Hazırlayan: Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Geçtiğimiz hafta, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 2021 yılını, “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan etti.
Yunus Emre 14. Yüzyıl Türk Tasavvuf şiirinin öncülerindendir. Sade bir Türkçeyle, insan ve Tanrı sevgisini kendine özgü bir üslupla yansıtmıştır.
“Öner Yağcı’nın “dünü bugüne, bugünü yarına bağlama” düşüncesi ışığında hazırladığı bu kitapta, Türkçemizin güzelliğini ve kültürümüzü çağlar öncesinden bugüne taşıyan büyük halk ozanımız Yunus Emre ile buluşacaksınız. Onun kim olduğu konusundaki soruların yanıtlarını, şiirindeki gizemi, çağından nasıl etkilenip çağını nasıl etkilediğini bulacaksınız yapıtta. Bağnazlığa karşı özgürlüğün simgelerinden biri olarak yüzyılları aşıp günümüze kadar gelen deyişleriyle ölümsüz ozanlar arasında yerini alan; Türk kültürünün büyük bilgesini;
Miskin âdem oğullar
ı Ekinlere benzer gider
Kimi yiter kimi biter
Ekinlere benzer gider
diyen çağının tanığı büyük ozanı;
İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır
diyen sevgi ve hoşgörünün büyük ustasını, yaşamından felsefesine tüm yönleriyle tanıyacak ve onun çağlan aşıp gelen, türküleşen şiirleriyle buluşacaksınız.” (Arka kapak yazısı)
Haftanın Yazısı
Eğitim düzenimiz/ Adnan Binyazar
Her yeni kuşak, var olanla yetinmez, yeniliklerin ardına düşerek kendi eğitim ortamını yaratır. Bu da eğitimi düşünebilme yolunda geliştirmekle olur. Yeni kuşakların toplumsal yaşamda yer tutması da buna bağlıdır.
Kendimize şunu soralım: Gelişiminde insanın yaratıcı gücü olan hangi bilim, sanat, teknik olduğu yerde kalmış. Rönesans ressamı Raffaello’nun çizimi-renk arayışı, çağımızın ressamı Picasso’nunkiyle aynı mıdır? Öteye gitmeyelim, yüzyıl öncesinin tek adamlı uçağının içine şimdi beş yüzün üstünde kişi sığıyor…
GELİŞİM
Bilgi aktarımıyla değil, öğrenme isteği yaratmakla gelişir düşünce. Örneğin öğrenmeye koyulan, kanımca, ancak Prof. Dr. Ali Nesin’in açıkladığı düzeyde direnç gösterirse, bilgi alanını genişletip onu düşünsel düzeye erdirebilir:
“Hayat imkân verdiği ölçüde matematik çalıştım. Ama şunu da söyleyeyim, hiçbir zaman açım, üşüyorum, param yok gibi nedenlerle çalışmadığım olmadı. Hep çalıştım. Liseyi bitirdiğimde kendi kendime söz vermiştim, başarılı olacaktım. Bedeli ne olursa olsun, hiçbir özrün ardına sığınmadan, daima çalışıp mutlaka başarılı olacaktım. Bu sözümü büyük ölçüde tuttuğumu sanıyorum. Evde televizyon seyreden oda arkadaşımdan kurtulmak için ara katta bulunan buz gibi tuvalette bile çalıştığım olmuştur.”
KÖY ENSTİTÜLERİ
Atatürkçü eğitim anlayışının önemli atılımlarından biri olan Köy Enstitüleri, “iş içinde eğitim” anlayışının gerçekleştirildiği okullardı. Orada öğrenim gören, çözülecek sorunlar karşısında “Ben bunu yapamam!” demez, onu gerçekleştirmeye çalışırdı. Orada yetişmiş biriyim, bir kış günü, yollar kardan kapanmıştı. Kürekleri topluca elimize alıp üç beş saatte yolu trafiğe açmıştık.
