Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Garip Turunç
Garip Turunç

BİR FOTOĞRAFIN DÜȘÜNDÜRDÜKLERİ

Geçmişi Eski Çin’e, Konfiçyus’a kadar dayandığı varsayılan ve eski bir Çin atasözü olduğu da bilinen ünlü bir söz vardır ya :  “Bir resim bin kelimeye bedeldir…”  Belki de, dünyanın en çok atıf yapılan ve en kullanışlı özlü sözlerinden biridir.

 

Son 10 gün içinde ülke politikasından ve toplumsal hayatından öyle Bin kelimeye bedel bir fotoğraf girdi ki hayatımıza, hiç kuşkum yok benim gibi sizleri de uzun uzuuun düşüncelere ve duygulara yöneltmiştir. Hangi fotoğraf olduğunu hemen anladınız sanıyorum. Meclis’in yeni çalışma yılının ilk akşamı Meclis başkanı Numan Kurtulmuş’un davetinde hazır bulunan parti liderlerinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın etrafında toplanarak verdikleri fotoğraf.

 

Önce sormalı neden şimdi ve Erdoğan’ın mesajı ne? Artık ortada ne gerçek hukuk devleti ne çoğu gülümseyen mutlu kitleler kaldı. Halk (ve şirketler) açısından batık bir ekonomi, kriz altında ezilen emekliler, asgari ücretliler, bütün dar gelirliler isyan halinde, memnuniyetsizler ordusu da giderek büyümekte, tamamen yalnızlaşan bir cumhurbaşkanı ve iktidarı. Seçilebilmesi yeniden, mucize olur. AKP seçmeni de kendini tecrit edilmiş hissediyor. Muhalefet her açıdan bastırıyor. Derken bu fotoğraf…

 

BİR FOTOĞRAFA BAKMAK/ANLAMLANDIRMAK

 

Fransız felsefeci, göstergebilimci, edebiyat ve toplum teorisyeni Roland BarthesRhétorique de l’image (Görüntünün Retoriği, 1964) makalesinde hiçbir fotoğrafın doğal olmadığını söyler. Ona göre her fotoğraf “bir anlam örgütlenmesi”dir. Barthes, fotoğrafı/görüneni iki katmanda çözümler: denotative (görünen) katman ve connotative katman (görünenden çıkarılan kültürel anlam.)

 

TBMM’deki Erdoğan ve muhalefet liderleri fotoğrafında görünen (denotative) şey basittir: Bir grup siyasetçi aynı karede poz vermekte, hürmet ve hayranlıkla Erdoğan’ı dinlemektedirler. Aynı fotoğrafın connotative düzeyde bir “birlik”, bir “yumuşama”, “devletin kapsayıcılığı”, hatta “muhalefetin rızası” gibi çağrışımlar ürettiği de açıktır.

 

Barthes bu noktada anchorage (sabitleme) kavramını devreye sokar: Bir görüntü, başlık ya da altyazı tarafından tek bir anlama sabitlenir. Cumhurbaşkanlığının fotoğrafı “liderlerle buluşma” başlığıyla servis etmesi tam da bu sabitlemedir; fotoğrafın çok anlamlılığını daraltır, izleyiciyi belli bir yoruma yönlendirir: “Siyasi barış” ve Erdoğan’ın etrafında kenetlenme.

 

Barthes, bir fotoğrafın gerçeği yansıtmadığını, aksine gerçeği yeniden ürettiğini söyler. Bu yeniden üretim, kodlar aracılığıyla gerçekleşir: Giysi, yüz ifadesi, mekan, ışık, hiyerarşi…TBMM fotoğrafındaki kodlar da bu açıdan dikkat çekicidir: Erdoğan ortada, Meclisin görkemli mermer zemini altında, bayrak ve devlet amblemi fondadır. Yanında farklı ideolojik yönlerden gelen liderler vardır. Bu kompozisyon, “devletin merkezinde Erdoğan, çevresinde rıza üretimi” biçiminde okunabilir. Nitekim Barthes’a göre bu bir mitoloji üretimidir -sıradan bir görüntüye tarihsel anlam yüklenir ve o anlam doğal görünür. Bu karede de yanılızlığın tersi “birlik” miti üretilir.

