Antakya’da Kültür Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın Kitabı Anne Kafamda Bit Var/Tarık Akan “Tarık Akan, 12 Eylül 1980 askerî darbesinin hemen ardından, 1981 başlarında Almanya’da yaptığı bir konuşma yüzünden yurda dönüşünde tutuklandı. Tutuklanmanın nedeni, sağcı bir gazetenin manşete çıkardığı yanlı ve yalan haberdi. Böylece uzun bir yargılanma süreci başladı. Siyasi Şube, sorgulanmalar, itilip kakılmalar, aşağılanmalar, soğuk hücreler, bitli […]

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı
Anne Kafamda Bit Var/Tarık Akan
“Tarık Akan, 12 Eylül 1980 askerî darbesinin hemen ardından, 1981 başlarında Almanya’da yaptığı bir konuşma yüzünden yurda dönüşünde tutuklandı. Tutuklanmanın nedeni, sağcı bir gazetenin manşete çıkardığı yanlı ve yalan haberdi. Böylece uzun bir yargılanma süreci başladı. Siyasi Şube, sorgulanmalar, itilip kakılmalar, aşağılanmalar, soğuk hücreler, bitli fareli koğuşlar, sağcılar, solcular, devrimciler, idamlıklar…
Uzun zaman sonra aklanıp serbest kalan Tarık Akan, o günlerin baskılarını, acılarını hiç unutmadı ve yaşadıklarını kâğıda döktü. Anne Kafamda Bit Var, o zorlu günlerin bir tutanağı. Bu kitap, Türk sinemasının nitelikli filmlerinde unutulmaz oyunlar çıkaran Tarık Akan’ın pek bilinmeyen bir yönünü anlatıyor.
Anne Kafamda Bit Var’da, 12 Eylül dönemindeki yargılanma sürecinin yanı sıra Atıf Yılmaz, Şerif Gören, Zeki Ökten gibi yönetmenler, Burhan Apaydın gibi hukukçular, pek çok tanınmış ad ve olayla ilgili anılar da yer alıyor; Yılmaz Güney cezaevindeyken gizli saklı çekilen Yol filminin serüveni de sayfalar arasında…” (Tanıtım yazısı)

