Hazırlayan: Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Lozan/ Ali Naci Karacan/ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Lozan Antlaşması (veya yapıldığı dönem Türkçesi ile Lozan Sulh Muâhedenâmesi), 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle Britanya İmparatorluğu, Fransız Cumhuriyeti, İtalya Krallığı, Japon İmparatorluğu, Yunanistan Krallığı, Romanya Krallığı ve Sırp, Hırvat ve Sloven Krallığı (Yugoslavya) temsilcileri tarafından imzalanmış barış antlaşmasıdır.
“Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ve Avrupa’da yeni bir düzenin kurulmasının üzerinden dört yıl geçmiştir… Yenilen devletlerin imzaladığı antlaşmalar yürürlüğe girmiş, sadece Sevrés’in dayatıldığı ülkenin kalbinden, Anadolu’dan yükselen Milli Mücadele, galip devletleri barış için yeniden masaya oturmaya mecbur bırakmıştır…
Lozan, bu yeni barış sürecini Mudanya Mütarekesi’nden Lozan Antlaşması’nın imzalanmasına dek anlatan bir belgesel:
İtilaf Devletleri’nin Türk temsilcilerine tepeden bakan tavrıyla açılan, emrivakilere boyun eğmeyen Türk heyetinin haklı tavrıyla kesintiye uğrayan, bir diplomasi dersi olarak da okunabilecek zorlu müzakerelere sahne olan çekişmeli bir konferans…
Konferansa basın gözlemcisi olarak katılan Ali Naci Karacan, Lozan’ın, Dünya Savaşı ertesi kurulan yeni uluslararası düzenin çöküşünün ilk belirtileri arasında imzalanışının tanığıydı.
Karacan, Lozan Barış Konferansı anılarını, belgeler ve başka tanıklıklarla pekiştirerek yeni kuşakların da okuması için 1943’te kaleme aldı.
Gençler Lozan’la tanıştığında dünya ikinci kez dev bir savaşla yakılıp yıkılıyor; Lozan’da sadece savaşın değil barışın da zorlu bir süreç olduğunu gören İsmet İnönü de Türkiye’yi büyük savaşın dışında tutmaya çalışıyordu. (Tanıtım yazısı)
Lozan’ı konu alan yapıtlar her zaman başucumuzda bulunmalı.
Konuk Yazar
Antakya’da Hoşgörü/Şeyh Nasrettin Eskiocak (Alevi Din Adamı, Yazar)
Tüm Alemlerin rabbi olan, sonsuz nimetlerini bizlere ihsan eyleyen, rahman ve rahim adları ile bilinen Yüce Allaha hamdu ve senalar; Hazreti Muhammede Aline ve bütün Pey-gamberlere salatü ve selam olsun.
Sayın konuklar ve saygı değer hemşerilerimiz, hepinizi saygı ile selamlıyorum: Güzel eserleri ile şirin havası ile ve eski tarihi ile bilinen Antakya’mıza hoş geldiniz.
Hatay halkının, muhtelif dinlere mensup olmalarına rağmen, birbirleri ile medeni ve sakin bir hayat yaşadıkları, bilinen bir gerçektir. Buda, yüce Allah’ın bizlere bir lütfudur ve bir keremin eseridir.
Bütün insanlar, Yüce Allah’ın kulları oldukları gibi, Tümü de Hazreti Âdeme mensupturlar. Dolayısı ile her insan diğer bir insanın kardeşidir.
Bunun kanıtı da, Yüce Allah’ın: Kuranı Kerimde, Bütün insanlara: Ey Adem oğulları diye Hitap etmektedir. Rabbimiz, Derin hikmeti, sonsuz ilmi ve kudreti, mutlak adaleti – ile, insanlar muhtelif Dinlere ve akidelere ayrılmışlardır. ((Velev şea rabbuke lecaale-nnese ummeten vehideten vele yezeluvna muhtelifiyn:))
Rabbin isteseydi bütün insanları tek bir millet yapmıştı (hud 118) hiç şüphesiz kendisi de bütün bu milletlerin Rabbi haliki ve maliki olduğu gibi, bu milletlere gönderilen peygam-berlerde, kendisi tarafından gönderildikleri tartışılmaz bir gerçektir.
Kuranı Kerimde, Bütün insanlara da şöyle hitap edilmektedir.
