Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: (Mehmet KARASU) Haftanın Kitabı Köy Enstitüleri Destanı ve Anıt Öğretmen Abdullah Özkucur /Günay Güner Öğretmen Olacağım, hemşerimiz, köy Enstitüsü çıkışlı Abdullah Özkucur’un anılarından oluşuyor. “Bir bölük “Türkiyeli” aydın var ki (köşe başlarını tuttuklarından etkililer) gözlerinin önündeki gerçekleri görmemekte kararlılar. Örneğin “Aydın nedir” sorununu hâlâ tartışır gibi görünürlerken, dünyanın birçok yazarından alıntılar yaparlar da Türk […]

Hazırlayan: (Mehmet KARASU)

Haftanın Kitabı
Köy Enstitüleri Destanı ve Anıt Öğretmen Abdullah Özkucur /Günay Güner
Öğretmen Olacağım, hemşerimiz, köy Enstitüsü çıkışlı Abdullah Özkucur’un anılarından oluşuyor.
“Bir bölük “Türkiyeli” aydın var ki (köşe başlarını tuttuklarından etkililer) gözlerinin önündeki gerçekleri görmemekte kararlılar. Örneğin “Aydın nedir” sorununu hâlâ tartışır gibi görünürlerken, dünyanın birçok yazarından alıntılar yaparlar da Türk Devriminin ekin, aydın, eğitim tansığından tek satır söz etmezler. Onlar bu çaba içindedirler de gerçek ortadan kalkar mı, hayır! Gerçek her zaman yerli yerindedir; öznel istemlerden bağımsız işler. Tarih, olgu, belge yok edilemez.
Cumhuriyet ve Türk Devrimi, aydın-ülke yönetimi uyumunun, düşün birliğinin yeryüzündeki belki de tek örneğidir. (Bir an Bolşevik Devrimi anımsansa da kısa zamanda iç çatışmalar baskın çıkmıştır). İşte bu eşsiz eşgüdüm örneğinin, hiç kuşku yok ki en değerli yapıtlarından biri köy enstitüleridir. Köy enstitüleri üzerine daha çok durulmalıdır, düşünülmelidir, tartışılmalıdır. Çünkü değerinin, öneminin anlaşılabildiğini söyleyenilmek güçtür.
Köy enstitüleri yepyeni insan tipi yarattı. Yepyeni öğretmen, yepyeni öğrenci, eğitim anlayışı… Özverili, eşitlikçi, yetkin insanlar… İşte anılan özverili insanların başında Bilge Öğretmen Abdullah Özkucur gelir. Bugün ne mutlu ki ulaştığı neredeyse yüzyıllık yaşında hâlâ güzelim bilinci aydınlık, hâlâ kitap yazmak çabası içinde. Bugüne değin yazdığı birbirinden değerli kitaplarının önemi ilk elden tanıklığı yansıtmalarındandır: “Öğretmen Olacağım”, “Köy Enstitüleri Destanı”, “Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü”.
Söylence öğretmenler İsmail Hakkı Tonguç (Tonguç Baba) ile Rauf İnan’ın da belirttikleri gibi, Abdullah Özkucur daha enstitüye başladığı günlerden günlük tuttuğu için (günlük tutan, bu gereksinimi duyan bir köy çocuğu), haklı olarak köy enstitülerini de en iyi yazabilecek kişi olarak görülür, bilinir. Öyle de olur; anılan kitapları bir gömü değerindedir. Ne ki Türkiyeli aydınca bilinir mi ne gezer; onlar başka işlerin insanları. “Türkiye’nin bir bölümünü sahte gündemlerle nasıl yıkıma sürükleriz, Avrupa Birliği’ne ABD’ye nasıl şirin, iyi çocuk, kuşkusuz demokrat oluruz”un derdindeler. Sözün kısası, işleri başlarından aşkın!
Erdemli işi biz yaparız; şimdi de yapalım, onur duyarak… İlk basımı Öğretmen Dünyası Yayınları arasında (1985) yapılan “Köy Enstitüleri Destanı” adlı yapıtın yeni basımı Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları arasında yapıldı. Ne değin de güzel oldu. (Diri bir yayım ortamımız olsa da baskısı tükenen tüm değerli yapıtlar hemen yeniden basılsa, okurlar “Yeni kitap çıkmış” diye satın alma sıralarına girseler. Elli üç yaşındayım, ders kitabı dışında kitap sırası görmedim. Sovyetler Birliği için melih Cevdet Anday’ın kültür kitapları için tanıklığını anımsıyorum).
Köy Enstitüleri Destanı aynı zamanda, rahatlıkla söylenebilir ki bir inceyazın yapıtıdır; yer yer roman-öykü tadı alırsınız: “Hiç beklemedikleri anda köye gelişim ve hoşlarına gitmeyen soğuk yanıtım onları öylesine taşlaştırmıştı. Ortalıkta derin bir sessizlik vardı. Ocakta yanan çıranın çıtırtısı bile durdu bir süre.” (Özkucur, 2016: 28). (telgrafhanesanat.org)”