Konuk Yazar
Kırk bir yıl sonra bir 12 Eylül sorusu/Hürriyet YAŞAR
Dilin söyleyemeyeceği işkencelerden geçmiş o yiğit devrimciler, “Sömürgenler, 12 Eylül darbesiyle ülkeyi de bölgeyi de yeniden tasarlamaya koyulabildiklerine göre, biz savaşırken hangi yanlışları yaptık? Hangi yanlışlarımızdan kurtulmamız gerekiyor” sorularından öyle uzaklar ki! “Güçlerin dengesizliği” gibi yanıtlar, yenilen tarafın yanlışsız olduğu anlamına gelmez çünkü savaşçının, güç dengelerini de bilip hesaba koyması gerekir. Yenilen devrim savaşçıları “Bizim tarafta hangi yanlışlar yapıldı” sorusunu yanıtlamaya gerek duymuyorsa ortada ciddi bir görüş/düşünüş sağlıksızlığı yok mudur? Şöyle düşünüyor da olabilir o devrimciler: “12 Eylül’ü sömürgenler yaptı.”
12 Eylül öncesinde devrim savaşımının içinde olmuş devrimcilerin anılarını, o fırtınalı günlere ilişkin değerlendirmelerini okuyorum bir süredir. O dönemi ölümüne yaşamış devrimcilerin anılarıyla; yakınlarının, arkadaşlarının, yazdıklarıyla… Acılarıyla, sevinçleriyle her gün bir ola ola…
Bu okumaların gösterdiği bir soruya ve gerçeğe, öncül sorular ve gerçeklerle gidelim.
Yargıcın “Mesleğiniz” sorusuna kimi sanıkların, “devrimciyim” diye yanıt verdikleri bu adanmışlık sürecinin onlar için “sosyalist devrim savaşı” olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
Peki, o süreç devrimcilerin sosyalist devrim savaşı ise 12 Eylül darbesi nedir? Soruyu iyice nesnelleştirelim:
12 Eylül’den sonraki kırk yıl içinde Türkiye, devrimcilerin açtığı yolda mı yürümektedir, 12 Eylül’ün açtığı yolda mı? Ülke kırk yıldır, bilimde, halkın varsıllık düzeyinde ileri mi gitmektedir, geri mi? Yanıt, ülkenin geriye yürütüldüğü ise devrimciler için bir yenilgi değil midir, 12 Eylül?
“Devrim savaşı bitmez, devrimciler yenilmez” vb. yiğitlenmeleri, insanlığın bitmeyecek onur savaşı içinde, tek insanın yaşam süresinin değil, insanlığın yaşam yolculuğunun değişmez gerçeği olarak bir yana koyalım. Ama şu gerçeği söylemekten kaçınmayalım:
12 Eylül darbesi, devrimci savaşın devrimciler tarafını dağıtmış, ülkeyi kırk yıldır geriye yürütmektedir. Büyük bir kırılmanın yarattığı yenilgi dönemidir bu. O kırılmaya bugünden bakan devrimcilerin belki hepsi, “devrimciler yenilmez, devrim savaşı bitmez” coşumunun görmezliği içinde.
Bu yazıyı yazdıran irkiltici gerçek ise şu: “Devrimciler yenilmez” duygusuyla yetinince, “Biz devrimciler nerelerde yanlış yaptık” sorusuna sıra gelmiyor.
SUÇLAMA DEĞİL İRDELEME
Hiç bitmeyecek devrim savaşının bir aşamasında yenilen taraftan bu özeleştirel tutumu beklemek, 12 Eylül’den devrimcileri sorumlu tutmak değil, 12 Eylül’e varılmasında devrimcilerin yanlışlarını saptamak gerektiği görüşüdür. O yanlışlar belirlenmedikçe, savaşçılar kendilerini yanlışsız sayacaklar, yeni bataklar olasılığına karşı yine sorumsuzluğa çekilebileceklerdir.
Ortada bir yenilgi varsa, yargıcın “Mesleğiniz” sorusuna “Devrimciyim” diyebilecek adanmışlıktaki savaşçı, “Nerede yanlış yaparak 12 Eylül vuruşunu yiyip yenildik” sorusunu, devrim savaşının sonraki dönemi için kaçınılmaz soru olarak görmek zorundadır.
12 Eylül batağına saplanışta emekten yana savaşım veren güçlerin hangi yanlışları yaptığını devrimcilerin merak ettikleri üretici bir tartışma için, ülkenin daha kaç yıl geriye yürütülmesi gerekiyor? (Cumhuriyet)

Haftanın Şiiri
O atlarla nereye, hem sen nereye/Adnan Satıcı
O atlarla nereye, hem sen nereye
Nereye hiç dönmeyecekmiş gibi böyle
Ardından kanım akıtır kendini gittiğin yere
Çeviremem önünü kırılmış ellerimle
Yüzünü dön
Yüzünü dön
Düğüm at damarıma…
Gidersen
Bin yıl daha ülkesiz bir çocuk kalır
Yıldızsız, pusulasız, mülteci, kanamalı
Gidersen fırtınada en ince söğüt dalı
O sabah kırılırım toprağıma düşemem
Yüzünü dön
Yüzünü dön
Gülümse baharıma…

Haftanın Sanat Gündemi
Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in doğduğu ev, Şairler Evi oldu
Şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in, Gürün’de doğup büyüdüğü ev, restore edilerek ‘Şairler Evi’ne dönüştürüldü.
Türkçe edebiyatın önemli şairlerinden Hasan Hüseyin Korkmazgil’in, Sivas’ın Gürün ilçesi Kurultay Mahallesi Bayırbağmevkisinde doğup büyüdüğü ev, Şairler Evi olarak hizmet veriyor.
“Dostum dostum güzel dostum, bu ne beter çizgidir bu, bu ne çıldırtan denge, yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe” dizelerinin ve daha birçok bestelenmiş şiirin sahibi Hasan Hüseyin Korkmazgil’in, Gürün’de doğup büyüdüğü ev, restore edilerek bölgeye kazandırıldı.
‘ŞAİRLER EVİ’ OLARAK HİZMET VERECEK
Valilikten yapılan açıklamaya göre, Gürün Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği’nin sorumluluğundaki tarihi yapı, birçok ziyaretçinin de ilçede gezip bilgi aldığı yerler arasında yer alıyor.
Şairin hayatı hakkında bilgi veren Edebiyat Öğretmeni Hatice Kavaz, Korkmazgil’in doğup büyüdüğü evin Kültür ve Turizm Bakanlığınca restore edilip “Şairler Evi” olarak hizmet vermeye başladığını belirtti. Korkmazgil’in anılarının geçtiği evin Gürün kültür envanterine kazandırıldığını aktaran Kavaz, şunları kaydetti:
“Hasan Hüseyin Korkmazgil, 1927 yılında Gürün’ün Kurultay Mahallesi Bayırbağı sokaktaki bu evde dünyaya gelmiştir. İlköğretimini Gürün’de, ortaöğretimini Niğde’de, lise eğitimini de Adana’da tamamladı. 1950 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünden mezun oldu. İlk görev yeri Kahramanmaraş’ın Afşin ve Göksün ilçeleri. Burada Türkçe ve resim öğretmenliği yapmış. 1955 ve 1960 yıllarında Gürün’de bulunan şairimiz, ressamlık ve arzuhalcilik yaparak geçimini sağlamış. Kendini bu yıllarda şiir hayatına adamış. 1960 sonrasında önce İstanbul’a daha sonra Ankara’ya yerleşen Hasan Hüseyin Korkmazgil, burada edebiyat hayatına devam etmiş. 26 eseri mevcuttur. Bunlardan 15’i şiir kitabıdır. 1984 yılında da vefat ederek aramızdan ayrıldı. Acılara Tutunmak, Güzel Günler, Amenna, Halay Havası gibi eseri de bestelenmiştir.” (Gazete Duvar)

Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü koşulları açıklandı
2022 yılı için Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne katılım koşulları açıklandı.
Her yıl düzenlenen Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne, 2022 yılı için katılma koşulları şöyle:
– Ödüle aday olan yapıtlarda Ceyhun Atuf Kansu’nun şiir anlayışı göz önüne alınarak, çağdaş bir dünya görüşü ve dil bilinci temel ölçüt olacaktır.
– 1 Ocak 2020 – 1 Ocak 2022 tarihleri arasında yayımlanan bütün şiir kitapları ödüle katılabilir. Ayrıca, ödül yazmanlığı, bu kitaplar arasından, çeşitli nedenlerle katılamayan kimi yapıtları da ödüle aday olarak gösterebilir.
– Çeşitli nedenlerle kitap halinde basılmamış, ancak kitap bütünlüğü taşıyan şiirlerle de ödüle aday olunabilir.
– Seçici kurul; Ali Cengizkan, Bahar Gökler (ailesi adına), Ahmet Özer, Ferruh Tunç ve İlyas Tunç’tan oluşmaktadır.
– Ödül kazanan yapıt, Ceyhun Atuf Kansu’nun ölüm yıldönümü olan 17 Mart 2022 tarihinde açıklanacaktır.
– Ödüle son katılma ve aday gösterilme tarihi 1 Ocak 2022’dir.
– Ödül, tek bir şiir yapıtına (kitap ya da kitap bütünlüğü taşıyan şiirlere) verilecektir.
– 2022 yılı için ödülün parasal tutarı 1000 Türk Lirası’dır.
– Ödüle aday olacak yapıtlar, şairin adı, açık adresi, telefon numarası ve kısa yaşamöyküsüyle birlikte 5 adet kitap ya da 5 kopya dosyayla (Işık Kansu, Güvenevler Mahallesi, Güneş Cad. No:8/1 06690 Çankaya/ANKARA) adresine gönderilecekti
– Ödüle katılan yapıtlar, sahiplerine geri gönderilmeyecektir. (Cumhuriyet)

