Defne, reyhan ve zeytin Antakya toprağında; Suriye, Irak, Filistin, Cezayir, Fas,Tunus, Ürdün’ den getirilen topraklarla buluştu! Yaşanmışlıkların, yıkımların, katliamların, kayıpların acısı ve gözyaşı…Hepsi o toprağa aktı…
12 Temmuz 2025 tarihinde Antakya’ da gerçekleştirdiğimiz “Orta Doğu’ da Emperyalist Saldırganlığa ve Katliamlara Karşı Kadın Dayanışması Forumu” etkinliğinde biz Antakya’lı kadınlar, diğer şehirlerden ve Orta Doğu’ dan, Suriye, Irak, Filistin, Cezayir, Fas, Tunus, Urdün’ den gelen kadınlarla buluştuk; savaş koşullarında, selefi cihatçı uygulamalar, şeriatçı islamcı yönetimlerin yarattığı ve yaşattığı koşullarda, cinsiyetçi ataerki baskısında, KADIN olmayı, varlığı, yaşamı, özgürlüğü savunma, toprağa bedene sahip çıkmayı, barışı kurma mücadelesini konuştuk.
Deneyimlerimizi, duygu ve acılarımızı paylaştık. Birlikte, laik bir kadın mücadelesini ortaklaştırmanın zorunluluğunu ,bunun yöntemlerini oluşturmanın önemini, sorumluluğunu bir kez daha vurguladık.
Program açılış konuşmamda; “içinde bulunduğumuz ‘yeni egemenlik ve paylaşım savaşları çağı’ tüm Orta Doğu coğrafyasında halkları ölüm, şiddet, sürgün, göç, belirsizlik ve iç çatışma koşullarına sürüklüyor!
“Arap Baharı” denilen süreç ve sonrasında 2011 yılından itibaren yaşanan iç çatışma koşulları sonrası, selefi cihatçı bir terör örgütüne teslim edilmiş Suriye’ de, Alevilere yönelik sistematik bir katliam sürdürülüyor:
İnanç merkezleri yakılıyor, köyleri kuşatılıyor, zorla yerinden ediliyor, göçe zorlanıyorlar. Mezhepçi bir temelde yaratılan “biyolojik ırkçılık” ile bu halk, adeta yok edilmek isteniyor! Sistemli bir şekilde her gün
Alevi kadınlar kaçırılıyor, tecavüze uğruyor, köle olarak satılıyor, zorla evlendiriliyor, öldürülüyor!…
Bütün dünyanın gözleri önünde insanlığa karşı işlenen bu suçlar ve diğer savaş suçları, yayılımcı, işgalci devletlerin saldırganlığı, başta Suriye ve Filistin’de olmak üzere tüm bölgede insanlık için yarattıkları felaketler, tehdit ve tehlikeler, dünya ve ülke kamuoyları, uluslararası kurum ve kuruluşlar, uluslararası hukuk ve bölge devletler tarafından çok büyük oranda sessizlik ve suskunlukla karşılanıyor.
ABD Suriye’ ye yönelik ambargoları kaldırıyor, diğer emperyal güçlerle cihatçı selefi HTŞ örgütü ile birlikte “masalar” kuruyor, hegemonik, jeo ve ekonomipoltik yeni güç paylaşımları yapmak için, önceden terör listelerine aldıkları, Colani ve cihatçıları, listelerden çıkarıyor, “meşru bir siyasi figür” olarak bu pazarlık masasına oturtuyor. Bir yandan “masalar” kuruluyor, ama öte yandan özellikle Alevilere (Hıristiyan ve şimdi de Dürzilere) yönelik katliamlar devam ediyor.
Bizler, ulusal ve uluslararası alanda bu katliamlara karşı süren sessizliği bozmak için, ses çıkarmak için, Orta Doğu’dan gelen kadınlarla dayanışmayı büyütmek için, birlikte; emperyal saldırganlığa, Filistin’ de, Suriye’ de işgale hayır demek için, Suriye’de süren sistematik katliamlara dur demek için buradayız! Kadınların kaçırılmasına ve cinsel saldırıla uğramasına dur demek için, kaçırılan kadınlara özgürlük demek için, buradayız! “Barış” için orada kurulacak masaları, emperyalistler değil, orada yaşayan halklar kursun, yaşam içinde kardeş olacak halkların masası olsun demek için, buradayız. Bu toprak hepimizin, beden hepimizin, özgürlük hepimizin, biz bunun farkında ve bilincinde olarak yurdumuzu, toprağımızı, bedenimizi ve geleceğimizi bir araya gelerek, dayanışmacı, güçlü bir laik mücadeleyi oluşturarak ancak, kazanabliriz… Bu gün, güçlülerin sessizliğinin ahlaki iflasını ifşa etmek ve hakikat arayışı için ortak bir yol bulmanın ilk adımı olsun…” diyerek, paylaştım düşünce ve duygularımı.
