Ankara, İdlib’i izliyor…

50 bin Sığınmacı geliyor! Hatay’a komşu İdlib ve çevresinde yaşanan çatışmalar nedeniyle binlerce sivilin zorunlu göçüne sahne olan bölge, Hatay sınırındaki sivil kalabalığa her geçen gün yeni rakamlar eklerken, tartışma, “içerideki kalabalıkla ne kadar barışığız” noktasında ilerliyor. O zaman soralım mı? Ankara’nın, “50 bin kişi daha sınırımıza doğru ilerliyor” uyarısı bağlamında, bizler, toplumsal uyum ve […]

50 bin Sığınmacı geliyor!

Hatay’a komşu İdlib ve çevresinde yaşanan çatışmalar nedeniyle binlerce sivilin zorunlu göçüne sahne olan bölge, Hatay sınırındaki sivil kalabalığa her geçen gün yeni rakamlar eklerken, tartışma, “içerideki kalabalıkla ne kadar barışığız” noktasında ilerliyor. O zaman soralım mı? Ankara’nın, “50 bin kişi daha sınırımıza doğru ilerliyor” uyarısı bağlamında, bizler, toplumsal uyum ve entegrasyonun neresindeyiz?

Eldeki haberin başlığında sorulan soru için bugüne ilk başlayan, Antakya’da yaşayan genç bir Suriyeli olsun ve sınırın ötesindeki akrabaları nedeniyle yakından izlediği İdlib için Ankara’dan gelen son uyarı için konuşsun…
“50 bin kişiden bahsediliyor. Sınıra doğru geliyorlarmış, öyle mi? Peki, aylardır, yıllardır, sınırın dibinde barınmaya çalışanlar ne oluyor? Bir tarafta Şam, diğer tarafta bir sürü silahlı grup… Arada sıkışan onca insana ne oluyor? Kendilerini nasıl hissediyorlar, biliyor muyuz? Ankara’dan gelen son çağrı, 50 bin kişi için sınırın açılacağı algısını yarattı ama, sanmıyorum. Çünkü o sınır açılırsa, 50 bin ile kalmaz bu rakam!
Aslında siz, bana, bizi soruyorsunuz? Evet, güvendeyiz. Başımızda çatımız var. İyi kötü, doyuyoruz, günü birlik işlerle geçinebiliyoruz. Peki, yetiyor mu? Sorun! Yetmiyor! Çünkü bedenen doysanız da, ruhen açlığınız bitmiyor. Çünkü sizi burada istemeyen bir kentte yaşıyorsunuz. Bunu size hissettiriyorlar. Bakışlarıyla en çok da!”
Anlatılanlar, Antakya özelinde Hatay’da yaşanan sıkıntının ‘uyum’ başlığında ilerliyor. Buna dair en önemli toplantılardan biri; Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (MiReKoc) ile İstanbul Ticaret Üniversitesi işbirliğinde, “Türkiye’nin Göç Siyaseti: Sınırları ve Uyum Konferansı” başlığında yapıldı.
-3 SEÇENEK-
Yaşananlara dair konuşan, Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet İçduygu, Türkiye’de mültecilerin geleceği ile alakalı 3 seçenek olduğunu, bir kısmının Türkiye’de kalacağını ve uyum sürecine dahil olacağını; bir kısmının koşullara bağlı olarak Suriye’ye döneceğini; bir kısmı da üçüncü ülkelere gideceklerini belirtti.
Prof. Dr. İçduygu, Türkiye’de sosyal uyum durumunu nasıl değerlendirdiği sorusunu ise, “Son zamanlarda geri dönüş tartışılsa da, en güçlü seçenek, bir kısmın burada kalması ve uyum sürecine girmeleri… Son 8 yılda çok dillendirilmese de, uyum meselesi, özellikle toplumdan gelen reaksiyonlar nedeniyle, siyasi nedenlerle fazla göz önüne alınıyor. Ancak topluma çok yansıtılmasa da, 11. Kalkınma Planı ve Uyum Strateji Belgesi-Eylem Planı’nda, devletin de bu konu ile ilgili hazırlıkları olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki yıllarda, hem toplumsal ve siyasal olarak bu konu gündemde kalacak. Her ne kadar biz algılamasak da, devlet de, Türkiye’deki mültecilerin uyum sorununu kendi ajandasında yukarıda tutuyor. Ancak toplumsal tepkiler nedeniyle, gündelik hayata ve siyasal söyleme gelmiyor” şeklinde cevapladı.
