Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan:Mehmet Karasu Haftanın Kitabı: Gönül Gözüyle Yazılan “Dikenli Taç” Dikenli Taç, şiir kitapları ile tanıdığımız Aydan Yalçın’ın denemelerinden oluşuyor. “Onun görebildiği o kadar çok cemre yüzlü çocuk var ki; onların adlarını tutup sıcak bir maviliğe taşımak ister şiirlerinde. Dünyanın bin türlü halleriyle içinde yaşayan, bitmek bilmeyen yaralı kuşlardır bunları yazdırtan ona. Çoğu kez bozkır ortasında […]

Hazırlayan:Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı: Gönül Gözüyle Yazılan “Dikenli Taç”
Dikenli Taç, şiir kitapları ile tanıdığımız Aydan Yalçın’ın denemelerinden oluşuyor.
“Onun görebildiği o kadar çok cemre yüzlü çocuk var ki; onların adlarını tutup sıcak bir maviliğe taşımak ister şiirlerinde. Dünyanın bin türlü halleriyle içinde yaşayan, bitmek bilmeyen yaralı kuşlardır bunları yazdırtan ona. Çoğu kez bozkır ortasında boynu bükük, az sonra da aka aka kaybolacağını bilen akarsuların çaresizliğine yazar.
O yine de dönüp dönüp dallarında tomurcuklanan yaşama umutlanır ve şiirine buradan güç katar.
Aydan Yalçın işte böyle bir şairdir.
(…)
Akşamın yalnızlığında çoğaltıyor Ahmet Haşim’i; Türkçenin türküsünü birlikte söylüyor Cahit Külebi’yle. Binboğalar Efsanesi’yle Yaşar Kemal’e götürürken, Akdeniz özlemiyle Abdülkadir Bulut’ta duraksatıyor bizi.
(…)
Ona göre Gülten Akın bir ömür vermiştir şiire. Bu ömür içerisinde kavga, aşk, yalnızlık ve nice düşler vardır. Şiirimizin ana kraliçesi dediği Gülten Akın, bir kadının kuşatılmışlığını, direncini, acılarını yine bir kadın duyarlığı ile ele alır şiirlerinde. Ondaki şiirsel derinlik bazen sayfalarca yazılacak bir yazıya denk gelir. Kimi zaman bir tek dizesi bile allak bullak etmeye yeter belleğimizi.
(…)
Kötü haber gece geldi ve hüzünlü bir gecenin ardından yine sabah oldu. Yaşam pusulası dönüyor yananlar için. Elim, kırmızı kalemle çizikler içinde bırakıp her bir yerine notlar aldığım, yan yana duran üç öksüz kitaba uzandı: İlki şairin kardeşi Işıl’a adadığı “Grapon Kâğıtları”. İkincisi, hani ‘bir ah çeksem karşı ki dağlar yıkılır’casına yazılan bir ağıt kitap,”Ahlar Ağacı”. Sonuncusu ise, ”bu kitap ısrar üzerine yazılmıştır” dediği ve yaşadığı mahallesini muhteşem bir dille anlattığı” Pulbiber mahallesi.”
(…)
“KARACAOĞLAN Seslenince”, ”NAZIM HİKMET: Ömür Ağrısı Bir Deli Hasret”, ”ORHAN VELİ’de Bir Eksik Şiir: Kadın”, “Daldan Eğme Değil Kökten Sürme Bir Yazar: Binboğalar Efsanesi Ve YAŞAR KEMAL”, “Şehrin Meçhul Şairi: HÜSEYİN AVNİ CİNOZOĞLU”,”YUNUS ile Hasbihal”, kitapta yer alan diğer başlıklı yazılar olarak okurun beğenisine sunuluyor. (Yazının tamamı Cumhuriyet Kitap Ekinde)

