Hazırlayan:Mehmet Karasu
Mısır Tarihine Damga Vuran /Mısırlı Kadınlar/ Süha Kıyak
“Bu kitapta erkek egemen dünyamızda kadınların Mısır’daki gücüyle tanışacaksınız. Geçmişte egemen güçlerin, günümüzde emperyal güçlerin ve onların ürünü olan tarikatların kıskacına rağmen Mısır’da birer vahaya dönüşen kadınların gücünü göreceksiniz. Bu vahalarda sanat ve kültür de var. Çünkü kadının olduğu yerde sanatın, edebiyatın, şiirin ve müziğin olmaması
düşünülemez. Toplumun yarısı olan kadınlar olmadan gerçek medeniyetten moderniteden söz edilebilir mi?
Sanatın, kültürün ve bilimin ışığındaki tüm gelişmelerin dünyadaki tüm toplumlara ulaşmasının önemi tartışılamaz. Bunu sağlayan çevirmenler ve çevirileridir.”
Dt. Mustafa Kıyak
Özellikle İstanbul Sözleşmesi’ni tartıştığımız bugünlerde bir solukta okunacak bir yapıt
Konuk Yazar
Türk toplumu olarak kullandığımız Türkçe’mize ne kadar değer veriyor, onu ne kadar önemsiyoruz? Anadilimizin güzelliğinin, zenginliğinin farkına varabiliyor muyuz?
Yıllar önce ünlü bir yazarımız Falih Rıfkı Atay şöyle bir soruyu sorar: “Acaba niçin düşündüğümüzü ve duyduğumuzu yazıyla, derli toplu anlatamıyoruz?“ Bu soruya bir ek yapalım: Acaba düşündüğümüzü ve duyduğumuzu derli toplu sözlü olarak anlatabiliyor muyuz?
Hayır, anlatamıyoruz!
Yani birey olarak duygu ve düşüncelerimizi, gözlemlerimizi, işittiklerimizi sözle ve yazıyla doğru ve güzel bir şekilde anlatamıyoruz. Elbette anlatanlarımız var; ama bunlar o denli az ki. 80 milyonluk ülkede devede kulak… Halkımız, iyi bir eğitim sürecinden geçmediği için bunlar oluyor diyebilirsiniz. Bırakalım ilk ve ortaöğrenimi; yükseköğrenimden geçmiş insanlarımızın büyük bir çoğunluğu bile anadillerini doğru ve eksiksiz kullanamıyor.
Çocuklarımız, ilköğretimde Türkçe, ortaöğretimde edebiyat adı altında dersler görüyor. Bu derslerde verilenler öğrenciyi istenilen düzeye getirmiyor. Öğrencilerimiz bu süreçte yeterli bilgi ve beceriyi kazanamıyor. Liseyi bitiren bir öğrenciden gezdiği, gördüğü bir yeri anlatmasını isteyin. Size neyi, nasıl yazacağım diye soracaktır. Kusursuz bir anlatımla bunu gerçekleştiremeyecektir.
Üniversiteye giden öğrencilerimizin de durumu çok farklı değil. Sadece test sınavlarında beş seçenekli soruları yanıtlayabilmek için ezberletilmiş genel bilgilere sahipler. Hayatları boyunca doğru dürüst kitap okumamışlar, düşünme yeteneklerini geliştirememişler.
Bu gençler iyi yazamamanın ve iyi konuşamamanın sıkıntısını gittikleri yüksekokullarda da çekecekler. Öğretim üyeleri bu sorunları aşmak için üniversitede bile öğrencilere Türkçe dersi koymak zorunda kalmışlardır.
“Türkçe öyle düzenli, öyle uyumludur ki insanda bir seçkin bilginler kurulunun yaratımıymış gibi bir izlenim uyandırır. “ Pierre Fraçois Viguier. Bir doğa bilimcisi söylüyor bu sözü. Ama biz nedense bu güzel dilimizin uyumunu ve düzenini bir türlü algılayamıyoruz.
Okullarımızda güzel konuşma ve yazma işinin sadece Türkçe ve edebiyat öğretmenlerine özgü bir görev olduğunu düşünüyoruz. Oysa ne kadar yanlış! Türkçe’mizi bütün öğretmenlerin yanlışsız ve eksiksiz kullanması bir zorunluluk değil midir? Herkesin, anlatım kusurlarını en aza indirmeyi hatta hiç hata yapmamayı amaç edinmesi daha güzel olmaz mı?
Sıkça yaptığımız yanlışlardan örnekler: “Yönetmenlik gereği bunu yaptık. Üç tane adam geldi. Birçok insanlar katıldı toplantıya. İyi bir öğretmen öğrencisini çok iyi tanıması gerekir. Benim buraya geldiğimi istemez.” Bunlara benzer daha nice anlatım bozuklukları yapıyoruz; ama bunun bir kusur olduğunun bilincinde bile değiliz.