Türk sinemasının ‘Çirkin Kral’ı Yılmaz Güney 37 yıl önce aramızdan ayrıldı
Oyuncu, yönetmen, senarist ve yazar Yılmaz Güney, ölüm yıldönümünde anılıyor. Türk sinemasının Çirkin Kral’ı Yılmaz Güney’in yaşamını yitirmesinin üzerinden 37 yıl geçti.
Türk sinemasının ‘Çirkin Kral’ lakaplı sanatçısı Yılmaz Güney 37 yıl önce bugün hayata veda etti. 1 Nisan 1937 tarihinde dünyaya gelen ve 9 Eylül 1984’te yaşamını yitiren Yılmaz Güney, oyunculuğun yanı sıra yönetmenlik, senaristlik ve yazarlık da yaptı. Güney, ayrıca Cannes Film Festivalinde ödüle layık görüldü. Yol, Sürü, Umutsuzlar, Baba, Ağıt, Endişe gibi filmleriyle adını unutulmazlar arasına yazdırdı.
İşte usta sanatçı Yılmaz Güney’in hayatı…
Güney, 1 Nisan 1937 tarihinde Yenice, Yüreğir, Adana’da dünyaya geldi. Yılmaz Güney’in gerçek adı Yılmaz Pütün’dür. Köylü bir ailenin iki çocuğundan biri olarak dünyaya gelmiştir. Zaza kökenli babası Siverek’in Desman köyünden olup, Kürt kökenli annesi Muş’un Varto ilçesindendir. Kendisi Adana’da büyümüş ve Adana birçok filmine konu olmuştur. Adana’da bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalışmıştır. Üniversite okumak üzere İstanbul’a gitmiş Atıf Yılmaz ile tanışmıştır. Bu süreçte bir yandan da hikâyeler yazmıştır. Daha sonra Atıf Yılmaz’ın da desteğiyle sinemada çalışmalarına başlamıştır. (Cumhuriyet)

“Altın Koza”da onur ve emek ödüllerinin sahipleri belirlendi
Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 14-20 Eylül tarihleri arasında gerçekleştirilecek 27. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde verilecek onur ve emek ödüllerinin sahipleri belli oldu.
Festival Komitesinden yapılan açıklamaya göre, bu yıl “Altın Koza Yaşam Boyu Onur Ödülü”, oyuncu Nur Sürer ile oyuncu ve yönetmen Rutkay Aziz’e, “Orhan Kemal Emek Ödülü” ise yapımcı ve yönetmen Orhan Oğuz’a verilecek.
Bu yıl Kovid-19 nedeniyle “Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması” ve “Ulusal Öğrenci Kısa Film Yarışması” olmak üzere sadece iki kategoride gerçekleştirilecek festivalde, ödüller Altın Koza Ödül Töreni’nde sahiplerine takdim edilecek. (Cumhuriyet)

İzmir’de kültür zirvesi: ‘Tüm dünyaya kültür tohumları serpeceğiz’
11 Eylül’e dek sürecek olan Dünya Belediyeler Birliği Kültür Zirvesi, İzmir’in ev sahipliğinde başladı.
İzmir’in, Rusya’nın Kazan ve Meksika’nın Merida kentlerini geride bırakarak ev sahipliği yapmaya hak kazandığı Dünya Belediyeler Birliği (UCLG) Kültür Zirvesi dün başladı.
11 Eylül’e dek sürecek “Kültür: Geleceğimizi Kurarken” zirvesinde 65 ülkeden kültür üreticileri buluşacak. 346’sı çevrim içi toplam 864 konuşmacının ve katılımcının yer aldığı zirvede, pandemi sonrası kültür, çevre ve sağlık politikaları, kültürel haklar, yaratıcı ekonomi ve kültürel çeşitlilik, kültürel miras ve turizm, kültürel diplomasi gibi temalarda oturumlar yapılacak.
Cumhuriyet’ten Erman Şentürk’ün haberine göre; İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in ev sahipliğini yaptığı açılış oturumuna Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İzmir Milletvekilleri Kamil Okyay Sındır ile Bedri Serter ve yabancı delegeler katıldı.
Soyer, “İzmir, 8 bin 500 yıllık bir geçmişe sahip. Dünyanın ilk şehirleri burada kurulmuştur. Bu kök İzmir’den genişlemiş ve bütün Akdeniz’e yayılmıştır. Bu buluşmamızın, Akdeniz’in kıyısından, İzmir’den tüm dünyaya bir kere daha kültür tohumları serpeceğine tüm kalbimle inanıyorum” dedi.
İmamoğlu ise “İstanbul’un en fazla besleyen karakteri; tarihi, geçmişi ve kültürel zenginliği. Karşı karşıya kaldığımız sorunlar için kültürün iyileştirici ve birleştirici gücünü ön planda tutuyoruz. Kültür ve sanat, zor zamanlarda sarılmamız gereken belki de en önemli araçtır” diye konuştu.

