Peki biz ne istiyoruz?
Hatay’ın tüm ilçelerinde belirlenen ‘adaylar’, yaklaşan 31 Mart yerel seçimlerine yönelik çalışmalarını ara vermeden sürdürürken, vaatler listesi de unutulmuyor. ‘Daha yaşanır bir kent’ sözü verenler yanı sıra, adaylardan beklenenleri sıralayanlar da yok değil! TMMOB Yerel Yönetimler Seçim Bildirgesi buna dair…
Antakya ve diğer ilçelerde, engelli bireyler, ulaşılabilir bir kent istiyor. Bunu isterken de, standartlara uygun kaldırımlar ve rampalar da. Çocuklar ve gençler, daha fazla
31 Mart 2019 tarihinde gerçekleştirilecek yerel yönetimler seçimine yönelik olarak, Hatay ve diğer şehirlere ilişkin görüş ve önerileri içeren TMMOB Yerel Yönetimler Seçim Bildirgesi, tüm bu talepleri ortak bir noktada buluşturuyor. İşte o Bildirge ve ara başlıklar halinde sıralanan beklentiler…
-ETKİN HİZMET-
5393 Sayılı Belediye Yasası’na göre, yerel yönetimler, “Belediyenin ve belde sakinlerinin yerel ve ortak nitelikteki gereksinimlerini karşılamak üzere” kurulmuşlardır. Bu hizmetlerin hayata geçirilmesinde, “yerellik” ve “yerindelik” temel bir politika olarak algılanmak durumundadır.
Planlı, sağlıklı, güvenli yerleşim alanları, temiz su temini, atık su, çöp ve temizlik hizmetleri, imar çalışmaları, ulaşım hizmetleri, kesintisiz ve sağlıklı enerji-doğalgaz temini, çevre sağlığı, zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma, kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor, sosyal hizmet ve yardım konuları, kentsel hizmet çeşitliliğinin önemli bileşenleridir. Ancak kentte yaşayan tüm kesimlerin kamusal hizmetlerden aldığı pay ve bu hizmetlere erişimdeki eşitsizlik, yoksul kesimlerin aleyhine giderek artmakta ve derinleşmektedir. Bu anlamda;
-Merkezi idare; kentlerin kimliğini, kültürünü, ortak belleğini yok eden uluslararası sermaye güdümündeki tepeden inme projelerine son vermelidir.
-Kamuya ait arazi ve yapıların satışı, özelleştirilmesi ya da sembolik sosyal donatı alanları karşılığı yüksek rant projeleriyle elden çıkarılmasına son verilmelidir.
-Sağlıklı bir çevrede yaşam için eğitim, sağlık, sosyal hizmetler, açık ve yeşil alan düzenlemeleri gibi temel hizmetlere, kamusal alan sorumluluğu ile yaklaşılmalıdır.
-KAMU YARARI-
Sağlıklı, yaşanabilir ve güvenli kentsel mekânların oluşturulmasındaki temel araçlardan biri olan planlama, fiziksel ve doğal çevreyi olduğu kadar; sosyal ve ekonomik ilişkileri, toplumsal yaşamı da şekillendirmektedir. Planlamanın esasları, teknik ve bilimsel gereklilikleri doğrultusunda kent planlaması, tarihi, kültürel ve doğal değerlerin korunarak sonraki kuşaklara aktarılmasını amaçlar; nüfus gelişiminin ve demografik kestirimlerin ışığında, kentteki tüm sosyal yapıları dikkate alır; ekonomik sektörleri inceleyerek geleceğe yönelik kestirimlerde bulunur; istihdam olanaklarının artırılmasını, her türlü afet riskine karşı sakıncalı alanlarda gerekli önlemlerin alınmasını hedefler; hukukun üstünlüğünü ve kamu yararını gözetir.
Oysa kentlerimiz, neredeyse Cumhuriyet tarihine koşut süreç izleyen bir “kaçak yapılaşma” ile büyümüştür. Onlarca af düzenlemesiyle, 1940’lı yıllarda başlayarak, Cumhuriyet tarihinin son 70 yılına damgasını vuran; hazine arazilerinin işgalinden sonra kıyı alanlarına, en son olarak da orman, yaylak ve kışlaklara yayılan kaçak yapılaşmanın önlenmesi, özendirilmemesi bir yana, kaçak yapılaşma, adeta resmi kentleşme politikası haline gelmiştir. Tüm bu süreçlerde; kamuya ait ormanlar, kıyılar, meralar, tarım alanları, su havzaları gibi doğal alanlar talan edilirken, yapılı kentsel çevre içindeki kentsel kamusal alanlar “parklar, yeşil alanlar, dere yatakları” yapılaşmaya açılmış, meskûn alanlarda yapı yoğunlukları artırılarak; açık, yeşil alanlar, sosyal ve teknik altyapı alan standartları azalmıştır. Bu anlamda;
-Planlama, mimarlık ve kentleşmenin bir kültür olgusu olduğundan hareketle, doğal ve kültürel varlıkların/mirasın korunması için bütüncül bir ülke koruma ve kültür politikası belirlenmelidir.