Ulusal bir gazetede her gün yazı yazan bazı büyük yazarlar (!) her cümlesinin sonuna üç nokta koymaktadır. Türkçede her cümlenin sonuna üç nokta konur diye bir kural nerede var? Yazılı anlatımda, yazım kurallarının ve noktalama işaretlerinin ne kadar önemli olduğunu ne yazık ki hâlâ anlayamadık.
Bakınız çok bilinen ilginç bir örneği verelim. Bir virgül cümlenin anlamını nasıl değiştiriyor: “ Oku baban gibi, eşek olma .” Aynı cümlede virgülün yerini değiştirelim. “ Oku, baban gibi eşek olma.” İki cümle arasında anlam farkı kendiliğinden ortaya çıkıyor. İşimiz yazı yazmaksa noktalama işaretlerini yerinde kullanalım, noktalama işaretlerinin işlevini bilmiyorsak öğrenelim. Bu işaretleri gelişi güzel kullanmak da büyük bir kusurdur.
Büyük şair Nazım Hikmet: “Bir köylü toprağını ve öküzünü; bir marangoz tahtasını ve rendesini nasıl severse ben de Türk dilini öyle seviyorum.“ diyor. Bu düşünceye katılmamak mümkün mü? Bir eğitimci olarak dilimi çok seviyorum, dilimi özensiz ve hoyratça kullananları da kınıyorum.
Gerçekten birey olarak anadilimizi seviyorsak; dilimizin inceliklerini, güzelliklerini, gücünü ortaya koyacak bir çaba içinde olmalıyız. Anlatım bozukluklarına kesinlikle meydan vermemeliyiz. Yazım kurallarına uymalı ve noktalama işaretlerini yerli yerinde kullanmalıyız.
Hepsinden önemlisi, dilimize emek veren usta şair ve yazarlarımızın eserlerini bol bol okumalıyız. Sözcük dağarcığımızı zenginleştirerek sözle ya da yazıyla kendimizi anlatabilme becerisi kazanmalıyız ve yeni kuşaklara da bu beceriyi kazandırmalıyız.
(Erhan İzgi- 1 Ağustos 2020- Gemlik)
Haftanın Şiiri
Bilmezlerdi/ Zeynel KÜRKÇÜ
Ne Vespasianus bilirdi başlatırken
Ne Titus bilirdi suyolunu bitirirken
Ne de binlerce köle dağları delerken
Bilemezlerdi bendeki, yüreğimdeki seni
Kim bilir kaç peri kızı Harbiye’de yıkanırken
Kim bilir kaç âdemoğlu Zğaybo’da su içerken
Kim bilir kaç ağızdan sevda sözleri dökülürken
Bilemezlerdi bendeki, yüreğimdeki seni
Deli Asi inadına inat tersi tersine akarken
Apollon Defneyle, Didim Teodorayla bir olurken
Hazanın, Çanın, Ezanın sesi göğe yükselirken
Bilemezlerdi bendeki, yüreğimdeki seni
Hakka iman et diyen Habib-i Neccar’ın çağrısı
Saint Simon’un kırk yıl oturduğu sabır taşı
Musa torunlarının Tevrat’ı Zebur’u Tanahı
Bilemezlerdi bendeki, yüreğimdeki seni
Sen mahzun dediğim, masum dediğim
Sen Doğunun Kraliçesi Antakya’m dediğim
Sen masalımın perisi Antakya dediğim
Sana kalbimi gönlümü vermeye geldim
Bil istedim bil bendeki, yüreğimdeki seni
Geldim, yoktun sensizliğin cehennemine
Dert döktüm oturup Orontes’in yanı başına.
Bil ki ne çok şiir yakıp gömdüm hafızama
Şimdi seni gömüyorum şehrin satırlarına
Hem seni hem beni kirletmemek adına
Haftanın Sanat Gündemi
Gazeteci-yazar Duygu Asena 14. ölüm yıl dönümünde kabri başında anıldı.
Gazeteci-yazar Duygu Asena, vefatının 14. yıl dönümünde Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri başında düzenlenen törenle anıldı.
Törene katılan CHP İstanbul İl Başkanı Dr. Canan Kaftancıoğlu, “Duygu Asena, yaşadığı dönemde hem kadın mücadelesine hem de bu topluma kattıklarıyla hepimizin her zaman hatırlaması gereken çok önemli bir isim. Bu topraklarda Duygu Asenalar olduğu sürece asla ve asla kimse kadınları susturamayacak ve mücadeleden alıkoyamayacak” dedi.
