Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: (Mehmet KARASU) Haftanın Kitabı Eşekli Kütüphaneci / Fakir Baykurt/ Literatür Yayınları Sıcak bir yaz günü, peribacaları diyarına Yunanistan’ın Larisa şehrinden Dimitrios Katsikas adında biri gelir. Bu genç adam, yıllar önce bu topraklardan göçe zorlanan büyükbaba ve büyükannelerinin izini sürmek, bir daha buraya dönemeyen akrabalarının yerine bu güzel yerleri gezmek istemiştir. Tesadüfler karşısına yörenin sevilen […]

Hazırlayan: (Mehmet KARASU)

Haftanın Kitabı
Eşekli Kütüphaneci / Fakir Baykurt/ Literatür Yayınları
Sıcak bir yaz günü, peribacaları diyarına Yunanistan’ın Larisa şehrinden Dimitrios Katsikas adında biri gelir. Bu genç adam, yıllar önce bu topraklardan göçe zorlanan büyükbaba ve büyükannelerinin izini sürmek, bir daha buraya dönemeyen akrabalarının yerine bu güzel yerleri gezmek istemiştir. Tesadüfler karşısına yörenin sevilen şahsiyetlerinden “Baba” lakaplı Aziz Güzelgöz’ü çıkarır. Aynı yaşlardaki bu iki genç kısa sürede kaynaşır. Dimitrios, Aziz’in evine konuk olunca, bu büyüleyici diyarda inanılmaz bir adamla tanışır. Aziz’in babası Mustafa Güzelgöz’dür bu kişi; namı diğer Eşekli Kütüphaneci.
Ürgüp’teki kitaplığı yönetirken otuzdan fazla köyün halkına eşekle kitap taşıdığı için takılmıştır bu ad ona. Herkes, özellikle de kadınlar, kitap okusun diye yıllarca çırpınmıştır Mustafa Güzelgöz.
Dimitrios ile Eşekli Kütüphaneci arasındaki sevgi köprüsü yöreyi birlikte gezerlerken iyiden iyiye pekişip güçlenir. Bu arada kan kardeşi olan Aziz ile Dimitrios’un aklına, Ürgüp ile Larisa’yı “kardeş şehir” yapma fikri düşmüştür. Ama bu o kadar da kolay olmayacaktır…
Fakir Baykurt’un, klasik anlatımının tüm olanaklarından yararlanarak, gücü yetene, hatta bitene dek, hasta yatağında yazdığı bu son romanında, sevgi, kardeşlik, azim, cesaret gibi duygular yine okuru sarıp sarmalıyor. (kitapyurdu.com)
İki kez okudum. Girdiğim sınıflarda bölümler halinde de okudum.
Mutlaka yapıtı edinin okuyun ve çocuklarınıza okutun.

