Ankara ne yaptıysa ‘yeter’ dedik!

Kenara Çekildik Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin yayınladığı ‘Türkiye’de Geçici Koruma Altındaki Suriyeli Kadın ve Kız Çocukların İhtiyaç Analizi’ Raporu; Hatay, Adana, Gaziantep, İstanbul, Şanlıurfa, Konya ve İzmir’de yaşayan sığınmacı kalabalığın toplumla adaptasyon sürecine ekli sorunları bir kez daha gündeme taşıyor. Taşırken de, ‘iğne-çuvaldız’ hikayesinde ortaya net bir ifade çıkarıyor! Türkiye, 2018 itibariyle sayıları 3,5 milyonun […]

Kenara Çekildik

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin yayınladığı ‘Türkiye’de Geçici Koruma Altındaki Suriyeli Kadın ve Kız Çocukların İhtiyaç Analizi’ Raporu; Hatay, Adana, Gaziantep, İstanbul, Şanlıurfa, Konya ve İzmir’de yaşayan sığınmacı kalabalığın toplumla adaptasyon sürecine ekli sorunları bir kez daha gündeme taşıyor. Taşırken de, ‘iğne-çuvaldız’ hikayesinde ortaya net bir ifade çıkarıyor!

Türkiye, 2018 itibariyle sayıları 3,5 milyonun üzerine çıkan Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Eldeki bu genel tabloya ekli Hatay ve Kilis gibi, mevcut nüfus rakamları içinde önemli oranda Suriyeli sığınmacıyı muhafaza eden iller ise özel çözümlere ve projelere ihtiyaç gösteriyor. Ancak ‘özel çözümler ve projeler’ yanı sıra, içinde yaşadıkları toplum başlığında ‘sosyal ve ekonomik’ ağırlıkları giderek artan yabancı kimliğe yönelik ‘adaptasyon süreçlerinin’ de bu kapsamda iyi organize edilmesi gerekiyor. Peki, bahse konu adaptasyon sürecine ekli sorunlar ne ve bu sorunları en çok hangi kesimler yaşıyor?
-NÜFUSUN YARISI-
Türkiye Cumhuriyeti, 2011 yılından beri süregelen Suriye’deki iç savaş sebebiyle zorla evlerinden edilen en yüksek sayıda Suriyeliye ev sahipliği yapan ülke konumunda. Türkiye’de geçici koruma statüsünde olan 3,5 milyon Suriyelinin yaklaşık yarısı ise kadınlardan oluşuyor. Bu ise, çok fazla belli olmayan ya da kendini çok açık bir şekilde anlatamayan sorunların ‘kadınlar’ başlığında sıkışması anlamına geliyor.
Biriken, ancak kendini çok belli etmeyen sorunların en net şekilde ortaya konduğu son rapor, Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin yayınladığı ‘Türkiye’de Geçici Koruma Altındaki Suriyeli Kadın ve Kız Çocukların İhtiyaç Analizi’ Raporu oldu. Hatay’ın da içinde olduğu toplam 7 farklı şehirde (Hatay, Adana, Gaziantep, İstanbul, Şanlıurfa, Konya ve İzmir) toplamda 1.291 Suriyeli kadın ve kız çocuğu ile yapılan görüşmelerle oluşan Rapor, katılımcıların, başta sağlık olmak üzere hizmetlere erişimden memnun olduklarını, ancak kendilerine sağlanabilecek desteklerin bütünü konusunda bilgi eksikliği yaşadıklarını ortaya çıkardı.
İzlanda Hükümeti tarafından finanse edilen araştırmanın alan çalışmaları, Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD-ASAM) tarafından, bulguların analizi ise Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sema Buz ve Dr. Burcu Hatipoğlu ile Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden Yardımcı Doç. Dr. Besim Can Zırh’dan oluşan bir araştırma ekibinin desteğiyle gerçekleştirildi. Gelelim detaylara…
-DİL SORUNU-
