Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan:Mehmet Karasu Antakya Kitaplığı Bir Annenin Notları/Sennur SEZER Türk edebiyatının

Hazırlayan:Mehmet Karasu

Antakya Kitaplığı
Bir Annenin Notları/Sennur SEZER
Türk edebiyatının güçlü kadın şâirlerinden Sennur Sezer’i 2015 yılında yitirmiştik.
Şâirler ölür belki ancak şiirler ölmez… Çünkü zihinlere kazınır; gönüllerde yer tutarlar. Büyük ozanın dizeleri, şiirleri bizimle; gönlümüzde ve zihnimizde.. Lise üniforması üzerindeyken yazdığı şiirlerden bugüne, işçi kızların gözleriyle anlattıklarını şiire taşıdı o.
1960’lı yılların başında bir genç kız, “Şiirinde yeni olan ne?” sorusuna, “tek göz odalarda çabuk büyüyen çocukları”, “işçi kızların cumartesi tükenen haftalıklarını”, “ekmeğe satılık kadınları”, “kapalı gözlerle sevişmeleri”, “yorgun kazmaları” anlatarak yanıt veriyordu. Bu anlatı, Türkiye’nin büyük çalkantılardan geçtiği, darbeler, kırımlar yaşadığı yıllar boyunca yenilenerek sürdü. Askeri cunta günlerinde, 1982 yılında yayımlanan “Sesimi Arıyorum”da arayışını şu sözlerle özetledi: “Bir ses arıyorum Yeni bir şiire başlamak için Bir doğum çığlığı gibi kaçınılmaz Çocuğun ilk ağlayışınca güzel Bir ses…” Sennur Sezer, “Çünkü umutsuzluk yasaktır” diye sürdürdü bu şiiri ve “gece karardıkça güneşin yaklaştığını” anımsattı. Aradığı sesin adresini de veriyordu bu şiirle… 1960’lı yılların başlarında örgülü saçlı genç bir kızken saptadığı adresti bu.
Bir Annenin Notları 1964, 1966, 1977, 1982, 1886, 1991.. 30 yıllık bir süreyi kapsayan altı farklı tarih, altı farklı dönem… Sırasıyla “Gecekondu”, “Yasak”, “Direnç”, “Sesimi Arıyorum”, “Bu Resimde Kimler Var” ve “Afiş”… Sennur Sezer’in 6 ayrı kitabından seçtiği şiirler, Evrensel Basım Yayın tarafından yayımlandı: “Bir Annenin Notları”.

KONUK YAZAR
ANADOLU’UN MOZAİĞİ ANTAKYA/ Uğur Pişmanlık
Burada Antakya tarihini anlatmayacağım ancak bu kentin binlerce yıllık tarihimizden günümüze kalan bazı izleri sürerek, bugünün Antakya’sı ile kimi bağlar kurmaya ve bu kente dair gözlemlerimi paylaşacağım.
Antik Çağ’da Anamur’dan Ceyhan’a (Misis) kadar uzanan geniş bir coğrafyadır Kilikya. Akdeniz kıyı şeridi boyunca uzanan Kilikya eyaletinin Roma İmparatorluk başkenti ise Tarsus’tu.
Kilikya eyaleti içinde doğuda Anavarza, Misis gibi kentler yer alırken Tarsus’un batısında ise Pompeipolis (Soli), Diokaseria (Uzuncaburç), Olba, Elausa Sebaste, Krikos (Kızkalesi) gibi kentler vardı. Daha doğuda ise Antakya yer alır.
Antik çağda Tarsus kadar önemli bir kent de hiç kuşkusuz doğunun kraliçe olarak anılan Antakya’dır.
Antakya, kültür ve sanat etkinlikleri açısında da oldukça zengin bir kent. Birçok kültür, sanat kuruluşu ve sivil toplum örgütünün bulunduğu Antakya’da, neredeyse her gün bir sanat etkinliğine rastlamak mümkündür.
Ortak dil Arapça ve ortak kültürlerden beslenmelerinden kaynaklı olarak, bunda yöre insanının duyarlılığı kadar, başta Suriye olmak üzere çevre ülkelerle karşılıklı sanat çabalarında olmalarının da bunda önemli bir etkisi var.
Antakya tarihine ilişkin pek çok şey yazılabilir ve söylenebilir ancak burada iki önemli tarihsel olaya bir kez daha dikkat çekmek istiyorum: Antakya Olimpiyat oyunları ve Antakya Akademisi. Her ikisi de kentin önemini ortaya koymaktadır.
Antik çağda, Anadolu’da çok az kentte olimpiyat oyunları yapıldığı bilinmektedir. Bunlar arasında kentler arasında Afrodisias, Side, Perge, Hierapolis, Pergamon, Efes, Tarsus ve Antakya sayılabilir.
Antakya’da olimpiyat oyunları ilk kez M. S. 44 yılında yapılmaya başlanmıştır. Antakya Olimpiyat oyunlarının zaman zaman yasaklansa da M.S. 400. yüzyıla kadar devam ettiği sanılmaktadır. M. S. 393’te Roma İmparatoru Theodosius, I. Papalığın simgesi olduğu gerekçesiyle Olimpiyatları yasaklamıştır.
Antik çağda Antakya gibi tarihi önemli bir kentte de mutlaka o dönemin eğitim kurumları ve felsefe okulları vardı. Bunlara dair somut bilgilere sahip değiliz. Ancak, Antakya Akademisi olarak bilinen okula dair kaynaklarda mevcuttur.
Antakya Akademisi ise geç antik çağ diye adlandırabileceğimiz M.S. 3. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Süryaniler tarafından kurulan Antakya Akademisi, daha çok teoloji dersleri vermekle birlikte felsefe, matematik gibi konulara da eğiliyordu.
Günümüz Antakya’sı geçmişin birikiminden yararlanarak, bugün kültürden sanat alanına kadar birçok konuda önemli gelişmelere sahne oluyor. Bunların başında da, tarihi dokuya verilen önemin dikkat çektiğini belirtmek gerek.
Antakya’da gerek resmi, gerekse sivil mimari yapılar, özelliklede evler, Tarsus ve Adana gibi kentlerdeki ortak Akdeniz mimarisinin dışında bir anlayışa sahiptir.
Antakya mimarisi, bu açıdan daha çok doğulu bir karakter ortaya koymaktadır denebilir ve Arap mimarisinin izlerini taşımaktadır. Yer yer Osmanlı-Türk mimarisinden örnekler görülse de bir doku oluşturmaktan uzaktır.
20. başlarında ise Fransız işgali ve takip eden zaman dilimi içinde, kentte Fransız mimarisinin yansıtan çok sayıda yapıya rastlamak mümkün.
Suriye sınırında yer alan Antakya, bugün eski tarihsel dokusuyla iç içe yaşayan modern bir kenttir. Antakya’ya her gidişimde kimi zaman beni şaşırtıyor, kimi zaman da üzüyor. Şaşırtıcı çünkü her seferinde, eski yapılarının birkaçının daha restore edildiğini ve yeniden yaşam bulduğuna tanık oluyorum. Bu anlamda, birçok yapı restore edildikten sonra kafe, restoran, butik otel ya da sanat atölyesi ve kültürevi ile müzeye dönüştürüldüğünü görüyorum.
Beni şaşırtan ve sevindiren bu gelişmelere, yine Antakya’nın en önemli tarihi dokusunu oluşturan Kurtuluş Caddesi (Herot) üzerindeki konut ve iş yerlerinin neredeyse tamamını kapsayan bir restorasyon çalışması başlatılacağını, gelecekte buranın araç trafiğine kapatılarak tümüyle turistik bir konuma kavuşturulacağını öğreniyorum.
Antik çağda, dünyada kandillerle ışıklandırılıp aydınlatılan ilk kent olan Antakya’nın bu caddesi, sağlı-sollu yapılarıyla fotografik panorama sunuyor.
Öte yandan, Uzun Çarşı içinde kalan Kurşunlu Han’ın da yakın gelecekte restore edilerek yeniden kültür yaşamına kazandırılacağına öğrenmek beni sevindiriyor.
Eski belediye binasının da kent müzesine dönüştürüleceği haberi ise bir başka sevindirici haber.
Diğer yandan, bir güzel gelişme de, Mozaik Müzesi’nin yakın bir gelecekte yeni binasına taşınacak olması. Antakyalı kültür ve sanat insanlarının beklentisi ise, eski mozaik müzesi binasının bir sanat merkezine dönüştürülmesi yönünde. Umuyorum bu umutlu beklenti güzel bir proje ile hayata geçer.
Birçok kentte olduğu gibi Antakya’da da tarihi yapılar çeşitli nedenlerle yıkılmış. Roma İmparatorluğu döneminde yapılmış dünyadaki en güzel üç köprüden biri olan kemerli eski taş köprü, ihtiyaca cevap vermediği gerekçesiyle 1950’li yıllarda yıktırılmış.
Asi Nehri üzerinde oldukça çok sayıda Mavra vardı. Bu su dolaplarının varlığına Antakya dışında, Suriye’de, özellikle Hama ve Humus kentlerinde rastlanırdı. Mavra denilen bu su dolapları Suriye’de hala duruyor. Ancak, Antakya’da Asi nehri üzerinde sayıları 5-6 civarında olan bu mavralar 1950’lerden sonra ortadan kaldırılmış. Muhtemelen-Roma köprüsünün yıkılması ile aynı zamana denk düşmüş. Bugün bu mavralardan geriye sadece bir anı olarak birkaç siyah-beyaz fotoğraf kalmış.
Fransız Sokağı olarak anılan ve 15-20 kadar eski ev ile işyerinin bulunduğu bu doku da yakın zamanda belediye yönetimince yıkılmış. Yerine de otopark yapılmış. Yıkılana mı, yerine yapılana mı üzülmek lazım?
Bugün Antakya’da hala restore edilmeyi bekleyen yüzlerce tarihi özellikte ev ve çeşitli yapı var.
Antakya’da özellikle evlere yönelik koruma çabaları, Barbara adındaki bir kadının Almanya’dan gelip 35 yıl önce buraya yerleşmesiyle başlıyor. Bayan Barbara, iki eski Antakya evini satın alarak restorasyonunu yaptırıyor. Bu girişimin oluşturduğu örnekle, korumaya yönelik bir ilgi başlıyor. Şimdi Antakya’nın duyarlı insan ve kuruluşları da girişimleri ile birçok çok yapıyı kentin dokusuna yeniden kazandırıyor.
Hatay Esnaf ve Sanatkâr Odaları Birliği eski bir Antakya evini onararak bir anlamda müze eve dönüştürerek, yeniden işlevsellik kazandırmış ve hizmete açmış.
Yakın zamanda ise yine avlulu bir Antakya evinin Ehliddar Kültür sanat evine dönüşmesi, Antakya Cam Evi Müzesi, Gülbol Yakma Resim Atölyesi de, bu güzel çabalardan bazıları olarak sayılabilir.
Burada değinmeden geçemeyeceğim bir konu ise, Harbiye’dir. Neredeyse Antakya’nın göz bebeği ve Antakyalıların gurur kaynağı olan Harbiye, düzensiz yapılaşması, bakımsızlığı ve sokaklarının kirliliği ile turistik bir belde olarak kendine yakışmayan bir tablo ortaya koyuyor ki, bu da çok üzücü.
Yıllar önce, Antakya’ya ilk gittiğimde, kentin eski dokusunu oluşturan ve labirent gibi birbirine açılan dar sokaklara kendimi bir heyecanla atıp, oradan oraya koşturarak fotoğraf çekmiştim.
Antakya’nın modern kent merkezinde, ana caddelerin yanlarına açılan ara sokaklar, adeta sizi içine çekiyor.
Doğu egzotizminin kendini hissettirdiği yapılar arasında keyifli bir yolculuk başlıyor. Sokaklarda oynayan çocuklar, işinde-gücünde insanlar, sizinle selamlaşan yaşlılar…
Antakya’da her sokak, her ev, her kapı, pencere, her doku, tarihin ve kültürün derin izlerini taşıyor.
Çoğu, tek ya da iki katlı eski Antakya evlerinin yer aldığı sokaklarda kimi zaman bir kilise, bir çeşme, kimi zaman bir sabun imalathanesi ya da kültür evine dönüştürülmüş bir mekân karşılar sizi.
Anadolu’da, dilleri, renkleri, kültür zenginliğini mozaik gibi yansıtan az sayıda kentten biridir Antakya.
Sanıyorum, önemli olan, bugünkü Antakya ile geçmişin izlerini taşıyan eski Antakya dokusunu uyumlu bir biçimde bir arada var etmektir. Bu konuda yerel yönetimler kadar kentin aydınlarına da çok şey düşüyor. Çünkü bu kültürü yeniden harmanlayarak, yorumlayacak ve gelecek taşıyacak olanlar da yine kentin aydınlarıdır.

HAFTANIN ŞİİRİ
Hoş geldin kadınım/ Nazım HİKMET
Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
yorulmuşsundur;
nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını
ne gül suyum ne gümüş leğenim var,
susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır;
beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam
memleket gibi yoksuldur odam.

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin
ayağını basdın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi
güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde
ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin
hürriyet gibi aydınlık oldu odam…

Hoş geldin kadınım benim hoş geldin.

HAFTANIN SANAT GÜNDEMİ
Zeynep Oral yeniden başkan seçildi
PEN Yazarlar Derneği Olağan Genel Kurulu, 6 Ocak Cumartesi Metin Deniz’in ev sahipliğiyle İstanbul Beyoğlu Maya-Cüneyt Türel Sahnesi salonunda yapıldı. Yapılan Genel Kurul toplantısında Zeynep Oral yeniden Başkan seçildi. Genel Kurul başlamadan önce Turhan Günay’a PEN Onur Ödülü sunuldu.
Ödülü TÜYAP Adana Kitap Fuarı’nda olan Günay’ın yerine kızı Elif Günay aldı. PEN Genel Kurulu, tutuklu yazar ve gazetecilerin serbest bırakılması ve OHAL’in bir an önce kaldırılması dilek ve talebi ile sona erdi. PEN Yazarlar Derneği’nde yeni görev dağılımı ise şöyle; Başkan: Zeynep Oral, İkinci Başkan: Halil İbrahim Özcan, Uluslararası İlişkiler Sekreteri: Tarık Günersel, Üyeler: Haydar Ergülen, Sevin Okyay. Denetim Kurulu Zülfü Livaneli, Turan Parlak ve Ahmet Çakmak’tan, Onur Kurulu ise Deniz Kavukçuoğlu, İnci Aral ve İkna Sarıaslan’dan oluşuyor.

İyi ki doğdun Nâzım
Usta şairin doğum günü üç gün sürecek etkinliklerle kutlanacak. İlk etkinlik Ankara’da yapılan şairin heykelinin açılışıyla başlayacak.
Nâzım Hikmet 116. doğum günü üç gün sürecek etkinlerle kutlanacak. İki ilde sürecek etkinliklerin ilki bu sabah Ankara’da Çankaya Belediyesi tarafından yapılan Nâzım Hikmet heykelinin açılışıyla gerçekleşecek. Çankaya’daki Zülfü Livaneli Kültür Merkezi önündeki heykelin açılışında Nâzım Hikmet Vakfı Yöneticileri de hazır bulunacak.
İstanbul’da 13 Haziran’da Haydarpaşa Garı’nda Nâzım Hikmet Kültür Merkezi tarafından “Sevdalınız Komünisttir” başlığıyla düzenlenen etkinlikte panel, konuşma ve oyunları kapsıyor. Barış Terkoğlu’nun yöneteceği panelde konuşmacı olarak Mehmet Kuzulugil, Enver Aysever ve Ulvi İçil yer alıyor. Sabancı Üniversitesi oyuncuları “Gençlik Nâzım’ı konuşuyor- Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar” adlı oyunu, “Memleketimden İnsan Manzaraları” adlı oyun izleyecek. Nejat Yavaşoğulları, Levent Üzümcü, Orhan Aydın, Engin İgüs, Yiğit Özatalay ve Dostlar Korosu’nun da içinde olduğu etkinlik saat 14.00’te başlayıp 19.00’a kadar sürecek.Nâzım Hikmet Kültür Vakfı ve Sarıyer Belediyesi’nin ortaklaşa düzenlediği etkinlikler iki gün sürecek. Sabah saat 11. 00’de Tarabya önünden denize açılarak Nazım için Boğaz’a karanfiller bırakılacak. Uniq Hall İstanbul’da Haydar Özay’ın “Nâzım Hikmet Resimleri” sergisi açılacak. Ardından Nebil Özgentürk’ün “Nâzım Hikmet Belgeseli” yayımlanacak. Nâzım Hikmet Kültür Vakfı Başkanı Kıymet Coşkun, Özgentürk’ün belgeselinde Yaşar Kemal’in ağzından ilk kez Nazım Hikmet’le ilgili anılarının yayınlanacağını söyledi. Coşkun, “Yaşar Kemal’in anılarını anlatmasını çok istemiştik. Özgentürk, sağlığında Yaşar Abi’yi konuşturmuştu ve ilk kez bu belgeselde bunu izleyeceğiz” dedi. Aynı etkinlik kapsamında müzik ve şiir etkinliği de yer alacak. Çelliİstanbul (Murat-Berk- Melih Kara) ile Altan Gördüm ve Vahide Perçin sahnede olacak. Hülya Aksular Sanat Atölyesi’nin bale öğrencileri dans gösterilerine tenor Ali Murat Erengül sesiyle eşlik edecek. Levent Üzümcü’nün oyunu ile sürecek etkinlikte Suavi ile Melike Demirağ da konuk sanatçı olarak şarkılarını seslendirecek.
Şairin doğum gününde Nâzım Hikmet Vakfı’nın bir etkinliği daha olacak. Şişli Cemil Cantaş Kent Kültür Merkezi’nde 15 Ocak Pazartesi akşamı saat 20.00’de başlayacak etkinlik Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü’nün açış konuşmasının ardından Nâzım Hikmet İnceleme- Araştırma Ödül töreni başlayacak. Ardından Dostlar Tiyatrosu, Genco Erkal ve Tülay Günal tarafından “Yaşamaya Dair” müzikli gösteri sahnelenecek. Yiğit Özatalay’ın yönetiminde Piyanoda Deniz Doğangün ile Çağdaş Engin bir dinleti sunacak.

Yılmaz Onay hayatını kaybetti
Yazar, yönetmen ve birçok ödülü olan, “FİLMATİK” ve “Oyun Değil” kitaplarının yazarı, aynı zamanda yönetmen ve çevirmen olan Yordam kitap yazarlarından Yılmaz Onay 80 yaşında yaşamını yitirdi.
YILMAZ ONAY KİMDİR?
Oyuncu olarak tiyatroya başlayan Yılmaz Onay, ilk deneyimlerini öğrencilik yıllarında İTÜ Tiyatrosu, Genç Oyuncular gibi oluşumlarda kazandı. Bir dönem Ankara Deneme Sahnesi’nde çalışıp, ilgi alanını oyunculuktan yönetmenliğe çevirdi. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda yönetmenlik yaptı. Çağdaş Sahne’nin kurulmasında yer alarak, sahneleme çalışmalarını yurt dışında da Hollanda ve Almanya’da sürdürdü. 12 Eylül’de sıkıyönetim mahkemeleri tarafından yargılandı, gözaltına alındı. Bu dönemden sonra bir süre serbest çalışmayı tercih eden Onay, yönetmen ve yazar olarak sanat hayatına devam etti. Toplumcu gerçekçi bir tiyatro adamı olan Yılmaz Onay, Türkiye’de epik tiyatronun öncülerindendir. Oyun kitapları yazmanın yanında, Bertolt Brecht, işçi tiyatrosu ve diğer çeşitli konular üstüne kuramsal kitaplar da yazdı, çevirdi ve tiyatroya uyarlamalar yaptı. Oyunları Devlet Tiyatrolarında da sergilendi. Romanı “Yazılar FİLMATİK” ve tiyatro oyunu “Sanatçının Ölümü” filme çekildi.
Cemal Süreya’yı vefatının 28. yılında özlemle anıyoruz
Türk edebiyatının önemli isimlerinden Şair Cemal Süreya 28 yıl önce hayata gözlerini yummuştu… Ünlü şair Cemal Süreya 28. ölüm yıldönümünde şiirleriyle anıldı.
Cemal Süreya Kültür Sanat Derneğince Kadıköy Barış Manço Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte konuşan Cemal Süreya’nın eşi Zuhal Tekkanat, programa gösterilen yoğun ilgiden duyduğu memnuniyeti belirtti.
Tekkanat, Ne kadar güzel, Cemal’i sevdiğiniz belli oluyor. Cemal’i de geriye kalan ve biraz zorlu bir yaşamı sürdüren ben de sizleri onun kadar seviyorum”dedi.
Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği Başkanı Seyyit Nezir de “Türkçe olağanüstü dostluk dilidir ve Cemal Süreya şunu der. ‘Türkçe’den bir kıl koparacaksın, görürsün ki içinde dünyalar akar ama acısını da dile getirir”
Şair İnci Ponat da Cemal Süreya’nın şiirlerinde kadınların yalnızca aşk imgesi olarak yer almadığını dile getirerek, “Ezilen, horlanan, sömürülen kadınların da şiirini yazmıştır. Cemal Süreya ve o kadınlar aşık olunan kadınların aksine kusurlu görünümleriyle etkilemiştir şairi” ifadelerini kullandı.

BİR PORTRE
CEMAL SÜREYA
Cemal Süreya, 1931 yılında Pülümür’de dünyaya geldi. Çocukluğunun ilk yıllarını Erzincan’da geçiren Süreya’nın ailesi, 1938 yılındaki Dersim İsyanı sonrasında Bilecik’e sürgün edildi. Cümal Süreya ilkokula Bilecik’te başladı ve daha sonra İstanbul Beyoğlu’nda bitirdi. Haydarpaşa Lisesi’nden mezun olan Cemal Süreya Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi maliye ve iktisat bölümünü bitirmiştir. üniversiteden sonra Maliye Bakanlığında müfettiş yardımcılığı ve müfettişlik, darphane müdürlüğü, Kültür Bakanlığında kültür yayınları danışma kurulu üyeliği, Orta Doğu İktisat Bankası yönetim kurulu üyeliği ve 25 yılı aşkın Türk Dil Kurumu üyeliği görevlerinde bulunmuştur. Cemal Süreya bu süre zarfında yayınevlerinde danışmanlık, ansiklopedilerde redaktörlük, çevirmenlik de yapmıştır.
Cemal Süreya Ağustos 1960′tan itibaren yalnızca dört sayı çıkarabildiği Papirüs dergisini Haziran 1966- Mayıs 1970 arası 47, 1980-1981 arası iki sayı daha çıkardı. Pazar Postası, Yeditepe, Oluşum, Türkiye Yazıları, Politika, Yeni Ulus, Aydınlık, Saçak, Yazko Somut, 2000′e doğru gibi yayın organlarında şiir ve yazılarını yayımladı.
İkinci yeni hareketinin önde gelen şair ve kuramcılarından sayılan Cemal Süreya’nın ilk şiiri “Şarkısı Beyaz” Mülkiye dergisinin 8 Ocak 1953 tarihli sayısında yayımlanmıştır. Geleneğe karşı olmasına rağmen geleneği şiirinde en güzel kullanan şairlerden birisiydi. Kendine özgü söyleyiş biçimi ve şaşırtıcı buluşlarıyla, zengin birikimi ile, duyarlı, çarpıcı, yoğun, diri imgeleriyle ikinci yeni şiirinin en başarılı örneklerini vermiştir. Ölümünden sonra adına bir şiir ödülü kondu. 1997′de de Cemal Süreya arşivi yayımlandı.

TARRİHTE BU HAFTA
Dünya şairi Nazım Hikmet Ran doğdu (15 Ocak 2017)
Dünya edebiyatında ilk modern roman sayılan Don Quijote yayımlandı (16 Ocak 1605)
Tiyatro oyuncusu, yönetmen ve Moskova Sanat Tiyatrosu’nun kurucusu Konstantin Stanislavski doğdu (17 Ocak 1863)
Roman, öykü, oyun yazarı nahid Sırrı Örik öldü (18 Ocak 1960)
Gazeteci Hrant Dink silahlı saldırı sonucu öldürüldü (19 Ocak 2007)
Reşat Nuri Güntekin’in Miskinler Tekkesi romanı Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmaya başladı (20 Ocak 1946)
1984 ve Hayvan Çiftliği romanlarının yazarı George Orwell öldü (21 Ocak 1950)