((Ye eyyühe-nnesu inne halaknekum min zekerin ve ünse, ve caalnekum şuuvben ve kabeile litearafu inne ekremekum indallahi etkakum. innallaha aliymun habiyr.))
Ey insanlar: Doğrusu biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki, Allah yanında en değerli ve en üstün olanınız, ondan en çok korkanınızdır. Şüphesiz, Allah bilendir, haberi olandır: Hucuret ,sr 13. Bu gerçeklere daha da açıklık verecek olan Ayeti Kerime şöyledir.
((İnnelleziyne emenu velleziyne hedu vennesara vessabiiyna, men emene billehi velyevmil-ehiri, ve amile salihen, felehum ecruhum inde rabbihim, vele havfun aleyhim vele hum yahzenuvn.))
Şüphesiz, senden evvel peygamberlere iman eden, Ya-hudilerden, Hristiyanlardan ve Sabiilerden, Allah’a ve ahiret gününe inanıp, salih amel işleyenler için rabları katında mukafaatlar vardır, onlar için herhangi bir korku olmadığı gibi üzülmeyeceklerdir: Bakara: Sr. 62.
İşte bizler (Hatay halkı) bu gerçeklere inanarak, herkese örnek olabilecek bir şekilde, insani ve medeni bir yaşam sür-dürmekteyiz. Hatay İlimizde semavi dinlerin peygamberleri, bırakmış oldukları eserler ile kutsallık kazanmış bir şehirdir.
280
Antakya’mızın kuzeybatısında Musa dağı, Samandağ ve Karyer köyündeki makamlar Hazreti Hızır ile Hazreti Musa’nın buluştukları yerlerdir. Hazreti İsa’nın Havarileri de Hazreti İsa’dan sonra Hristiyanlık dinini yaymak için Antakya’nın Sen Piyer Kilisesinde ilk toplantıyı yapmışlardır. Kuranı Kerimde zikri geçen Habib Neccar da bu havarilerdendir. Antakya şehrinin hemen ortasında “Cebrail tepesi” adı olan bir yer mevcuttur. Bu değerli zatların bırakmış oldukları eserler ile Antakya’mız kutsallık kazanan bir şehirdir. İnsanları da aynı zamanda, bir gül bahçesini andıracak bir tarzda olup; her çiçeğin ayrı bir rengi bir şekli ve bir kokusu vardır. Ne kadar Hoştur ki insanları da aynı şekilde muhtelif dinlere akidelere ve mezheplere mensup olmalarına rağmen İslam dinine uygun ve medeni bir yaşam sürdürmektedirler.
Bu güzelliği- bu beraberliği ve bu vatanseverliğini devam ettirebilmek için hepimizin dini ve insani vecibelerimiz vardır. Bu güzelliği bozmaya veya karıştırmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Hazreti Muhammed (sav): Fitne uykudadır onu uyandırana lanet olsun, diye buyurmuştur. Yine de Hazreti Muhammed (sav), Müslüman-lığı şöyle tarif eder: Gerçek bir Müslüman: elalem onun şerrinden salim kalan: kişidir. Hazreti Ali de 14 asır önce, Mısır’a Vali olarak tayin ettiği Malik bin el Eşter’e gönderdiği ve tarihe geçmiş olan bir emirnamede şöyle der: Ey Malik: seni tevliğe ettiğim insanlar iki kısımdır, ya dinde bir kardeşin, ya da yaratılışta bir benzerindir.
Saygı değer konuklar: muhterem arkadaşlar, bu kadar zamandan önce Hazreti Ali’nin söylemiş olduğu bu ibareye son zamanların en medeni ülkelerin tatbik etmelerine ihtiyaç duyulan bir maddedir. Ne yazık ki bu zamanlarda insanların çoğunun bu medeniyetten mahrum oldukları bilinmektedir. Ben Müslüman Alevi bir din adamı olarak dile getirmiş olduğum bu gerçeklere herkes tarafından kabul edilerek tatbik edilmesinin özlemindeyim. Ancak ve ancak o zaman insanların mutlu ve medeni bir hayat yaşadıkları söylenebilir. Bu da inşallah gelecek zamanlarda hasıl olabilecek umudundayız. Ulu önderimiz Atatürk’ün getirmiş olduğu Laiklik ilkesinin dayandığı temel gerçekler bunlar değil midir? Ayırım bölücülük ve eşitsizlik hiçbir ülkeye hiçbir millete (hayır) fayda getirememiştir. Atatürk demokrasinin ve laikliğin temelleri olan birlik, beraberlik, adalet ve eşitliğin sayesinde işgal edilmiş olan vatanımızı kurtararak Cumhuriyetimizi kurmuştur. Bu gibi adil bir davranış, her zaman ve herkes için örnek olabilecek bir çıkış yoludur. Türk Devletimizin şanlı ordusuyla ve çalışkan milletiyle ilelebet var olsun.
