Antakya’da kültür-sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Antakya Kitaplığı Türkçede İçli Bir Çıt Sesi: Enver Ercan Yapıt, TYS, Kültürlerarası Şiir ve Çeviri Akademisi ve Yasakmeyve Yayınları iş birliğiyle hazırlanmıştır. “Türkçede İçli Bir Çıt Sesi: geçtiğimiz yıl, Ocak ayında yitirdiğimiz Yayıncı, Şair, Yazar Enver Ercan” la ilgili yazılardan oluşuyor. TYS Başkanı Mustafa Köz, “Ercan’a bir armağan olarak kitabı bugüne yetiştirdik. […]

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Antakya Kitaplığı
Türkçede İçli Bir Çıt Sesi: Enver Ercan
Yapıt, TYS, Kültürlerarası Şiir ve Çeviri Akademisi ve Yasakmeyve Yayınları iş birliğiyle hazırlanmıştır.
“Türkçede İçli Bir Çıt Sesi: geçtiğimiz yıl, Ocak ayında yitirdiğimiz Yayıncı, Şair, Yazar Enver Ercan” la ilgili yazılardan oluşuyor.
TYS Başkanı Mustafa Köz, “Ercan’a bir armağan olarak kitabı bugüne yetiştirdik. Enver’i yeryüzünden sonsuzluğa uğurladıktan sonra onun adına yazılmış yazıları bir araya getirdik ve yeni bir belge oluşturduk. Bizim belleğe çok ihtiyacımız var. Unuttuğumuz için de bellek oluşturanlar üzerimizde büyük baskılar oluşturuyor. Bu bazen siyasal, bazen kültürel, bazen de toplumsal baskıya dönüşebiliyor” ifadelerini kullandı. Mustafa Köz, Enver Ercan’ın bu bellek anlayışına büyük katkılar sunduğuna işaret etti.
Yapıt, TYS Antakya Temsilciliğinden edinilebilir.

