Hazırlayan (Mehmet Karasu)
Antakya Kitaplığı
Misket/ İnci Gürbüzatik
Misket, Antakya doğumlu İnci Gürbüzatik’in yapıtı. Tanıtım yazısında şöyle diyor: “Ben buralara gelirken sokakları böyle ıssız düşlememiştim. Gördüklerimle gerçeklikten saptım. Etrafımdaki sessizlik ölüm sessizliği, yalnızlıktı. Bu sokaklar ağı, bu mahalle, saklısında hüzün veren, kurgulanmasından korktuğu yıllanmış bir öyküyü barındırıyor gibiydi. Gerçeğin böyle gündüz gündüz, aydınlıkta olmayıp gecenin, uykunun ve düşlerin derinliğinde olduğunu anlıyordum. Yalnızlaşmaktan korkup sokağın ucuna doğru kendimi kovalayıp, kaçarken durdum birden.
Naime hastalandığında, annemin genç doktoru çağırmak için geldiği evin önündeydim çünkü. Kalbim çarpmaya başladı. Nasıl da unutmuştum? Evin sakinlerini, sahiplerini, kızların kaderlerini hatırladım birden. Dolu doluydum. Böyle aniden karşıma çıkıvermesi sarsıp silkeledi beni. Kaotik, birbiri içine geçen pek çok öykü vardı bu evde. Aslında yalnızca bu evde değil bütün evlerde vardı. Hatırlamaya kimden, nereden, hangisinden başlamalıydım bilmiyordum…”(Arka Kapak Yazısı)
ANTAKYA ÜSTÜNE BİR KAÇ DAMLA/ Nuri TANER
I-O ŞİMDİ ASİ DEĞİL,USLU PERİ KIZIDIR
Değişmeyen ilk adım
Ben severken Antakya olurum.
(Sabahattin Yarkın)
Bir temmuz akşamı,gün batımında ,Antakya sokaklarında biraz dolaşmaya çıkın.Sizi bir ana eli duygusunda bir esinti karşılar.Sıcağın ağırlaştırdığı o bedeniniz kendine gelir.Binlerce yıllık kentin ortasında ,güneş altında, uykuya yatan Asi yatağında kıpırdanır.Antakya’yı çeviren dağlardan binlerce çiçek kokusu yüklü esinti ile kendine gelir. Asi’nin kıvrılarak uzandığı yatağı boyunca yeşilin her rengiyle donanan kıyılarında da insanları yanı başına toplar,binlerce yıllık gizemini sakladığı o mitolojik öyküyü anlatır.
Göğsüne saplanan mızrağın açtığı yarasının nasıl canını acıttığını,acıyla yerleri tırmalayarak nasıl kaçtığını, attığı çığlıkların Silpiyus (Habib-i Neccar) Dağlarında, Amanoslarda nasıl yankılandığını göz yaşlarıyla anlatır.Asi, eski Antakya topraklarında yayılarak akışının verdiği o rahatlığı derin bir iç çekerek aradığını söyler.O koca bedeninin pençe izlerinin derinleşerek bir kanal gibi açılmış olan çukurda hapsedilmesini bir türlü unutamaz.Hele hele kendisine ve çevresindeki kente “Orientis Apicem Pulcrum” (Doğunun Güzel Kraliçesi) denildiğinde boynuna takılmasına izin verdiği o güzelim gerdanlığı ile (Roma Köprüsü) ay ışığında, her parlayışında nice imparatoru kendine aşık ettiğini hatırlar.
Ya şimdi?
Ne pırlanta gerdanlığı var ,ne de şöyle sereserpe uzanabileceği bir yatağı.Artık Asi değil “uslu” bir peri kızıdır.
Ha,adına hala Asi diyorlarsa da siz aldırmayın.
Geçtik o köprüden
Geriye ne kaldı?
Belki biraz nehir kokusu,
Bir yorgun yolcu kaldı
(Süleyman Okay)
II-“BENİMADIM NUARA / AŞK TAŞIRIM BU DİYARA”
Görkemli uygarlığın sergilendiği o cam vitrinlere doğru yürüyün.Yol sizi Mozayik Müzesi’nin kapısındaki o dev su çarkına götürecek. Şaşkınlıkla o dev çarklara bakarken bedeninizin ne kadar güçsüz bir varlık olduğunuzu da hatırlamaya çalışın.