SAVAŞ KOŞULLARINDA KADIN OLMAK!
Filistinli Ruba Odeh; “savaşta , işgalde , ilk hedef hep ulusal kimlik taşıyıcısı kadınlar oluyor! Biz hep bu koşullarda yaşadık!…Barış kapalı kapılar ardında yağpılan pazarlıklarla olmaz! Açık şeffaf, herkesi içine alan halkın karar vereceği bir süreç ile olur! Dayanışma geçici bir duygu değil, adaleti sağlayacak, sürekli bir dayanışma gerekli…”
Hamide Rencüs; “emperyalisteler, cihatçı selefi Colani ve HTŞ ‘ye teslim ettikleri Suriye’de, özellikle Alevilere yönelik sistematik şekilde katliam, sürgün ve taciz tecavüzler karşısında sessiz, kendi çıkarlarının , hegemonik güç bölüşümlerinin tavırsızlığı içindeler. Aleviler, Hıristiyanlar, Dürziler, İsmaililer, Asuriler büyük tehdit altında, artık laik Sünniler de öyle…Ama, kadim Suriye’nin tarihinde direniş var, bizler tüm bölgenin kadınları, İştar ve Zenubiyye’nin torunlarıyız, direniş ruh ve inancımızı onlardan alıyoruz! Toprağımızı, bedenimiz ve özgürlüğümüzü savunacak dayanışmayı, halklar oluşturacaklar…”
Cezayirli Aouicha Bekthi; “bugün olanlara bakınca tüm kazanımlara karşın , Cezayir ve Fas içinde korkuyoruz. Deneyimlerimiz çok, biz emperyalistelerin bizi özgürlük, demokrasi, refah ve güvenlik değil, kan göz yaşı , parçalanma ve savaş getirdiğini biliyoruz, kendi halkımızın mücadelesiyle ancak , kendimiz bağımsız, özgür eşit, olabiliriz. Bu emperyal ve cihatçı selefi kuşatma ve baskıya karşı , kadın dayanışması çok önemli , ne ve nasıl yapacağız? Bunu birlikte belirlemeliyiz”…
Ürdün’ lü Nehaya Omar; “acı çeken toprak, yeniden yeşermeye en uygun topraktır, çünkü onun hafızası vardır …gerçek barış için zalimlerin değil, mağdurların hikayesinden başlanmalı… Gazzeyi yıkımlardan arınmış , Hatay’ı yeniden ayağa kalkmış hali ile düşlemeye cesaret edelim. Çatışma ve şiddet koşullarında, bombalar altında yaşayan halklar olarak, korkudan kurtulalım, kendimizi bağımsız ve özgür olarak düşleme ve bunu isteme cesareti gösterelim. Topraklarımızı dayanışmanın tohumlarını ekebileceğimiz bir bahçe olarak, el ele birlikte ekelim….”
Tunus’ lu Roja Dahmani; “ülkesinde kadınların yürüttüğü demokratik mücadeleyi, yaşadıkları sorun ve baskıları aktarırken, kadınlar olarak veraset haklarımız, velayet haklarımız, laik toplum kazanımları yok edilmek isteniyor, tüm coğrafyada kadınları tehdit eden bir geri akım güçleniyor, uluslararası sıkı bir kadın dayanışması gerekli…..Nasıl olacağını birlikte düşünüp, bir yol oluşturmalı”…
Irak’lı Tiba Saad Abdulkareem ve diğerleri …Her biri kendi toplumlarının yaşanmışlığını ve savaş koşullarında zorlu mücadelelerini anlattı. Emperyalizmin, sömürünün, cihatçı selefizmin ve şeriatçı anlayışın, cinsiyetçi ataerkinin, kadın bedeni üzerinden başlayan hegemonik tahakkümünü, bu tahakküm üzerinden kurulan kamusal alan, mekan despotizmini, eğitimden, hukuka, toplumsal ilişkilerin bütününe yayılan ayırmcı, insan hakları ihlali niteliğindeki uygulamaları aktardı her birinin sesi, acı dolu ama umutlu ve direnişçi …
Onların seslerine; kadim Antakya’nın kadınlarının, yıkıcı deprem koşullarında dahi , kayıplarının acısını yüreklerinde taşıyıp, her türlü olanaksızlık içinde, yaşamı yeniden kurma ve üretme mücadelesindeki kadınlarının sesi katıldı…
KADIN ve TOPRAK; REYHAN, DEFNE VE ZEYTİN!
