ABD, İran’a savaş açtı mı? Ne zaman?

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, 21 Mayıs 2018’de İran stratejisini açıkladı: “İran rejimine eşi benzeri görülmemiş mali baskı uygulayacağız. İran tüm güçlerini Suriye’den çekmeli. ABD yaptırımlarını ihlal edecek şekilde, İran’la iş yapan Avrupalı şirketlerden hesap soracağız.”(1) ABD Başkanı Trump, 8 Mayıs 2018’de, önceki başkan Obama döneminde İran’la imzalanan Nükleer anlaşmadan çekildiğini dünya kamuoyuna duyurdu. Trump, diğer […]

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, 21 Mayıs 2018’de İran stratejisini açıkladı: “İran rejimine eşi benzeri görülmemiş mali baskı uygulayacağız. İran tüm güçlerini Suriye’den çekmeli. ABD yaptırımlarını ihlal edecek şekilde, İran’la iş yapan Avrupalı şirketlerden hesap soracağız.”(1)

ABD Başkanı Trump, 8 Mayıs 2018’de, önceki başkan Obama döneminde İran’la imzalanan Nükleer anlaşmadan çekildiğini dünya kamuoyuna duyurdu. Trump, diğer imzacı ülkelerin karşı çıkmasına rağmen anlaşmayı elinin tersiyle iterek çöpe attı.

ABD, İran’a karşı üç cephede operasyonu başlattı. Birinci cephede, Rejimi değiştirmeye yönelik, toplumsal çatışmayı ve iç karışıklığı tetikleyecek ekonomik yaptırımlar. İkinci cephede, Suriye ve Yemen’deki İran’ın varlığına son verilmesi. Üçüncü cephede, Lübnan’da Hizbullah’ı zayıflatmak.

ABD, petrol ihracatını mümkün olduğu kadar kısıtlayarak İran’ın ekonomisini çöketmeyi hedefliyor. İran’ın petrol gelirleri, milli gelirinin yaklaşık %70’i. En çok petrol ihraç ettiği ülkeler (Mart 2018 tarihi), Çin, Güney Kore, Türkiye, Japonya, İtalya, Hindistan, Yunanistan, Fransa ve Polonya. Türkiye, 2017’de ithal ettiği ham petrolün %27’sini; doğalgazın yaklaşık %17’sini İran’dan karşıladı. Dolayısıyla, İran’a uygulanacak petrol ihracatı yaptırımından, en fazla etkilenecek ülkeler arasında Türkiye yer alıyor. İran’ın petrol üretim açığını kapatmak için ABD, Suudi Arabistan Kralı’ndan günlük petrol üretimini iki milyon varil artırmasını istedi. Kral da bu isteği bir emir gibi kabul etti ve üretimi günde iki milyon varil artıracağını söyledi.

ABD, müttefik ülke ve şirketlerin İran’dan yaptıkları petrol ithalatını 4 Kasım 2018’ kadar sonlandırmalarını talep etti. Peki, Neden 4 Kasım?

1977-1981 yılları arasında ABD’de başkan olan Carter, Aralık 1977’de İran’ı “Fırtınalı bir denizde istikrar adası” olarak nitelemişti. Ancak, birkaç hafta içinde İran’da sokak gösterileri başladı. İran Şah’ı Rıza Pehlevi, Ocak 1979’da ülkeyi terk ederek Mısır’a gitti.

Paris’te sürgünde bulunan Ayetullah Humeyni, 1 Şubat 1979’da İran’a döndü. Dönemin CIA Direktörü Turner, bu konuda şunları söylüyordu: “Humeyni’nin kim olduğunu, hareketin hangi boyutta destek bulduğunu çözemiyorduk. Bu şahsın yedinci asırdan kalma dünya görüşlerinin, ABD için ne anlama geldiğini de kavrayamıyorduk… Açıkçası resmen ayakta uyuyorduk!”(2)

Ayetullah yanlısı bir grup İranlı öğrenci, 4 Kasım 1979’da Tahran’da ABD Büyükelçiliği’ni işgal etti, 90 kişiyi rehin aldı. Sonra 38 kişiyi serbest bıraktı. 52 elçilik görevlisi, Carter iktidarının sonuna kadar, 444 gün boyunca rehin tutuldu. Rehineleri kurtarmak için Nisan 1980’de, CIA tarafından “Desert One” operasyonu yapıldı. Operasyonu gerçekleştirecek sekiz komandoyu taşıyan helikopter, alandaki bir ulaştırma uçağına çarptı ve içindekilerle birlikte parçalandı. Tutsak Amerikalılar, Carter’ın Başkanlığı Reagan’a devredip Beyaz Saray’dan ayrıldığı gün ve saatte, 20 Ocak 1981’de serbest bırakıldı. Serbest bırakma tarihi aslında anlamlıydı… ABD’nin itibarıyla alay etmekti… Özgürlüğe kavuşmanın, Amerikan istihbaratıyla ya da gizli bir operasyonla hiç ilgisi yoktu. Bu zamanlama, tamamen ABD’yi küçük düşürmeye yönelik, siyasi bir mesaj niteliğindeydi.(3)

