Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subayın Anıları adlı kitabında şöyle diyordu:
“Bir yerde, küçük bir sırt üstünde yedi sekiz subayın daire şeklinde bir şeyler yaptıklarını gördüm, hayvandan inerek onların yanına sokulduk. Subaylardan birisi Kur’an’ı ortasından bir iple bağlamış, bu ipe bir anahtar geçirmiş, mukaddes kitabı çeviriyor sonra bırakıyor. Yedi sekiz defa bükülmüş olan ip dolayısıyla bu defa geriye dönen ve sonra sağa sola ufak hareketler yapan Kur’an nihayet kuzey istikametinde durunca kitabı çeviren subay: ‘İşte, kitabın gösterdiği istikamet, bizim için hayırlı olacak istikamet burası, yani Loşna istikameti. Cavit Paşa’nın bulunduğu yer’ dedi. Meğerse bu subaylar yarım saatten beri hangi istikamete gidilmesi gerektiğini tartışmışlar… Loşna’da Cavit Paşa’ya katılacak olurlarsa Sırplara teslim olacaklarını ve Sırpların ise, Türk Askerine iyi davrandıklarını, hâlbuki Ordu Komutanı’nın emri gereğince Fiyeri’ye gidecek olurlarsa Yunanların Türk esirlerini öldürdüklerini tartışıp durmuşlar. Kur’an falına başvurmaya karar verilmiş. Sonuçta, bu gruptan beş subay Kur’an falının gösterdiği istikamette (Ordu Komutanı’nın emrinin tersine) yola çıktılar, diğer iki subay da ordunun talimatına göre Fiyeri’ye gitmek üzere bize katıldılar… Çok şükür ne Yunanlar ne de Sırplar, Türk Ordusu’nun sığındığı bölgeye ilerleyemediler…” (Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subayın Anıları, 1988). İşte, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getiren Balkan Savaşı (1912-1913) Faciası’na neden olan zihniyet buydu. Osmanlı’yı tarih sahnesinden silen bu zihniyetti…
Hitler Nazizmi’nin ders alınması gereken çok önemli bir özelliğini, Hitler’in Propaganda Şefi Goebbels’ten dinleyelim:
“Almanya’nın gerçek hedeflerinin ne olduğu konusunda düşmanlarımızı karanlıkta bırakmayı başardık. 1932’den önce iç düşmanlarımız nereye gittiğimizi veya hukuka bağlılık yeminimizin sadece bir aldatmaca olduğunu anlayamadılar. Bize engel olabilirlerdi… Dış politikada da aynen öyle oldu. 1933’te ben bir Fransız Başkanı olsa idim şöyle söylerdim.” ‘Yeni Reich Başkanı, MEİN KAMPF’I (KAVGAM’I) yazan adamdır… Bu adamın yakınımızda bulunmasına hoşgörü ile bakamayız. Ya ortadan kaybolmalı veya biz üstüne yürümeliyiz.’ Fakat bunu da yapamadılar. Bizi kendi başımıza bıraktılar. Tehlikeli Bölgeye girmemize izin verdiler. Biz bütün o tehlikeli kayalıklardan sıyrılmayı başardık. Biz işimizi bitirip, onlardan daha iyi silahlandıktan sonra bize savaş açtılar.”
Hitler’in akıl hocası ve yalan makinesi, “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanı” Goebbels’in Führer’e verdiği taktiklerden biri şuydu:
“Hatalı olduğunuzu ya da yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyin… Asla kendinizden başka birine hareket alanı bırakmayın… Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır. Olmazsa yalana devam edin.”
Goebbels: “Bana vicdansız bir medya verin, size bilinçsiz bir halk sunayım.” demiş ve bu düşüncesini gerçekleştirmişti. Alman Hava Kuvvetleri Komutanı Göring ise, “Vicdansızım ben, benim vicdanım Adolf Hitler’dir” diyecek kadar vicdanlıydı.
Hitler’den de herkes korkardı. Hitler, “Bize emir veren devlet değildir, devlete emir veren biziz… Biz Almanya’yı, bizden iyileri olmadığı sürece yönetmek isteriz. Fakat Almanya’da, ne bugün ne yarın bizden daha iyi hiçbir şey yoktur ve olmayacaktır da. Bize Allah tarafından kutsal ve yüce bir görev verilmiştir…” diyerek, diktatör ruhlu liderlerin ortak yönünü nasıl da yansıtıyordu.
Almanlar, Hitler için: “Biz Führer’den kurtulmak için koca bir dünya savaşı yaşadık. Führer bize bir dünya savaşına mal oldu.” derler. Hitler, ikinci Dünya Savaşında, 60 milyondan fazla insanın ölümüne neden oldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, halkına sigara içmeyi yasaklamak ve istikbalde tüm dünyayı vejetaryen yapmak gibi hayalleri vardı Hitler’in.
İkinci Dünya Savaşı’nda Rus tankları Berlin’e girene kadar, Almanlar Rusya’yı işgal ettiklerine inanıyorlardı. Çünkü, Alman gazeteleri öyle yazıyordu. Gerçek yerine, algı hüküm sürüyordu…
Damat Ferit Hükümetlerinde Milli Eğitim ve İçişleri Bakanlığı yapan, Millî Mücadelede Mustafa Kemal’in azlini sağlayan, Kurtuluş Savaşında düşman ülkelere hizmet eden kalemlerden en ünlüsü olan Ali Kemal’ler yaşadı bu topraklarda.
1920’de, “Anadolu’daki milli kuvvetleri kâfir ve katlinin gerekli olacağı” fetvasını veren dönemin Şeyhülislamı Dürrizade Abdullah, tarihin yapraklarında hala canlılığını koruyor.
Aralık 1922’de, yasa tasarısı vererek, Atatürk’ü kendi kurduğu mecliste, vatandaşlıktan çıkarma ve meclis dışına atma girişiminde bulunacak kadar nankör milletvekilleri oldu bu ülkede. Bu hilafetçi grup için en büyük ortak düşman, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve İslam dünyasının ilk büyük laik reformcusu olan Mustafa Kemal Atatürk’tü. Bunlar, insanları aldatmak için hep dini duyguları kullandı.
Milleti öldürüp yerine ne olduğu belli olmayan bir Osmanlı ümmeti koyma iddiasında olanlara, Türkiye Cumhuriyeti’nin üçüncü Cumhurbaşkanı ve Demokrat Parti’nin kurucusu Celal Bayar: “Atatürk, seni sevmek Türk Milleti için milli bir ibadettir.” diyerek, en anlamlı ve tarihi cevabı vermişti.
Kaynakça: Ömer Lütfü Erol, Asker Devrim Darbe, 2003; Osman Öndeş, 2. Dünya Savaşı, 1980; Prof.Dr.Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü; Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subayın Anıları, 1988; DP web sitesi.