AB üyeliği bizim için vazgeçilmez hedef

Bilecik, AB üyesi bir Türkiye’nin Avrupa Birliği için de çok değerli bir fırsat olacağına vurgu yaptı TÜSİAD Başkanı hemşerimiz Erol Bilecik, Paris Bosphorus Enstitüsü yıllık İstanbul seminerinde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB üyeliğinin, kendileri için vazgeçilmez bir hedef olduğunu söyledi. Türkiye’nin AB üyelik sürecinin, modernleşme sürecimizin doğal bir sonucu olduğuna değinen Bilecik, bu süreçte, toplumumuzun siyasal, […]

Bilecik, AB üyesi bir Türkiye’nin Avrupa Birliği için de çok değerli bir fırsat olacağına vurgu yaptı

TÜSİAD Başkanı hemşerimiz Erol Bilecik, Paris Bosphorus Enstitüsü yıllık İstanbul seminerinde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin AB üyeliğinin, kendileri için vazgeçilmez bir hedef olduğunu söyledi.
Türkiye’nin AB üyelik sürecinin, modernleşme sürecimizin doğal bir sonucu olduğuna değinen Bilecik, bu süreçte, toplumumuzun siyasal, ekonomik ve sosyal standartlarının yükseldiğini ifade etti ve “AB üyesi olmakla hedefimiz; Kurallara dayalı liberal demokratik bir düzen, Öngörülebilir bir hukuk zemini, İstikrarlı ve açık bir piyasa ekonomisi, Sosyal refah ve maceracı olmayan bir dış politikadır. ‘Amacı kesinleştirmek, her başarının başlangıç noktasıdır.’ Bizim amacımız bunlardır. Emin olun, ‘Yönümüzü değiştirmezsek hedeflediğimiz yere varabiliriz.’ AB üyeliği, küreselleşme sürecinde bölgesel bir cazibe merkezi olarak diğer ülkelerle sağlıklı ilişkiler kurmamız için müthiş bir fırsattır. AB üyesi bir Türkiye, elbette Avrupa Birliği için de çok değerli bir fırsattır. AB açısından bakıldığında, Türkiye’nin birliğe katılması, AB’nin etki alanının ve dönüştürücü gücünün dünya haritasında genişlemesi demektir. Türkiye’nin AB üyeliği, tam anlamıyla bir kazan-kazan durumudur. Türkiye’nin AB’ye katılım süreci, özellikle 90’lı yıllardaki gümrük birliği ve ardından gelen tam üyelik müzakereleri çerçevesinde sınandı. Bu süreçte yıllardır tabu haline gelmiş birçok köklü sorunumuzu bütünüyle çözemesek de daha rahat tartışır hale geldik. Ancak, gerek Kıbrıs’ta çözümün Güney Kıbrıs tarafından referandumda reddedilmesi sonrası yaşananlar, gerek önde gelen bazı güçlü üye ülkelerin siyasi liderlerinin Türkiye’nin üyeliğine kategorik olarak karşı çıkması ve yıkıcı tavırları müzakere sürecini tıkadı. Bu ters dalgayla birlikte, Türkiye demokrasi ve hukuk devleti alanlarında önce duraklamaya, sonra da gerilemeye başladı. Oysa, yavaş bile olsa bu alanlarda daima kararlılıkla ileriye gitmeliyiz. Çünkü, dikkate alınması gereken adımların büyüklüğü değil, hangi yönde olduğudur.”
Antidemokratik uygulamalar Türkiye’nin olgunluğuyla uyumlu değil …
Bu duruma yol açan hiçbir antidemokratik düzenleme ve uygulamaların, Türkiye’nin tarihsel birikimi, toplumsal çoğulculuğu, gelişmişlik düzeyi ve olgunluğuyla uyumlu olmadığına dikkat çeken Bilecik, konuşmasında şunlara yer verdi: “Ülkemizin tarihsel modernleşme süreciyle çelişen bu olumsuz eğilimden ne Türkiye’nin, ne de AB’nin bir çıkarı bulunmaktadır. Her iki tarafın da aleyhine olan bu yaklaşım, AB tarihinin en yanlış politika örneklerinden biri olarak karşımızda. ‘Hatanın en büyüğü, hatayı bilip de onu düzeltmenin çaresine başvurmamaktır.’ Bir an evvel bu hatanın düzeltilmesi gerekiyor.