İBB CHP Meclis Grubu’nun kadın üyeleri, Asena’nın kabrinin restore edilmesini sağladı
Gazeteci-yazar Duygu Asena için vefatının 14. yıl dönümünde Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki kabri başında anma töreni düzenlendi. Anma törenine katılan CHP İstanbul İl Başkanı Dr. Canan Kaftancıoğlu, Duygu Asena’nın kabrinin restore edilmesini sağlayan CHP’li kadın meclis üyelerine teşekkür etti.
Kaftancıoğlu, “Duygu Asena’nın mezarında sonsuzluğu temsil eden figürün yıpranmış olması sebebiyle İBB Mezarlıklar Daire Başkanlığı ile iletişime geçerek mezar taşını olması gerektiği gibi restore edilmesini sağlayan İBB CHP kadın meclis üyelerine teşekkür ediyorum. Bizler bugün burada kadınlarının sorunlarını, kadınları yok etmeye çalışan anlayışa karşı Duygu Asena ile birlikte bir duruş sergiliyoruz. Bu topraklarda Duygu Asenalar olduğu sürece asla ve asla kimse kadınları susturamayacak ve mücadeleden alıkoyamayacak” dedi.
Asena’nın Türkiye’de kadın mücadelesine kattıklarıyla her zaman hatırlanması gerektiğini de vurgulayan Kaftancıoğlu, “Yaşadığı dönemde hem kadın mücadelesine hem de bu topluma kattıklarıyla hepimizin sadece ölüm yıl dönümünde değil her zaman hatırlamamız gereken bir isim Duygu Asena. Onu anlamak ve mücadelesini yaşatmak hepimizin görevi” diye konuştu.
TYS, Şair ve Yazar Timuçin Özyürekli’nin hayatını kaybetmesinin ardından bir mesaj yayımladı.
Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Şair ve Yazar Timuçin Özyürekli’nin yaşamını yitirmesinin ardından taziye mesajı yayımladı.
“Şair ve Edebiyat Emekçisi Timuçin Özyürekli’yi yitirdik” başlıklı açıklamada “1950 yılında Manisa’da doğan şair dostumuz, edebiyata ilk gençlik yıllarından itibaren büyük emeği geçmiş ağabeyimiz Timuçin Özyürekli’yi yitirdik. Çok üzgünüz. Bugün edebiyat tarihimizde yer etmiş; Yeditepe, Yansıma, Yarına Doğru, Dönemeç, Türkiye Yazıları, Yürüyüş, Sanat Emeği, Bilim ve Sanat, Gerçek Sanat, Adam Sanat, Agora dergilerinin mutfağında, yazı kadrosunda yer almış, kendisi de Devrimci Kültürde Çıkış adlı dergiyi yayımlamıştı. Şiir kitaplarının yanı sıra çocuk kitapları da yayımlanan Özyürekli, bütün yaşamı boyunca hastalıklarla mücadele etti. Uzun süredir çektiği son rahatsızlığıyla onu aramızdan aldı. 2013 yılında yayımladığı şiirlerinde birinde: Cehennem’di zaman söndürdü ateşini/çekildi sessizce kendi fırtınasız limanına/ geçmişi kavga, kaybolan aşklar, parlak gelecek/ geriye kalan bir soru: ‘kim bilir nerde?’ diyordu. İnce, duyarlı, insan sevgisiyle dolu şiirlerini ve emeğini asla unutmayacağız. Ailesine, sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyoruz.” denildi. (KÜLTÜR SERVİSİ)
Edebiyat Eserlerini Destekleme Projesine başvurular başlıyor
Kültür ve Turizm Bakanlığının “Edebiyat Eserlerini Destek Projesi” için başvurular 1 Ağustos’tan itibaren kabul edilecek.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, “Edebiyat Eserlerini Destek Projesi” başvurularının 1 Ağustos’tan itibaren kabul edileceğini açıkladı. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre; Türk edebiyatı alanında yeni ve özgün edebiyat eserlerinin üretilmesini, yayımlanmasını ve yeni yazarların desteklenmesini amaçlayan Edebiyat Eserlerini Destek Projesi başvuruları ağustos ayı sonuna kadar sürecek. Başvurularda, eserin ‘yazara ait ilk eser’ olmasının yanı sıra edebiyata yeni boyutlar kazandırması, özgünlük taşıması, yurt içinde veya yurt dışında daha önce hiçbir şekilde yayımlanmamış olması ile başvuru öncesinde veya proje uygulama süresince herhangi bir fondan destek almamış olması da aranan nitelikler arasında. Yayımcılar https://kygm.ktb.gov.tr/ internet sayfasından temin edecekleri form ile ekinde belirtilen belgeleri Genel Müdürlüğe ibraz edecek.