Konuk Yazar: Kent Ve Aydın/ Uğur Pişmanlık
Son 50 yıldır, dünya nüfusu giderek kentlerde toplanmaya başladı. Kentlerin sorunları da, kente dair tanımlamalar da artarak değişiyor. Kentte yaşamak kentli olmak ne demek, kentli olmanın getirdiği kimlik nedir, sorumlulukları nedir? Aslında bir bütün olarak bakıldığında bir kent sosyolojisi ile karşı karşıya olunduğunu belirtmek gerek.
Tanım: Kent
“Nüfusu, belli bir büyüklüğü ve yoğunluğu aşan, ekonomisi tarım dışı etkinliklerde yoğunlaşan ve kendi nüfusundan başka etki alanı içinde yaşayanlara da hizmet sağlayan yerleşimlere verilen ad.” (1)
Ruşen Keleş, “Kent kültürü, siyasal, dinsel, sanatsal hoşgörüden/ özgürlükten, laik düşünce ve demokrasiden, bilimsel bilgi ve nesnellikten oluşan bir bütünlüktür.” diye tanımlar.
Buna göre, kent kültüründe örf, adet, gelenek, görenek ve tüm bunları şekillendiren din olgusunun önemi azalmakta, dinsel özgürlük, sanat, bilim ve tartışmalar önem kazanmaktadır.
Neredeyse pek çok şeyin hızla değişime uğradığı son yüz yıl içinde kentin tanımının da, önemli değişikliğe uğradığı söylenebilir.
Kentler, (köy ve kasaba gibi kırsal yerleşimlere göre) üretimin ve iş bölümünün daha gelişkin olarak gerçekleştiği merkezlerdir. Bu anlamda kentlerde ekonominin belirleyici alanları olarak, daha çok sanayi üretimi ve hizmet sektörü ön plandadır. Bu alanlardaki temel dinamikler ise, mülk sahibi sınıflar ile işçi sınıfı ve emekçilerdir.
Kent ve aydınlanma kavramlarına tek tek baksak bile kaçınılmaz olarak, Bu kavramlardan bir bizi diğerine götürecektir.
Aydınlanma ve aydınların ortaya çıkışı da birçok şey gibi kentlerin varlığıyla doğrudan ilişkilidir.
Kent Uygarlıktır.
Bugün içinde yaşadığımız sınıflı topluma ve kentlerine baktığımızda kentin bir uygarlıktan çok, acımasız bir canavar ve barbarlık olduğunu görürüz.
Çünkü kentin iki sahibi var, kentsoylu sınıf yani burjuvazi ile işçi sınıfı.
Dolayısıyla kent bu iki sınıfın iktisadi, sosyal, siyasal ve kültürel izlerini taşır ve yine bu sınıfların etkisi altında şekillenir.
Kentler, Sanayi ve Hizmet Üretim Merkezleridir.
Kapitalist toplumlarda kentler, ekonomisi daha çok artı değerin üretildiği rant alanlarıdır. Bu açıdan bakıldığında kentler, bir yanıyla sermayenin merkezidir. Diğer yanıyla da emeğin merkezlerini oluşturur. Dolayısıyla kent bu iki temel dinamiği; sermaye ve işçi sınıfını bağrında taşır.
Kent aynı zamanda, bu iki farklı ve çıkarları birbirine tamamen ters dinamiklerin mücadele alanını da oluşturur. Mülk sahibi sınıf (lar) ve mülksüzler!
Kent insanının ileriye doğru gelişmesi, kentli sınıflar arasındaki mücadelenin sosyo-ekonomik ve kültürel seyrine bağlı olarak gerçekleşir.
Bunu Belirleyen Temel Etmen İse Üretim ve Bölüşüm İlişkileridir.
Farklı sınıfların, yerleşik bir yaşam alanı olarak kentte bir arada yaşamaları, toplumsal ve tarihsel sürecin zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkar. Her iki dinamikte, yaşama kültürlerini, yine kendi sınıf çıkar ve refleksleri doğrultusunda oluşturur. Dolayısıyla, kentin nesnelliği söz konusu iki dinamik üzerine şekillenir.
Kent İnsanın Dönüştüğü Yerdir.
Aydın da, toplumsal dinamikleri içinde kentin öznelerinden biridir. Kent, kendi nesnelliği içinde sahip olduğu işleyiş mekanizmaları ve üst yapı kurumları aracılığıyla insanlar üzerinde değişim ve dönüşümü gerçekleştirir.
Aydınlar ise bu nesnelliği sorgulayan, tepki veren, reddeden ve bu tavrını, görev ve sorumluluğu içinde topluma sunan, onları aydınlatan ve tutum almaya çağıran bir görev üstlenirler.
Aydın Olmak…
Cavit Orhan Tütengil, aydın olmak konusunda şunları söylüyor:
“Aydın olma konusu üzerinde durulmalıdır. Hiçbir diploma aydın olmanın belgesi değildir. Aydın olmak; bir eğitim ve öğretimle birlikte, bir dünya görüşü olmak, bir yarın umudu taşımak ve idealleri olmak, kişisel çıkarlarını bir yana bırakarak yurt sorunlarını kendine dert edinmek, onlara çözüm yolları aramak özelliklerini gerekli kılmadadır.
İdealsizlikle savaşmak, sorumluluk düşüncesi, büyük sanata yönelmesini beklediğimiz sanatçılarımız için de başta gelmesi gereken hedeflerdir.
Yurdunu sevmek, halkını sevmek, nutuk vermek, evini kilimle döşetmek, ilgi bekleyen sorunları bir yana itmek ve gerçek dışı bir dünyada yaşamak demek değildir”
Kentin Aydınları Dendiğinde Ne Anlıyoruz?
Her avukat, doktor, mimar, mühendis, gazeteci, yazar, şair, ressam ve öğretmen ile akademisyen yaşadığı kentin aydını sayabilir mi?
Bu sorunun yanıtı tereddütsüz hayırdır. Çünkü aydın olmanın ön koşulu, üretmektir ve yaşadığı kente, kent insanına karşı bir tutarlılık içinde sorumlu olmaktır. Kentin ve kent insanının yaşamını, ileriye doğru değişime ve dönüşüme uğratacak entelektüel çaba içinde olmaktır.
Aydın, düşünen ve üreten insandır.
Afşar Timuçin, aydının bilgiyle birlikte eylemle anlam kazandığına dikkat çekiyor:
“Aydın insan sadece bilgili değil, bilgili ve etkin insandır. Bilginin tek başına dönüştürücü gücü yoktur. Bilgiye, dönüştürücü özelliğini kazandıran şey aydının etkili olmasıdır.”
Kentin ve kent insanının dönüşümünün ön koşullarından birisi de, kent aydınlarının varlığıdır. Birçok alanda ve konuda olduğu gibi her kent kendi aydınını yaratır, yaratmalıdır.
Aydını olmayan kentte, ileriye doğru toplumsal değişim ve dönüşümden söz edemeyiz.
Kentin toplumsal anlamda aydınlanması, kentin aydınlarının, kültürel, sanatsal, düşünsel ve siyasal üretimleri ile bunları gerçekleştirebilme çabalarına bağlıdır. Kent insanının duyarlılıklarının açığa çıkartılması, kültürel, sanatsal ve siyasal açıdan gelişmesi, sorunlar karşısında sağlıklı bir tutum alabilmesi, aydın çabaları ile gerçekleşebilir ve anlam kazanır.
Kent aydının temel sorumluluğu; üretmek, paylaşmak, aydınlatmak ve değişimin öncüsü olmaktır. Bu yüzden, aydın eylemiyle ve ürettikleriyle aydındır.
Aydını aydın yapan onun üretimi ve eylemidir. Çünkü bilgi zaten aydına içkindir. Yani zaten aydın bilgilidir, bilgili olmak zorundadır. Aydın olmanın ön koşulu da bu değil midir? Ama aydını aydın yapan ve ilk koşulu tamamlayan şey ise onun eylemidir.
Aydın üretir. Aydın üreten insandır. Kent öncelikle üretimin yapıldığı yerdir. Eğer aydın, kentin bir parçasıysa, hem eylemliliği hem de üretkenliğiyle aydındır.
Türkolog Turan Alptekin, bu konuda şunları söylüyor: “Çünkü bir kent, bir ülke, üretime dayanmadıkça, kültürel kişiliğini ve kültür kimliğini geliştirememekte ve bir takım özentilerle takıldığı lokomotiflerin ardınca sürüklenip gitmededir. Bir kaza olana kadar o, artık katarda bir yük vagonudur. Türkiye’nin birçok kentin durumu da budur. Üretim tarım alanlarına bırakılmış, kültür özentiye düşmüş, işsizlik son dereceye gelmiş, yalnızca tüketimden para kazanıldığı için de bir yandan değerler çökerken, bir yandan da bu işten ne para gelebilir görüşü ile ancak turizmden medet umulur bir duruma gelinmiştir. Oysa turizm olgusu, yalnız doğaya ticarete, vurgun’a, aldatmaya, soymaya, değil, aynı zamanda sağlam kültürel kimliğe de dayanmak zorundadır ve bu kimlik, emek ve üretimle korunabilmektedir. Orta-Çağımızın Ahî kuruluşları bize bunun güzel bir örneğini sunuyor. Kentlerin kimlikleri böyle oluşmada, bir kent böylece evrenselleşmektedir. Kentlerin ve kasabaların, üretim-şenlikleri ile kültür kimliklerini birleştirme çabaları bu sebepledir. Arkasında, egemen sınıfın kendini zenginleştirme ve buna dayalı ideolojiler dayatma eğilimini de unutmadan”. (Devamı haftaya)

