Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın Kitabı Darağacında Üç Fidan – Nihat Behram/Everest Yayınları “Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!” 1968”ler. Yazılı tarihin en barbar asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, “Gerçekçi ol, imkansızı iste, “ diye […]

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı
Darağacında Üç Fidan – Nihat Behram/Everest Yayınları
“Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!” 1968”ler. Yazılı tarihin en barbar asrının en umutlu, en ışıklı, en cesur günleriydi. Coşkun bir devrimci dalganın bütün dünyayı sarstığı, onlarca ülkede milyonlarca insanın ayağa kalkarak, “Gerçekçi ol, imkansızı iste, “ diye haykırdığı günlerdi. Böyle bir dünyada, Denizler de özgürlük bayrağını Türkiye”de yükseklere taşıdılar. ABD”ye, NATO”ya, yurtlarını yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekmek isteyenlere en iyi cevabı eylemleriyle, yürüyüşleriyle, cesaretleriyle verdiler… Ve egemenler, bu özgürlük kabarışının intikamını 12 Mart karanlığında üç gençten çıkarmak istediler. Somut hiçbir yasal dayanak olmadan Deniz”i, Yusuf”u, Hüseyin”i ve nice arkadaşlarını idamla yargılayıp, “Asalım, asalım !” çığlıklarıyla darağacına göndererek özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini boğmayan çalıştılar… İşte Nihat Behram, o günlerin ölüm karanlığını sivil tarihçiliğimize belgesel bir katkı olan bu kitabıyla yırtmıştır. Denizler”in asılmadan önceki son sözlerinin de ilk kez açıklandığı, yayımlanır yayımlanmaz yasaklanan ve ancak yirmi iki yıl sonra aklanan Darağacında Üç Fidan, içten sesi, ince duyarlılığı ve ödünsüz tavrıyla, bütün iktidarların geçici olduğunu, milyonların kalbinde yaşayacak olanların daima özgürlük savaşçıları olduğunu göstermiştir… Baskı altında geçen yirmi iki yılın ardından, yirmi ikinci basımıyla Darağacında Üç Fidan”ı sunarken, bugün koyu bir karanlığın ve ahlâksızlığın içine itilmek istenen yurdumuzda, gözlerimizde hâlâ bir umut ışığı, darağaçlarında “solmayan” üç fidanın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz… (hepsiburada.com)

Konuk Yazar
Hatay’ın Tarihsel Özellikleri/Sabahattin Yalkın
Amik Ovası ve Asi Nehri aklancası boyunca uzanan Alalakh (Alalah) toprakları, sırtını kuzeydeki Amanos Dağları’na dayar. Erken Tunç Çağı’nın sonlarında ortaya çıkan kent ve kentleşme sürecinin yaşandığı Amik Ovası’ nda, kronolojik sıra ile Alalakh (Açana Höyüğü), Kunulua (Tayinat Höyüğü), Antigoneia ve Antiokheia (Antakya) birbirinin ardından kurulmuş kentlerdir. Amik Ovası’nın denize bağlandığı Asi Nehri Deltası’ nda yer alan Sabuniye, Al Mina (Seleukeia Pieria) ise bölgenin uzantılarıdır. Ovanın güneybatı köşesinde yer alan Antiokheia (Antakya), kentleşme olgusunun en üst noktaya çıktığı Helenistik ve Roma Dönemi’nde, büyüklüğü ve kentsel özellikleri nedeniyle tarihsel bir önem taşımaktadır. Bu süreç Orta Tunç Çağı’nda ortaya çıkan ilk kent olan Alalakh’dan başlayarak Helenistik Dönem’de kurulan Antiokheia’ ya kadar olan 1700 yıllık bir dönemi kapsamaktadır.
Roma döneminin, 3. Büyük kenti olan Antakya, 600 bine ulaşan nüfusu ile tarihsel zenginlikleri de beraberinde getirmiştir. İS 526 da yaşanan büyük bir deprem sonunda yerle bir olmuş, 300 bin insanın ölümü Antakya’nın yıldızını söndürmüştür. Bizans’ın bütün yardımlarına değin Antakya eski görkemli dönemine bir daha ulaşamamıştır.