 

‘YALNIZ DEĞİLİM’ HAVA BASMASI

 

Erdoğan’ın ABD ziyareti pek de umduğu gibi geçmedi. ABD büyükelçisi Tom Barrack’ın “Erdoğan’ın istediği meşruiyetti, biz de bunu ona verdik” açıklamaları, Erdoğan’ın yol kenarında Trump’ın konvoyunun geçişini beklemesi, Trump’ın müstehzi hileli seçim “geyik”leri… hiçbiri “dünya lideri”mizin (!) PR’ını köpürtecek fotoğraflar değillerdi. Muhalefet buna tepki gösterince Erdoğan da seçmenine, seçmenlere, hiç de öyle sandığınız gibi değil, bakın hepsi etrafımda pervane, ne yalnızım ne de meşriyet kaybına uğramış seçimde gidecek topal bir iktidar.

 

Recep Tayyip Erdoğan bu ülkenin ve son on yılların halkı en iyi tanıyan usta siyasi liderlerinden biridir, muhtemelen birincisidir. Geçmişte çektirdiği fotoğraflardaki diğer aktörlerin bu karelerden nasıl gelip geçtiğini, rakiplerin nasıl ittifak haline dönüştüğünü (ya da tersini) iyi hatırlıyoruz.

 

Eğer CHP Meclisin açılışını boykot etmeseydi, Erdoğan bu 1 Ekim karelerindeki siyasi parti yöneticileri ile bir araya gelir miydi, böyle bir fotoğraf için zaman harcar mıydı hiç? Boykota karşı CHP’ye Saray rejimi tarafından verilen yanıt olarak “Erdoğan merkezli bir siyaset fotoğraf” olmuş; CHP’ye ve halka O kare, gerçek Türkiye fotoğrafıdır… Oradaki birlik ve beraberlik tablosudur mesajı bizzat partili Cumhurbaşkanı tarafından verme çabasına girilmiş ama bu mesajın anlık etkisi dışında bir gerçekliğinin olmadığı önemsenmemiştir. Zira “Gerçek Türkiye fotoğrafı denildiği fotoğrafın içinde ne yok, bir düşünmek gerek; iktidarı değiştirme iddasına sahip güçlü muhalefet, Türkiye ‘nin birinci partisi! Bir başka Türkiye fotoğrafında hukuksuzluklara, yoksulluğa, gericiliğe, adaletsizliğe, yağmaya, talana direnenler var. Ülkede tek adama karşı birleşik mücadele zeminlerini yaratanlar, rejime karşı mücadele etme iradesini gösteren toplumun geniş kesimleri var.

 

DEM Parti yetkililerinin, çözüm sürecinde sadece Erdoğan’ı değil Bahçeli’yi de önemsedikleri, süreci devam ettirebilmek adına her iki liderle çözüm odaklı görüşmeler sürdürdükleri, üzüm ve bağcı dikotomisinde gözlerini sadece üzüme diktikleri âşikar. Ancak Erdoğan’a hayran hayran, aygın baygın gözlerini süzerek, gülerek, adeta bir ‘jouissence’ (haz ötesi) içinde lidere baktıklarıda göze çarpıyordu; inglizcede sıkça kullanılan ‘basking in the glow of power’ (“İktidarın ışığında güneşlenmek”) deyimi tam da bunlar için idi.

 

HALKIN DIȘLANDIĞI BİR MEȘRUİYET GÖSTERGESİ

 

DEVA ve Gelecek Partilerinin konumları ise biraz daha farklı. Her iki parti “tabela partisi” olmaya doğru hızla koştuklarının farkındalar. Gelecek seçimlerde her iki partinin barajı geçmeleri imkansız; TBMM’ye giremedikleri takdirde silinip gidecekleri ise ayan beyan. Yüz ifadeleri, Müsavat Dervişoğlu ile Fatih Erbakan’ın CHP’yle beraber hareket eder görünmemek adına, zevahiri kurtarmak maksadıyla orada bulunduklarını söylüyor bize. Lakin fotoğraf kareleri, Erdoğan’ın önünde el pençe divan duran Erbakan ve Dervişoğlu ile adeta lunaparkta keyif çatan, Gelecek ve DEVA ergen(lider)lerini gösteriyor. Özgür Özel’in bu fotoğrafta olmaması ise ne hikmetse “milli irade”ye ve TBMM’ye saygısızlık olarak kodlanıyor. Neymiş efendim, o fotoğraf millet iradesinin çok güzel yansımasıymış; CHP’nin millet iradesinden kaçtığının kanıtıymış; millet kendi iradesine saygı göstermeyene gereken yanıtı verecekmiş vs.