1950 yılında değişen iktidarın ilk işi, “iş içinde yaparak” eğitimi sağlayan Köy Enstitülerini kapatmak, halkevlerini dağıtmak olmuştu. Sonraki yıllarda liselerden felsefe-mantık-sosyoloji gibi düşünceyi geliştiren dersleri kaldırmakla kalmamış, Tercüme Bürosunu işlevsiz kılarak klasiklerin basımını durdurmuştur.
Ne acıdır ki ondan sonra gelen iktidarların hiçbiri bu boşlukları doldurmayı aklının ucundan bile geçirmemiştir.
SALGIN GÜNLERİ
Dünyaya yayılan salgının toplumlara uyarı olduğunu düşünenler var. Toprakların, denizlerin, ırmakların çöplüğe dönüştürülmesi, ağaçların kökünden sökülüp yerine bina dikilmesi, mevsimlerin özelliğini yitirmesi, çağımızın en önemli sorunudur.
Her gün salgından kurtuluş haberleri okuyoruz gazetelerde. Üç gün önce, Rus bilim insanlarının, salgını kökünden önleyecek bir ilaç buldukları açıklandı. Böyle haberlerin, gerek bedensel, gerek ruhsal yönden umudunu yitirenleri rahatlatmak için uydurulmuş olduğunu düşünmek istemem. Ama bu tür haberlerin araştırılmasını bilim kurullarının görevi olduğunu anımsatmak isterim.
Son yıllarda “her şeyin daha iyi olacağı” söylemi, dünyada avutucu iksire dönüştü. Böyle bir ortamda, yetkin bir uzmanın “2022 yılında salgının sonunun geleceği” yolundaki demecine bilmem inanacak çıkar mı!
İyi bir eğitimden geçmemiş olmak ne acı, neredeyse kendimize aşı yerine kötümserlik aşılayacağız…
Kötümser olmaktansa, umuda sığınmak insanın doğasında var, yüzünü içinin aynasına o umutla çeviriyor. Ben de ona uyayım:
Umut mevsimidir bahar, ona sığınanları düş kırıklığına uğrattığı görülmemiştir! (Kaynak: Cumhuriyet)
Haftanın Şiiri
Şöyle Garip Bencileyin/Yunus Emre
Acep şu yerde varm’ola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin
Gezdim Rum ile Şam’ı
Yukarı illeri kamu
Çok istedim bulamadım
Şöyle garip bencileyin
Kimseler garip olmasın
Hasret oduna yanmasın
Hocam kimseler duymasın
Şöyle garip bencileyin
Söyler dilim ağlar gözüm
Gariplere göynür özüm
Meğer ki gökte yıldızım
Şöyle garip bencileyin
Nice bu dert ile yanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinimde bulam
Şöyle garip bencileyin
Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
Hey Emre’m Yunus biçare
Bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şara
Şöyle garip bencileyin
Haftanın Kültür-Sanat Gündemi
Kemal Özer Şiir Ödülü yarışması için başvurular başladı
Şair Kemal Özer’e ve şiirine saygı adına, Özer ailesi ve Klaros Yayınları tarafından düzenlenen Kemal Özer Şiir Ödülü yarışması için başvurular başladı.
Dosya ve kitap dalında ödül verilecek yarışmanın seçici kurulunda Veysel Çolak, Yusuf Alper, Lokman Kurucu, Volkan Hacıoğlu ve şairin ailesi adına Simge Özer yer alıyor.
Kitap dalında birinci olacak şaire para ödülü verilecek olan yarışmada, dosya dalında birinci ve ikinci olan şairlerin dosyaları da Klaros Yayınları tarafından kitaplaştırılacak. Yarışmada ayrıca “Şiir Emek Ödülü” sahibine plaket verilecek. (Evrensel)
Metin Altıok Şiir Ödülü için başvurular başladı
Metin Altıok Şiir Ödülü bu yıl 14’üncü kez verilecek.
Yarışmaya başvuran eserleri, Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz, Eray Canberk, Ali Cengizkan, Haydar Ergülen, Şükrü Erbaş ve Salih Bolat’tan oluşan seçici kurul değerlendirecek.
