Gerici güruh kıble sayıp namaza dururken, 6. filoyu kovanlardı onlar! Ne ki emperyalizmin buyruğundaki faşizmin, komando kamplarında semirttiği katiller, planlı saldırılarla, kıyımlarla birçok canımızı bizden kopardı.
Akın Özdemir ile eşine, 18 Aralık 1978’de, Adana’da, tam arabalarına binmişlerdi ki kurulan pusudan ateş açıldı. Akın Özdemir eşi Mine Hanımın gözü önünde öldürüldü. Akın Özdemir Ziraat Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı’ydı; Türkiye’de aydın olmanın, halkçılıkla, devrimcilikle, Atatürkçülükle eşanlamlılığını bilenlerdendi.
Özdemir, kurduğu Anadolu Grubu adlı birliktelikle girdiği seçimde Talebe Cemiyeti Başkanı oldu. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde, 10 Ocak 1968’de yapılan Tarımsal Öğretim töreninde, geleneğe karşın söz verilmek istenmemesi üzerine direnir ve şunları söyler: “İnsanı aç, toprağı aç, hayvanı aç olan bir ülkede kutlama yapılmaz, olsa olsa hesaplaşılır.” Bu çığlıklanış bugün de yakıcı bir gerçeği dillendirir. 1970’li yılların başında Mamak Cezaevi’nde, Denizlerle, Uğur Mumcu’yla, Erdostlarla hapis yatar. Akın Özdemir gerçekçi bir örgütçüydü. ZMO ve KÖY-KOOP ADAKO-BİRLİK’teki çalışmalarının yanı sıra TMMOB, TÜTED, TÖB-DER, DİSK, TÜM-DER, TÜMÖD, TÜM-DER vb. 36 demokratik kitle örgütünü emekten ve demokrasiden yana ortak bir platformda bir araya getirmeyi sağlamış bir halk önderiydi.
Bir yandan da sürgünlere uğradı Akın Özdemir. Dergilerde kır emekçilerinin yoksulluğunu çözümleyen yazılar yazdı. 10 Ocak 1978’de, Tarımsal Öğretimin 132. yıldönümünde, bu kez ZMO Adana Şube Başkanı olarak, Ç.Ü. Ziraat Fakültesi’nde söz alır ve “Türkiye, toprağı aç, insanı aç, hayvanı aç ülke olmaktan kurtulamamıştır. Bunun nedeni eğitim ile üretim arasındaki bağın kopuk olmasıdır. Büyük emek ve masraflarla yetiştirilen tarım uzmanlarının bilgisi, üretime yeterince yansıtılamamaktadır.
Dışa bağımlı, çarpık kapitalistleşme sürecinde yaşayan tarımımızda yapısal bozukluklar ortadan kaldırılmadığı sürece teknik bilginin üretime yansıtılması olanak dışıdır” der. Özdemir, başat çelişkinin ve çatışmanın, emperyalizmle olduğunu belirterek bağımsızlık idealini, özellikle kırsal kitlenin gönenç gereksinimini ve sınıfsal bilinci vurgular.
Geçen zaman onu doğrulamıştır. Öldürülmeden hemen önce çeltik ağalarının, çıkarları için köylüyü sıtmadan kırıp geçirdiğini gördüğünden, bu durumu önlemeye, köylünün yararına sınırlar, kurallar getirmeye çalışmaktaydı.
Ne acıdır, Uğur Mumcu, Özdemir’in ardından yazdığı yazıda anılarına değindikten sonra “Hep böylelerini seçiyorlar görüyorsunuz. Nerede yiğit, namuslu, erdemli insanlar varsa, onları vuruyorlar bir bir… Bu kan gölünde, önce yiğit insanlar, sonra da evet sonra da sizler boğulacaksınız… Uyanın, uyanın, uyanın artık” diye çığlıklanıyordu.
1980’li yıllara gelinceye değin, Türkiye bambaşka bir ülkeydi. ABD’nin, 1961 Anayasası’nın yarattığı özgürlük iklimine (12 Mart 1971 faşist darbesi, uyanışı bastırmaya yetmemişti), haşhaş ekimini başlatmamıza, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’na misilleme operasyonları aralıksız sürse de yurtsever, devrimci kitlenin, gücünü Bağımsızlık Savaşımızdan, “Tam bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal yürüyüşü”nden, Kuvayi Milliye’den, toplumculuktan alan mücadelesi en az o denli güçlüydü.
“Anadolu Grubu” onu hiç unutmadı; anma kitapları yayımladı. Hep yüreklerde, bilinçlerde olacak… Kısa süre önce yitirdiğimiz Muzaffer İlhan Erdost’un “Bir gülüştür o” diyerek andığı Akın Özdemir’i sonsuz saygı, sevgi ve özlemle anıyorum.