Asi’nin bu çarkı nasıl döndürdüğüne şaşıp kalırsınız.O dev su çarkının neden dönme dolaplar için şiirler yazıldığını,türkülere söz olduğunu gördüğünüzde ancak anlarsınız.
Uzak yılların ağıdını sesler Nuara
Işıklı bir yel kıvraklığında sular
Aşklanır toprakların kurumuş dudaklarına
Serçeler kapışır başak kırıntılarını
Ötüleri Silpus’un sabah mahmurluğunda
Kuru ot rengine bürünmüş kertişler
Güneşten aldığı sıcağı paylaşır ulu orta.
(Sabahattin Yalkın)
III-IRMAK TANRISININ KIZI DAPHNE’NİN HAZİN HİKAYESİ
Şimdi dayayın kulağınızı,Orontes kıyısına,toprağı dinleyin.
Orontes ,mırıldanarak akışışın dilinden kulağınıza sesizce, yüzlerce sır dolu anlatmayı duyuracak.Irmak Tanrısı’nın güzeller güzeli ,kızı Daphne’yi anlatacak.Apollon’dan kurtulmak için yakarısı gerçekleşince, defne ağacına dönüşünün son hazin çığlıklarını duyacaksınız.Dalları ve yapraklarıyla bir anıt gibi topraktan fışkırır gibi yükselir.Daphne’nin o masumiyeti kahramanların,onurlandırılan insanların başına çelenk olarak taşınmaya başlanır.
İşte o öykü içinizi sızlatacak.
Hele Antakya’da,Defne’de (Harbiye) dolaşıyorsanız bu öykü sizinle dolaşacak.
IV-SİLPİYUS ETEĞİNDEKİ DÜNYANIN İLK IŞIKLI CADDESİ
Şimdi doğrulup dünyanın ilk ışıklı caddesine girin.Dağdan esen serin akşam yelini içinize çekin.O titrek ışıkların yağ kokularıyla sokak taşlarından yansıyarak tarihe aydınlık taşıdığını yakından göreceksiniz.
Taşların üzerinden,demir tekerlekli arabalarda atların yelerinde uçuşan metal ve taş seslerinin ipek şallarını havalandırdığı
Şimdi, dağa doğru önünüzdeki ilk sokaktan girin.
Çekinmeden yürüyün.
V- “ANTAKYA SOKAKLARI BİR KİŞİLİK”
Sokağın darlığı sizi ürkütmesin.Açık kapılardan gelen gülmelerin,müzik seslerinin size arkadaşlık ettiğine aldırmadan yürüyün.Siz görmezseniz de önünüzde bir ak saçlı ozanın yürüdüğünü duyacaksınız.
Nasıl mı?
Dinleyin öyleyse.
Bütün benliğinizi o dar sokağın binlerce yıllık taşlarına verin.O ak saçlı ozanın sesi kulaklarınızda çınlayacaktır.
Antakya sokakları dar
Antakya sokakları bir kişilik
Sen giderken ben gelemem
Bir gönlümü bahar almış
Bir gönlümü yaz
Antakya sokakları bir kişilik
Öte git biraz
(Ali Yüce)
Bu sesi duyduktan sonra çok seveceksiniz o sokakları.
Bırakın kendinizi o sokakların serin esintisine.
Tedirgin olmayın.
O sokaklarda insan kaybolmaz.Açık kapı görürseniz size zeytin karası gözleriyle bakan kadınların,çocuklarının güvenli bir sesle kahve ikram etmek istediklerini duyarsınız.
VI-ANTAKYA AKADEMİSİNDE DERSLER VEREN ,1296 MEKTUP YAZAN DÜŞÜNÜR LİBANNİUS
Sokakları dolaşırken yolunuz Antakya’nın o görkemli Akademisiyle karşılaşırsınız.Aman sessiz olun.İçerde İmparator Julian ,ders dinlemeye gelmiş.Tarihçi,din bilgini,düşünür Libannius’un akademisi Akdeniz kıyısından Dünya’ya yaktığı meş’ale nin alevi yükseliyor.Işıkları dolaştığınız sokaklarda size de ışık saçacak..
VII-…VE ŞİMDİ
Ve şimdi doğrulun.