Antakya, çok tanrılı dinlerden, tek tanrılı dinlere geçmiş bir kent olarak, iki bin yıldır, bu dinler içinde, bir arada yaşanan ender kentlerden biridir. Burası bir hoşgörü beldesidir. Ayrı dinlerin inanç sahipleri, birbirlerinin dinsel etkinliklerine saygılıdır. Birbirlerinin kutlama günlerine saygı gösterirler, kutlamalarına katılırlar. Minarelerde ezanlar okunurken, kiliselerde çanlar çalar.
Antakya, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra Havarilerin Kudüs’ten kaçıp sığındıkları kenttir. Birçok İncil Antakya’da yazılmıştır. (Barnabas, Lukas, Yuhanna, Matta İncilleri ). “Hristiyan” sözcüğü ilk kez Antakya’da söylenmeye başlamıştır. Havarilere arka çıkan Antakyalı saygın kişi Habib Neccar olmuştur. Ve bu uğurda şehit edilmiştir. Dünyanın ilk kilisesi bir mağara olan Sen Piyer kilisesidir.
Antakya Akademisi ve Libanius
Burada önemli bir Antakyalı’dan Libanius’tan (İS 314- 394) söz etmeli. Antakya Akademisinin kurucusu (İS 354) olan bu seçkin kişi, sofist, din yorumcusu, hatip (söylevci), tarihçi ve bir düşünürdür. Atina’da okumuş, Nicomedya’da, Constan-tinople’de dersler vermiştir. Antakya’da uzun yıllar, önemli söylevler, demeçler vermiş, konuşmalar yapmıştır. Antakya’nın Olimpiyatları organize eden, güçlü ve köklü bir ailesinden gelmektedir. Yakın arkadaş olduğu Bizans İmparatoru Julian’ın akıl hocalığını yapmış, ölümünde de cenaze töreni konuşmasını üstlenmiştir. Libanius 394’de öldüğünde toplam 1544 mektup yazmıştır. Çeşitli konulardaki bu mektupların Türkçeye çevrilmesi gerekir ve de şarttır kanısındayım. Bunlar Antakya’nın tarihsel geçmişine özellikle Antakya Konsilince, Hristiyanlık üzerine alınan önemli kararlara ışık tutacak belgelerdir.
Antakya Akademisi’nde çok önemli bir Hristiyan olan Antakyalı Yuhanna Krisostomos (İS 344-407) yetişmiştir. Pagan Libanius’a karşı Hristiyanlığı ana çizgileriyle savunan “Altın Ağızlı Yuhanna” diye anılan bu Aziz, bir oyunla Bizans tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.
EXPO HAZIRLIKLARI
Yönetimin bütün kademeleri EXPO konusunda siyasal düşünce ayrılıklarını bir yana bırakıp Hatay’ın bu sınavdan başarı ile çıkmasına odaklanmalıdır.
1.Hatay halkının EXPO’nun ne olduğu, neler getireceği, neler kazandıracağı üzerine bilgilendirilmesi… Bu konu Mustafa Kemal Üniversitesi ve diğer eğitim kurumları tarafından desteklenmesini gerektirir. Şimdiden görev alacak öğretim üyelerinin ve genç üniversitelilerin planlanması yapılmalıdır. Toplantılar, konferanslar, bilgilendirilme çalışmalarına başlanmalıdır. Sivil toplum kuruluşları bu tür toplantılara katkı sağlamalı, görev almalıdır.
2.Hatay nüfusu 1,5 milyon kadar… Uluslararası bu tür etkinliklerde katılımcıların dil sorunu, dil bilen genç üniversitelilerce karşılanmak zorundadır. Özellikle İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Rusça, Çince… Her dilde onlarca tercümana, mihmandara ihtiyaç olacaktır. Gelecek ziyaretçilerin sayısı 100 binleri çok aşar. Bunların otel, pansiyon durumları ciddi bir planlama ister. Yemek, gezme- tozma, araba ihtiyaçları (Belli taksiler ve bunların belli yerleri ve ücret kontrolleri) organize edilmek gerekir. Yemeklerimiz övünç kaynağımızdır. Onarılarak hizmete açılan eski Antakya evleri, yemek servislerinde ilgi çeker. Bunların organi-zasyonları, fiyat tespitleri ve ciddi kontroller şarttır. En önemlisi halkın bu konuda bilinçlendirilmesidir. Halkın katılımı olmazsa iş zorlaşır.