Ders alınmazsa, her hata bir sonraki hatayı doğurur. Hiçbir tarafa faydası olmayan bu yanlış politikayı takiben, bugün daha da yanlış bir eğilim gündemde. AB müzakere sürecinin resmen sonlandırılması önerisiyle karşı karşıyayız. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgili rapor taslağı aynen kabul görür ve Konsey bunu onaylarsa, Türkiye-AB ilişkilerinde ciddi bir gerileme gerçekleşecek. Bu, şüphesiz tarihi bir hata olur.
Türkiye-AB ilişkilerinin kurumsal çerçevesi olarak, tüm politika alanlarını kapsayan katılım perspektifi korunmalıdır. Ayrıca, bugün artık ekonomik ve teknolojik gelişmeler sonucunda güncelliğini kaybetmiş gümrük birliğinin tarım, hizmetler, dijital tek pazar ve kamu alanlarına genişletilmesi ve karar asimetrilerinin mümkün olduğunca düzeltilmesi gündeme alınmalıdır.
Bunun yanında, yine eksik olan anlaşmazlıkların çözüm mekanizmasının oluşturulmasının da Avrupalı ve Fransız iş dünyası muhataplarımız açısından ne kadar yararlı olacağını aktarmaya gerek yok. Bu güncelleme sürecini bloke edip, gümrük birliğinin mevcut halini bile riske atacak bir karar, hepimize ağır bir darbe olacaktır.
Katılım müzakereleri resmen sonlandırıldığı takdirde, üyeliğe karşı her iki taraftan da ne kadar temelsiz olduklarına bakılmaksızın çeşitli ekonomik, kurumsal, ideolojik hatta jeopolitik alternatif öneriler gündeme getirilecek. Bu alanlarda önceden iyi planlanmamış alternatif önerilerin nelere yol açtığını görmek isteyenler, Brexit sürecinin yarattığı komplikasyonlara bakabilirler. ‘Akıllı insanlar, başkalarının hatalarından ders alırlar.’
Türkiye’nin gideceği yön batıdır …
Avrupa Parlamentosu kararları bağlayıcı olmamakla birlikte, siyaseten yön verici eğilimleri gösterir. Hepimiz 2004 yılındaki AP salonunda Türkiye oylaması sırasında çekilen, ‘Evet’in farklı dillerde yazıldığı pankartların fotoğraflarını ve sonrasında pozitif yöndeki Konsey ve Komisyon kararlarını hatırlıyoruz. Türkiye-AB ilişkileri küresel bir sorun olan ve AB içinde de giderek güçlenen aşırı sağ popülizmin yükselişine kurban edilemez. Türkiye’ye kapıların kapatılması, AB bünyesinde yabancı düşmanı eğilimlerini yatıştırmaz. Aksine bu karar, başta mülteci sorunu olmak üzere tetikleyebileceği sosyal ve jeopolitik dalgalarla yabancı karşıtlığını daha da alevlendirir.
Ülkemiz için ise böyle bir gelişme, hiç hak etmediğimiz bir netice olur. Bu, sadece Türkiye’de demokrasiyi daha da geriletmek isteyen kesimlerin işine gelir. Kurallara dayalı liberal demokratik bir düzenin parçası olmak için mücadele edenlere ağır bir ceza olur. AB’ye katılım sürecinde dönem dönem duraklamalar olsa da, Türkiye’nin gideceği yön, batıdır. Ve emin olun ‘Gideceğiniz yönü bilmek, hızdan daha önemlidir.’
Mevlana ‘Maksadın yüceliği, yolun sıkıntısından belli olur’ demiş. AB yolculuğumuz, inişli-çıkışlı dönemlere sahip olsa da hukuk, insan hakları, özgürlükler ve demokrasi alanlarında gelişmiş bir Türkiye hedefimiz için bu yolda kararlılıkla yürünmelidir. Daha güçlü ve daha müreffeh bir Türkiye ve dünya temennisiyle …” -Mehmet ÖZGÜN-

Exit mobile version