir. Tokyo’daki 13 madalyanın 4’ü karateden gelmişti, Paris’te karate branşı yer almadığı için hemen hemen aynı madalya ortalaması yakalandı! Tokyo’da altın madalya alan Mete Gazoz ve Busenaz Sürmeneli hayal kırıklığı yaratınca altın da hayal oldu.

Sporculara verilen maddi destekler, yapılan tesis yatırımlarına rağmen neden ilerleme kaydedemedik; çeyrek yüzyıllık devlet geçmişi olan Özbekistan’ın (8 altın, 2 gümüş, 3 bronz) bile fersah fersah gerisine düştük. Bu sorunun cevabı aslında net: Spor kültürümüz yok. Spor yapan bir toplum değiliz, sporu hayatımızın bir parçası haline getiremiyoruz. Hal böyle olunca da “her 10 milyon kişiye 1 madalya” gibi bir gerçekle de her dört yılda bir yüzleşiyoruz. Başarılar da ya Naim Süleymanoğlu gibi özel yetenekli sporculara, ya güreş, tekvando gibi güç isteyen branşlara ya da Mete Gazoz, Hatice Akbaş gibi antrenör babaları tarafından yetiştirilen sporcuların performansına kalıyor.

Paris 2024 Olimpiyatlarında Türk sporunun özeti ise Yusuf Dikeç’ti. Eli cebinde atışı ile gündem olan, tabancasının kırılan tetiğini sanayide yaptıran, altın madalya kazanamasa bile popüler kültürü kazanan figür dünyayı öyle bir sardı ki, pek yakında hediyelik eşya mağazalarında replika küçük pozun ve sporcumuzun oyuncak heykelleri çıkacak muhakkak! Spor ciddi bir iştir. Kötü atışı ile kaçan altın madalyayı sorgulamadan rahat tavırları ile dünya gündemine yerleşmesini alkışlarsak neden spor ülkesi olamadığımızı her dört yılda bir sorgulamaya da devam ederiz.

Tesis açısından geçmişe göre ciddi bir mesafe kaydedilmesine, sporculara hem özel sektörden hem de devletten maddi destek kanalları oluşturulmasına rağmen ilerlemenin olmamasının sebebi spor politikasının olmaması. Tesis yapmak yetmez. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olimpiyat kafilesini “Her türlü tesisi yaptık, sizden başarı bekliyoruz” diye uğurlamıştı. Olmaz, sadece tesis yapmakla olmaz. Eğer bir spor ülkesi olmak istiyorsak sporu halka yaymamız lazım. Atletizm pistleri, yüzme havuzları yapmamız, elit sporcular ve topluma faydalı iyi bireyler yetiştiren spor kulüpleri kurmamız lazım.

Erdoğan son olarak geçen hafta sonu Başakşehir Futbol Kulübü’nün gerçekleştiği bir etkinlikteki açıklamasında, ‘‘2002’de aziz milletimizin takdiriyle göreve gelir gelmez bu sorunu çözmek için hemen kolları sıvadık. Şimdiye kadar bundan tam 10 sene önce hizmete açtığımız Başakşehir Fatih Terim Stadı’nın aralarında olduğu 38 yeni stadyumun inşasını tamamladık. Şu an 4 tane stadyumun yapımı, 3 tanesinin de proje ve ihale çalışmaları devam ediyor. İl ve ilçe düzeyinde 277 olan stat sayımızı 346’ya yükselttik. 2002 yılında Türkiye genelinde 595 futbol sahasını 2,5 kat artışla bin 365’e çıkardık’’ ifadelerini kullandı.

Evet; son yıllara bakıldığında ülke çapında çok modern çok büyük statlar yapıyoruz ama yatırımı yanlış yerlere yapıyoruz. Bu statların sporcu yetiştirme konusunda bize bir faydası oluyor mu? İnsanlar maçlarını seyredip statları terk ediyorlar. Tesis de inşa ediyoruz ama büyük paralar harcayarak yapılan bu tesisler çoğunlukla kullanılmadan çürüyor. Çünkü biz insanlara sporu sevdirmeden spor kültürünü oluşturmadan bu tesisleri yapıyoruz. Bir spor ülkesi olabilmek için insanlara önce sporu sevdirip alt kültürü oluşturmamız lazım.

Ancak devlet bunu yapamıyor. Hantal yönetim modeliyle dinamik bir yapısı olan ve disiplin isteyen sporu yönetemiyor, yönlendiremiyor. Bazı federasyonlarda liyakata göre bir yönetim modeli yok. Spor teşkilatında, federasyonların birçoğunda, hatta antrenör ve teknik heyetlerde, yeterli bilgi, tecrübe sahibi olmayan kadroların varlığı, başarısızlığın önemli nedenleri arasında. AKP iktidarının ilk yıllarında bürokratlar spor yönetiminin siyasallaşmasını kontrol ederken 60’ı aşkın spor federasyonuna sirayet eden, “Bizden olsun, eş dost olsun, partili olsun” merakı Türk sporunun çöküşünü hazırladı. Bu süreçte, harcanan bütçeler adeta “çarçur” edildi. Sadece tesis yaparak başarı gelmedi.

Olimpiyat seviyesinde yarışabilen elit sporcular, topluma faydalı iyi bireyler yetiştirecek yeni kulüpleri Türk sporuna kazandırmak ve bu şekilde sporu tabana yayarak rakiplerimiz gibi daha çok branşta rekabet edebilen bir spor ülkesi haline gelmek gerekiyor. Emin olun ki bu şekilde ülkemiz güçlü bir spor kültürüne sahip olacak, er ya da geç olimpiyatlara ev sahipliği yapacak ve daha çok madalya kazanacaktır.

Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasay Üniversitesi Em. Öğt. Üy.

Bordeaux, Salı 13 Ağustos 2024

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER