Bir toplum, köy çocukları, Sofokles okurken, senfonik müzik dinlerken, bu müziğin coşkusuyla gözyaşını tutamazken, oyunlar sahnelerken, keman, mandolin, keman çalarken, kendi yapısını elleriyle yaparken günümüzdeki bir paragrafı anlayamaz duruma nasıl getirilir? Getirenlerin nasıl yanına kalır? Bunun bir yaptırımı, cezası olmaz?..
İnsanın Yaşamdan bekledikleriyle elde ettikleri arasındaki denge diyebileceğimiz mutlulukla da ilişkisi bulunan “anlam sağlığı”ndan ne anlamalıyız? Anlam sağlığı genellikle dil yetisiyle bağlantılı açıklanır. Bunun yanısıra yaşama yüklediğimiz anlamdır.
Türk düşününde Prof. Dr. Ahmet İnam’ın kurup geliştirdiği yaşam anlayışı arayışının parçasıdır. Ahmet İnam’a göre, “anlam sağlığı” sağlığımızın önemli bölümüdür. İnam’a göre, anlam sağlığı, yaşama yüklediğimiz anlamların bizi ne kadar “sağlıklı” kıldığını ifade eder. Yaşarken çevremizdeki insanlara veya eşyalara atfettiğimiz anlamlar, gerçeklikle olan ilişkimizi belirler…
Tıpkı fiziksel sağlığımız gibi, ondan da önemlidir. Tüm insanlık derin değer yitimi içinde. Ne ki sevindirici olan yine insanlık bu kötülüğü yeniyor. 2025 yılını bir milat saymak hiç de yanlış olmaz.
Yaşama başlıca iki yönden bakmalı ve eleştiri yöneltmeli. İlki çağımızın uygar değerleri gereksinim ya da yaşam aşamalarında hangi sıraya konuyor? İkincisiyse ilişkilerde bilginin, duygunun, eleştirelliğin, ussallığın, birey olmanın yeri nedir? Basit mi görünüyor? Basit ama çoğu için yaşam boyu ulaşılamayan durumlar.
Öyleyse basitleştirelim. Her sabah “Bugün kimi aldatsam, kimin kanını emsem, kime yaşamı dar etsem…” diye uyanan birileri var. Bir de “Yaşamın anlamı ne, neden buradayım, özümü insanlaştırmamın yolları neler olabilir, dayanışmam gereken yoksullar, deprem ezilenleri var…” az sayıda da olsa bireyler, kişiler var. Kuşkusuz her ikisinin ortası yaşayanlar da var.
İmdi sözkonusu kesimlerin, kişilerin seçimlerinin, dinlediklerinin, yaratılarının, beklentilerinin, yürekliliklerinin ayrı olacağı açık ve kesindir. Ve yine açıklıkla söyleyebiliriz, ilk öbektekiler ve ona yakın düşünülebilecek kesimin anlam durumu sağlıksızdır, bozuktur. Giderek sağlıklıların başına beladır.
Terör örgütü liderinden saygın siyasetçi yaratma bilimsel projesi (TÖLSSYBP diye de okuyabilirsiniz) üzerinde aralıksız çalışan akademik toplumbilimcilerimizi yoğun işleriyle baş başa bırakıp, bireyin kimlik dünyası nedir sorusuna bu toz duman ortamdan arınmaya çalışarak yanıt arayabiliriz. (Aynı “bilimcilerin” yıllardır sanık konumunda olan tutuklulardan “eli kanlı caniler” yaratmakta da usta oldukları eklenmelidir).
Günümüzde sanayi toplumunun birey ilişkilerinde çözülme yönünde bir gidiş sözkonusudur. Bu çözülmenin, bilinç aşınmasının nedeni küreselleşme (yeni dünya düzeni) adlı tasarlanmış bombardımandır. İnsan bilincini hedef alan bu saldırının yapısı budun, din, dinsel topluluk (cemaat), tarikat gibi sanayi toplumu öncesi ilişki biçiminin kimlik öğelerini ulus örgütlenme biçimine karşı yüceltmek anlayışına dayanır. Böyle bir yaşamın insanı görünürde kentli ilişkiler sürse de düşün biçimi, kimlik özellikleri bağlamında derebeylik dünyasında yaşar. Dünyaya bilimin, usun, eleştirinin penceresinden değil, fizik ötesinin, söylencelerin, tekil yaklaşımların, inançların daralmış aralığından bakar. Kadını erkek değil, bu tip öldürür. Kişinin kimlik öğelerinden birini, birkaçını, hele de çağdışı, ayrımcı, tekilci, uyumsuz olanı yaşamının her anına egemen olacak derecede öne çıkarması, her olaya bu egemen bakışla yaklaşması sağlıksız (patolojik) bir kişiliği gösterir. Sözgelimi budunsal (etnik) kimlik, dinsel kimlik, mezhepsel kimlik böyledir. Her şey bir yana bu kimlikler tekilci özelliktedir. Yani tartışılmaya, eleştirilmeye açık kimlikler değildir. Kesin kabul ya da ret mekanizmasıyla işler. Kişiyi inaklara (dogma) yöneltir. Anlam sağlığı bozuk topluluklarla da sorun morun çözülmez.
YORUMLAR