Konuk Yazar: Turnalar Uçarken, Barış ve Japon Kızı/Ferhat İşlek
“Yaralarımız da bir gün sarılabilir. Kalplerimizde tek bir şey kalsın: Savaşın kini…Sevgililer savaş yüzünden bir daha hiç ayrılmasın… Analar çocukları için bir daha korkuya hiç düşmesin! Cesur babalarımız gözyaşlarını içlerine atmasın!
Yıkım için değil, yeni bir yaşam kurmak için kazandık ve hayatta kaldık…”
Turnalar Uçarken 1957 Sovyet yapımı bir film. Bugün yıllardan sonra ikinci kez izledim. İlk izlediğimden daha çok etkilendiğimi söyleyebilirim.
2.Dünya savaşı yılları… Moskava’da iki genç çok güzel bir aşk kurmaya çalışmaktalar. Fakat aynı zamanda müzisyen olan Boris, sevgilisi Veronika’nın doğum gününden bir gün önce cepheye gönderilir. Aslında gönüllü yazılmıştır askere.
Çok ustalıklı bir kamera çekimi yapılmış. İlk dikkatimi bu çekti. O yıllarda, teknolojinin kısıtlı olduğu dönemde gerçekten çok etkileyici görüntüler yakalanmış.
Filmin sonunda savaş bitmiştir ama Boris dönmemiştir. Savaşta kaybedilenler arasındadır. Veronika elinde çiçeklerle cepheden dönen askerler arasından Boris’in de döneceğini umut ederken hayal kırıklığına uğrar. İşte tam o sırada yukarıda yazdıklarımı haykırır bir asker.
Filme neden “Leylekler Uçarken” denmiştir ülkemizde bilmiyorum.
Turnaların ayrıca özel bir anlamı da vardır. Turna kuşu barışın ve nükleer silahsızlanmanın simgesidir aynı zamanda. Hikâyesi de özetle şöyledir:
Japonya’da 1943-1955 yılları arasında yaşayan Sadako Sasaki, atom bombasının etkisiyle kansere yakalanır. Yatırıldığı hastanede yine kendisi gibi kanser olan seksen yaşındaki bir kadın en sevdiği kişidir ve onunla arkadaş olurlar. Yaşlı kadın ölmeden önce ona “Benim için çok geç ama bizim inanışımıza göre; eğer bir kişi kâğıttan 1000 tane turna kuşu yaparsa, her istediği kabul oluyor. Ben yapamadım, sen yap ve kurtul” der.
Doktorlar küçük kızın ölümüne kesin gözüyle bakarken, o hayat dolu, koşan oynayan, herkese iyilik yapan küçük Japon kızı kâğıttan turna kuşu yapmaya başlar. Ama sağlığı da günden güne kötüleşir. Bin turna kuşu yapmasına ömrü yetmez.644.turna kuşunu yaparken hayata gözlerini kapatır.
Bu arada olay Uluslararası basına yansıyınca Dünyanın dört bir yanından kâğıttan yapılmış turnalar gelmeye başlar hastaneye. Sayısı milyonları bulur posta yoluyla gönderilen turnaların.
Küçük Japon kızı mezara gömülürken kâğıttan bin turna kuşu ile gömülür. Diğer turna kuşları ise bugün Japonya’da bir müzede sergilenmektedir.
İşte bu olaydan sonra Japonya’da turna kuşlarının ayrı bir önemi bulunmaktadır. O barışı temsil etmektedir. (27 TEMMUZ 2019)

Haftanın Şiiri
Kadınsı/ Gülten Akın
…Şimdi bilmem kaçıncı paralelde
Kuru topraklara yağmur yağıyor
Bir filmin orta yerinde kaç gecedir
Uzanıp elimi tutuyorsunuz
Elimi her sefer bir şey için
Elimi her sefer bir kere tutarsınız
Sonra bütün davalarımla ortalıkta
Sonra olanca kalabalığımla yalnız
Hava ve deniz arasında
Ekmekle barış arasında
İnanın hepiniz varsınız
Sonsuz şeyler uğruna mesela
Kırılıp dökülen şeyler uğruna
Kendinizi ne çok aldattınız
Dağlar bildiğince yüksek olsun
Gözden uzak tutamam sizi durun
Yaşamak küçük aldanışlarla güzel
Ölümü alın götürün.