Orhan Kemal, Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun katıldığı etkinlikle anıldı
Yazar Orhan Kemal, 107. doğum gününe 3 gün kala Cihangir’deki Orhan Kemal Müzesi’nde Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı etkinlikle anıldı.
Yazar Orhan Kemal, 107. doğum gününe 3 gün kala Cihangir’deki Orhan Kemal Müzesi’nde anıldı. Anmaya CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da katıldı.
Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü’nün ev sahipliği yaptığı etkinlikte Öğütçü, Kılıçdaroğlu’na ve İmamoğlu’na müzeden pul hediye etti.
“HİKAYELERİNİ GENÇ KUŞAKLARA TAŞIMAK GÖREVİMİZ”
Orhan Kemal’in anısına konuşan Kılıçdaroğlu, “Elazığ Ticaret Lisesi’ni birincilikle bitirdim. Hocalarım bana bir kitap verdi. Kitap Orhan Kemal’in ‘Gurbet Kuşları’ isimli romanıydı. O kitap hâlâ kütüphanemde durur. Orhan Kemal sıradan gördüğümüz insanların hikayelerini yazan bir edebiyatçımız. Dolayısıyla onu anmak onu genç kuşaklara taşımak hepimizin ortak görevi” dedi. (İstanbul/DHA)

BİR PORTRE
İlhan Erdost (d. 17 Aralık 1944, Tokat – ö. 7 Kasım 1980, Ankara), Türk yayıncı.
17 Aralık 1944’te Tokat, Artova’da doğdu. Ailesinin geçim sıkıntısı ve II. Dünya Savaşı yüzünden ilkokulu bitirdikten sonra çalışmaya başladı. Daha sonra Ağabeyi Muzaffer İlhan Erdost ile birlikte Ankara’ya yerleşti. Burada tekrar okula başladı. Lise yıllarında Atatürkçü düşünceyi benimsedi. 27 Mayıs Darbesi’nin olduğu sıralarda, 16 yaşındayken, düşünceleri bu darbenin çerçevesinde sola yakın bir çizgiye oturdu.
Erdost, liseden sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. Aynı zamanda Muzaffer Erdost’un kurduğu Sol Yayınları’nda da çalıştığı için okulu bitiremedi. Muzaffer Erdost’un 12 Mart 1971’de hapse girmesinin ardından, Sol Yayınları ve Onur Yayınları’nın sorumluluğunu üstlendi. Bu sırada eşi Gül Erdost ile evlendi.
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası, yasak yayın basmak ve bulundurmak iddiasıyla gözaltına alındı. 7 Kasım 1980’de Mamak Cezaevi’nde görevli erler tarafından dövülerek öldürüldü.
Bazı bilgiler
Gözaltına alınmasına neden kitabın Engels’in doğa bilimlerini konu alan “Doğanın Diyalektiği” olduğu bilinir.
Her 7 Kasım’da İlhan İlhan Kitabevi, Sol ve Onur yayınlarının kitaplarını yarı fiyatla satar.
Leman Sam’ın ağıt şarkısı İlhan Erdost için yazılmıştır.
Ağabeyi, kardeşinin öldürülmesinden sonra “Muzaffer Erdost” olan ismini, “Muzaffer İlhan Erdost” olarak değiştirmiştir.(Kim Kimdir)

Exit mobile version