3.Müze – Sen Piyer kilisesi- Cehennem Kayıkçısı Haron-Yeni bulunan mozaikler, Hipodrom, Samandağ’daki Mağara mezarları, Titus Tüneli vb. yerler… Özellikle Alalah Höyükleri…
a.Antakya Müzesi önemli bir zenginliğimiz. Dünyada sayılı değerdeki mozaikler ayrıca ilgi odaklarından biridir.
b.Sen Piyer… Dünyanın bilinen en eski Hristiyan kilisesidir. Burada İnciller yazılmıştır. (Barnabas ile Sen Pavlus İncili- Yuhanna İncili – Luka İncili – Matta İncili) kilisede ‘‘İncil Köşesi” saptanmalı, ziyaretçilere gösterilmelidir. Antakya kiliseleri ile diyalog şart.
c.Kilise civarında “Azizler Yolu” olacak. Bu patika yol, Havarilerin tefekkür- düşünme yoludur. Su ihtiyaçları kanallarla sağlanmış. Ayrıca “Hacı Kürüş Deresi” kiliseye çok yakındır. Kilise’nin alt tarafı, meyve ağaçlarıyla dolu bahçelikli yerlerdi.1945-1950’li yıllarda oralar piknik yerleri idi. Ataker okulundan başlayan ve Sen Piyer’e kadar uzanan asfalt yol, yazın ikindi sularında, Antakyalı ailelerin (Kadın-erkek- çocuklar) gezinti yerleri idi.
d.Bunlar düşünüldüğünde asfalt yol kenarındaki dükkânların, ziyaretçilerin ilgisini çekecek satış yerleri olarak dizayn edilmesi gerekir.(Belli bir süre için bu yerler bir örnek boyanmalıdır.) Buralarda suvenir, hediyelik eşyalar, Azizlerin resimleri, küçük boyda heykelcikleri, el yapımı köylü cümemleri, Harbiye kavalları vb. küçük hediyeler sergilenir… Burada Antakyalı ressamlara, heykeltıraşlara ve mozaikçilere bir kazanç yolu da açılmış olur.
4.Hatay’ın turistik yerleri saptanmalı, yerel yönetimlerle ziyaret programları yapılmalıdır. Tarihsel önemi nedeniyle höyükler unutulmamalıdır.
5.Folklorik etkinlikler: Birçok köyümüzün davul-zurnalı depki ekipleri vardır. Bunlar içinden 9-10 başarılı ekip seçilir. Şimdiden programlara alınır. Ayrıca aba güreşleri de tertiplenebilir. Bu konuda yerel etkinliklere ağırlık verilmelidir. Harbiye-Defne hem folklorik, hem de Mitolojik önemi olan bir yer… Bazı Roma İmparatorları, komutanları buraya âşık olmuş, yönetimi zaman zaman Antakya’ya taşımışlardır. Bunlar önemli fırsatlar olup iyi organizasyon ister. O yörenin zeytinyağı, sabun(Defneli)ve ipekçiliği unutulmamalıdır. Herod Caddesi( Eğlence ve sefahat caddesi), zeytinyağı çıraları ile aydınlatılmış ve Antakya ilk turizm kenti olmuştur. Unutmayalım ki Antakya uzun yıllar Olimpiyat oyunlarını yaşatmayı başarmıştır.
6.Hatay’da amatör tiyatro grupları küçük bir finansla kanalize edilebilir. Örneğin senaryosu yazılması kolay olan bir iki olay, oyunlaştırılabilir. Havarilerin Antakyalı saygın kişi Habib Neccar tarafından karşılanması… Ya da kilisenin bir köşesinde İncil’in yazıya dökülmesi ve bu tür benzer çalışmalar… Sen Simon ve onun kule yaşamı verilebilir. Roma İmparatorlarından birinin, örneğin Cleopatra ile Antonius’un aşkı sahnelenebilir. Sinemalarda Hatay konulu filmler gösterilebilir.
7.Antakyalı şairlerin, yazarların Antakya – Hatay ile ilgili şiirleri, yazıları, resimli bir albüm olarak (Önsözleri birkaç dilde yazılarak) ziyaretçilere belli bir fiyatla satılabilir.
8.Eskiden bayramlarda, her meslek grubu bir kamyonu süsler (Kunduracılar, marangozlar, kalaycılar vb.) geçit töreninde yer alırlardı. Batılılar için ilgi çekici olur bu tür gösteriler. Esnafın ola ki satışlarına da etki eder bu etkinlikler.
9..Uzun Çarşı: Bu çarşı Roma zamanından kalmadır. Yer olarak hep çarşı olarak Antakya yaşamında yer almıştır. Eskiden bu çarşı meyve, sebze- yaş ve kuru-peynir satılan dükkânlarla doluydu. Şimdi kebapçı ve künefecileri düşünmezsek çul çaput satılan yavanlıklar içinde. Oralara bir çeki düzen verilmelidir kanımca.

Haftanın Şiiri
Mare Nostrum/Can YÜCEL
En uzun koşuysa elbet
Türkiye\’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez luverin namlusundan fırlayarak …
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun

Haftanın Sanat Gündemi
Türkiye Yazarlar Sendikası: Dünyanın bütün emekçileri ve kalemleri birleşin!
Türkiye Yazarlar Sendikası “Dünyanın bütün emekçileri ve kalemleri birleşin!” diyerek 1 Mayıs çağrısı yaptı.
Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) 1 Mayıs açıklaması yaptı. “Dünyanın bütün emekçileri ve kalemleri birleşin!” çağrısı yapılan açıklamada “1 Mayıs işçi ve emekçilerin birlik, mücadele, dayanışma günüdür. İşçiler, günde 16 saati aşan ağır çalışma koşullarını değiştirebilmek, sekiz saatlik işgünü hakkını sağlamak için bedeller ödeyerek 1 Mayıs’ı kazanmıştır. İşçi ve emekçilerin haklı taleplerini seslendirebilmesi, afiş, bildiri, gösteri yürüyüşü ve miting yaparak taleplerini duyurabilmesi salgın gerekçe gösterilerek engellenmeye çalışılıyor. Salgın koşullarında aralıksız çalıştırılan işçiler en temel haklarını gündeme getirdiğinde; gözaltı, baskı ve cezalarla karşı karşıya kalıyor” denildi.
“EMEKÇİLERİN HAKLI TALEPLERİNİ SAHİPLENİYORUZ”
Açıklamada “Türkiye Yazarlar Sendikası olarak, salgın ve emeğin haklarına saldırı günlerinde; emekçilerin birleşik mücadelesinin ışığına her zamankinden daha fazla gereksinimimiz olduğuna inanıyor, emekçilerin haklı taleplerini sahipleniyoruz. İşçiler çalıştırılırken dikkate alınmayan salgının, işçiler taleplerini seslendirdiğinde engel olarak ileri sürülmesini kabul etmiyoruz. 1 Mayıs Birlik Mücadele ve Dayanışma gününü, yasaklamalar nedeniyle emekçilerle birlikte alanlarda kutlayamamanın üzüntüsünü ve öfkesini yaşıyoruz. İşçi ve emekçilerin, 1 Mayıs’ı fabrikalarda, işyerlerinde, gerekli önlemleri alarak semt ve alanlarda kutlamasının en temel hakları olduğu inancıyla destekliyoruz” ifadelerine yer verildi. (Evrensel)

Ödüller emek ve direniş için!
Türk şiirinin ustalarından Sennur Sezer adına, Gıda-İş Sendikası ve Manos Kitap işbirliğiyle düzenlenen Sennur Sezer Emek-Direniş Şiir ve Öykü Ödülü’nün bu yıl altıncısı düzenlendi. Sennur Sezer adına verilen şiir ödülü bu yıl Can Hakman’ın oldu. Öykü ödülü ise Tunç Kurt’un, “Hayatlarınızdan Alacaklıyım” adlı dosyasına verildi.
Seçici kurul iki dosyaya da özel ödül verdi. Uygur Orhan, “Kuşluk Vakti Ekmekleri” dosyasında özenle yansıttığı emeğin dünyasıyla, Murat Tenetoğlu da “L’ekhidna” dosyasında ortaya koyduğu güçlü, sert ve özgün diliyle seçici kurul özel ödülüne değer bulundu.