-UYUM BELGESİ!-
Konferansın, “Uyum ve Türkiye” başlıklı oturumunda, Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayhan Kaya, “Uyum Alanında Devlet Aktörleri, Yerel Yönetimler ve Sivil Toplum Örgütlerinin Rolleri” adlı bir sunum yaptı. Türkiye’de uyum konusunda belli bir mesafe kat edildiğini belirterek, uyumun çift taraflı bir mesele olduğunu ve uyumun kazananın herkes olacağını vurgulayan Kaya, hükümetin “Uyum Strateji Belgesi” hazırlamasına karşın, bunu kamuoyu ile paylaşmadığını; oysa söz konusu belgenin yayınlanmasının uyuma büyük katkı sağlayacağını dile getirdi.
Avrupa’daki İslamafobia gibi, Türkiye’de bir Arabfobia gözlemlediğini ifade eden Kaya’ya göre, ensar söyleminin, kültürel ve dini benzerlik söyleminin Türkiye’de artık toplumsal bir karşılığı kalmadı. Kaya, medyada ve sosyal medyada çoğunluk ve azınlık denilen grupların temsilcilerinin de ortaya çıkıp, bazı şeylerden rahatsızlık duyduklarını ifade etmeleri gerektiğini söyledi.
-ON BİNLER-
Ortaya konan ‘uyum’ başlığı ile beraber, yerel idarecilere önemli mesajlar verilirken, atılması gereken adımların da altı çiziliyor. Bu eleştirilerin merkezinde yer alan illerden biri de Hatay. 500 bine yakın Suriyeli sığınmacı ile iç içe yaşamasına rağmen, iki toplumun birbirinden uzak ve kopuk olduğuna işaret edenler, “uyum” denen şeyin sadece toplantılarla sağlanamayacağına dikkati çekiyor, kenti yönetenlerin de, iki toplumu bir araya getirecek adımlar atmasının zorunlu olduğunu ifade ediyor.
İçeride bunlar yaşanırken, Hatay ve diğer sınır kentlerinin yakından izlediği sınır hattı ise hareketli. Bu konuda konuşanlardan biri, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin insani işler konusundaki yardımcılarından Ursula Mueller. Çatışmalar nedeniyle İdlib’den 60 bine yakın kişinin yerinden edildiğini belirten Mueller, tam ölçekli bir saldırının bölgedeki 3 milyon kişi için felaketle sonuçlanacağını kaydetti.
Muller, Suriye’ye sınır ötesi yardımlar yapılmasını sağlayan BM Güvenlik Konseyi kararının, yılsonuna kadar yenilenmesi gerektiğine de değindi. Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Daimi Temsilcisi Feridun Sinirlioğlu da, İdlib’de artan gerginliğin son derece endişe verici olduğunu, bunun yeni bir göç dalgasını tetiklediğini söyledi.
İdlib’de, 50 bin kişinin çatışmalar nedeniyle Türkiye sınırına doğru hareket ettiğini ifade eden Sinirlioğlu, bölgede gerginliğin azaltılması için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğini kaydetti.
İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde yerinden edilen sivillere ilişkin veri çalışması yürüten Suriye Müdahale Koordinatörlüğüne göre, Kasım’dan bu yana yaklaşık 110 bin sivil, Suriye-Türkiye sınır hattına yakın bölgelere göç etti. -Tamer Yazar-

Exit mobile version