Öncesinde ; Suriye, Irak, Filistin, Cezayir, Fas,Tunus,Urdün’ den getirilen toprakları, kadim barış şehri Antakya’ nın toprağıyla buluşturduk, tüm coğrafyanın ortak hafızasında, onur direnç, ruh arınmasını, ölumsüzlüğü simgeleyen defne, zeytin ve reyhan fidanlarımızı; ellerimizi ve “savaşsız, sömürüsüz, şiddetsiz, kadınların ve dolayısıyla toplumların özgür oldukları bir yaşam, bir bölge ve dünya için umutlarımızı birleştirerek, diktik.
Nidal Özdemir, kurucusu olduğu kadın koopeatifinin üretmiş olduğu zeytin, reyhan ve defne fidelerinin bulunduğu saksıları, sevgiyle taşıdı, kürsünün önüne bıraktı…
Bu kadim coğrafyanın simgesi üç fidan, tarihin tüm sırlarını fısıldadı bizlere. Bir an, hepimiz duyduk o sesleri: Bu coğrafya savaşlar gördü, ölümler yıkımlar. İnsanların kanları birbirine karıştı, gözyaşları da. Düşman olanlar dost, dostlar düşman oldu bir zaman… Yazılan, yeniden yaşandı ve acılar tekrarlandı. İnsanlar, aynı ya da farklı dillerle dualarında, “diğerinin duasını sustursun” diye yakardılar, sonra kendileri susturmaya kalktılar, o duaların farklı dillerini…Kestiler. Feryatları biz duyduk, zılgıtları ve haykırışları, susulanları da. Ama şimdi sizler susmuyorsunuz, ne güzel sizi de duyuyoruz” dediler, defne, zeytin ve reyhan.
Nidal Özdemir; “Biz bugün burada bu topraklarda ortak kadim simgelerimiz olan reyhan, zeytin ve defneyi, Antakya’nın toprağında, Suriye, Ürdün, Lübnan, Irak, Fas, Tunus ve Cezayir ‘den gelen topraklarla buluşturacağız. Reyhan; arınmanın ve ruhun temizliğin simgesidir.
Defne; bilgeliğin ve onurun simgesidir, toprağın hafızasıdır, defne unutmaz. Yaşananları unutmamak için, yaşanacaklar karşısında umudu ve dayanışmayı büyütmek için defneyi birlikte dikiyoruz bugün… Ve zeytin!…Barış ve bereketin, kutsalın, ölümsüzlüğün simgesidir… Zeytinin kökü güçlüdür, dirençlidir, bu toprağın halkları gibi. Kökler burada birleşecek, biliyoruz ki toprak bölünür ama umut birleşir ve birleştirir. Biz buradan, umudun ve barışın dayanışmanın, bu birliğin sesi olarak dünyaya sesleneceğiz”…
Hacer Dikkaya; “Dünya Halkları tarihi emperyalizme karşı mücadele tarihidir. Bugün,
ya yaşamımızı ve onurumuzu şeriatçı faşistlere tepside sunacağız ya da farklılıklarımızla birarada örgütlü yaşamayı öğreneceğiz ve emperyalist çıkarları için bölgeyi kan gölüne çevirenlerin planlarını bozacağız! Enternasyonalist dayanışmayı bütün imkanlarıyla örgütleyeceğiz…”
Hülya Nehir; “tarihsel ve güncel zamanlarda bu bölgede emperyalizm, halkları etnik, dinsel kimlikler üzerinden bölüp parçalıyor, bir birine düşürüyor, bu şekilde kendi egemenliğini sürdürüyor. Bu çıkarlar doğrultusunda dün terörist olan Colani kahraman kabul ediliyor. Suriye’de bu cihatçı selefi güçlerin sürdürdüğü katliam, sürgün ve kadın kaçırmalar, tecavüzler karşısında sessiz kalınması, emperyalist ortaklık sonucudur. … Hatay özel bir yer, kadim kültürü farklı dilleri, farklı inançları bir arada yaşayan bir birine saygı duyduğu bir kent, bu özelliği ile öne çıkan