 

Oysa ki, tüm bunlar olurken bir mitingde giderek kabaran bir coşkun sele, bir şelaleye dönüşme potensiyeli taşıyan meydanlara toplanan “İş, ekmek, özgürlük, hak, hukuk, adalet” diye haykıran halkla kucaklaşan, nihayet Cumhuriyeti savunan CHP, karşımıza sıradan bir “düzen partisi” olarak değil, Bizler olmamız gereken yerde, mücadelemizle seni göndermeye and içtik. Bu rejimin son demlerini yaşadığını buradan sana ilan ediyoruz diye düzeni değiştirmeyi bas bas bağıran/arzulayan bir parti olarak çıkıyor.

 

Bize sunulan kurgu fotoğrafta ise halk yoktur; orada yalnızca iktidarın çevresine dizilmiş siyasal temsilciler yer alıyor. Sınıfsal temsiliyetin yokluğunda, görsel birlik sahneleri halkın dışlandığı bir meşruiyet gösterisine dönüşüyor. Devletin simgesel merkezinde sergilenen bu fotoğraf, tam da bu nedenle, sermaye düzeninin politik istikrarını tahkim ederken muhalefeti dekoratif bir figüran konumuna itiyor.

 

Unutmamak gerekiyor ki, iktidarın objektifi, gerçeği göstermek için değil, kime boyun eğileceğini öğretmek için odak yapar. Nihayetinde tarihin hafızasına kazınacak olan, deklanşörün sesi değil, o karede susturulanların sessizliğidir.

 

Saray rejiminin görmek istediği politik tablo tam da bu fotoğraftaki anlık görüntü! Yani rejimin ve Erdoğan’ın etrafında kenetlenmiş, birlik ve beraberlik içindeki bir Türkiye siyaseti. Ama böyle bir ülke yok ve koşullar toptan değişmedikçe olmayacak da.

 

YARINI OLMAYANLARIN FOTOĞRAFI

 

Sözün özü şudur: Fotoğraf ‘albümdeki resimler’ olarak yerini almış, çekildiği anda verildiği söylenen birlik, beraberlik mesajları, deklanşöre basıldıktan sonra tarih olmuştur. Rejimin kendi varlığı sürdürmek için  kurgulanmış toplantı, servis edilen fotoğraflar, kürsüden verilen mesajlarla ülke siyaseti üçüncü sınıf sinema filmine dönüşmüş. Başrolünden figüranına kadar rejim, tam kadro oynadığı rolde inandırıcılık sorunu yaşıyor.

 

Kurgu fotoğrafın ömrü uzun değil: Seti kurmakta ucuza kaçtılar. Bu fotoğraf, orada yer alanlar için politik olarak yarını olmayan bir fotoğraf olarak kalacaktır. İktidarı değiştirmeye namzet bir anamuhalefet partisinin makbul unsur olarak görülmediği, meşru siyaset alanınının dışına itilerek şeytanlaştırmaya çalışıldığı Saray rejiminin ve onun başındakinin ne ülke vatandaşlarına vereceği bir demokrasi ne de onlardan alabileceği bir kişisel ikbal vardır.  

 

Buna rağmen Erdoğan ve AKP ile işbirliği (ittifak) yapanlar (yapmaya hazırlananlar) bazı çıkarlar elde edebilirler, ancak hiçbir zaman milletin, halkın gönlünde bir yer elde edemezler. Türkiye’de artık herkesin, sadece siyasi değil, ahlaki bir tercih yapmasının da zamanı gelmiştir!

 

Tüm koşullar halkın muhalefetini yükseltmesi gerektiğinden başka bir gerçeğe işaret etmemektedir. Demokrasi, eşitlik ve kardeşlik içinde bir barış isteyenlerin yürüyeceği zorlu ama bir o kadar da zorunlu bir yol vardır ve bu yolun sonuna tutarlılıkla gidilmeden kazanılabilecek bir gelecek yoktur. Ülkenin bağımsızlığı, halkın refahı ve kurtuluşu için mücadeleden başka bir yol yoktur.

 

Prof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasaray Üniversitesi Em. Öğ. Üy.

Bordeaux, Cuma 10 Ekim 2025

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER