Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Antakya Kitaplığı: Savaş ve Doğum/ Yavuzer Çetinkaya Yavuzer Çetinkaya’yı Bizimkiler dizisinde izlemiş ve çok sevmiştik. Geçtiğimiz hafta, 14 Şubat, Dünya Öykü Günü’ydü. Bu anlamlı günü unutamadığım bir öykü kitabıyla kutlamak istedim. “Yavuzer Çetinkaya, tiyatro ve sinemamızın bu usta oyuncusu, sanatın pek çok alanıyla ilgilenir, kamera önünde olduğu kadar kamera arkasında da verimli […]

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Antakya Kitaplığı: Savaş ve Doğum/ Yavuzer Çetinkaya
Yavuzer Çetinkaya’yı Bizimkiler dizisinde izlemiş ve çok sevmiştik. Geçtiğimiz hafta, 14 Şubat, Dünya Öykü Günü’ydü.
Bu anlamlı günü unutamadığım bir öykü kitabıyla kutlamak istedim.
“Yavuzer Çetinkaya, tiyatro ve sinemamızın bu usta oyuncusu, sanatın pek çok alanıyla ilgilenir, kamera önünde olduğu kadar kamera arkasında da verimli olmaya çalışırdı. Senaryolar, film öyküleri, sinema yazıları dışında öyküler de yazmıştı. Savaş ve Doğum, Yavuzer Çetinkaya’nın, ölümünden kısa bir süre önce yayınladığı ve Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazandığı tek öykü kitabıdır. Halkını, barış içinde yaşamayı, hoşgörüyü, mizahı ve sanatla dopdolu bir yaşamı özleyen, anlatan Çetinkaya’nın bu unutulmaz kitabını okurumuzun dikkatine sunuyoruz. Bu arada, Yavuzer Çetinkaya’nın sinema yazılarını da yayına hazırladığımızı müjdeleyelim.” (Tanıtım Bülteninden)