Yepyeni bi kitap kafası: Dinlebi
Evlere kapanan, kitapçı raflarında eskisi gibi zaman geçiremeyen ve sadece okumayı değil dinlemeyi de sevenler için sayısız kitaba daha kolay ulaşmanın alternatif bir yolu var: Dinlebi.
Bilkent Üniversitesi Oğuz Tansel Türk Edebiyatı Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin düzenlediği Oğuz Tansel Çocuk Yazını Ödülüne bu yıl iki eser layık görüldü: Ebru Güzel’in “Eşikteki Çocuk #tween” adlı kitabı ve Esra Uslu’nun “Ödüllü Çocuk ve Gençlik Kitaplarında Toplumsal Bir Sorun Olarak Grup Düşmanlıkları: Kalıpyargı, Önyargı, Ayrımcılık” başlıklı doktora çalışması. Ödüller, 4 Temmuz akşamı çevrim içi olarak düzenlenen törenle verildi.
Korona Günleri için Bilgi Yayınevi’nden sizler için 10 romanlık seçki…
1- Yaşlı Adam ve Deniz: Hemingway,
2- Çanlar Kimin İçin Çalıyor: Hemingway
3- Romantika: Turgut Özakman
4- Mavi Sürgün: Halikarnas Balıkçısı
5- Silahlara Veda: Ernest Hemingway’
6- Ekmek Parası: Muzaffer İzgü
7- Aganta Burina Burinata: Halikarnas Balıkçısı
8- Ayaşlı İle Kiracıları: Memduh Şevket Esendal
9- Korkma İnsancık Korkma: Turgut Özakman
10- Güneş de Doğar: Ernest Hemingway
Bir Portre
Şiire, kavgaya ve güzelliklere sevdalı şair: Timuçin Özyürekli/ Tacim ÇİÇEK
TRT İzmir Radyosunda hazırlayıp sunduğu ‘Düşler Bahçesi’nde de iki yıl boyunca yüreğinin toplumsal damarını titreten şiir ve hikayeler sunmuştur; kendi gibi ince ve içten sesiyle. Onların birini bile söz konusu radyodan dinlemedim ama zaman zaman o, İlhan Soytürk, Özgen Seçkin ve ben bir araya gelip anlatmaya başladığında o anları, yapıp eylediklerini biz de dinlediğimizde, onun gülümseyen sesiyle programı yayımlandığı sürece dinleyenlerini mest etmiştir diye geçirdiğim çok oldu içimden. Serde sevdiği, önemsediği ve rehber edindiği şairler gibi şairlik olunca dergi çıkarmak ne yazık ki kaçınılmaz oluyor ülkemizde bana göre. Kendi çıkardığı Devrimci Kültürde Çıkış adlı dergide başka şairlerin şiir ve yazılarına yer verdiği gibi; kendi şiirlerini ve şiir üzerine yazılarını da yayımlamıştır. Birçok dergide aynı şeyi yapmıştır. Bunları merak eden biri Timuçin’in yazılı/dijital biyografilerine baktığında hangi dergiler olduğunu görecektir. Azına yer verilmiş olabilir, biliyorum ki adı olanlar kadar adı olmayanlar da bir o kadar çoktur. Yazar örgütlerine üye oldu. Şiir eksenli birkaç ödül de aldı.
Şafağın Buğusu (1982), Merhaba Yaşamak (1983), Sonsuz (tüm şiirleri, 1996), Fırtına Kuşları (2002) adlı şiir kitaplarını iyi biliyorum, bunlara yeni eklediği şiir kitapları olduğu muhakkak ama ben onları internette de bulamadım doğrusu. Ayrıca Mustafa Kemal’in Süvarileri (2002) adlı çocuk kitabı da var Timuçin’in; başkaca yazdığı çocuk hikayeleri de.
Şiiri soluyup yaşayan yetke bir şair olarak o yaşadığı sürece bir tek şiirle cebelleşmeyi çok isterdi ama hayat denen zorlu ve görünmez çok gözlü dev ona da, onun gibi yüzlercesine de bu isteğini gerçekleştirecek ortam bırakmadı bir türlü. (Bir Gün)
ÇELİKTEN BİR İPLE HAYATA BAĞLI
Şükran Kurdakul’un hazırladığı Şairler ve Yazarlar Sözlüğü’nde (1999) sevgili arkadaşım da vardır. Timuçin’in adını da şiirini ve şiir üzerine yazdığı yazıları da çeşitli dergilerden tanırdım önceleri. İlk kez 1996’da İzmir Evrensel Kültür Merkezinde ‘Şiir ve İdeoloji’ konulu etkinliğimde tanıştık şahsen. Bir yıl sonra İzmir’e öğretmen olarak atandığımda da çok sık görüştüğüm bir elin parmak sayısını geçmeyen kadim dostlarımdan oldu.