Haftanın Yazısı
Kitaplar barışın umududur/Öner YAĞCI
Bir yıkım aracı olan savaşa karşı edebiyatın barış arayışı, tarihi bugüne taşırken insanlığın kendisinden ders almasını öğütleyen ve bin yılları aşarak bugünlere uzanan bir umut çığlığıdır.
Aristophanes’in tiyatro tarihinin ilk savaş karşıtı oyunlarından Lysistrata (Kadınlar I-ıh Derse) ve Barış, Euripides’in Troyalı Kadınlar, Vergilius’un Aeneis, Firdevsi’nin Şehname, Dante’nin İlahi Komedya, Shakespeare’in V. Henry yapıtları İlyada gibi hâlâ güncelliğini yitirmedi.
Yeni düzen getirmek.
Gücünün ve silahının olanaklarıyla, “Ben dünyaya yeni düzen getireceğim” diyen ve tarihin kuytuluklarında kalan köleliklerin, derebeyliklerin, krallıkların, imparatorlukların çağımızdaki devamı olan emperyalizm, aydınlığa, insana saldırıyor…
Bugün yeni düzen isteyenin dününe bakalım.
“Başka ulusları özgürlüklerinden edenler, er geç kendileri de özgürlüklerinden olurlar… Ya özgür bir ulus olarak yaşayalım ya ölelim” diyen Abraham Lincoln’ün düşlediği ülke, Kızılderililerden Zencilere, komşusu Meksika’dan Güney Amerika’ya, oradan Güneydoğu Asya’ya, Afrika’ya, Ortadoğu’ya, dünyanın her yanına uzanarak özgürlükleri yok eden bir ulus olmaya dönüştü.
“ABD’liler özgürdür” söyleminin yanıtı, “Başka bir ulusu ezen bir ulus özgür olamaz” sözüdür.
Kızılderililer, Zenciler, McCharty, Vietnam…
Amerika kıtasında yaşayan “Kızılderililer”i katleden (Kalbimi Vatanıma Gömün: Dee Brown), Afrika’nın karaderililerini, “Zenciler”i topraklarından kaçırıp köleleştiren (Kökler: Alex Haley), komşusu Meksika’yı yağmalayan bir düzenci.
McChartycilik’le korku toplumu oluşturan (Arthur Miller: Cadı Kazanı, Albert Kahn: Büyük İhanet, Philip Roth: Bir Komünistle Evlendim), Rosenbergler’i (Michael ve Robert Meeropol: Rosenbergler), Sacco ile Vanzetti’yi (Howard Fast: Suçsuzlar, Helmut Ortner: Sacco ve Vanzetti) elektrikli sandalyede katleden bir düzenci.
Vietnam’ı (Nguyen Duc Thuan: Direnme Savaşı, Anh Duc: Şafakta Kazandık Zaferi, Nguyen Dinh Thi: Gök Cephesi, Graham Greene: Sessiz Amerikalı) kana boğan; CIA operasyonlarıyla (Elenore Fleischer: İhanet) insanlığın bağrına hançer olan; “Hiroşima” ve “Nagasaki”yi insanlık tarihine yazdırabilecek kadar “cesur” ve pervasız olan; Latin Amerika’yı yağmalayan (Eduardo Galeano: Latin Amerika’nın Kesik Damarları) bu düzenci, bombalarını, füzelerini dünyanın dört bucağına taşıyor.
Atatürk’ün önerisi, Brecht ve Saramago
Günümüzde savaşın kaynağı, insanın ve özgürlüğün düşmanı “yeni düzen”dir.
İnsanlığın hâlâ başının belası savaşa karşı, “Dünya insanları kapitalizmin açgözlülüğü ve hırsından arınmış olarak yetiştirilmelidir” diyen Atatürk’ün önermesi, yol gösterici olmalıdır.
Savaşa karşı insanlığın büyük sesi olan Bertolt Brecht, Şvayk Hitler’e Karşı, Cesaret Ana ve Çocukları gibi birçok yapıtında olduğu gibi Üç Kuruşluk Roman’da da savaşı, savaş tüccarlarını olanca gerçekliği ve çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.
Silah fabrikalarında durmaksızın ve zorla sürdürülen üretimin aslında bitmeyen savaşları temsil ettiğini düşünen Saramago’nun ömrünün son günlerinde yazmaya başlayıp tamamlayamadığı Mızraklar Mızraklar Tüfekler Tüfekler romanı savaşa karşı bir önemli çığlık.
Nevra Bucak’ın Uzaylı Kız Tira ve Son Güneşin Çocukları romanlarını da eklemeliyim.
***
Böl ve yönet” politikasının doğal sonucu karşıtlık, çatışma, düşmanlık kültürünün oluşmasıdır. Bunun ilacı hümanizma temelindeki kardeşlik, hoşgörü, dayanışma kültürüdür.
Yüreğimiz barışın çığlığını duyacağı, savaşa karşı fısıltısını mutlaka sese dönüştüreceği için savaş romanları barış için bir umuttur. (Cumhuriyet)