ABD, İran’a petrol yaptırımını, vatandaşlarının rehin alınma tarihi olan 4 Kasım 1979’dan 38 yıl sonra, 4 Kasım 2018’de uygulamaya başlayacak. Rehin alınan ABD’lilerin neden olduğu sendromun izlerini silmek için…

16 Temmuz 2018’de, Rusya Devlet Başkanı Putin ile Trump Helsinki’de bir araya gelecekler. En önemli gündem maddesi Suriye ve İran olacak. Suriye’de Fırat’ın doğusunda özerk bir PYD/PKK devletçiği, İsrail’in Golan’ı tam sahiplenmesi, İran’ın Suriye’den çekilmesi, Fırat’ın batısında Suriye rejiminin kontrol alanları ve Fırat’ın batısında Suriye’nin kuzeyindeki bölgeler. Fırat’ın doğusunda özerk bir PYD/PKK yapısı, Türkiye için önemli tehdidin azalmayacağı, tersine artacağı anlamına gelir. Suriye coğrafyasının %25-30’unu kapsayan alanda, silahlı 70 bin teröristin varlığı gün geçtikçe artan bir tehdittir. Bu açıdan, Türkiye’ye yönelen ana tehdidin ağırlık merkezi Fırat’ın doğusudur.

ABD, İran rejimini değiştirmek amacıyla başlattığı operasyonda, İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile bir cephe kurdu. Şimdi, Türkiye’yi sıkıştırarak bu cepheye çekmek istiyor. Elinde kullanabileceği kartlar: Rusya’dan alımı planlanan S-400 Hava Savunma Sistemleri gerekçe gösterilerek ABD’den satın alınan F-35 savaş uçakları tesliminin önlenmesi, diğer silah satışı yaptırımlarının uygulanması gibi…

ABD’yle yapılan anlaşma gereği, Menbiç’te bulunan ve sayıları 5-7 bin olduğu değerlendirilen PYD/PKK teröristlerinin Fırat’ın doğusuna çekilmesi ve silahlarının teslim alınması konuları önemli. Kaç teröristin çekildiğini kim kontrol edecek? Teslim alınan silahların cins ve sayısı nedir? Bu iki sorunun net yanıtı olmalı…

Türkiye’de resmi rakamlara göre yaklaşık 3 milyon 600 bin Suriyeli sığınmacı var. Almanya’nın nüfusu 81 milyon, bu ülkede 900 bin Suriyeli mülteci var. Almanya, Suriyeli mültecileri ilk geldikleri ülkeye göndermek istiyor. Avrupa Birliği de (AB), sığınmacılar için ikinci dilim olan üç milyar Euro’yu Türkiye’ye vermeyi kararlaştırdı. Fakat, Türkiye’ye bazı mültecileri geri göndermek istediği belirtiliyor. Oysa Libya’yı, Suriye’yi parçalayan, ¨Arap Baharı¨ rüzgarını fırtınaya çeviren AB politikaları değil miydi?

ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere diğer bazı ülkelerin bölgedeki politikalarının, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ve ulusal güvenliğine aykırı oldukları bir sır değil.

1922’de, İngiltere Dışişleri Bakanı olan Lord Curzon: “Ülkeler, üzerinde dünya egemenliği için büyük oyunların oynandığı satranç tahtası gibidir.” demişti.

ABD ve Küresel güçlerin: “Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir” görüşü, son yılarda ısrarca uygulanan politikalarla ispatlanmış oldu.

Strateji ustası Clausewitz, “İşgalci güç barışı sever” der. ABD, “vazgeçilmez lider ülke” konumunu koruyarak, işgal ettiği yerleri “maşa ülkeler” ve örgütler vasıtasıyla kontrol etmeği sürdürecek, fakat ulusal çıkarlarından asla ödün vermeyecektir.

Türkiye, yüzünü iç cephenin güçlendirilmesine çevirmeli…

(1) 21 Mayıs 2018, https://tr.sputniknews.com/abd/201805211033531869-pompeo-anlasmadan-cekilme-sonrasi-iran-stretejisi-aciklamasi/
(2) Tim Weiner, Legacy of Ashes, The History of CIA (Enkaz Devralmak-CIA Tarihi) Bölüm Beş, 2007.
(3) Tim Weiner, Legacy of Ashes, The History of CIA (Enkaz Devralmak-CIA Tarihi) Bölüm Beş, 2007.

Exit mobile version