-Planlama yaklaşımında, plan, yalnızca fiziksel müdahaleye odaklanan nihai bir belge olarak değil, doğal ve kültürel değerlerin korunması ile sosyo-ekonomik gelişme için araçları ortaya koyan, katılımcı, müzakereci, dinamik ve disiplinlerarası gerçekleştirilen esnek bir süreç olarak benimsenmelidir.
-Yaşanabilir bir kent için, birbirinin kopyası halinde niteliksiz, kişiliksiz, kimliksiz kentlerde yaşamamak ve yerleşimleri de rant temelli “imar” kıskacından kurtarmak için, her düzey ve kapsamdaki planlamada, doğal ve kültürel varlıkların “kaynak” ya da “kullanım değeri”nden önce “varlık değeri” olarak ele alındığı bir yaklaşım benimsenmelidir.
-Bütüncül planlara aykırı, kent kimliğini yok eden, doğal alanları tahrip eden, toplumsal ihtiyaç olmayan, kamu zararına yol açan her türlü projeden derhal vazgeçilmelidir.
-Yol, otopark, elektrik, su gibi teknik altyapıya; okul, sağlık ocağı gibi sosyal donatı alanlarına; park, çocuk bahçesi, spor tesisleri gibi açık ve yeşil alanlara ilişkin kentsel standartlar çağdaş, insanca, sağlıklı yaşam alanlarını oluşturacak şekilde yeniden belirlenmelidir.
-Kentlerimizde var olan sorunların aşılması, sağlıklı kentsel çevrelerin oluşturulması ve kentsel yaşam kalitesinin iyileştirilmesi doğrultusunda, toplumun büyük bölümünü dışlayan, halkın katılım ve denetimine kapalı mevcut yerel yönetim biçimi aşılmalı, kent halkının ve meslek örgütlerinin demokratik katılımı, etkin temsiliyeti ve denetimi sağlanmalıdır.
-SAĞLIKLI ÇEVRE-
Ülkemizin geleceği için, yerleşim alanlarının çevresindeki kırsal alanlar ve doğal alanların korunması ve kamu yararı temelinde yararlanmanın sağlanması, yaşamsal önemdedir. Yerel yönetimler; su, hava, toprak vb. sınırlı doğal kaynakların kullanımında kamu yararını gözetmek ve halkın da aynı hassasiyeti göstermesini sağlamak noktasında görevli ve sorumludur.
Sağlıklı kentsel çevrenin oluşmasında en önemli husus, mahalle ölçeğinden semt, bölge ve kentsel ölçeğine kadar kademelendirilmiş teknik altyapı ve üstyapı ile ortak kullanım alanları olan meydanların, yeşil alanların, parkların, çocuk bahçelerinin vb. açık ve yeşil alanların dengeli dağılımıdır. Ancak kaçak ve/veya imara aykırı yapılaşma, yapılaşma yoğunluğunun altyapı ve üstyapı ihtiyacı göz ardı edilerek artırılması ile kontrolsüz ve sağlıksız büyüyen kentlerimizde nüfusun ihtiyacı olan teknik altyapı ve üstyapının yeterince karşılanabildiğini söylemek mümkün değildir. Altyapı yetersizliğinin, yanlış kıyı kullanımları yanı sıra kent içi dere yataklarının yapılaşmaya açılması ya da yol olarak kullanılmasının sonucu, mevsimsel yağışların sele/afete dönüşmesi de olağan hale gelmiştir. Bu anlamda;
-Planlama ile teknik altyapı uygulamaları arasında eşgüdüm sağlanmalıdır.
-Sağlıklı kentsel gelişme için, toplu taşıma ve bisiklet kullanımını özendirici, yaya öncelikli ulaşımı destekleyen kentsel gelişme modellerine dayanan planlama ilkeleri benimsenmelidir.
-Plan değişiklikleri daha fazla rant için değil, kentsel standartları yükselterek; yol, otopark, okul, sağlık ocağı, park, yeşil alan, oyun alanı, spor tesisleri gibi sosyal donatı ve teknik altyapı alanları kazanmak için yapılmalıdır.
-Kentsel mekân kullanım standartlarını doğrudan etkileyen, yoksulluk, göç ve nüfus yığılması sorunlarının çözümü için acil olarak “istihdam odaklı yerel kalkınma modelleri” geliştirilmelidir.
-Kentlerimizin su havzalarında yaşanan yoğun yapılaşmanın önüne geçilmelidir.
-Su kirliliği yanında hava kirliliği, gürültü kirliliği, görsel kirlilik gibi sorunların çözüldüğü ve toplumsal yaşamı kolaylaştırmak amacıyla kentsel altyapı çalışmalarının etkili ve verimli yapıldığı bir çevre yönetimi oluşturulmalıdır.
