Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da kültür-sanat

Hazırlayan (Mehmet Karasu) Antakya

Hazırlayan (Mehmet Karasu)

Antakya kitaplığı
Acının Askerleri – Burhan Günel
“Burhan Günel, Mehmet Ali Yalçın Roman Ödülü’nü aldığı ‘Acının Askerleri’ adlı kitabında, Kurtuluş Savaşı’nda Fransız işgali altındaki Hatay’da yaşayan yaşlı bir Anadolu kadını Naime’nin son günlerini, Naime’yle torunu Zeynep arasındaki kuşak çatışmasını ve bir ülkenin ne şartlarda kurtarıldığını anlatıyor.
“Her yazarın egemen olduğu bir coğrafya vardır. Burhan Günel’in coğrafyası Hatay/Antakya’dır. Günel, yağmurlu bir göğü, yoksul bir çocuğu, çaresiz bir kadını ve arka mahalleleri anlattığında bana anlatılan şehir hep Hatay’mış gibi gelir. Bu kanımı besleyen Günel’in İskenderun doğumlu oluşu kadar bir söyleşide yer alan şu tümcesidir: “İnsan, bildiğini, yaşadığını, düşlediğini, kısacası kendi süzgecinden geçirdiklerini yazabiliyor.”
1982 yılında Mehmet Ali Yalçın Roman Ödülü’nü alan Acının Askerleri Burhan Günel’in beşinci romanı. İlk öyküsü 1971’de yayımlanan yazarın ilk romanı Ökse 1972 yılında yayımlandı. Toplam on üç romanı, on üç öykü kitabı, iki deneme-eleştiri, bir şiir, altı çocuk kitabı olan yazar, 1979 yılından 2005’e kadar on bir de ödül kazandı.”
Mekân Hatay
Acının Askerleri’nin mekanı Hatay/Antakya’dır, zamanıysa Kurtuluş Savaşı yıllarından, 1980 yılına uzanır. Bu zaman süreci doğal akışı izlemez, romanın ana kahramanı Naime’nin anımsamalarına bağlı olarak sık sık ileri-geri değişir. Yazar, yaşanan gerçekliğin geçmişle, ülkemizin geleceğiyle ilişkisini doğru saptayabilmeyi, doğru yorumlayabilmeyi deniyor. Kahramanına olayı sürekli, uzun bir can çekişme biçiminde yaşatıyor. Bu sürekli anımsayışın onun beden ve ruh sağlığıyla ilişkilerini olumsuz etkileyişini de gösteriyor.
Acının Askerleri’nin ana izleği işgal-acı-kadınların çaresizliğidir. Çaresizlik ve acı, işgal askerleriyle somutlanır. İşgalin ve işgalci askerlerin bir simge olduğu da söylenebilir. Çünkü romanın kahramanı için asker görüntüsünün çağrıştırdıkları, bu görüntüyü simgeleştirmektedir: “Ne zaman asker dense, ne zaman bir üniformalıya raslasa, ne zaman bir asker şapkasına takılsa gözleri; içini kara bir bulut kaplayıveriyordu. Savaş, korku, ölüm, kan, karartılmış geceler, soğuklar. Aç karınla uyunan uykular… Ve tek bir sözcük, her şeyin önüne geçip kendini kabul ettiriyordu: işgal.”
Romanın yazıldığı, ödül aldığı ve yayımlandığı tarihin 12 Eylül 1980’e yakınlığı, günümüz okuruna romandaki acıların nedeni olan işgalin bir gönderme olduğunu da düşündürebilir: “Her şey değişmişti belki, ama Naime için hiçbir şey değişmemişti. Güncel acılar da o zararsız gibi görünen yalın sözcüğün çocuklarıydı. Değişmez, tükenmez bir işgal sürüp gidiyordu. İçini, dışını, çevresini, yatağını, uykularını, yiyip içmesini, her şeyini birileri kısıtlamıştı. Zordaydı, işgaldeydi. Beyni bile işgaldeydi;başka türlü düşünemiyordu.”
Roman, geçmişteki olayları, Fransız işgalinde küçük çetelerin düzenli orduya karşı verdiği iki yıl süren savaşımı, bu savaşım sırasındaki kimi olayları kurgunun bir parçası olarak kullanır. Acının Askerleri, işgali ve bölge halkının savaşla dağılan uyumlu mozaiğini sergileyen içeriğiyle Ortadoğu’nun savaş rüzgarlarıyla sarsıldığı günümüze uygun düşüyor.
Naime’nin 1920’lerden anımsadıklarını 2000’li yılların Iraklı ya da Filistinli çocuklarından biri de anlatabilirdi: “İşgal, çocukluğuma rastladı, bir gece yarısı çıkıp geldi ininden. Savaşı tanıdım, acıyı bildim. Düşmanı yakından gördüm. Dost diye yalnızca annem vardı; başka kimse değil. Babam, abim hep gitmişlerdi. Bunun nedenini yabancı askerleri görüp tanıyıncaya kadar anlayamamıştım.”
Sayın Günel’in her Antakyalının başucunda bulundurması gereken bir yapıtı. Okuyun, okutun. (www.insanokur. org)