Konuk Yazar: 2018 Dünya Öykü Günü Bildirisi / Feyza Hepçilingirler

İnsan zekâsı pek çok buluşu gerçekleştirdi şimdiye kadar. Zekânın bile yapayını buldu, geliştirdi. Ama yapay olarak ürettiği şeylerden hiçbirine kendisinde bulunan en önemli özelliği, duyguyu katamadı. İnsandan insana duygu aktarımını sağlayan tek şey, dün de sanattı, bugün de sanat. Sanatın ise hemen her türünde ama az ama çok öykü var. Tiyatro, sinema, opera, bale hep bir öyküye dayanır. Bir bestede, bir resimde öykü olmadığını kim söyleyebilir? Hele edebiyat… Her türüyle öyküye dayar sırtını. Şiir bir öyküyü fısıldar ya da sezdirirken deneme öyküden yola çıkar ya da öyküye varır. Yine de olay anlatımının bağımsızlık bayrağını dalgalandıran, öykü türünün ta kendisidir. İster uzun ister kısa, iyi yazılmış, güzel anlatılmış her öykü, okuru içinde bulunduğu ruh durumundan çıkarır, hiç hesapta olmayan bambaşka bir sevince, eleme, hüzne, acıya, kedere, mutluluğa bırakıverir.
Bence üç kaynağı var bu gücün. Yaşamın kendisi, her özelliğiyle insan ve bütün zenginliğiyle dil…
Yaşam durmaksızın öyküler sunar bize. Şu bıyıklarının kırarmışlığına inat, saçını simsiyah boyatmış adamın kendi kendine gülümsemesi, geçtiğini kabullenemediği gençliğinin son deminde yakalanmış bir aşkın gölgesidir belki de.
İrikıyım bir yakından ödünç alınmış sesle konuşan ufak tefek adam, bu sokak sesini ayakkabılarıyla birlikte kapının dışında bırakıyor; evine sokmuyorsa sevecen bir öyküye kapı aralar. Evde de sesinin hükmettiği gibi davranıyorsa nicesini duyduğumuz acıklı bir öykü hıçkırır o kapının ardında.
İlk kez yağmur çizmesi giyen yaşlı kadının, kimse görmüyorken yolu üstündeki su birikintisinin tam ortasına basıvermesi, üstüne başına sıçrayan çamurlu sular, zamanında o sevinci yasaklayanlara karşı atılmış bir kahkaha olduğu kadar, anlatılmayı bekleyen, ertelenmiş bir çocuk sevinci de değil midir?
Her öykü okura, kendisini sunar aslında. Öykü, insanı alır; duygular, olaylar, olgular, kırılmalar, acılar, sevinçlerle kanatlandırıp yine kendisine vardırır. Boyalı saçlarıyla kaçan gençliğinin peşinde koşan da okurdur; bangır bangır bir otorite hevesinde olan da. “O ayakkabılar kaç para? Haberin var mı?” freniyle bastırılan çocuksu isteğin fışkırttığı çamurlu suları hissetmez olur muyuz? Okura bunları anımsatan, yeniden yaşatan, bazen bir anıyla, bazen bir rüyayla buluşturan, kimi zaman yaşanıp yaşanmadığı kestirilemeyen sisli puslu bir hayale dönüştüren ise dildir. Bembeyaz bir sayfadaki yazıların boğazımızda oluşturduğu yumru, tomurlanıp dökülüveren iki damla gözyaşı, kasılıp kalan beden, birden çöken karanlık, nereden geldiği belli olmayan bir yasemin kokusu hep dil sayesinde duyurur kendini.
Öykünün çıktığı yerde de insan vardır; ulaştığı yerde de. Herkeste ayrı ayrı yaşayan hep aynı insandır belki de. Yalnızca kendisini anlattığını sanan yazarın, aslında bütün insanları anlatması gibi, daima başkalarını anlattığını sanan yazarın anlattığının hep kendisi olması bundandır. Çünkü insan bütün halleriyle öyküdür; öykü bütün halleriyle insan.
Nice öykü günlerine… Öykülerle… Öykülerden yansıyacak duygularla…
Dünya Öykü Gününüz kutlu olsun!
14 Şubat sadece sevgililer için değil, edebiyatseverler, özellikle de öykü tutkunları için de özel bir gün. Bugün, Dünya Öykü Günü…
14 Şubat denilince, kimisi hediye heyecanına düşer, kimisi iktisatçıları kıskandıracak şekilde bugünün önemsizliğini anlatmaya çalışır. Sevilen kişiye yönelik tek bir günün bu kadar özel kılınması, sanki diğer günlerin önemini azaltır gibidir. Oysa 14 Şubat sadece sevgililer has bir gün değil…
Aynı zamanda öykü tutkunlarının özel günü. Bugün 14 Şubat Dünya Öykü Günü. Bugünün kurucusu yazar Özcan Karabulut. Bu özel günün nasıl çıktığını Karabulut, şöyle anlatmıştı:
“Herhangi bir gün de olabilirdi ama neden 14 şubat olmasın? Size şaşırtıcı gelebilir, Dünya Öykü Günü olarak 12 Eylül’ün olmasını öneren şair dostlarımız da vardı. Bu öneriyi kabul edemezdik, değil mi? Sait Faik, ‘Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey’ diyor. Biz, ‘Paylaştıkça, çoğaldıkça bir anlam kazanır’ diye ekledik ve Sait Faik’in bu sözünden hareketle dünya öykü gününün kutlanacağı gün olarak 14 Şubat’a karar verdik. Ankara’da Kitapkurdu’nda ülkemizin dört bir tarafından gelen öykücülerimizle tartıştık ve bu günü benimsedik. Öyküyle, sevgiyle, Sevgililer Günü’yle birleştirilen bir gün oldu 14 Şubat. Öte yandan hiç de basit bir değerlendirme olmaz diye düşünüyorum, öykü bizim sevgilimiz aynı zamanda.”
Özcan Karabulut’un 1996 yılında çıkardığı Düşler Öyküler Dergisi, 1997 yılında Ankara Öykü Günleri’ni başlatmıştı.
Kasım 2003’te 69. Uluslararası P.E.N. Dünya Kongresi’nde kabul edilen Dünya Öykü Günü’nü de bu günler doğurmuştu. 2003’ten bu yana dek Dünya Öykü Günü kutlanmaya devam ediyor.
Bugüne dair yapılacak en güzel şey, bir öykü alıp okumak. Dünya Öykü Gününüz kutlu olsun! (gerçek Gündem)

Haftanın Şiiri
Yabancı Ve Kayravan Aşkı
Cemile el Mecri/Tunus
Kim olsa tutulurdu
Kayravan’ın aşkına?

Ordan geçen bir müridten başka
-ki yabancıdır toprağına-

Geldi, Allah’ın kitabından
Fatiha’yı okumaya
Ve kalmaya…

Kent ki, açmaz surların kapılarını,
Yabancıya…

Surların gölgesine çekti devesini,
Uzandı yattı açık havada..