Haftanın Sanat Gündemi
Vedat Türkali anısına denize karanfil bırakılacak
Yazar Vedat Türkali’nin üçüncü ölüm yıl dönümünde denize karanfil bırakılacak.
Türkiye edebiyatının unutulmaz ismi Vedat Türkali üçüncü ölüm yıl dönümünde anılacak. 29 Ağustos 2016’da 97 yaşındayken Yalova’da yaşamını yitiren ancak ailesi ve dostlarının ortak kararıyla 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde toprağa verilen Türkali için Mudanya Kitap Fuarının son gününde anma etkinliği düzenlenecek. Ayrıntı Yayınları standında bir araya gelen sevenleri Türkali için denize karanfil bırakacak.
Etkinliğe dair açıklama yapan Ayrıntı Yayınları Kurucularından ve YayKoop Başkanı İlbay Kahraman “Vedat Türkali yaşamı boyunca barış umudunu yitirmedi, mücadeleyi, yazmayı, üretmeyi hep sürdürdü. Onun mücadele ve direniş yumruğu hep havadaydı, inmedi. Halkların kardeşliği ve barış adına çok değerli çabaları oldu. Özellikle şu günlerde onu daha çok özlüyoruz.” dedi.
Eserlerinin yayıncısı olmaktan gurur duyduklarını dile getiren Kahraman “Barışın ve halkların dostu, aydın, devrimci, Yazar Vedat Türkali’yi bu anlamlı günde 100. yaşı için Mudanya’da denize ve barışa bırakacağımız 100 karanfille anacağız. Ayrıntı Yayınları standından karanfilinizi alarak gelin siz de bizimle birlikte denize ‘barış için’ bir karanfil bırakın.” ifadelerini kullandı. (KÜLTÜR SERVİSİ)

Turgut Uyar 34 yıl sonra da unutulmadı
Türk edebiyatının unutulmaz isimlerinden şair Turgut Uyar ölümünün 34. yılında sosyal medyada gündem oldu.
Şiir denilince Türkiye’de ilk akla gelen isimlerden olan Turgut Uyar aramızdan ayrılışının 34. yılında unutulmadı.
Turgut Uyar kimdir?
Turgut Uyar, 4 Ağustos 1927’de Ankara’da, Fatma ve Hayri çiftinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Altı kardeşten beşincisi olan çocuklarına Ahmet Turgut ismini verdiler.
Babası 1931 yılında emekli olunca Ankara’dan İstanbul’a taşındılar. Edirnekapı’daki Hırka-i Şerif İlkokulu’nda okula başladı. Ancak ilköğretimi 5 okul değiştirerek bitirebildi. Daha sonra Konya’daki askeri okulda eğitim hayatına devam etti.
Sonrasında Bursa Işıklar Askeri Lisesi’ni bitirdi. Ahmet Turgut Uyar, Askeri Memurlar Okulu’ndan mezun olarak eğitim hayatını bitirdi.
Aşk, ayrılık, ölüm temlerini, çevreden aldığı izlenimleri işleyen şiirler yazmıştır. 1950’den sonra İkinci Yeni akımının başlıca adlarından olmuştur. Gerek öz gerekse biçim bakımından sürekli değişen, halk şiirinden divan şiirine geniş bir kültür birikimini değerlendirirken kendisi olabilen bir şiiri geliştirmiştir. (Evrensel)