bir kent…Depremin yarattığı yıkım sevdiklerimizi, akrabalarımızı , anılarımız, biriktirdiklerimiz kayboldu … Bu yaşananlar ,bizi çok yordu. ..Bizi burada tutan şey yakın coğrafyalarda ve bölgemizde yaşanan acılara tanıklık etmek, bize şu ip ucunu verdi; direnmeyi bileceksen, bu topraklar yeniden yeşerir! Bunun için de en önemlisi, barışçıl örgütlenmelerde küçük çıkarlara tamah etmeden, nasıl bir araya gelinir önceliği ile hareket edilirse, bu mücadelenin büyüyebileceğine inanıyorum”…
Nadire Kit; “Depremde en cok acı ceken kadınlar ve çocuklardı… Yasadığım kişisel acıyı içime attım, herkese dokunmaya çalışıyorum. Deprem üzerinden yirmi dokuz ay geçti kadınlarımız, insanlarımız halen çok zor koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Üç, dört çocuklu aileler 21 metre karelik konteynerlerde yaşıyor, o kadın yemek mi yapsın, evimi toparlasın, çocukların eğitimi ile mi ilgilensin, gerçek anlamda bir kültür, bir sosyal bozukluk yaşadık, bunu toparlamak çok zor,bu nedenle kadın dayanışması burada çok çok önemli. Orta doğu’dan gelen kadınların anlatımlarındaki yaşanmışlığı çok hissettim, kayıp ve acılarımız büyük”…
Nilgün Karasu; bölgemizde, coğrafyamızda yaşanan bu büyük acılar, katliamlar, göç ve sürgünler, tüm halkların, hepimizin sorunu…Özellikle Suriye’de ve Filistin’de işgal ve şiddet, Sureye’de Alevilere karşı süren katliam ve kadınlara yönelik saldırı ve kaçırma, mezhepsel ya da farklı gerekçelerle görmezden gelinecek, taraf olunacak durumlar asla olamaz, bu ortak sorun ve tehditler karşısında mücadeleyi de ortaklaştırmak herkesin, insanlığın ortak sorumluluğudur”…
Edibe Raybay Altınöz; “Tüm dünyada, savaşı şiddeti erkekler çıkarır, uygular, kadınlar onların yok ettiğini yeniden yeşertmeye çalışır, onlar savaşı, bizler barışı kurmak için çalışırız! Artık bu savaş, işgal ve saldırganlığı üreten koşullar üzerinde düşünme ve onları dönüştürecek yollar üzerinde düşünme zamanı… Buna da kadın mücadelesi öncülük etmeli”…
Böylece, sözlerimiz ve umutlarımız birleşti…
HAFIZA ve CESARET
Bizler, emperyalizmin yeni paylaşım, güç ve hegemonya kurma savaşlarına karşı, halkların savaşsız, şiddetsız, özgür bir yaşam hayal etme cesaretine sahip olduğunu biliyoruz.
Biliriz ki: Tarih unutmaz! Halklar Unutmaz! Tarihi zalimler değil, varlıkları, hakları, toprakları ve gelecekleri için, direnen halkar yazar. Suriye Halkı da, Filistin Halkı da unutmayacak!
Ve halklar, kendi topraklarında barış içinde yaşamayı, laik bir mücadeleyi dayanışma içinde oluşturarak, birlikte kazanacak.
Kadınlar, kadim yaşamsal dirençleriyle, yaşamı var eden ve sürdüren koşulları yaratan emekleriyle bu mücadelenin taşıyıcıları ve örgütleyicileridir. Savaş ve katliam tehditleri altındaki koşullarda dahi susmuyor ve direniyorlar.
Bir kez daha sesleniyorlar:
Ortadoğu’da ve Filistın de işgallere saldirgan yayılımcılığa, savaşlara son verin.
#Suriye’deAleviKatliamınıDurdurun
Suriye’de kadınların kaçırılmasına, istismara uğramasına engel olun.

YORUMLAR