Bilmiyordu hakikatin başında olduğunu…
Bilemedi,
Selam verdiğini,
Gözlerinden örtüyü çekip yanından geçerken..

Eyy.. sırların büyüdüğü,
Tüm heveslerin kaynağı,
Ruhun alımlı tuzağı
Kent!

Güvenmez gözlerine
Topraklarından geçenler..
Suyundan içse de esirler, hatta içmeseler,
Bu susatılmışlığa ölürler.. (Çev. Süha Kıyak)
* Kayravan: Tunus’un bir ili.

Haftanın Sanat Gündemi

‘Ayın Kitabı’ Komşu Yayınları
PEN Türkiye, “Ayın Kitabı” olarak ocak ayında hayatını kaybeden şair, yazar Enver Ercan’ın tüm kitaplarını ve Ercan’ın kurduğu Komşu Yayınları’nın tüm kitaplarını belirledi.
Dernekten yapılan açıklama şöyle: “60 yaşında aramızdan ayrılan üyemiz, yayın yönetmeni, editör, şair Enver Ercan’ı şimdiden özledik. Hoşgörüsü, barışçı kimliği, meşrebi, güleryüzlü ve gülersözlü oluşuyla da “Şiirimizin Bektaşisi” olarak nitelenen sevgili Ercan’ın tüm kitaplarını, büyük bir özveriyle 90. sayısına ulaştırdığı “Yasakmeyve” dergisini ve Enver’in kurup büyüterek, genç, usta birbirinden değerli yüzlerce adı yayımladığı Komşu Yayınları’nın tüm kitaplarını ayın kitabı olarak seçtiğimizi sevgiyle, ama çokça da hüzünle duyuruyoruz.

‘Edebiyatta Yersizlik Yurtsuzluk’ İzmir’de konuşuluyor
İzmir Öykü Günleri başladı. 16.sı düzenlenen Öykü Günleri’nin bu yılki onur konuğu yılların öykü emekçisi Cemil Kavukçu oldu.
İzmir Konak Belediyesi tarafından 16-17 Şubat tarihleri arasında düzenlenen İzmir Öykü Günleri dün başladı. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde gerçekleşen Öykü Günleri’nin bu yılki teması ise, ‘Edebiyatta Yersizlik Yurtsuzluk’ olarak belirlendi.
Öykü Günleri’nin ilk günü bir çok edebiyatçıyı anarak ve bir çok yazarın da Öykü Günleri’ne selam mesajları ile başladı. 2018 Dünya Öykü Günü Bildirgesinin okunmasıyla devam eden programda bildirgeyi ise Yazar Feyza Hepçilingirler seslendirdi. Hepçilingirler, insan zekasının bu zamana kadar pek çok buluşu gerçekleştirdiğini ancak yapay olarak üretilenin hiçbirinde duygunun olmadığını vurgulayarak, ‘Güvenli İnternet Günü’nde Ulaştırma Denizcilik ve Haberleştirme Bakanı Ahmet Arslan’ın sözünü kesen robota format atılmasını örnek olarak verdi. Hepçilingirler, “İnsan, zekanın bile yapayını buldu geliştirdi ama yapay olarak ürettiği şeylerden hiçbirine kendisinde bulunan en önemli özelliği duyguyu katamadı. Robotlara da katılmadı henüz biliyorsunuz, belki azarlanan robotlar üzüntü duymayı başarabilir, üzülebilen robotlar! Yetkilinin sözünü kesmeyen, keserse azarlanacağını bilen robotlar. Bakarsınız onları da biz icat ederiz” dedi.
Günün iki oturumun gerçekleşeceği Öykü Günleri’nde ilk oturum, Prof. Dr. Cafer Şen, Prof. Dr. İbrahim Şahin ve Nursel Duruel’in konuşmacı olarak katıldığı ‘Ölümünün 40. yılında Oğuz Atay’ın Issızlığı’ başlığı ile gerçekleşti. Moderatörlüğünü Hülya Soyşekerci’nin yaptığı oturumda Oğuz Atay’ın kalemi ve bugüne etkileri konuşuldu.
İkinci oturumun konusu ise “Öykünün Anayurdunda ‘Düşkaçıran ‘Bir Yazar : Cemil Kavukçu” olurken konuşmacı olarak oturumda, Jale Özata Dirlikyapan, Melike Koçak ve Müge İplikçi yer aldı. (İzmir/EVRENSEL)