Haftanın Şiiri
Nerdesin?/Ahmet Kutsi Tecer
Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran bu sesin.
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgarlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?
Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana “Gel” desin.
Halay/Ahmet Kutsi Tecer
Çekin halay, çalsın durmadan sazlar
Çekin ağır ağır, halay düzülsün.
Süzülsün oyunlar, süzülsün nazlar
İnce beller, mahmur gözler süzülsün.
Tutun kızlar tutun, birleşsin eller
Çalın sazlar çalın, kırılsın teller.
Dönün kızlar dönün, kıvrılsın beller
Uzun, siyah saçlar tel tel çözülsün.
Bakışlar saçılsın kirpiğinizden
Kayan yıldızlar gibi geceki izden
Etekler içinde naz eden dizden
Üzülsün bu deli gönlüm üzülsün.
Haftanın Sanat Gündemi
Hakan Unutmaz’ın, “Gün Kısırı Ruhların” isimli dosyası, Ali Rıza Ertan Şiir Yarışmasında Başarı Ödülü’ne lâyık görüldü. Dün (10 Haziran 2022) ödül töreninde, Unutmaz, ödül kazanan dosyadan -içinde benim de adımın geçtiği- aşağıdaki şiirini okudu. Yaşantımızdaki sanala doğru evrilmeyi konu edinen bu şiirde, ismimin yer almasını -sanaldaki bir devingen olduğumdan- yadırgamadım. Bir şiirde, hem de ödül almış kitapta yer alan bir şiirde ismimin geçmesinden ve şairinin ödül töreninde okumak için bu şiiri seçmiş olmasından sevinç ve onur duydum. Sevgili Hakan Unutmaz’ı burada yeniden kutlayarak, teşekkürlerimi sunuyorum.
Rasim Özdenören vefat etti
Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Rasim Özdenören’den acı haber… 7 Güzel Adam’ın son temsilcisi olan Özdenören, hayatını kaybetti. Peki, Rasim Özdenören kimdir, kaç yaşındaydı ve neden vefat etti. İşte Rasim Özdenören’in hayat hikayesine ilişkin bilgiler…
Türk edebiyatı Rasim Özdenören’den gelen acı haberle sarsıldı. Bir süredir enfeksiyon nedeniyle tedavi gören Özdenören, gün itibariyle yoğun bakıma alınmıştı. Yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayan Rasim Özdenören, 82 yaşında yaşamını yitirdi…
Türk edebiyatının usta ismi Rasim Özdenören vefat etti! Rasim Özdenören kimdir, kaç yaşında ve neden öldü? Rasim Özdenören öldü mü, hastalığı neydi?
RASİM ÖZDENÖREN KİMDİR?
Rasim Özdenören, 20 Mayıs 1940’ta Kahramanmaraş’ta dünyaya geldi. Şair Alaaddin Özdenören ile ikiz kardeştir. Küçük yaşlardan itibaren okumaya ve yazmaya çok meraklıydı.
Çocukluk döneminde farkı şehirlerde ikamet etti. Rasim Özdenören, ilk ve orta öğrenime bir dönem Kahramanmaraş’ta, bir dönem Malatya’da, bir dönem ise Tunceli’de devam etti. Lise mezuniyetinin ardından İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü başarı ile tamamladı. Daha sonra, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni başladı. 1967’de buradan da mezun oldu.
1970’te mesleki hayatına katkıda bulunmak ve yüksek lisans yapmak amacı ile Amerika’ya gitti. Yaklaşık 2 sene boyunca burada kaldı. Daha sonra yeniden Türkiye’ye dönüş yapan Rasim Özdenören, 1971’de Devlet Planlama Teşkilatında uzman olarak göreve başladı.
1975’te Kültür Bakanlığı’nda Bakan Müşaviri olan Rasim Özdenören, 3 sene boyunca da aynı kurumda müfettişlik görevine devam etti. Daha sonra yazar olabilmek maksadı ile görevinden ayrıldı.