Asi’nin kıyısından Eski Meclis Binası’na doğru yürüyün.Esen serin yeli doya doya içinize çekin.Çevrenizden akan trafiğe bakmadan,sesleri duymadan dört binlik kenti duyumsayın.Her bir taşla,her bir yaprakla bütünleşin.İmparatorlar kenti,inançlar merkezi,bilim ve sanat ticaret ve ipek merkezi olmanın görkemini yaşayan bu kentli olmanın ayrıcalığını doya doya yaşayın..
HAFTANIN ŞİİRİ
AL DA GEL!/ Nuri TANER
yorgun şarabın,
ışığa sızma zamanıdır.
ey ay!
gizemli bahar dalını
al da gel!
bak!
yere gün damlıyor.
gördüğün,
denizin boyun bükmesidir.
ey ışık!
gamzeli gülüşünü
al da gel!
bütün yürekler,
küfe yatmış,
örümceklerle boğuşmakta.
ey sevgi!
sevdalı bakışlarını,
sırt çantana
koy da gel!
toprağın dudağı,
hükmediyor tohuma,
mevsimler uzanmaya geldi,
şimdi, uyku zamanıdır.
ey gülücük!
çık sedef sandıktan,
ateşten bakışlarını
al da gel!
her adda
bir ışık daralıyor,
keskin dişleriyle büyüyor karanlık.
ey aşk!
içinde eridiğin bütün inançlarla doğrul,
yüreğini
al da gel!
KISA SANAT HABERLERİ
Ünlü halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu, memleketi Sivas Şarkışla’nın Sivrialan köyünde festivalle anıldı.
Festivale Sivas Valisi Davut Gül, CHP Sivas Milletvekili Ali Akyıldız, il protokolü, Aşık Veysel’in oğlu Bahri Şatıroğlu, kızı Zekine Şatıroğlu ile Sivrialan köylüleri katıldı. Vali Gül ve beraberindekiler 24’üncüsü düzenlenen festival kapsamında ilk olarak Aşık Veysel’in müzeye dönüştürülen evini ziyaret ederek burada açılan ‘Aşık Veysel’ resim sergisini gezdi.
Aşık Veysel Gençlik ve Kültür Merkezi önünde gerçekleştirilen programda konuşan Aşık Veysel Kültür Derneği Ankara Şube Başkanı ve aynı zamanda Aşık Veysel’in torunu olan Gündüz Şatıroğlu dedesinin hayatını anlattı.
Arif Damar 92 yaşında!
Türk şiirinin büyük ismi Arif Damar, Çanakkale’nin Gelibolu ilçesi Karainebeyli köyünde 23 Temmuz 1925 günü doğdu. Büyük şair yaşasaydı şu anda 92 yaşına basacaktı. İlkokulu Çanakkale’de, ortaokulu İstanbul’daki Yenikapı Ortaokulu’nda bitiren Damar, İstanbul Erkek Lisesi’ndeki öğrenimini iki yıl sonra bıraktı.
Damar, şiir yazmaya orta birinci sınıf öğrencisiyken başladı. İlk şiiri ‘Edirne’de Akşam’, 1940 yılında henüz 15 yaşındayken Yeni İnsanlık dergisinde ‘Harika Çocuk’ notuyla yayımlandı. 1944 yılından 1950’ye kadar Ankara’da yaşadı. Usta ismi şiir camiası ise 1945 yılında Ant Dergisi’nde yayımladığı şiirlerle tanıdı.
Sabahattin Ali’nin başyapıtı olan ve edebiyatımızda toplumsal yapıyı, ezilen halk ya da köylü sınıfının durumunu ele alan romanların öncüsü sayılan Kuyucaklı Yusuf, bu yıl yayımlanışının 80’inci yılına ulaştı. Kuyucaklı Yusuf, Yapı Kredi Yayınları tarafından 80’inci yılına özel hazırlanan ciltli baskısıyla 21 Temmuz’da raflardaki yerini aldı
Aziz Nesinler ayakta ölür
Onu Sivas’ta yakamadılar, İzmir’de ayakta, yüreği ateşli ve halkına sorumlu bir aydın olarak bizlere veda etti.
Aziz Nesin, yalnız kökleri değil ekseni de olan bir yazardı, emperyalizme karşı mücadeleyi eksen aldı. Sınıf mücadelesinin en ön saflarında yer aldı. Kendi deyişiyle; “her türden gericiliğin emperyalizmden beslendiğidir”.