Şiir ödülünün A. Hicri İzgören, Orhan Alkaya, Nalan Çelik, Gülce Başer ve C. Hakkı Zariç’ten oluşan seçici kurulu, Hakman’ın “Miskin Peri” dosyasını “zengin ve güçlü imge dünyası, bilinçli, zekâ yüklü dil kurgusuyla” ödüle değer buldu.
Adnan Özyalçıner, Ayşegül Tözeren, Sibel Öz ve Ahmet Tulgar’dan oluşan öykü ödülü seçici kurulu ise Kurt’un “Hayatlarınızdan Alacaklıyım” ödülünün gerekçesi hakkında, “Nefes nefese ama aksamayan, yer yer yazarın bile frene bastığını hissettiğimiz, sağlam bir kurguya yaslanan, öfkesi demli öyküler yazan Tunç Kurt, edebiyatımızın modernist damarında akacak bir yazar” açıklamasını yaptı. Jüri üyeleri “Sevildiğini Bil Gökkuşağı” adlı dosyasıyla Zekeriya Şimşek’i seçici kurul özel ödülüne değer buldu.
Sennur Sezer’in doğum günü olan 12 Haziran’da yapılacak törenle sahiplerine verilecek plaketlerin yanı sıra Manos Kitap, “Miskin Peri” ve “Hayatlarınızdan Alacaklıyım” dosyalarını yayımlayarak okurlarıyla buluşturacak. (Cumhuriyet)

Maho Ağa’nın konağı sinema müzesi oluyor
Türk sinemasının Kibar Feyzo, Adak, Ezo Gelin, Kaçak, Asi, Kasaba ve Sultan Gelin gibi birçok film ve dizisinin çekildiği yeni adıyla Kavalcık eski ismiyle Harran Mahallesi’ndeki Fatih Aliye Müderris Konağı’nın restore edilerek sinema müzesi haline getirilebilmesi için Hatay Valiliği proje çalışmasını tamamladı.
Yetmişli yıllarda çekilen Ezo Gelin ve Adak filmleriyle tanınan başrolünü Kemal Sunal’ın oynadığı, Şener Şen, İlyas Salman, Müjde Ar ve Adile Naşit gibi oyuncuların rol aldığı Kibar Feyzo filminde kurgusal karakter Maho Ağa’nın evi olarak üne kavuşan Fatih Aliye Müderris Konağı’nın sinema müzesi haline getirilerek bölge kültür ve turizmine katkı sağlaması amaçlanıyor. Hatay Valisi Rahmi Doğan, AA muhabirine, konağın eski günlerine kavuşmasını amaçladıklarını söyledi.
Konağın sinema ve turizm sektörlerine kazandırılmasıyla Hatay’a olumlu katkısı olacağını belirten Doğan şunları kaydetti:
“Türk sinemasının sevilen filmlerine ev sahipliği yapmış konağı kaderine terk edemezdik. Geçen günlerde konakta incelemelerde bulunduk, filmdeki halinden eser kalmayan konak, aşırı yıpranma nedeniyle yıkılma tehlikesi yaşıyor. Konaktaki havuz ve eklentileri ise bakımsızlıktan adeta harabeye dönmüş durumda. Uzun zamandır kendi haline terk edilen Reyhanlı ilçemize bağlı Harran Mahallesi’nde bulunan Kibar Feyzo’nun yanı sıra Ezo Gelin, Kaçak ve Asi gibi birçok film ve diziye ev sahipliği yapan konağın restorasyon çalışmalarını titizlikle yaptıktan sonra ilimize sinema müzesi kazandırmış olacağız.” (Birgün)

Okuma Önerileri
1.Yaralısın/ Erdal Öz/ Can Yayınları
2.Abim Deniz/ Haz. Can Dündar/Can Yayınları
3.İdam Gecesi Anıları/ Halit Çelenk/ Tekin Yayınevi
4.O Halde Biz Anlatalım/ Uğur Dündar/ Kırmızı Kedi
5.Değişim Sürecinde Türkiye/ Mahfi Eğilmez/Remzi Kitabevi

Exit mobile version