Haftanın Şiiri
Karıştım Sana/Zeynel Kürkçü
Kollarına
Tahta köprüler
Demir köprüler
Demir kapılar
Toprağından setler kurdular Asi’nin
Olamadı
Mani olamadı ne insanoğlu
Ne günah yüklü cellât kılıcı
Ne de tanrılar
Didimin Teodora aşkına
Kaç bin yıl geçti aradan
Kaç kere umut ettim
Kaç kere geldim
Sonu hep hüzne perçinli yalnızlık
Hangi tanrının köprüsü
Hangi tanrının bağışıydi
Kim bilir
Onu bulduğum
Sordu bana aşkı
Dedim avuç içimdeki yara
Sordum ona aşkı
Dedi yüreğime damlayan kanın
Kanadım
Tütün bastığım
En sevdiğim yaramdan
Kanadım
Kanım döküldü
Zerren oldum
Panzehiri yoktu
Karıştım sana Defnem

Haftanın Sanat Gündemi
2019 Dünya Çocuk Kitapları Haftası Türkiye Bildirisi*
Aldığımız küçük ya da geniş çaplı eğitimler, edindiğimiz aile değerleri ve daha da önemlisi doğal güdülerimiz, içsel duyarlıklarımızla en değerli varlıklarımızın çocuklarımız olduğunu biliriz. Olumlu ya da olumsuz koşullarda önceliğimiz çocuklarımızın sağlığı ve mutluluğudur. Bu amaçla beslenme, eğitim, hijyen, giyim kuşam, moral ve sosyal alanlarda koşullarımızın elverdiği en doğru seçimleri sunarak onları yarınlara hazırlamaya, büyütüp yetiştirmeye çalışırız. İşte kitaplar, genel anlamda sözünü ettiğimiz tüm bu alanlarda birey için olumlu, etken bir güce sahiptir. Doğru kitaplar içsel donanımı sanat ve bilimle zenginleştirerek doğru ve yanlışı ayırt edebilme yetisi kazandırmanın yanında, evrensel değerleri algılama, kişisel eğilim ve yeteneklerin ayırdına varmada etken oldukları için büyük önem taşırlar. Bizler, çocuk edebiyatı yazar ve çizerleri bu nedenle çocuklarımıza ulaşmaya, birikim ve deneyimlerimizin ışığında, yaşam ve kişilik oluşumu konusunda onlara sağlam ipuçları verebilmeye yönelik, severek okuyacakları kitaplar oluşturmaya çalışırız. Bunu yaparken, bir zamanlar hepimizin deneyimlediği o meraklı-kırılgan çocuk hep bizimle birlikte, hep içimizdedir. İşte bütün bu artı değerlerin yaygınlaşmasıyla güçlenecek ve yetkinleşecek çocuklarımızın, öncelikle moral ve ekolojik alanlarda daha yaşanılası bir dünya kuracaklarına inanırız. Çocukların daha çok okumasını, yetişkinlerin de bu çabaya destek vermesini sağlamak amacıyla oluşturulan Dünya Çocuk Kitapları Haftası’nı her yıl, artan bir bilinçle kutluyoruz. Ayla ÇINAROĞLU