Adaylar, 5 Şubat 2021 tarihine kadar 2020 yılı içerisinde yayımlanmış şiir kitaplarını dokuz kopya olarak iletişim bilgileriyle birlikte Kırmızı Kedi Yayınevi’ne göndererek başvurularını yapabilecek.
Adres: Kırmızı Kedi Yayınevi – Ömer Avni Mahallesi, Emektar Sokak, No: 18, Gümüşsuyu / Taksim /İstanbul (Cumhuriyet)
Türk edebiyatının usta kalemlerinden Özdemir Asaf, ölümünün 40. yılında anılıyor.
Duygu dolu dizleriyle tanınan, Türk edebiyatının usta şairlerinden Özdemir Asaf, ölümünün 40. yılında edebiyatseverler tarafından anılıyor. Peki ardından birçok eser bırakan Özdemir Asaf kimdir? İşte usta kalemin hayatı ve eserleri…
7 YAŞINDA BABASINI KAYBETTİ
Cumhuriyet dönemi Türk şairlerden olan Özdemir Asaf, 11 Haziran 1923 tarihinde Ankara’da dünyaya geldi. Asıl adı Halit Özdemir Arun’dur. Babası Mehmet Asaf, Şura-yı Devlet’in kurucularındandı. Usta şair, henüz 7 yaşındayken babasını kaybetti. Asaf ile ailesi, babasının vefatından sonra İstanbul’a taşındı ve Hamidiye Hanım’ın Acıbadem’deki köşkünde biçki dikiş kursu açmasıyla geçimlerini sağladı. Özdemir Asaf, 1930’da Galatasaray Lisesi’nin ilkokulunda başladığı eğitimine, 1941’de 11. sınıftayken ek sınavla Kabataş Erkek Lisesi’nde devam etti ve buradan 1942’de mezun oldu.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. sınıfa kadar İktisat Fakültesi ve 1 yıl da Gazetecilik Enstitüsü’nde eğitim gören Asaf, okulda tanıştığı Sabahat Selma Tezakın ile 14 Eylül 1946’da evlendi. Evlilikten sonra yüksek öğrenimini tamamlayamadan çalışma hayatına atılan Asaf, 1942’den beri sürdürdüğü sigorta prodüktörlüğü işine devam etti.
Usta şair, 1948’de vatani görevini yapmak üzere askere gitti. Zaman ve Tanin gazetelerinde de çevirmen olarak çalışan Asaf’ın ilk şiiri, 1939’da Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde yayımlandı. Büyük Doğu, Varlık, Yenilik, Amaç, Kaynak, Edebiyat Dünyası, Şadırvan, Yeditepe, Seçilmiş Hikayeler, Yenilik, Vatan, Dost, Türkçe ve Türk Dili gibi gazete ve dergilerde de şiirler kaleme alan Asaf, çeviri şiirlere de imza attı.
1955’TE İLK ŞİİR KİTABI YAYIMLANDI
Özdemir Asaf, 1951’de Cağaloğlu Molla Fenari Sokak’ta Sanat Basımevini, 1955’te ise Yuvarlak Masa Yayınlarını kurdu. İlk şiir kitabı Dünya Kaçtı Gözüme’yi 1955’te bu yayınevinden okuyucuyla buluşturan Asaf, taşlama ve ironi unsurlarını da kullandığı eserlerini genellikle dörtlük ve ikilik şeklinde kaleme aldı.
Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Asaf, sonraki yıllarda dize sayılarını azaltarak kelime oyunlarına yer verdiği şiirler yazmaya başladı. Eserlerinde daha çok insan ve toplum ilişkilerine yönelik konuları işleyen şair, şiirlerinde ise alay ve taşlama ögelerine yer verdi. Özdemir Asaf, ayrıca, şiirin ve yazarın işlevi konusundaki görüşlerini de “Yuvarlağın Köşeleri” adlı kitabında okuyucunun istifadesine sundu. (Cumhuriyet)
PEN – Ocak ayı, Ayın Kitabı: “Her Savaştan Bir Yara”
Aşık Veysel’in torunu: ‘Çay var içersen, ben var seversen’ sözleri dedemin değil
Halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu’nun torunu Gündüz Şatıroğlu, sosyal medyada sıkça paylaşılan, “Benim sana verebileceğim çok şey yok aslında. Çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen” dizelerinin Aşık Veysel’e ait olmadığını açıkladı.
Halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu’nun torunu Gündüz Şatıroğlu, dedesi Aşık Veysel’in ölüm yıl dönümünün yaklaşması vesilesiyle onun imzasıyla sosyal medyada yapılan paylaşımların yeniden hareketlenmeye başladığını söyledi.
Son günlerde özellikle sosyal medyada sıkça paylaşılan “Benim sana verebileceğim çok şey yok aslında. Çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen’ dizelerinin dedesine ait olmadığını duyuran Şatıroğlu, bu dizelerin yayımlanmış 157, yayımlanmamış 6 eserde yer almadığını söyledi. Şatıroğlu, torunu olarak bu dizelerin Aşık Veysel’e ait olmadığını duyurmanın tarihe doğru geçmesini sağlamak adına sorumluluğu olduğuna inandığını bildirdi.
Bir Portre: Yunus Emre
Türk tasavvuf edebiyatı sahasında kendine has bir tarzın kurucusu olan Yunus Emre, Ahmed Yesevî ile başlayan tekke şiiri geleneğini özgün bir söyleyişle Anadolu’da yeniden ortaya koymuştur. Yalnız halk ve tekke şiirini değil, divan şiirini de etkileyen Yunus Emre, tasavvufla beslenen dizelerinde insanın kendisiyle, nesnelerle, Allah’la olan ilişkilerini işledi, ölüm, doğum, yaşama bağlılık, İlahi adalet, insan sevgisi gibi konuları ele aldı. Çağının düşünüş biçimini ve kültürünü konuşulan dille, yalın, akıcı bir söyleyişle dile getirdi. Yunus Emre’nin şiirleri daha söylenip yazıldığı tarihten itibaren ezberlenip okunmaya başlayarak, 14. yüzyıldan itibaren abdallar ve dervişler vasıtasıyla Osmanlı fetihlerine paralel şekilde bütün Anadolu ve Rumeli coğrafyasına yayıldı. Şiirleri aynı zamanda asırlardan beri Anadolu’da ve Rumeli’de faaliyet gösteren tarikatların ortak düşüncesi ve sesi hâline gelerek, Alevî-Bektâşî edebiyatı ile Melamî-Hamzavî edebiyatını meydana getiren halk edebiyatının kaynağı oldu. Kendisinin tarikatüstü olduğu kabul edilir.[12] Yunus Emre 20. yüzyılda yeniden dikkat çekti ve yansıttığı insan sevgisi bakımından yeni bir gözle değerlendirildi. 1991 yılı, UNESCO tarafından Yunus Emre’nin doğumunun 750. yılı olarak anılmıştır. (Vikipedi, Özgür Ansiklopedi)
2020 Yılında Neler Okundu?
1.İçimizdeki Şeytan/ Sabahattin Ali/ YKY
2.Kendine Hoş Geldin/ Miraç Çağrı Aktaş/Olimpos Yayınları
3.Bir Ömür Nasıl Yaşanır/ İlber Ortaylı/Kronik Kitap
4.Puslu Kıtalar Atlası -/İhsan Oktay Anar/İletişim
5.Madalyonun İçi / Gülseren Budayıcıoğlu/Remzi Kitabevi
6.Son Cüret/ Yılmaz Özdil/ Sia Yayınları
7.Serenad /Zülfü Livaneli/ D.K
8.Tutunamayanlar /Oğuz Atay/İletişim
9.Kürk Mantolu Madonna/ Sabahattin Ali/ YKY
10.Saatleri Ayarlama Enstitüsü/ Ahmet Hamdi Tanpınar/ Dergah