KONUK YAZAR

ÇAYLAK BİR ŞAİRE MEKTUP
Sabahattin YALKIN
Şiiri doladık dilimize; az daha yürümeye çalışalım. Gerçekte şiire girdiniz mi zor çıkarsınız. Hoş, şu anda böyle bir niyetimiz de yok, yürüyelim bakalım. Birçok sanatçı TV izlemediklerini, hele futbol maçlarından zerre kadar ilgilenmediklerini söylerler övünerek … Sanki oralarda şiir ölürmüş gibi … Ben TV de izlerim, futbol maçı da … İnsan, ne camiye giderek müslüman, ne de kiliseye giderek Hıristiyan olur. Kafamdaki sanatçı ya da şair, her oluşuma açık olmalı ; hem günaha, hem sevaba …
TV de Beşiktaş – Fenerbahçe maçı var . Onsekize yakın, kaleyi karşıdan gören bir noktada faul yapılıyor Beşiktaş’a … Topun arkasında Sergen var. Fener kalesinde Rüştü … Hakemin düdüğü bekleniyor. Stadyumda on-onbeş bin Beşiktaşlı, on-onbeş bin Fenerli var.Düdük… sanki sihirli bir ayak vuruyor ve top döne döne Fener kalesine doksandan takılıyor. Rüştü’nün müthiş çabası boş … gol … Bir anda binlerce insan sevinç çığlıkları içinde havaya zıplıyor. Gene bir anda binlerce kişi büyük bir üzünç içinde yerlerinde donakalıyor. Acaba, o ancık içinde şiir yok mu ? O ancık şiirden değil mi ? Bu kadar insanı üzen, bu kadar insanı sevince boğan o anlık olgu ne ?
TV de bir eğlence proğramı … Sunucunun yavan, düzeyi düşük konuşmaları içinde üç şarkıcı kadın ekranda . Hadi adlarını da verelim : Sibel Can, Nükhet Duru, Sezen Aksu (Minik Serçe). “ Salla, salla … yer yerinden oynasın … “ diye kıvrak bir hava tutturmuş. Üç kadın hem söylüyor, hem oynuyor … Eğer o anda, bir erkek olarak o kadınlara katılıp oynamak geçiyorsa içinizden , bu tür bir dürtü sarmışsa sizi, o resimde yerinizi alma hevesi uyanmışsa, TV izlemem, demenin yavanlığı ne ? O resimde bir şiir sezinler gibi olmuyor musunuz ? O ancık içinde şiir yok mu ? O ancık şiirden değil mi ?
Kanser şüphesi var, otopsi yapılmış, parça tetkik ediliyor. Tanı yapılacak. Sonucu almaya gidiyorsunuz. Evet, ya da hayır … Hastanın sonucu aldığı andaki sevinci ya da üzüntüsü … O ancıkta şiir yok mu ? Ölümle dirimin keşistiği o nokta şiirden değil mi ?
Bu örnekler çoğaltılabilir. Derdim şiire daha bir gerçekçi bakmak … Birtakım soyut kavramlar içinde şiiri daha da içinden çıkılmaz hale getirmemek …
Şair, ya da daha geniş anlamda sanatçı ne yapıyor ? Bir sanat eserinde ne var ? Şiirde, resimde, müzik parçasında … Tiyatro, sinema, opera … Hepsinde sanatçının doğada, çevresinde gördüklerinden, işittiklerinden, yaşadıklarından sentezler var. Hiçbir sanatçı doğadan ayrı bir şey yaratmıyor, yaratılanlardan yeni, özgün sentezler yapıyor. Başka yerlerde de söylemiştim, işte o örneklemelerden bir ikisi : Şahmeran … Yarı insan, yarı yılan … Sanatçı, yılanı biliyor, insanı da … Bu ikisini birleştiriyor, Şahmeran’ı buluyor. Eski Greklerin Satirleri … at kuyrukulu, at ayaklı yarı insanlar … Ya da Panlar. Bunlar da keçi ayaklı, keçi boynuzlu yarı insanlar … Atları bilirseniz, keçileri bilirseniz, düş gücünüz de yeterli ise, Satirler’i de bulursunuz, Panlar’ı da . Benim çok sevdiğim mitolojik bir olay var. Tanrı Zeus, Leda adlı güzel kadını baştan çıkarmak için kuğu kılığına girer ve muradına erer. Bu olay birçok ressama, bir çok şaire esin kaynağı olmuştur. Bunlar gerçeklerle bağdaşmasa da, sanatçıların çok hoş sentezleridir.
Şairlerin anamalları nedir ? Başta bir dildir. Sonra yaşamlarıdır. Bunun içinde birebir yaşadıkları da vardır, işittikleri, okudukları da. Ayrıca duygulanımları, düşleri … Bunun için yazılarımda, konuşmalarımda sık sık değindiğim bir durum var. Şair 30-40 yada 60-70 yaşında değil, bin, ikibin, belki onbin yaşındadır… Bu olmazsa başarılı sentezler yakalama şansı azalır; ürünleri sıradanlaşır. Her gün her yerde rastladığımız ürünler ilgi çekmez. Onların değeri öznelliklerinde, zorluk içermelerinde, emek taşımalarındadır biraz da. Özetlersek : Dil, yaşamsal birikim, öznellik, ciddi bir çaba … Yaşamsal birikim içinde bilgi de vardır. Siz, dize nedir, uyak nedir, imge nedir … bunları zaten bileceksiniz. Bunlara ek olarak düz insanların bilmediklerini de bileceksiniz. Bu da yetmez; yetenekli olacaksınız. Herkes futbol oynayabilir. Ama herkes bir Pele, bir Maradona olamaz, ya da Sergen …
Burada şunu hemen söylemekte yarar var. Şiir öğrenilen bir şey … Aynen doktorluk, avukatlık ya da mühendislik … v.b. gibi. Kimse kendini yaratanın özel kulu sanmasın. Şiir öğrenilen birşeydir derken, herkes şair olur, olabilir demek istemiyorum. O, şairlik denen binlerce parçalık bir bütünün, bir küçük parçasıdır.
Önümüzde daha çok uzun bir yol var. Yürüyebildiğimiz kadar yürümeyi sürdürmeye çalışacağım . Sevgiler …