Haftanın Yazısı
Özgür İnsan / Özgür Sanat / Ferhat İşlek
İnsanın özgürleşmesi, sanatın özgürleşmesiyle olur.
Yaşadığımız süreçte tanık olduğumuz, gözlemlediğimiz teknolojik gelişmeler, eskiyen bilgiler, yeni bilgiler baş döndürücü biçimde gelişiyor, değişiyor. Belki bir anlamda günlük yaşantımızı kolaylaştıran gelişmeler bunlar. Fakat elimizin altından kayıp gidenler endişe verici boyutlarda. Bunların başında “insan” gelmekte. Çünkü söz konusu gelişmeler insan niteliğini ileri bir seviyeye taşıma konusunda iş görmüyor.
Bu yüzden günümüzde, çağdaş ve uygar olmanın tanımı yeniden tanımlanıyor. Bu tanım, insan niteliği ve insanın yarattığı doğrulanmış değerler ile açıklanıyor.
Düşündüğümüzde, her gün yenileri eklenen teknolojik buluşların; insan ölümlerine, yoksulluğa, işsizliğe, gelir dağılımındaki adaletsizliğe, kadınlara yönelik şiddete, çağın hastalıklarına iyi geldiğini söylemek mümkün mü?
İnsanın özü zedelenmişse bunda toplumsal olarak doldurulması gereken boşlukların olduğunu söyleyebiliriz. Bugün eğlence ile sanatın karıştırıldığı, okuyan insanın giderek azaldığı, ifade özgürlüğüne bedel ödetildiği bir ortamda, geleceğe ne bıraktığı tartışılır, alkışların yanılttığı sözde sanatla bu boşluk doldurulamaz. Gerçek sanat ile doldurulamayan bu boşluk insan niteliğinde derin yaralar açar. Ortaya konan ya da dayatılan kimlik, kendi gerçekliğinden kopar. Toprağından, değerlerinden uzaklaşan bu kimliğin teslimiyeti de kolaylaşır doğal olarak.
Bütün baskı dönemlerinde ortaya çıkan böyle bir ortamda gerçek sanatçılarla halk arasına mesafe konur. Onların üretimlerinin üzeri örtülmeye çalışılır. Görsel ve basılı yayında yer almaları zorlaştırılır. Çünkü bilinir ki gerçeğin izindeki sanatçıların, özgür düşünceleriyle insanı etkileme gücü çok daha fazladır.
Özgürlük doğaya eklenmiş bir değerdir ve insanın özünde bu değer hep vardır. Buradaki örülen duvar bu değerin köreltilmesi içindir. Özgürlüğü köreltilmiş insan artık muhakeme yapamayacaktır. Sorgulamayacaktır. Sevimsiz ve sevgisiz gelişmelere ses çıkarmayacak, körü körüne tabi olduğu yaşamda kafası bulanacak, şaşkına dönecektir.
Hayatı netleştirmek, duygudan öte düşünce zenginliği yaratmak, inceliği, estetiği yakalamış insan modelini ortaya koymak hiç kuşku yok ki özgür sanatın ve sanatçının işlevi. Günümüzde bu işlevin yerine getirilmesinin hiç de kolay olmadığı herkesçe bilinmektedir.
Bu durumun siyasal ortamlarla yakın ilgisi, yaşadığımız olaylardan çıkardığımız bir sonuç. Çünkü özgür sanat siyasal düzenle çatışır. Sanatçının kendi siyasal düşüncesinde bir iktidar olsa bile durum aynı olur. Bu yüzden siyasal kadrolar gerçek sanatçılardan hoşlanmazlar. Kültür politikalarında onlara yer vermezler. Sosyal yönü olmayan, acımasız kapitalist sistemin kaçınılmaz sonucudur bunlar.
İnsanın özgürlüğü de, sanatın özgürlüğü de insanın doğasından gelir ve doğuştan itibaren bu özgürlüğe sahip olunur. Özgürlük sorgulamayı bünyesinde taşır. Dolayısıyla bu özgürlük, her dönemde iktidarlarca benimsenmeyen bir durumdur. Bu sadece siyasal iktidarlar için böyle değildir. Sendikalarda da, derneklerde de durum hep aynıdır.
12 EYLÜL kadroları bu sorunu çözmek için farklı bir yol izlemişler; düşünceyi yasaklamanın artık ayıp sayıldığı çağımızda ”özür düşünceyi yasaklamak yerine, düşünceyi ortadan kaldırmak gereklidir “ demişlerdir. Bütün uygulamaları, toplumsal düzenlemeleri bu yönde olmuştur. Bunda da uzun süre “başarılı” olduklarını söyleyebiliriz. Aynı zamanda sanatın önünde de en büyük engellerin konduğu dönemdir bu dönem. Etkileri hala sürüyor.
Böyle bir yazının sonu, geleceği işaret etmeli diyerek Dostoyevski’den dem vurmadan edemeyeceğim. Der ki ; “sığ ırmaklar hep gürültülü akar. Öyle ki bu gürültü kulakları sağır eder. Ama derin nehirlerin sesini duyamazsınız. Büyük okyanuslara varmak ancak derin nehirlerin işidir.”
Demem o ki, gerçek sanatçılar bu toplumun derinliğidir. O derinlik, toplumun vicdanıdır. Gün gelecek toplum kendi gerçekliğini yokladığında, derinliğinin ayrımını daha net görecek ve orada gerçek sanatçılarını bulacaklardır. Bu sadece sanatın, sanatçının özgürleşmesi anlamına gelmeyecek, insanın da kendi doğasına dönüşü olacaktır.