1980’de Kültür Bakanlığı’ndaki görevine geri dönen Rasim Özdenören, 1981’de Yayın Temsil Dairesi Başkanı oldu. Alanında sürekli bir yükselme kaydeden Özdenören, 1984’te Genel Sekreter Yardımcısı, 1988’de ise Genel Sekreter olarak çalışmalar yürüttü. 2004’te ise emekliye ayrıldı. (Habertürk)
Suat Derviş ölümünün 50. yılında mezarı başında anıldı
Gazeteci, Yazar Suat Derviş, ölümünün 50. yılında mezarı başında anıldı.
Gerçekleşen anmaya manevi oğlu ve gelini Mustafa Lütfi Kıyıcı ve Hale Kıyıcı, Yazar Metin Celal, Saniye Yurdakul, Tevfika İkiz katıldı.
Gerçekleşen anmada Suat Derviş’in defnedildiği mezarlık olan Feriköy Mezarlığı ile ilgili son yazısı Serdar Soydan tarafından okundu. Aynı zamanda mezar taşının, varisleri yurt dışında yaşadığı için 50 yıl sonra ilk defa yapıldığına da değinildi.
“DEĞERİ BİLİNMEDİ”
Suat Derviş’in, kendisi için değerinden bahseden manevi oğlu Lütfi Kıyıcı, “Suat abla çok farklı bir kadındı, ailedendi. Biz cezaevindeyken ölmüş olması çok farklı ve derinden etkiledi bizi. Zamanında değeri bilinmedi. Çok değerli ve maceracı biriydi. Suat abla köşklerde yaşadı ama nasıl öldüğünü düşündüğünüz zaman değerinin bilinmediğini anlıyorsunuz” diye konuştu. Manevi gelini olan Hale Kıyıcı ise Suat Derviş’i anılarla beraber anarken, “Suat ablanın çok geniş bir yelpazesi ve çevresi vardı. Ben onun yaşadığı evde kimlerle tanıştım anlatamam” dedi.
“HER GEÇEN GÜN SORGULAYACAĞIZ”
Bugün Suat Derviş’in eserlerinin okunabilmesinin önemine değinen Yurdakul ise, “Suat Derviş bugün tanınmıyor, sadece bir tek romanı tanınıyor. Bir çok değerli esere imza atmış, bir sürü siyasi faaliyetlerin içinde bulunmuş, bedel ödemiş, ödeyenlere yardımcı olmuş birisinin adını neden bu kadar gizlendiğini, neden kıymetinin bilinmediğini artık her geçen gün daha da sorgulayacağız. Her gün bunları sorgularken Suat Derviş’in ne kadar kıymetli bir insan olduğunu da anlayacağız” dedi. (Evrensel)
26. Dede Korkut Uluslararası Kültür ve Sanat Şöleni sona erdi
Bayburt Aydıntepe Yaylası’nda düzenlenen 26. Dede Korkut Uluslararası Kültür ve Sanat Şöleni sona erdi.
Bayburt’ta “26. Dede Korkut Uluslararası Kültür ve Sanat Şöleni” kapsamında 2 bin 400 rakımlı Aydıntepe Yaylası’nda şenlik düzenlendi.
Şenliğin son gününde, yöresel sanatçılar Naim Coşkun, Cengiz Aydın, Seyfettin Çakıral, İklima Güngör, Nisa Akpulat, Azmi Küçük, Şenol Avşar ve Ali Filiz sahneye çıktı. Çok sayıda kişinin katılığı etkinlikte, katılımcılar sanatçıların parçaları eşliğinde eğlendi.
Bayburt Belediye Başkanı Hükmü Pekmezci, gazetecilere, Türk dünyasının ortak atası Dede Korkut’un manevi kimliğinde insanları bir arada tutmak ve o kültürel dokuyu gelecek kuşaklara aktarma gayretinde olduklarını söyledi.