Vatanında derin kökleri vardır; Aziz Nesin’in bize bıraktığı miras, yarınları yaratma umudu ve enerjisidir. Nasreddin Hocalardan, Keloğlanlardan, Bektaşi geleneğinden bugünlere uzanan bir mizah kültürünün ustalarından olan Aziz Nesin’i saygı ve özlemle anıyoruz
Televizyon bir ömür sürer kitap okumak bir dakika
Bağımsız milletvekili Aylin Nazlıaka’nın Bilgi Edinme Kanunu çerçevesinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’na Türkiye’de bulunan kütüphanelerin sayısı hakkında yönelttiği sorulara, Bakanlık yanıt verdi.
Bakanlığın Nazlıaka’ya verdiği yanıtlara göre Türkiye’de son 10 yıl içerisinde nüfus artarken kütüphane sayıları hızla azaldı. Bakanlığın verdiği yanıtlara göre; halihazırda 1140 kütüphane bulunurken son 10 yıl içerisinde 37 şehirde sadece 66 kütüphane açıldı. 44 şehirde ise tek bir kütüphane dahi açılmadı. 127 kütüphane ise geçici olarak kapalı durumda.
“KİTAP OKUMAYA 1 DAKİKA”
Aylin Nazlıaka konu ile ilgili yaptığı açıklamada Türkiye’de kitap okuma oranlarının düşüklüğüne değindi. Ülkedeki kütüphane sayısının yeterli olmadığını belirten Nazlıaka açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Uluslararası Yayıncılar Birliği 2016 verilerine göre, Türkiye’de kişi başına yılda 8.4 kitap düşmektedir. TÜİK’in yaptığı araştırmalara göre ise kitap okumak insanlarımızın ihtiyaç listesinde 235. sırada yer alırken bir kişi günde ortalama kitap okumaya 1 dakika, TV izlemeye ortalama 6 saat, internete 3 saat ayırmaktadır.”
Nazlıaka Demokrat Eğitimciler Sendikası Araştırma Merkezi (DESAM) raporuna göre Türkiye’de kitap okuma oranın yüzde 0.01 olduğunu, UNESCO raporuna göre ise Türkiye’nin kitap okuma oranında dünya ülkeleri arasında 86’ncı sırada olduğunu belirtti.
Ahmed Arif’in en büyük aşkı
Leyla Erbil’in yazarlık yolculuğu ilk olarak yakın arkadaşı Metin Eloğlu‘nun öykülerini okumasıyla başladı. Erbil’in ilk öyküsü 1956 yılında “Seçilmiş Hikayeler Dergisi’nde “Uğraşsız” adıyla yayımlandı. Yazar bu adımın ardından Yeditepe, Dost, Yeni Ufuklar, Papirüs, Ataç ve Yelken gibi edebiyat dergilerinde yazmaya başladı. Erbil’in en büyük farkı yazısına yeni bir bakış açısı getirmesi, yani özgünlüğüydü. Kendinden önceki akımlara bağlı kalmadı. Psikanalizin özgürleştirici yöntemlerinden faydalanan Erbil’in başlıca düşünce kaynakları ise Marx ve Freud’du. Yazarın yaşamı boyunca farklı türlerde toplamda 16 eseri yayımlandı.
BİR PORTRE
İnci Gürbüzatik
Yukarıkarakısık ve Yaşayan umutlar adlı dizi senaryolarını hem yazdı hem de film çekimlerinde görev aldı. Ankara film Festivali tanıtım proğramlarını hazırladı.Türk televizyonlarında ilk kez gerçekleştirilen “Cafe Casablanca” adlı 13 bölümlük Sit-Com ‘un prodüktorlüğünü yaptı.
Çekilip yayınlanan çok sayıda kısa dramalar yazdı. Muzaffer Sarısözen -3 Bölüm- ‘İki Kültür -5 bölüm-‘ adlı belgesellerin metinlerini yazdı. Ankara Televizyonu müdürlüğünde prodüktör olarak görev yapmaktayken Ağustos 2002’de emekliye ayrıldı. Evli ve iki çocuk annesi.
OKUMA ÖNERİLERİ
1. Elia İle Yolculuk/ Zülfü Livaneli/ Karga Yayınları
2. Kuruntular Kitabı/ Pablo Neruda/ Can Yayınları
3. Fikret Aktekin’in Yaşam Anıları/İsmet Aktekin/ Doğan Kitap