Haftanın Şiiri
ey sevgili uzatma dünya sürgünümü benim/Sezai KARAKOÇ
Gelin gülle başlayalım atalara uyarak
Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine
Bir anda yükselen bir bülbül sesi
-Erken erken karlar ortasında
Güneş dönmüş ışık saçan bir yumurta-
Bana geri getirir eski günleri
…Paslanmış demir bir kapı açılır
Küf tutmuş kilitler gıcırdarken
Ta karanlıklar içinde birden
Bir türkü gibi yükselirsin sen
Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken
Söyleyemediğim ateşten kelimeleri
Şuuraltım patlamış bir bomba gibi
Saçar ortalığa zamanın
Ağaran saçın toz toprağını
Bana ne Paris’ten
Newyork’tan Londra’dan
Moskova’dan Pekin’den
Senin yanında
Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı
Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu
Geceme gündüzüme
Gözlerin
Lale Devrinden bir pencere
Ellerin
Baki’den Nefi’den Şeyh Galib’den
Kucağıma dökülen
Altın leylak

Haftanın Sanat Gündemi
Türkiye Yazarlar Sendikası, Ömer Seyfettin’i anıyor
Türkiye Yazarlar Sendikası, Ömer Seyfettin’in ölümünün 100’üncü yıl dönümünde “Yaşayan Ömer Seyfettin” sergisiyle yazarı anacak.
Ömer Seyfettin, 100’üncü ölüm yılında Türkiye Yazarlar Sendikası tarafından anılıyor. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) tarafından Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde 4-10 Ocak tarihleri arasında “Yaşayan Ömer Seyfettin” sergisi düzenlenecek. 3 Ocak Cuma günü (yarın) saat 18.00’de yapılacak açılışta Ömer Seyfettin’in yaşamıyla ilgili belgesel gösterimi olacak. Sergide, yazarın kitaplarının en eski baskıları, yaşam öyküsü, yaşadığı yıllardan kalan fotoğraflarıyla öykülerinden seçilmiş kısa metinler yer alacak. (Evrensel)

“Sanatçıların cumhurbaşkanı” konuşulacak
“Vedat Günyol ve Deneme Üstüne Sempozyumu”, 5 Ocak 2020 Pazar günü, saat 13.30’da Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde düzenlenecek.
Vedat Günyol, Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde konuşulacak.
“Vedat Günyol ve Deneme Üstüne Sempozyumu”, 5 Ocak 2020 Pazar günü, saat 13.30’da Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde düzenlenecek. Sempozyumda Vedat Günyol’un kişiliği, deneme yazarlığı, eleştirmenliği üzerine çok sayıda yazar ve hukukçu konuşacak. (Odatv)

SİVAS Cumhuriyet Üniversitesi Senatosu, iyi şair Sezai Karakoç’a ‘fahri bilim doktoru’ unvanını verdi.
Ödül töreninde üniversite rektörü Prof. Dr. Âlim Yıldız, Karakoç hakkında bir konuşma yapmış: “Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatı içinde özgün, öncü, usta bir şair, yazar, sanatçı olduğu kadar aynı zamanda bir düşünce, tavır ve eylem adamıdır.
Şiirleri başta olmak üzere birçok alandaki çalışmaları derinlikli incelemeye değer eserlerdir.”
Karakoç’a doktora unvanı belgesi teslimi İstanbul’da gerçekleştirildi.
Karakoç, törende ne dedi:
“Sivas’taki üniversite hoca ve öğrencilerine selamlarımı gönderiyorum. Hepsinin İslam milletinin ve İslam medeniyetinin yeniden dirilişinde, Sivas’ın eski medeniyet ocakları gibi görev alacaklarını ve başarıya ulaşacağımızdan eminim. Üniversitenizin kuruluş yıldönümünü şimdiden kutluyorum. Bütün çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Hep birlikte inşallah milletimizin ve medeniyetimizin yeniden dirilişinde elimizden geleni yapacağız ve tarih şahit olacak.” (Hurriyet)

Yılın dev transferi! Zülfü Livaneli, İnkilap Kitabevi’nde…
Edebiyat dünyamızın en önemli yazarlarından Zülfü Livaneli, İnkılâp Kitabevi’ne transfer oldu.
Edebiyat ve müzik alanında Türkiye’nin en önemli isimlerinden olan Zülfü Livaneli’nin kitapları bundan böyle İnkilap Kitabevi etiketi ile yayınlanacak. Livaneli, Amerika’nın büyük yayınevlerinden St Martin’s Press tarafından Bliss adıyla yayınlanan “Mutluluk”, Yüksek Edebi Değeri ödülüne 2006 yılında layık görülmüştü.
Her yıl İngilizce yazılan kitaplara verilen ve Büyük Bir Yazarın Keşfi adını taşıyan bu ödülde bir ilk yaşanmış, Zülfü Livaneli, ödülü kazanan ilk yabancı olmuştu.
YENİ YILDA KİTAP MÜJDESİ
Zülfü Livaneli ayrıca “Engereğin Gözündeki Kamaşma” ile Balkan Edebiyat Ödülü (1997), “Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm” ile Yunus Nadi Roman Ödülü (2001), “Son Ada” ile Orhan Kemal Roman Armağanı (2009) ve Beyaz Martı Edebiyat Onur Ödüllerinin de sahibi.
En son 2017 yılında “Huzursuzluk” adlı romanı yayımlanan Zülfü Livaneli’nin yüz binlerce okuru, yeni romanını merakla bekliyor. Okurların hasreti, 2020’de Livaneli’nin İnkılâp Kitabevi etiketiyle yayımlanacak yeni romanıyla son bulacak. (Sözcü)