Kentte 7 gün süren şenlikler kapsamında sosyal yapının gelişmesi ve ekonomik anlamda özellikle yerli esnafa girdi sağlamaya çalıştıklarını belirten Pekmezci, şöyle devam etti:
“Bir hafta boyunca yoğun programı yapmamızın en önemli unsurlarından biri burada o insanlara ekonomik anlamda bir nebze olsun katkı sağlamak. Ayrıca kültürel bazda bir dayanışma ruhu oluşturduk. Türkiye’nin çeşitli illerinde bulunan Bayburt Dernekleri, yurt dışından dernekler ve tüm Türk dünyasından ortak konuklarımızla bu güzel günlerde Bayburt’ta ve Bayburtluların sıcak gönül coğrafyasında onları misafir ettik.” (Aydınlık)
“Ortak Varoluş Mozaiği” Guinness Rekorlar Kitabı’nda
Expo 2021 Hatay’ın en önemli eserlerinden biri olan Ortak Varoluş Mozaiği, doğal mermer taşlarından yapılan en büyük taban mozaiği özelliğiyle Guinness Rekorlar Kitabı’ndaki yerine aldı.
Hatay’ın binlerce yıllık tarihini anlatan bin 600 metrekare büyüklüğündeki eser için şehre gelen Guinness yetkilileri, incelemelerini tamamladıktan sonra nihai kararını açıkladı.
Hatay’ın ana vatana katılış etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen konser öncesi kararı açıklayan Guinness World Records Türkiye Temsilcisi ve Hakemi Şeyda Subaşı, yeni rekorun sahibinin Hatay Büyükşehir Belediyesi olduğunu açıkladı.
DEĞERLERİMİZ: HÜSEYİN FERHAD
Hüseyin Ferhad 1954 yılında Hatay’ın Hassa ilçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu Hassa’da okudu. Mersin İlköğretmen Okulu’nu, daha sonra Gazi Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümü’nü bitirdi. Yedi yıl Urfa ve Adana’da öğretmenlik yaptı. Film-Radyo-Televizyon ile Eğitim Merkezi’nde radyo program yazarı ve yönetici olarak çalıştı. Halen Adana’da yaşıyor.
Şiirleri 1978 ‘de Gazi Eğitim Enstitüsü’nde öğrenciyken yayımlanmaya başladı. Şiir kitaplarına 1984’de Yaşar Nabi Nayır, 1994’de Yunus Nadi, 2001’de de Akdeniz Altın Portakal şiir ödülleri verildi. Antalya Kültür Sanat Vakfı tarafından ödül alan kitabına ilişkin sempozyum metinleri;
“Hazer İçin Birkaç Sarı Gül Odağında Hüseyin Ferhad Şiiri” adıyla kitaplaştırıldı.
Şiir kitapları: Deniz Çobanları (1984), Ve Yürüdük Gecenin Ateşleri İçinde (1984), Söyle Gölgen de Gitsin (1993), Hayal Ülkesinin Keşfi (1995), Hazer İçin Birkaç Sarı Gül (2000), Kılıç İpekte Sınanır (1982-2000), Simurg (2004).
Şiir kitaplarının yanı sıra Aşka ve Barbarlara Dair (1995) adlı bir deneme, Cennet Diye Bir Yer (1997) adlı bir de anlatı kitabı yayımlandı.
VEDA/Hüseyin FERHAD
Dün güneşi paramparça gördüm pencerenden perdeleri çektiğimde
siyah bir seccade gibi önüne serdim yüzümü ben de.
Eğildim nehrine mataramı mengü suyunla doldurmak için
gördüm âşık sûretimi kırık camında elimdeki fenerin.
Sarsıldım ve ürperdim beynimden parmak uçlarıma dek
baktım, şıra küpüne batırılmışçasına sararmakta bedir.
Ehram giyip tavaf ettiysem de ayak izlerini kıblem sayıp
karaldı yine ‘sol mememin altındaki cevahir’.
Toprağı dinledim, patikalarda koştum, yalnayak aştım koruları
o mutad işaretini yine bulamadım vaad ettiğin cennetin.
Yaşlı kelebeklere özgü bilgelikle dolandım ışık hâlende
fakat yitirdim yıldız kuşağımı zaman koridorunda gecenin.
Kurtulamadım bir türlü ulu kemanının ses kasırgasından, ey Aşk
artık zerkeyle damarıma yeşil zehrini gözlerinin.
NE OKUSAK?
1.Zaman Kaybolmaz/ İlber Ortaylı/ Kronik
2.Kendime Yolculuk/ Sabahat Aslanyürek/Luna Yayınları
3.İçtihad Kapısı/ Merdan Yanardağ/Kırmızı Kedi
4.Dünya Lideri Atatürk/ Mustafa Balbay/Halk Kitabevi
5.40 Yaş(Kızıma Mektuplar)/ Ceyhun İrgil/Halk Kitabevi