HAFTANIN ŞİİRİ
NERDESİN
AHMET KUTSİ TECER
Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?
Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.

KISA SANAT HABERLERİ

2017 YEKÜV Vasfi Rıza Zobu Ödüllerinde “Onur Ödülü”, duayen sanatçı Haldun Dormen’e verildi.
İSTANBUL, (DHA) – 21. Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı’nın 1998 yılından bu yana geleneksel olarak düzenlediği Vasfi Rıza Zobu Ödüllerinde “Onur Ödülü”ne bu yıl duayen sanatçı Haldun Dormen layık görüldü. Dormen ödülünü, Caddebostan Kültür Merkezi’nde dün sahnelediği “Kibarlık Budalası” oyununun ardından düzenlenen törenle aldı.
Vasfi Rıza Zobu Ödülleri’nde “En İyi Erkek Oyuncu” ve “En İyi Kadın Oyuncu” dallarında ödül alacak isimler ise 12 Nisan Çarşamba günü açıklanacak. Bu yılın “En İyi Kadın Oyuncu” adayları arasında Ayşecan Tatari, Demet Evgar, Merve Dağlı, Tülin Özen, “En İyi Erkek Oyuncu” adayları arasında ise Alican Yücesoy, Cem Uslu, Fatih Koyunoğlu ve Sarp Apak yer alıyor.

Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı ödüllerine başvurular başlıyor
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nca, evrensel şairimiz Nâzım Hikmet üstüne yapılan çalışmaların desteklenmesi için bir inceleme-araştırma ödülü organizasyonu düzenleniyor… (gercekgundem.com)
Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı ödüllerine başvurular başlıyor
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı’nca, evrensel şairimiz Nâzım Hikmet üstüne yapılan çalışmaların desteklenmesi, sanatı ve mücadelesinin daha yakından tanınması, yaratıcılığının ayrıntılarının geniş kesimlerce anlaşılabilmesi için bir inceleme-araştırma ödülü organizasyonu düzenleniyor.
Ödüle son üç yılda hazırlanmış ancak henüz basılmamış her çalışma, üniversitelerde yapılmış bitirme, yüksek lisans ve doktora tezlerinin de katılabileceği açıklandı. Çalışmalar için sayfa ya da biçim sınırlaması olmadığı bildirildi.
Ödüle katılmak isteyenlerin, çalışmalarından yedi kopyayı 1 Kasım 2017 tarihine dek Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, Halide Edip Adıvar Mahallesi Darülaceze Caddesi No: 9-1/1 Şişli-İstanbul adresine iletmeleri isteniyor.
Üç yılda bir verilecek ödülün ilki, Şairin 116. Doğum günü olan 15 Ocak 2018’de açıklanacak. (odatv)

Kitap fuarına yoğun ilgi
Denizli Büyükşehir Belediyesi Kitap Fuarı’nda ünlü yazarlarla buluşan vatandaşlar söyleşi ve imza günlerine yoğun ilgi gösteriyor
Türkiye’nin sevilen yazarlarından Kahraman Tazeoğlu, kendisine gösterilen yoğun ilgiden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Beni okurlarımla buluşturan Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan’a çok teşekkür ediyorum” dedi.
Denizli Büyükşehir Belediyesinin bu yıl ilkini düzenlediği Ege’nin en büyük kitap fuarı kapılarını açmasının ardından kitapseverlerin akınına uğradı. Her gün binlerce vatandaşın akın ettiği fuarda onlarca yazar kitapseverlerle bir araya gelerek söyleşi ve imza günlerine katılıyor. Ünlü yazarların imza günlerinde ve söyleşilerde kitapseverlerle bir araya geldiği Denizli Büyükşehir Belediyesi Kitap Fuarı ünlü yazar Kahraman Tazeoğlu’nu ağırladı. (Sözcü gazetesi)

Necatigil Şiir Ödülü oy birliğiyle küçük İskender’in ‘Mayıs Giremez’ adlı kitabına verildi.
Türkiye şiirinin önemli şairlerinden Behçet Necatigil’in anısına 1980 yılından bu yana düzenlenen Necatigil Şiir Ödülü, 2017 yılında oy birliğiyle küçük İskender’in ‘Mayıs Giremez’ adlı kitabına verildi.
Kültür Servisi’nin haberine göre 6 Nisan’da toplanan seçiciler kurulu, ödüle ilişkin şu açıklamayı yaptı:
“küçük İskender, ilk kitabı ‘Gözlerim Sığmıyor Yüzüme’den başlayarak günümüz şiirine yeni bir söyleyiş, yeni bir soluk kazandırdı. Çağdaş Türk şiirinin birikimlerini dilde ve anlatımda yeni yaklaşımlarla zenginleştirdi. Günümüz toplumunun farklı kesimlerinin yaşam kültürlerini şiir diline taşıdı. ‘Mayıs Giremez’, küçük İskender’in otuz yıllık şiir birikiminin parlak bir örneği olmasının yanında, günümüz şiirini yücelten özellikleriyle de ödüle değer bulundu.”
2017 yılı seçiciler kurulunda Eray Canberk, Cevat Çapan, Refik Durbaş, Turgay Fişekçi ve Doğan Hızlan yer aldı.
Ödül töreni 13 Nisan 2017 Perşembe günü saat 18.30’da Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Vakfı’nın katkılarıyla vakfın Ortaköy tesislerindeki Hamdi Saver salonunda yapılacak. (EVRENSEL HABER MERKEZİ)