Hatay ve diğer illerde tespit edilen sorunlardan biri, dil engeli! Dil engeli, diğer hak ve hizmetlere erişimde en önemli sorun olarak dikkat çekiyor. Türkiye’deki Suriyeliler, devlet desteği ile ücretsiz sağlanan Türkçe kurslarına kaydolma hakkına sahiplerdir. Ancak bu çalışmada, Suriyeli kadınların % 70’inin hiç Türkçe bilmediği de ortaya çıkmıştır. Toplanan verilere göre, kadınların yalnızca % 15’i gelir getiren işlerde çalışmaktalar. Görüşülen kadınlardan dul olanların neredeyse yarısının, boşanmış kadınların % 36’sının ve bekar/evlenmemiş kadınların % 32’sinin, aylık yaklaşık 160 $’ın (700 TL) altında bir gelir ile yaşadıkları ortaya çıkmıştır. Bu kadınlar, Türkiye’deki yoksulluk ve açlık sınırlarının (sırasıyla 4.979 TL ve 1.518 TL) çok altında ve asgari ücretin (1.600 TL) yarısından azı kadar gelire sahipler. Yoksulluk, Suriyeli kadınların savunmasız koşullarını önemli seviyede ciddileştirmektedir.
-AYRIMCI TAVIR-
Türkiye’deki Suriyeli kadınlar, en çok sağlık hizmetlerine erişim konusunda memnuniyet içindeler. Kadınların % 86’sı, yaşadıkları şehirlerde ücretsiz sağlık hizmetlerine erişebildiklerini ifade etmiştir. Diğer % 14’lük kısım ise ayrımcı tavır, ön yargı ve dil ve/veya kültürel engellerle karşılaştıklarını ve bu durumun, hizmet kalitesini düşürdüğü ya da onları hizmetten yoksun bıraktığını belirtmiştir.
-BARINMA-
Görüşülen kadınların % 36’sı, yaşadıkları evleri kötü ya da çok kötü, % 62’si yaşanılabilir (kabul edilebilir) ve yalnızca % 2,2’si çok iyi durumda olarak nitelemiştir. Kadınların % 17’den fazlası, hiç güneş ışığı ve hava almayan bodrum katları ya da gecekondularda yaşadıklarını belirtmişlerdir. Bu arada, yapılan anketlere katılan kadınların yalnızca % 28’i her gün evlerinden dışarı çıkabildiklerini belirtirken, % 39,8’lik bir kısmı, haftada bir ya da daha az dışarı çıkabilecek şekilde evlerine hapsolmuş durumda olduklarını iletmiştir. Suriyeli kadınlar, yüksek kira bedelleri nedeniyle sık sık taşınmak zorunda kaldıklarını da ifade etmişlerdir.
Suriyeliler, genellikle belirli mahallelerde bir arada yaşamaktalar ve bu durum, Türk toplumuyla kaynaşma ve bütünleşme açısından engel teşkil etmektedir.
-ÇOCUK EVLİLİKLER-
Türkiye’de Suriyeli çocukların okula gitmelerini garanti altına alabilmek hala ciddi bir sorun. Okul çağındaki Suriyeli çocuk ve gençlerin % 40’ı onca çabaya rağmen okula gitmemektedir. 2017 yılında Eğitim için Şartlı Nakit Transferi (CCTE) Programı, geçici koruma altındaki Suriyeli çocukları da bünyesine dâhil edecek şekilde genişletilmiştir. Bu program, daha büyük yaştaki kız çocukların eğitimde kalmasını temin etmek amacıyla teşvikler sağlamaktadır. Bu durum, azami seviyede önem teşkil etmektedir. Çünkü bu çalışmada, Suriyeli kız çocuklarının yaşları büyüdükçe okula gitme oranının azaldığı ortaya çıkmıştır. Zira 12 ile 14 yaş arasındaki kız çocuklarının % 60’ı okula gitmekteyken, 15 ile 17 yaş arası kız çocukları için bu rakam yalnızca % 23’tür. Eğitimi yarıda bırakmanın esas sebepleri; Erken yaşta evlilik, aile baskısı, çalışma, ev işleri ve bakım sorumlulukları olarak sıralanmaktadır.
-7 ŞEHİR-
Hatay, Adana, Gaziantep, İstanbul, Şanlıurfa, Konya ve İzmir şehirlerinde gerçekleşen araştırma kapsamında, 15 yaş ve üzeri, toplamda 1.230 Suriyeli kadın ve kız çocuğuyla görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların yaş ortalaması 32,6’dır. Katılımcıların % 60’ı Halep’ten gelmiş durumdayken, % 6 2’si Suriye’de yaşadıkları dönemde şehirlerde ikamet ettiklerini söylemiştir. Bu arada, Suriye vatandaşları, 2644 numaralı tapu kanunu sebebiyle Türkiye’de gayrimenkul edinememektedir. Bu durum, insanların çok büyük çoğunlukla kiralık evlerde yaşadıkları anlamına gelmektedir.