Şairler dünya barışı için şiir okudu: Barış bütün zamanların temasıdır
“Savaşa Karşı Şiirle Direnmek” etkinliğinde bir araya gelen şairler seslerini dünya barışı için yükseltti.
Şiir Hareketi ve Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (TYS) birlikte düzenlediği “Savaşa Karşı Şiirle Direnmek” etkinliğinde şairler seslerini dünya barışı için yükseltti. Ankara, Antakya, İzmir ve İstanbul’da dün bir araya gelen şairler barış şiirleri okudu.
Etkinliğin İstanbul ayağı Beşiktaş Belediyesi Karaoğlan Gençlik Merkezi lokalinde yapıldı. Şair ve Yazar Nalan Çelik’in sunuculuğunu üstlendiği etkinlikte Ataol Behramoğlu, Türkan İldeniz, Betül Dünder, Gonca Özmen, Nur Saka, Nilay Özer, Dilruba Nuray Erenler, Tahir Şilkan, Erkut Tokman ve İsmail Afacan okudukları şiirleri barışa adadı.
Etkinliğin Antakya ayağı, Defne Belediyesi Akdeniz Mahallesi Defne Evinde yapıldı.
Hikmet Güzel ile Sibel Bilek’in sunumlarıyla, Mehmet Fazıl Karasu ile Süleyman Küçükrecep’in müzikleriyle destek sunduğu etkinliğe 20 kadar şair ve yüzlerce şiirsever katıldı.

“ŞİİRİN ADI BARIŞLA BİRLİKTE ANILIR”
Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Adnan Özyalçıner açılış konuşmasında “Günümüzü barış şiirleriyle açıyoruz. Yolumuzu aydınlatacak barış şiirleriyle… Çünkü şiir her sabah doğa güneş gibi, her gün doğar, yolumuzu aydınlatır. Şiir barıştır, ateşi gül bahçesine çevirmiştir/çevirir, günün aydınlığında… Geceleri ay doğar, yıldızlar şavkır. Gül kokar karanlık. Yolu sevgi yoludur. Kardeşlik, arkadaşlık, dostluktur. Birlikteliğin yoludur. Barıştır adı. Yolumuzu aydınlatacak olan barış.” dedi.
Şiirin savaşa, şiddete, ölüme ve öldürmeye karşı olması gerektiğini dikkat çeken Özyalçıner, “Şiirin adı barışla birlikte anılır. Burada, şiiri de barışı da hep birlikte analım. Sevgidir şiir barışa giden yolda diyerek. Hepimiz bir arada olarak. Her zaman, her yerde…” şeklinde konuştu.
“BARIŞ BİR YILIN TEMASI OLAMAZ, BÜTÜN ZAMANLARIN TEMASIDIR”
Dünya Şiir Hareketi Yönetim Kurulu’nda yer alan Şair Ataol Behramoğlu ise “Barış bir yılın teması olamaz. Bütün zamanların temasıdır” dedi. Son dönemdeki “Barış Pınarı Herekatı”nı hatırlatan Behramoğlu, “Bütün kavramlarım bozulup tersinden okunduğu bir ülkede yaşamaktayız. Pınara da yazık, barışa da yazık.” ifadelerini kullandı. Barışa dair gösterilecek duruşun çok önemli olduğunu vurgulayan Behramoğlu, bunun her platformda yansıtılması gerektiğini ifade etti. (İstanbul/EVRENSEL)

Şair Şükrü Erbaş, Rize’de okurlarıyla buluştu
Şair Şükrü Erbaş, Rize’de Bizum Kültür Evi’ne konuk oldu. Gençlerle buluşan Erbaş söyleşi ve şiir dinletisinin ardından kitaplarını imzaladı.
İmza günü olarak yapılan etkinlikte Şair Erbaş öncelikle yaşam biyografisini anlattı, Erbaş’ın gençlerden gelen sorulara çeşitli şair ve düşünürlerden alıntılarla yanıtlaması ile buluşma eğlenceli bir süreç ile devam etti.
Yaklaşık 78 ilde ve ilçelerin bir kısmında imza günü ve değişik etkinliklere katıldığını söyleyen Erbaş, 2 bin 500 kişinin bulunduğu alanlarda da etkinlik yaptıklarını, evine pek gidemediğini anlattı. Şairlerin uzun yıların deneyimlerinden beslendiğini, her şeyin birden öğrenilemediğini, zamanla oluşan birikimlerle bir olgu ortaya çıktığını söyledi. Sevgiden, birliktelikten bahseden Erbaş, iki türlü insanın var olduğunu, iyiliğin normal insan olmanın gerekliliğine vurgu yaptı.
Erbaş etkinliğin sonunda kitaplarını imzaladı. (Evrensel)

