Üniversite yıllarından dostluğun incisi, sınıf arkadaşım Dr. Canan İleri ve eşi emekli öğretmen-yazar Ali İleri ile çıktığımız beş günlük Karadeniz yolculuğu…
Karadeniz yolculuğunun ardından ise bambaşka bir duygunun eşiğine vardık. Ali Bey’in doğup büyüdüğü topraklara, Eskişehir’in Alpu ilçesine bağlı Koşmat Köyü’ne günübirlik bir gezi yaptık. O gün, köyde Muharrem ayına denk gelen aşure etkinliği vardı. Köy evinde kaynayan kazanların buğusu, çocukların neşeli seslerine, yaşlıların dua eden dudaklarına karışıyordu. Paylaşmanın ve birliğin simgesi olan aşure, yalnızca mideleri değil, gönülleri de doyuruyordu. O an, köklerine kavuşmanın sevinciyle dostların aynı sofrada birleşmesinin huzuru birbirine karıştı. Karadeniz’in serin rüzgârından Koşmat’ın bereketli toprağına uzanan bu yolculuk, hayatımın en derin, en özel hatıralarından biri olarak belleğimde yer etti.
Bir Anadolu sabahı…
Kıvrılarak giden yol boyunca göz alabildiğine uzanan yemyeşil tarlalar…
Boyumuzu aşan mısırlar, utangaçça başını eğmiş karpuzlar, göğe yüzünü dönmüş günebakanlar…
Doğanın sessiz ama içli duası gibi…
Köye vardığımızda, bizi yürekleriyle kucaklayan insanlar bekliyordu.
Sıcacık, cana yakın, alçakgönüllü…
Evleri mütevazı ama kalpleri sonsuz geniş.
Bugün Aşure günü.
Yalnızca tatlı değil bu; bir yas, bir hatırlayış, bir dualar bütünü…
Kerbela’nın içimize işleyen derin acısı…
Hüseyin’in susuz kalan çocukları, kardeşçe yaşamanın kurbanı olan canlar…
Her kaşık aşurede bin yıllık bir hüzün, bir sabır, bir direniş vardı.
Aynı kapta buluşan buğdayla fasulye, nohutla üzüm, narla ceviz…
Tıpkı insanlar gibi…
Farklı tatların, farklı hayatların aynı kazan içinde piştiği bir kadim barış çağrısıydı bu.
Ve o aşureyi paylaşırken, hep birlikte bir dua tuttuk içimizden:
Bir daha Kerbela yaşanmasın.
Bir daha ayrılıklar, ölümler, susuzluklar olmasın.
Birlik, bereket, barış daim olsun.
Bugün, o köyde, Anadolu’nun o kadim nabzını yeniden duydum.
Bir yolculuk daha bitti.
Ama içimde başlayan, devam ediyor hâlâ.

YORUMLAR