Haftanın Şiiri
Konuş Hayatı Şair/Murathan Çarboğa
“Taş ölünceye dek
kimse ölmeyecek”
MELİH CEVDET ANDAY
(Sona Erdi Her Şey)
işte yaz, döndün yine anne evine, uğultular
içinde, tedirgin ve ezik. oğlunun yanında
yürüyen ürkek çocuk neden susuyor? elinden
tutan hayâl, hangi ânın rahminde hapsolan keder?

eşikte bekleyen küçük kız usulca gülümsüyor,
dönüp sokağa bakıyorsun, babanın yokluğuna.
ah, özlemle beklemeyi öğrettin nihayet çocuklarına,
düşlerin imkansız madenini ve erdemini aldanmanın.

annenin göğe açılan elleri miydi huzur? sabahla
dirilmenin sevinci ve kıpırtısı sabırsız kitapların.
anladın, sonu yok hiçbir zaman evrensel yalnızlığın.

şiirin, yaşlı bir kedi gibi dolaşsın bacaklarına,
imgeler dökülsün ardına birer birer, ne çıkar?
konuş hayatı şair, sesinde ölümsüz bir dünya var.

Haftanın Sanat Gündemi

İlk eserlere destek
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yazar ve yayınevine birlikte verdiği ‘İlk Eser Desteği’ ilk tur başvuruları başladı.
Başvurular 28 Şubat’a kadar devam edecek. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, şubat ve ağustos aylarında olmak üzere yılda 2 kez verilen desteğin 2019 yılı ilk tur başvuruları bugün başladı. Bakanlığın Kütüphaneler ve Yayınlar Genel Müdürlüğü’nün internet sitesi üzerinden yayınevleri tarafından yapılacak başvurular, 28 Şubat’a kadar devam edecek.
2 ay içinde bin adet basılacak
Proje kapsamında destek için yayınevleri en fazla üç eser için başvuruda bulunabilecek. Başvurularda eserin yazara ait ilk eser olmasının yanı sıra edebiyata yeni boyutlar kazandırması, özgünlük taşıması, yurtiçinde veya yurtdışında daha önce hiçbir şekilde basılmaması, yayımlanmaması, başvuru öncesinde veya proje uygulama süresince herhangi bir fondan destek almaması şartları aranacak.
Yayınevi, desteğe ilişkin Edebiyat Eserlerini Destekleme ve Değerlendirme Kurulu kararlarının ilanından itibaren 2 ay içinde eseri en az bin adet basacak ve yayımlanmış eserin bandrollü 150 nüshasını destek sözleşmesinde belirtilen tarihte bakanlığa teslim edecek.
Destek tutarı; eserin sayfa sayısı, türü gibi etkenler dikkate alınarak belirlenen basım maliyeti ve niteliğine göre tespit edilecek ve yayınevi sağlanan desteğin yüzde 35’ini yazara ödemekle yükümlü olacak.

O Roman Berlin Uluslararası Film Festivali’nde
Misafir, 2006’dan bu yana Türkçe eserler içinden seçilen Books at Berlinale’ye seçilen 4. eser oldu.O roman Berlin Uluslararası Film Festivali’nde
Yazar Nermin Yıldırım’ın Hep Kitap’tan çıkan son romanı Misafir, Berlin Uluslararası Film Festivali’nin edebi eserleri filme uyarlayabilmek amacıyla, Franfurt Kitap Fuarı’yla ortaklaşa yürüttüğü Books at Berlinale programına seçildi.
150’den fazla edebi eserin başvurduğu programa seçilen 12 kitap arasında yer alan Misafir, 2006’dan bu yana Türkçe eserler içinden seçilen Books at Berlinale’ye seçilen 4. eser oldu.
TOPLAM 12 EDEBİ ESER SEÇİLDİ
Berlin Uluslararası Film Festivali kapsamında gerçekleşen Books At Berlinale programına bu yıl 30’un üzerinde ülkeden 150’den fazla edebi eser başvurdu. 7-17 Şubat 2019 tarihleri arasında 69’uncusu gerçekleşecek olan festivalin 2006’dan beri Franfurt Kitap Fuarı’yla ortaklaşa sürdürdüğü programa; Almanya, Fransa, Gürcistan, Yunanistan, İtalya, Norveç, İspanya, Türkiye ve İngiltere’den olmak üzere toplam 12 edebi eser seçildi. Seçilen kitaplar, yeni basılan, en çok satanlara girmiş ve/veya ödül sahibi eserlerden oluşuyor. (odatv)

Dostları Gülriz Sururi İçin Buluşuyor
Yakın zamanda kaybettiğimiz, tiyatromuzun değerli sanatçısı Gülriz Sururi için Kadıköy Belediyesi tarafından bir anma programı düzenleniyor.
Yakın zamanda kaybettiğimiz, tiyatromuzun değerli sanatçısı Gülriz Sururi için Kadıköy Belediyesi tarafından bir anma programı düzenleniyor.
Sunumunu Selçuk Yöntem ve Zeynep Oral’ın yapacağı anma gecesi, 7 Şubat 2019 Perşembe saat 20.00’de Kadıköy Süreyya Operasında gerçekleştirilecek.
Kadıköy Belediyesi tarafından yapılan açıklama şöyle;
Aşka, sanata, yaşama dair…
Yakın zaman önce kaybettiğimiz değerli sanatçı Gülriz Sururi’yi Süreyya Operası’nda gerçekleştireceğimiz gecede anacağız.
Konuşmacılar: Zeynep Miraç, Seçkin Selvi, Dikmen Gürün, Aydın Engin.