“Attila İlhan Edebiyat Ödülleri” başvuruları başladı

Attila İlhan Bilim, Sanat ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen, “Attila İlhan Edebiyat Ödülleri”ne 31 Mayıs’a kadar başvuru yapılabilecek.
Bu yıl ikinci kez yapılan yarışma kapsamında 2016’da yayımlanmış bir şiir kitabı ile bir romana “Attila İlhan Edebiyat Ödülü”, 30 yaş altı erkek ve yaş sınırlaması olmaksızın kadın yazarlara da ilk roman ve ilk şiir kitabı için “Vakıf Özel Teşvik Ödülü” verilecek.
Ünlü şair, romancı, düşünür, gazeteci, senarist ve eleştirmen İlhan’ın düşüncelerini ve anısını yaşatmak amacıyla düzenlenen yarışmada, Attila İlhan’ın eserlerinde yansımaları bulunan “ulusal kültür bileşimini gerçekleştirme” misyonuna layık eserlerin desteklenmesi hedefleniyor.
Attila İlhan Edebiyat Ödülü’ne hak kazanan şiir kitabı ve roman sahibi 7 bin 500 lira, Vakıf Özel Teşvik Ödülü’ne hak kazanan ilk şiir kitabı ve ilk roman sahibi ise iki bin 500 liralık ödülün de sahibi olacak.
Doğan Hızlan’ın Onursal Başkan olduğu yarışmanın Roman Seçici Kurulu’nun başkanlığını Selim İleri yaparken, Mehmet Eroğlu, Asuman Kafaoğlu Büke, Ülkü Karaosmanoğlu ve Ali Cem İlhan, jüri üyesi olarak yer alacak.
Şiir Seçici Kurulu’nun Başkanı Metin Celal, jüri üyeleri ise A. Ali Ural, Haydar Ergülen, Hüseyin Yurttaş ve Kerem Alışık olacak.
Yarışmaya katılacak şair ve yazarlar ya da yayınevlerinin aday olunduğuna dair imzalı bir yazı ile 10 nüsha kitaplarını, 31 Mayıs akşamına kadar Attila İlhan Bilim Sanat ve Kültür Vakfı’nın Sıraselviler Caddesi, Billurcu sokak No: 26 kat 2 Taksim, Beyoğlu- 34433 İstanbul adresine teslim etmeleri gerekiyor. AA

Ölümünün 50. yılında Ahmet Kutsi Tecer paneli
Karacaoğlan ve Yunus Emre’nin hayatına ışık tutan Aşık Veysel’i Türkiye’ye tanıtan Edebiyatçı Ahmet Kutsi Tecer için panel düzenlenecek.
Cumhuriyet’te yar alan habere göre, Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği, yönetmenliğini Egemen Berköz’ün yapacağı panelde açılış konuşmalarını Leyla Tacer, Emel Koşar, Hikmet Altınkaynak yapacak.
Yarın (Cumartesi) 14:00’da başlayacak panelin diğer konuşmaçıları ise Cengiz Bektaş, Orhan Alkaya, M.Sabri Koz, Yaşar Miraç olacak.
Ahmet Kutsi Tecer Kimdir?
Ahmet Kudsi Tecer (4 Eylül 1901, Kudüs – 23 Temmuz 1967, İstanbul), Türk öğretmen, şair, oyun yazarı, siyasetçi.Halk kültürü alanında çalışmaları ile tanınır. Çalışmaları, Karacaoğlan ve Yunus Emre’nin hayatına ışık tutmuştur. Ünlü halk şairi Aşık Veysel’i Türkiye’ye tanıtan, halk müziği derlemecisi Muzaffer Sarısözen’i keşfeden kişidir.1930’larda adını şiir alanında duyuran edebiyatçının en çok bilinen eseri, Münir Ceyhan tarafından bir okul şarkısı haline getirilen Orada Bir Köy Var Uzakta adlı şiirdir.Tecer, şairliğinin yanı sıra kaynağını yerli ve milli unsurlardan alan tiyatro eserleri vermiş bir oyun yazarıdır.VI. dönem Seyhan, VII. Dönem Şanlıurfa milletvekili olarak TBMM’de görev yapmıştır.