Vaclav Havel Ödülü Aslı Erdoğan’ın
Şair, oyun yazarı ve Çekya eski Cumhurbaşkanı Vaclav Havel’in anısına New York’ta kurulan Václav Havel Kütüphane Vakfı’nın her yıl verdiği ödülün bu yılki sahibi Türkiye’den.
Vakıftan yapılan açıklamada, Václav Havel Kütüphane Vakfı’nın “2019 Risk Altındaki Cesur Yazara Huzuru Bozma Ödülü”nün, Taş Bina ve Diğerleri öykü kitabının yazarı ve insan hakları alanında uzun yıllardır çalışmalar yapan yazar Aslı Erdoğan’a verileceği duyuruldu.
Ödül töreni Eylül’de
İnsan haklarına dikkat çekmek için verilen ödül Erdoğan’a 26 Eylül’de New York Bohemian National Hall’de düzenlenen bir törenle takdim edilecek.
Almanya’da yaşayan yazar Erdoğan, Özgür Gündem gazetesine yönelik açılan dava kapsamında “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla tutuksuz yargılanıyor. Ağustos 2016’da tutuklanan Erdoğan, dört buçuk aya yakın cezaevinde kalmıştı.
Ödül, geçen yıl Burhan Sönmez’e verilmişti (bianet)

Edebiyatımızın büyük ustası Oktay Akbal
28 Ağustos 2015 günü anlatı ustası Oktay Akbal’ı kaybettik. Kültür ve yaşam deneyiminden damıttığı birikimle ustalaşmış bir yazarımızdı, Akbal. Öykü, roman, deneme, anı, günce, söyleşi ve köşe yazısı gibi çeşitli yazın türlerini kullanan bir edebiyatçıydı. Yazılarında şiir ve öykü tadı vardı. Bir de okurun hem yüreğine hem aklına ulaşmayı başarıyordu.
Emin Özdemir, onun yazılarında, yaşanmışlıkla imgeselliğin birbirini bütünlediğini belirtiyor. “Yazarın işi dünyayı bir sorgudan geçirmektir’ savına inanmış bir yazarlık serüveni içindedir Oktay Akbal. Tek türe özgü bir söylem biçimi içinde kalmayışını bununla açıklayabiliriz. Çünkü soran, sorgulayan bir bakış, nesnelerin, varlıkların, olay ve olguların art alanına yönelir. Gerçekle, imgesellik arasında bağıntılar kurmaya çalışır; imgesellikten kalkarak gerçeğe, gerçekten kalkarak imgesele varmaya çalışır” Kendine özgü, yumuşak, sıcak ama vurucu bir anlatımı var Akbal’ın. Türkçeyi çok güzel kullanıyor. Kısa, yalın, canlı cümlelerle; kendiyle ya da bir okuruyla dertleşir gibi yazıyor. Bazen tek bir sözcükle meramını anlatmayı başarıyor. Yani az sözle çok şey söylüyor. İçtenlikli bir anlatımı var. Onun için, “Köşe yazısı” bir çeşit söyleşidir: “Dost okurlarla her gün yapılan bir söyleşi… Her konuda dertleşme… Öykücü ve denemeci kişiliğimin bu yazılarda daha etkin olduğu ortadadır. Kesinliklerden olabildiğince kaçınmak, güncel sorunlar üstünde düşünmek, daha doğrusu okuru düşünmeye çağırmak”(Aydınlık)

Ataol Behramoğlu Kitaplığı açılıyor
Eskişehir Odunpazarı Belediyesi, gazetemiz yazarı Ataol Behramoğlu’nun adına “Ataol Behramoğlu Kitaplığı” açıyor.
Belediyenin tarihi “Yağcızade Konağı”nı restore ederek oluşturduğu “Ataol Behramoğlu Kitaplığı”nın açılışı 1 Eylül saat 18.00’de, Yağcızade Konağı’nda yapıldı. Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Eskişehirli yurttaşları, konağın açılışına, Behramoğlu’nun şu dizeleriyle davet etti: “Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar/Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın/Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu/Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın…” (Cumhuriyet)