Belleğimizdeki Kadınlar
Sezer Ateş Ayvaz
Sezer Ateş ve Sezer Ayvaz imzalarını da kullandı. 1956 yılında Antakya’da Hanife Ateş ile astsubay Ahmet Ateş’in kızı olarak dünyaya geldi. İlkokul ve ortaokulu İstanbul’da tamamladı. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Siyaset Bilimi Bölümü’nde “1928-1938 Dönemi Kadınlara Yönelik Periyodikler” adlı teziyle yüksek lisans, “Türk Romanında Değişen Bir Paradigma: Politik Roman” konulu teziyle doktora yaptı. Ansiklopedi yazarlığı, TRT-2’de “Ondan Sonra” programında metin yazarlığı yaptı. 1981 yılından itibaren çeşitli kurumlarda sosyoloji ve felsefe dersleri verdi. Kültür ve edebiyat konularında, gazete ve dergilerde deneme ve incelemeler yazdı. Türk edebiyatının başlangıcından günümüze kadar gelen yazarların kitaplarını yorumlayan metinleri, çok sayıda dergi ve etkinliklerde yer aldı. İstanbul’da yaşıyor, öykü yazarı Ülkü Ayvaz’la evli, bir çocuk annesi, PEN Yazarlar Derneği Türkiye Merkezi yönetim kurulu üyesi.
Edebiyata İstanbul Davutpaşa Lisesi’nde başladı. “Anılarda Işık” adlı ilk şiiri 1978 yılında Türkiye Yazıları dergisinde yayınlandı. Sesimiz dergisinde şiirleri yayınlandı. Öykü, şiir, deneme ve incelemeleri Milliyet Sanat, Varlık, Gösteri ve Cumhuriyet Kitap’ta yayımlandı. 1986 yılında “Kaşık Düşmanı” adlı metniyle film eleştirisi dalında Abdi İpekçi Sanat Yarışması ödülünü aldı. İlk öykü dosyası “Bütün Oteller İstanbul” Palas ile 1987 Akademi Kitapevi Öykü Başarı ödülünü kazandı. 1988 yılında Aynalarda Yaz, 2000 yılında Yeryüzü Taksim adlı öykü kitapları yayımlandı. Tamiris’in Gece Suçları adlı üçüncü öykü kitabı 2006 Yunus Nadi Öykü Ödülü’ne değer görüldü.
Ayvaz öykülerinde modern çağın içinde kaybolmuş, öznelliğini arayan insanların korkularını aktarır. Modern hayatın insanı yalnızlaştıran tarafını sade bir dille öyküleştirir. Kent sıkıntısı öykülerinde sıklıkla kullandığı bir temayken, yazar karakterlerinin iç sıkıntısını şehirden manzaralarla kimi zaman şiirsel düzyazı biçiminde anlatır. Kente dair metaforlar, günlük hayattan sokak sahneleri karakterlerinin tedirginliklerini yansıtır. Metinlerinde günlük yaşam, siyasi koşullar karakterlerinin iç dünyalarıyla birleşerek gerçekçi ve çok boyutlu portreler ortaya çıkartır. Öykü ve şiirlerinin yanı sıra edebiyat eleştirisi yazıları da yayınlanan Sezer Ateş Ayvaz, Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı üzerine dersler vermekte ve Tezer Özlü, Sevgi Soysal gibi Türk edebiyatının önde gelen isimleriyle ilgili çalışmalar yayımlamaktadır.
Yapıtları
Aynalarda Yaz (1988)/Yeryüzü Taksim (2000)/Tamiris’in Gece Suçları (2005)
Aynalarda Yaz (2008)

Exit mobile version