Aksal Ödülü’ne son başvuru 15 Şubat
Yazınımıza kazandırdığı yapıtlar ve yetiştirdiği öğrenciler ile kültür dünyamızda seçkin bir yer tutan Sabahattin Kudret Aksal adına, ailesi tarafından oluşturulan “Sabahattin Kudret Aksal Yazın Ödülü”nün ikincisi, Aksal’ın doğumunun 100. yılı olan 2020’de Tiyatro Oyunu dalında verilecek.
Ödüle, sahnelenmemiş olmak koşuluyla, Türkçe yazılmış, kitap olarak basılı ya da dosya halindeki en çok iki özgün oyun ile (uyarlama metinler kabul edilmeyecek) başvurulabiliyor. Birden çok oyunun yer aldığı bir kitap ile katılma durumunda hangi oyunların ödüle aday olduğunun belirtilmesi gerekiyor.
Ödül tutarı ise 6 bin TL. Ödülün seçici kurulu Prof. Dr. Suat Özturna, Ceren Ercan, Dilek Tekintaş, Cengiz Korucu, Özen Yula, Uğurtan Atakan ve aile adına Selçuk Bütün’den oluşuyor. Ödüle gönderilecek oyunların 15 Şubat tarihine kadar 8 kopya olarak, ödüle katılmak istendiğine ilişkin imzalı bir belge ve iletişim bilgileri (Telefon, adres, e-posta adresi) ile birlikte sadece PTT Kargo ile gönderilmesi isteniyor. Adres: Lütfü Selçuk Bütün, PK. 28 PTT Fenerbahçe Şubesi, Kadıköy / İstanbul. Öte yandan başvuruların gönderim bilgisinin bir elektronik postayla selcukbutun@gmail.com adresine bildirilmesi gerekiyor. (Cumhuriyet)

Cemal Süreya kendi çizimleriyle anılacak
Şair Cemal Süreya, özel sergiyle anılacak: Sergi Atakent KSM’de 8 Ocak’ta kapılarını açacak.
Şair Cemal Süreya, ölümünün 30’uncu yılında kendi çizimlerinin ve çağdaş sanatçıların yorumlarının bulunduğu özel bir sergi ile anılacak. Küçükçekmece Belediyesi tarafından düzenlenen sergi, Cemal Süreya’nın kız kardeşi ve yeğenlerinin de katıldığı ilk anma etkinliği olacak.
Günümüz sanatçılarından 40 önemli ismin, Cemal Süreya’yı, yaşamı ve eserleri üzerinden ele aldığı sergi, 8 Ocak’ta kapılarını açacak. Açılış akşamı Babazula’nın kurucusu Murat Ertel, Esma Ertel, şair, yazar ve oyuncu Orhan Alkaya da ortak performansları ile Süreya’nın şiirlerini müzikle buluşturacak.
Cemal Süreya’nın kendi el çizimlerinin de bulunacağı sergide, Ara Güler, Bahar Oganer, Cemil Ergün, Çağdaş Erçelik, İpek Tekil, Metin Üstündağ, Devrim Erbil gibi alanlarında uzman 40 sanatçı da fotoğraf, resim, video, enstalasyon ve seramik çalışmaları ile yer alacak.
‘Hayat Kısa Kuşlar Uçuyor, Cemal Süreya’yı Anlamak’ isimli sergi, Atakent Kültür ve Sanat Merkezi’nde 8 Ocak-9 Şubat tarihleri arasında kadar ziyaret edilebilecek. (Gazete Duvar)