Saraybosna Orhan Pamuk’a fahri vatandaşlık vermekten vazgeçti
Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna, Nobel edebiyat ödüllü Türk yazar Orhan Pamuk’a “fahri vatandaşlık” verme planından vazgeçti.
Saraybosna belediyesi, Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’a “fahri vatandaşlık” verme kararını geri çekti.
Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna, Nobel Edebiyat Ödüllü Türk Yazar Orhan Pamuk’a “fahri vatandaşlık” verme planından vazgeçti. Söz konusu onursal ödülün verilmesiyle yetkili olan, Saraybosna Belediyesi bünyesindeki komite, daha önce verdiği kararı iptal etti. Önceden 7 komite üyesinin oy birliğiyle kabul edilen kararın iptaliyle ilgili Komite tarafından henüz bir açıklama yapılmadı. Birgün)

PTT’den Sevgi Soysal kararı
“2018 Yılın Yazarı Sevgi Soysal” Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi (PTT AŞ) tarafından “2018 Yılın Yazarı Sevgi Soysal” konulu özel tarih damgalı zarf satışa sunuldu.
PTT’den yapılan yazılı açıklamaya göre, Bursa’da Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlenecek etkinlikte “2018 Yılın Yazarı Sevgi Soysal 16.02.2018 BURSA” ibareli özel tarih damgası kamuoyuna sunulacak.
“2018 Yılın Yazarı Sevgi Soysal” konulu özel tarih damgalı zarf, 2,5 lira bedel karşılığında PTT işyerlerinden, www.filateli.gov.tr internet sitesinden ve filateli cep uygulamasından temin edilebilecek. (Odatv.com)

Belleğimizdeki Kadınlar: Sevgi Soysal
30 Eylül 1936’da İstanbul’da doğdu. 22 Kasım 1976’da İstanbul’da yaşamını yitirdi. Ankara Kız Lisesi’nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nü bitirdi. 1957-1958’de Almanya’nın Gottingen Üniversitesi’nde arkeoloji ve tiyatro bölümlerinde öğrenim gördü. 1965-1971 arasında Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nda (TRT) program uzmanı olarak çalıştı.
1972’de siyasal nedenlerle tutuklandı, bir yıl hapse mahkum edildi. Cezaevinden sonra Adana’da iki buçuk ay sürgünde kaldı.
1956’da Özdemir Nutku ile, 1965’te Başar Sabuncu ile evlendi. Üçüncü eşi Mümtaz Soysal ile cevaevinde iken tanışıp evlendi.
Bazı yazıları “Nutku” ve “Sabuncu” soyadlarıyla yayınlandı. 1961’de Ankara Meydan Sahnesi’nde Haldun Dormen’in yönettiği “Zafer Madalyası” adlı oyunda tek kadın rolünü oynadı.
Edebiyata öykü ile başladı. İlk öykü ve yazıları 1960-1964 arasında Dost, Yelken, Ataç, Yeditepe, Değişim dergilerinde yayınlandı. İlk dönem eserlerinde bireyin ruhsal durumlarını işledi. 1965-1969 arasında özellikle Papirüs ve Yeni Dergi’de yayınlanan öyküleriyle yeni bir tarza yöneldi. Kadın-erkek ilişkilerini, kadın sorununu, ağırlıklı olarak da 1960 sonrasında yaşanan sosyal ve siyasal olayları ele aldı. Gerçekçi toplumcu öykü ve romanlar yazdı. Öykü ve romanlarının yanısıra röportajlar, çeviriler yaptı. Yeni Ortam ve Politika gazetelerinde günlük köşe yazıları yazdı.
Sevgi Soysal’ın Eserleri:
Roman: Yürümek (1970)/Yenişehir’de Bir Öğle Vakti (1973)
Şafak (1975)/ Hoş Geldin Ölüm (1980, ölümünden sonra)/Bütün Eserleri (8 cilt, 1986)
Öykü: Tutkulu Perçem (1962)/Tante Rosa (1968)/Barış Adlı Çocuk (1976)
Anı: Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu (1976)
Deneme: Bakmak (1977)
Ödülleri: 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması Başarı Ödülü Yürümek ile
1974 Orhan Kemal Roman Armağanı Yenişehir’de Bir Öğle Vakti ile Sevgi Soysal

Okuma Önerileri
1.Ya Şiir Olmasaydı/ Abdulkadir Budak/ Yazılı Kağıt Yayınları
2.Şairaneden Şiirsele/ Murat Belge/ İletişim Yayınları

Exit mobile version