Bu çalışmada, geçim giderleri ve bütçe tahsisinin şehirden şehre ciddi farklılıklar gösterdiği de ortaya çıkmıştır. Yaşam standardı açısından en masraflı şehirler İstanbul (1.688 TL) ve Konya (1.625 TL) olurken, en ekonomik olduğu şehirler Adana (1.380 TL) ve Hatay (1.210 TL) olarak belirlenmiştir. Kira bedellerinin en yüksek olduğu şehirler İstanbul ve Konya olurken, en düşük olduğu şehirler Adana ve Şanlıurfa olarak tespit edilmiştir. Aylık gelirin kira masraflarına en az yettiği şehirler ise Hatay (% 3,1), Şanlıurfa (% 3,9) ve İzmir (% 7,5) olmuştur.
İki yıldır Hatay’da yaşamakta olan, 40 yaşında, evli ve dokuz çocuk annesi E., “Kira ve faturaları nasıl ödeyeceğimi düşünmekten uykularım kaçıyor” diye konuşurken, bir anlamda yaşanan zorluğu resmediyor.
-TEK EV ÇOK AİLE-
Yedi şehrin analiz raporu, Suriyeli sığınmacıların yaşam formları adına da önemli bir resmi herkes adına netleştiriyor. Yapılan çalışma ortaya koymuştur ki, Suriyeli sığınmacılar, akrabalarıyla, aynı şehirde ve genellikle ortalama iki ya da üç odalı evlerde birlikte yaşamaktalar. Katılımcıların neredeyse yarısı (% 48,7), yedi ve üzeri insanla birlikte aynı evlerde kalıyor. Tek bir ev çoğu zaman başka bir aileyle paylaşılıyor ve bu oran da % 40! Bir evin birden fazla aile tarafından paylaşılmasının en çok yaşandığı şehirler ise sırasıyla Konya (% 56,4), İzmir (% 50,9) ve Hatay (% 44,3) olarak beliriyor.
-DEĞİŞEN HAYATLAR-
Hatay ve diğer illerde yaşamlarını sürdüren Suriyeli kadınların artan sorumlulukları arasında, Suriye’deyken yapmamış olmalarına rağmen, gelir kazanmak için çalışmak da vardır. Bu durum bir zorluk teşkil etse de, aynı zamanda kadın kimliği adına bir fırsat da yaratmış durumda.
Çalışma kapsamında görüşlerine başvurulan Hatay’daki bir Suriyeli kadın, bu durumun kadınları güçlendirdiğini ifade ederken, şunları dile getiriyor:
“Erkekler, Suriye’deyken de çalışmamızdan çekinirlerdi. Kadınların, evle ilgilenip onlar için süslenmelerini isterlerdi. Kadınlar, burada daha güçlü hale geldiler. Burada bir sorunları olduğunda haklarını arayabiliyorlar. Çünkü işleri var. Kadınlar, burada dışarı çıkabiliyorlar, çocuklarını okullarına bırakabiliyorlar, ev alışverişi yapabiliyorlar.”
-YERELE SORUMLULUK-
Tespitlere göre, krizin başladığı 15.03.2011 tarihinden bugüne Türkiye’de 310 binden fazla Suriyeli çocuk dünyaya geldi. Mevcut 3.6 milyonluk nüfusun 1.6 milyondan fazla kısmını ise 18 yaş ve altı Suriyeliler oluşturdu. O zaman, eldeki veriler ve şu ana kadar ortaya konanlar ışığında, Hatay özelinde sorularımızı yerele ve kent idarecilerine yöneltmemiz gerekiyor! 
Sahi, bizler, bu oldukça büyük kalabalık için şu ana kadar ne yaptık?
Toplumla adaptasyon sürecine katkı için ne tür adımlar attık? Onların kendilerini içinde yaşadıkları topluma anlatabilme fırsatları adına ne tür paylaşım alanları yarattık? Ortak kültür ve dil alanlarının avantajlarını ne derece kullanabildik? Belki de hiçbir şey yapmadık!
Ankara ne yaptıysa, ‘YETER’ dedik ve bir kenara çekildik ve onları da kendi yaşam
alanlarının dört duvarı içine sıkıştırdık! Hangisi?
-Tamer Yazar-

Exit mobile version