Muzaffer İzgü, yaşama veda edişinin 2. yılında Kuşadası’nda anıldı
Çocuk, gençlik ve mizah edebiyatına ömrünü veren, üretken usta Muzaffer İzgü, 2. ölüm yıldönümünde, uzun yıllar yazlarını geçirdiği Kuşadası’nda Kuakmer’de özel bir söyleşiyle anıldı.
Söyleşiye konuşmacı olarak katılan oğlu Ahmet Şahin İzgü, babasına dair renkli anıları paylaştı. Uzun yıllar içinde Muzaffer İzgü ile pek çok etkinlikte biraraya gelmiş olan mizah yazarı ve çizer Cihan Demirci de onun mizah ve çocuk yazarlığını çeşitli yönleri ve onun cümleleriyle anlatıp, keyifli bir imza günü anısını aktardı. Çocuk edebiyatına uzun yıllarını veren öğretmen-yazar Savaş Ünlü de 2016’daki son yaşgününde de birlikte olduğu Muzaffer İzgü ile ilgili anılarını fotoğraflar eşliğinde paylaştı. Söyleşinin son bölümünde etkinliği izleyen konuklar da söz alarak ustayla ilgili anılarını anlattılar. (Birgün)

Bir Portre: Muzaffer İzgü,
Muzaffer İzgü, 29 Ekim 1933 tarihinde Adana’da doğmuştur. Babası Ahmet bey, Elazığ’ın Dişidi köyünden çalışmak üzere Adana’ya gelerek Adana Kız Lisesi’nde hademelik yapmaya başlamıştır. Annesi Havva ise Şam doğumlu olup Antakya’dan Adana’ya gelmiştir. Muzaffer İzgü’nün çocukluğu yoksulluk içinde geçti. Bulaşıkçılık, garsonluk, pamuk işçiliği, sinemalarda gazoz satıcılığı gibi işlerde çalışarak eğitimine devam etti. Üç yıl İnönü İlkokulu’nda sonra dördüncü sınıfı Gazipaşa İlkokulu’nda, bu okulun depremde zarar görmesi üzerine beşinci sınıfı İstiklal İlkokulu’nda okuyarak ilköğrenimini tamamladı. Ortaokulu Tepebağ ortaokulunda okudu. Ortaokulu bitirdikten sonra yatılı olarak Diyarbakır Öğretmenokulu’nda okudu.
Diyarakır İlköğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra Silvan’da, Aydın’ın Akçakoca Köyü’nde, Cincin Köyü’nde, Aydın merkezindeki yetiştirme yurdunda, Güzelhisar İlkokulku’nda öğretmenlik yaptı. Aydın’da görev yaparken ikiz kızları Nevin ve Sevin doğdu. 11 yıllık ilkokul öğretmenliğinin ardından ortaokul öğretmenliğine geçti, Aydın Gazipaşa Ortaokulu’nda Türkçe öğretmenliği yaptı. 1979’da emekliye ayrılarak İzmir’e yerleşti ve sadece yazılarıyla ilgilendi.
İlk yazılarını 1959 yılında Aydın’da yayımlanan Hüraydın Gazetesi’nde yayımladı. İlk mizah yazıları Akbaba dergisinde yayınlandı. 1964 yılından itibaren yazarlığını Demokrat İzmir Gazetesi’nde devam ettirdi. Özel tiyatrolarda oynanan, radyolarda yayınlanan oyun ve skeçleriyle ün yaptı. Yazdığı ilk oyun, Nejat Uygur için yazdığı İnsaniyettin’dir.
Ulusal ve uluslararası düzeyde pekçok ödül kazandı.
İlk kitabı Gecekondu, 1970 yılında Remzi Kitabevi tarafından yayımlandı, bunu 1971 yılında İlyas Efendi, 1972 yılında izledi.
Zıkkımın Kökü ile Ekmek Parası adlı eserlerinde kendi yaşam öyküsünü ortaya koydu. Zıkkımın Kökü, 1992’de filme aktarıldı

Ne Okusak?
1.Livaneli’nin Penceresinden/ Zafer Köse/Doğan Kitap
2.Rüzgarlar Hep Gençtir/ Zülfü Livaneli/Dex Kitap
3.Anılarım/ Mahmut Saral/Karahan Kitabevi

Exit mobile version