Yeni yılın ilk kitap fuarı Adana’da kapılarını açtı
TÜYAP Adana Fuarcılık AŞ tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği, Adana Valiliği, Adana Büyükşehir Belediyesi ve ÇUFAŞ Çukurova Fuarcılık AŞ desteğiyle düzenlenen Çukurova 13. Kitap Fuarı başladı.
Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, yaptığı konuşmada son dönemde sıkça tartışılan PISA 2018 sonuçlarını değerlendirdi. Kocatürk, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 15 yaşa uyguladığı PISA testinin 2018 yılı sonuçlarına göre Türkiye’nin dünya ortalamasının altında kaldığını belirtti.
“MİLLİ EĞİTİM VE KÜLTÜR BAKANLIĞINA ÖNEMLİ İŞLER DÜŞÜYOR”
Gelişmiş ülkelerde çocukların kendi dilinde okuduğunu anlamasının en önemli yolunun okuma kültürü olduğunu vurgulayan Kocatürk, ailelerden başlayan okuma alışkanlığının, okullarda öğretmenlerin çocukları kitapla, kütüphaneyle yakınlaştırıp kitap okumalarını teşvik etmesiyle devam etmesi gerektiğini belirtti.
Kocatürk, “Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığına önemli işler düşüyor. Sınıf kitaplığı kütüphaneleri kurulması, halk kütüphanelerinin yaygınlaştırılması, yerel yönetimlerinde halk kütüphaneleri benzeri kütüphaneler açılması, hatta gezici kütüphanelerle yoksul bölgelere ulaşmasını sağlamamız lazım.” dedi.
Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz’ü örnek gösteren Kocatürk, “Bundan 50 yıl önce Niğde’nin köylerine kitabı eşeği ile götürerek aydınlanmanın bir anlamda öncüsü oldu. Onun için bize de bugün bir görev düşüyor” dedi.
‘PİLOT BÖLGELERDEN BİRİ ADANA’
Kocatürk, Okuma Kültürünü Yaygınlaştırma Platformu (OKUYAY) kapsamında yürütülen çalışmalarla ilgili bilgiler aktardı. Kocatürk, Türkiye’nin 4 bölgesinde okuma kültürünü yaygınlaştırmak adına pilot uygulamalar yapacak olan platform kapsamında belirlenen bölgelerden birinin de Adana olduğunu söyledi.
OKUYAY Platformunun, KONDA Araştırma ve Danışmanlıkla yürüttüğü Türkiye Okuma Kültürü Araştırması 2019 raporuna da değinen Kocatürk, son 3 ayda okunan kitap sayısı sorulduğunda bir veya daha fazla kitap okuduğunu söyleyenlerin oranının 2008’den bu yana yüzde 30’dan yüzde 64’e çıktığını belirtti.
Araştırma sonuçlarına göre okumayı yaygınlaştırma karşısında zihniyet açısından bir engel olmadığını ifade eden Kocatürk ayrıca gençlerin ve kadınların daha fazla kitap okuduğunu; Türkiye’de sosyal medyayı yoğun kullanan gençlerin okumasının arttığını; okuma oranının yüksekliğinde birincil etkenin aileden gelen destek olduğunu aktardı.
“KARAR ALDIK FUARI GENİŞLETİYORUZ”
Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar ise “Hepimizin gençleri kitap okumaya davet etmesi, onları teşvik etmesi ve o konuda yapması gerekenleri yapması ülke açısından son derece önemlidir.” şeklinde konuştu. Karalar “Kitap okumak insanın kendisine güvenini arttırır. Kitap okumak ve okutmak önemlidir. Fuarın hem coşkulu, hem çok ziyaretçi alması alanın yetmediği anlamına geliyor. Karar aldık fuarı genişletiyoruz” şeklinde konuştu.
FUAR 12 OCAK’TA SONA ERECEK
Geçen yıl 363 bin 575 kişiye ev sahipliği yapan fuarda bu yıl 300 yayınevi yer alıyor. Panel, söyleşi, atölye çalışmaları ve çocuk etkinliklerinden oluşan 70 kültür programının da düzenleneceği fuar, ücretsiz ziyaret edilebilecek. Fuar 12 Ocak’ta sona erecek. (Adana/EVRENSEL)

Ne Okusak
1.Gölgeler Çekildiğinde/ Cahide Birgül/ Kafka Kitap
2.Kürk Mantolu Madonna/ Sabahattin Ali/ Türkiye İş bankası
3.Yüzleşme/ Erol Manisaalı/ Cumhuriyet
4.Anılarım/ Mahmut Saral/ Karahan Kitabevi
5.Mola/ Ayten Çelebi Kural/ Yeni Umut Yayınları

Exit mobile version