Bir Portre
Ceyhun Atuf Kansu
7 Aralık 1919 günü Bostancı’da dünyaya geldi. Babası, uzun yıllar Erzurum milletvekili olarak mecliste görev alan siyasetçi ve eğitimci Nafi Atuf Kansu, annesi eğitimci Müfdale Hanım’dır.
Küçük yaşta annesini kaybetti. Babasıyla birlikte 1921’de Ankara’ya gitti. 1938 yılında Ankara Gazi Lisesi’ni bitirdi. İlk şiirini okul dergisinde yayımladı.
1938 – 1944 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıp öğrenimi gördü. Tıp öğrenimi sırasında doğa, çocuk, yurt sevgisini işlediği ilk şiir kitaplarını yayımladı (Bir Çocuk Bahçesi’nde, Bağbozumu Sofrası) . Bu okuldan mezun olduktan sonra Ankara Numune Hastanesi’nde çocuk hastalıkları alanıyla ilgilendi. Bir yandan da Altındağ mahallesi’nde açtığı bir poliklinikte gecekondu mahallesi çocuklarına sağlık hizmeti götürmeye çalıştı. Çocuklar Gemisi adlı kitabını yayımladı.
Kendi isteğiyle gittiği Turhal’da 11 yıl çalıştı. Bir yandan Turhal Şeker Fabrikası’nın çocuk doktoru olarak çalışırken, diğer yandan şiir kitapları yayımlamayı sürdürdü (Yanık Hava, Haziran Defteri ve Yurdumdan) .
1959 yılından itibaren Ankara’da Ankara Şeker Fabrikası ile Şeker Şirketi Genel Müdürlüğü ‘nde doktorluğu sürdürdü. Bu dönemde Ankara Radyosu’nda yaptığı Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemal ve dil konuları üzerine konuşmalarıyla tanındı. Bağımsızlık Gülü kitabıyla 1965-1966 Yeditepe Şiir Armağanı’nı, Sakarya Meydan Savaşı kitabıyla 1970-1971 Behçet Kemal Çağlar Ödülü’nü aldı.
Etimesgut Şeker Fabrikası’nda çocuk doktorluğu görevinde iken kalp yetmezliği sonucu yaşamını yitirdi. 17 Mart 1978 günü Ankara’da toprağa verildi.
İlk şiiri lise öğrencisiyken arkadaşlarıyla birlikte çıkardığı Filiz adlı okul dergisinde 1938’de yayımlandı. Ardından şiirleri İnkılapçı Gençlik, Ülkü, Yücel, Millet, İstanbul gibi dergilerde yer buldu. Olgunlaşmış bir şiirle kuşağının önde gelen temsilcileri arasında yerini aldı. Bu dönemdeki şiirlerinde toplumsal sorunlara ağırlık verdi. Halk dilinden, halk söyleyişlerinden geniş biçimde yararlanarak, halkın özlemlerini, sevinçlerini, acılarını ve yaşama savaşımını coşkulu bir söyleyişle dile getirdi. Şiirlerinin kaynağını hoşgörü, insanlık sevgisi, ulusal bağımsızlık ve doğa oluşturdu. ‘Çocuk‘ dergisinde masalları, Vakit ve Ulus gazeteleri ile Varlık ve Seçilmiş Hikayeler dergilerinde öyküleri de yayınlandı. 1986’dan başlayarak adına bir şiir ödülü kondu. (antoloji.com)
Eserleri/ Şiir
Bir Çocuk Bahçesinde (1941)/Bağbozumu Sofrası (1944)/Çocuklar Gemisi (1946)
Yanık Hava (1951)/Haziran Defteri (1955)/Yurdumdan (1960)/Bağımsızlık Gülü (1965)
Sakarya Meydan Savaşı (1970)/Buğday, Kadın, Gül ve Gökyüzü (1970)
Tüm Şiirleri (iki cilt ölümünden sonra, 1978)
Fıkraları
Devrimcinin Takvimi (1962)/Ya Bağımsızlık Ya Ölüm (1964)/Köy Öğretmenine Mektuplar (1964)
Tonguç’un Kitapları(1965)/Atatürkçü Olmak (1966)/Atatürk ve Kurtuluş Savaşı (1969)
Balım Kız Dalım Oğul (1971)/Halk Önderi Atatürk (1972)/Cumhuriyet Ağacı (1973)
Sevgi Elması (1972)/Cumhuriyet Bayrağı Altında (1973)

Exit mobile version