-KENTSEL DÖNÜŞÜM-
1940’lı yıllardan itibaren izlenen liberal ekonomi politikaları ile körüklenen kırdan kopuşun başlattığı göç dalgaları, barınma ihtiyacının karşılanmaması nedeniyle kent mekânına gecekondu olarak yansımıştır. Barınma sorunu kentler ile birlikte büyümüştür. Bu durum, kendi haline bırakılan yapılaşma sürecinde izlenen politikasızlığın bir sonucudur. Bu anlamda;
-Kentsel dönüşüm projeleri; kültürel, tarihi, yerel ve özgün dokuyu koruma ve halkın çıkarları temelinde kurgulanmalı, rant politikalarına dayalı kentsel dönüşüm projeleri reddedilmelidir.
-Kentsel dönüşüm projeleri, ayrıcalıklı imar hakkı sağlama aracı olarak kullanılmamalıdır. Tüm yapılaşmalara yönelik güçlü, kamusal yapı denetim sistemi yaşama geçirilmeli, uygulama sonucu oluşan rant artışları doğrudan kamuya kazandırılmalıdır.
-Sağlıklı ve güvenilir bir çevre oluşturulmasında kritik öneme sahip yapı denetim sisteminde “kamu denetimini etkinleştirmek için”, kentsel dönüşüm alanlarının belirlenmesinde ve uygulamanın her aşamasında TMMOB’ye bağlı meslek odalarının görüşü ve önerileri alınmalı ve meslek odaları denetim sürecinde etkin olarak yer almalıdır.
-Yenileme, sağlıklaştırma ve dönüşüm süreçleri şeffaf olmalı, karar süreçleri ilgili toplum kesimleriyle paylaşılmalı; sürecin tamamında projeden etkilenen toplum kesimlerinin bilgiye kolayca erişebilme olanağı yaratılmalı; bu kapsamda dönüşüme konu olan sakinlerinin sosyal açıdan zarara uğramaması ve yerinde dönüşüm ilkesi en önemli hedeflerden birisi olmalıdır.
-ŞEFFAF YÖNETİM-
Kamu İhale Sistemi, merkezi idare tarafından olduğu kadar, yerel yönetimler tarafından da kullanılan bir sistemdir. Denetimden uzak, kayırmacılığı ve yolsuzluğu körükleyecek mevcut ihale sistemi yerine, hukuk ve kamu yararını temel alan saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin, güvenirliğin, gizliliğin, kamuoyu denetiminin, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında karşılanmasının ve kaynakların verimli kullanılmasının en geniş şekilde sağlandığı “eşitlikçi bir sistemin” kurulması gereklidir.
-KENTLİ ÖNCELİĞİ-
Yaşlı, hasta, çocuklarla birlikte, kentlerde yaşayan tüm engellilerin, toplumsal hayat içerisinde engeli bulunmayan bireyler kadar eşit hak ve yükümlülüklere sahip oldukları tartışmasız bir gerçektir. Bu anlamda;
-Kentsel kamusal alanların, ulaşım hizmetlerinin, yolların, kaldırımların, kamuya açık yapıların ve kullanım alanlarının düzenlenmesinde engelli, yaşlı, çocuk ve kadınların hak ve ihtiyaçlarına uygun standartlarda düzenlenmelidir.
-Kentlerin önemli bir kısmını oluşturan yoksullara, emekçilere, dezavantajlı kesimlerin ihtiyaçlarına yönelik politikalar gözetilmelidir.
-Toplumcu bir bakış açısıyla, engelli, yaşlı yurttaşlarımızın tüm kamusal alanlarda eşit olarak var olabilmeleri için mekânsal tasarım ilkeleri geliştirilmeli ve uygulanmalıdır.
-Kadınların kendilerini daha iyi ifade edebilecekleri, güvenli ve özgür hissedecekleri; çocukların ve gençlerin sportif, kültürel ve sanatsal gelişimlerini sağlayabilecekleri ortamlar ve mekânlar üretilmelidir.
-KENT KİMLİĞİ-
Kent kimliği; kentin ekonomik, sosyal ve kültürel geçmişinin ve bugünkü ilişkilerinin oluşturduğu kent kültürü ve bunun mekâna yansıması olarak ortaya çıkar. Bu anlamda;
-Kültürel mirasa ve ortak belleğe ilişkin eser, yapı, meydan ya da kent parçalarının korunmasına ilişkin politikalar geliştirilmelidir.
-Kent içindeki açık ve yeşil alanların, meydanların, kent çevresindeki kırsal dokuyu oluşturan yerleşimlerin, tarım alanlarının, meraların, orman ve ağaçlık alanların, dere yataklarının, su kaynaklarının, kıyıların, tescil harici alanların korunması temel strateji olarak kabul edilmelidir.
-Kentleri ve kırsal alanları estetikten yoksun kimliksiz hale getiren, yerel kimliği ortadan kaldıran tek tip mekân üretiminden vazgeçilmeli.
-ÖZETLE!-
Hatay’ın Büyükşehir rekabetinde ve diğer ilçelerin 31 Mart yarışında duran tüm adaylardan ortak beklenti, yaşanabilir kentler ve buna dair vaatler, ama tutulamayacak ‘vaatler listesi’ değil! -Tamer Yazar-