Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Antakya

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Antakya Kitaplığı: Maviler içinden bir garip Orhan Veli/İsmail Cem DOĞRU
“Maviler içinden bir garip Orhan Veli
İsmail Cem Doğru, ‘Orhan Veli – Unutabilmek Maviler İçinde” kitabında Türk dilinin temelini şiirin oluşturduğu ve bugünün modern şiirini Orhan Veli ve arkadaşlarının kurduğu düşüncesini öne çıkarıyor (Gizem Biçer)
İsmail Cem Doğru’nun Kasım 2017’de İndie Yayınları’ndan çıkan ‘Orhan Veli – Unutabilmek Maviler İçinde’ adlı eseri okuyucuya 124 sayfalık samimi bir Orhan Veli yolculuğu vadediyor. Kitap on dokuz kısa bölümden oluşan bir biyografik roman. Orhan Veli’nin 12 Nisan akşamı dünyaya gelişiyle başlayan hikâye bizi, daha ilk sayfadan, tanıdığımız ve alışık olduğumuz Orhan Veli’yi bir kez daha ve bu kez somut verilerle gözümüzde canlandırmaya davet ediyor.
Yazar, bu kısa biyografik romanında kronolojik yapıya sadık kalmış ve şairin doğumuyla başlattığı yaşam öyküsünü ilkokul, lise ve üniversite yıllarından ölümüne ulaştırarak sonlandırmış. Kitap boyunca yazarın takındığı genel tutum, Orhan Veli’nin bir kazayla son bulan yaşamının da edebî yeteneklerinin ilk sinyallerinin de aslında çocukluktan kendini belli ettiği düşüncesinin ayrıntılarını okuyucuya sunmak yönünde. Yaşam öyküsünün bu kısmında, Orhan Veli’deki edebî eğilimleri ilk fark eden ve onu bu konuda teşvik eden öğretmen Sedat Bey, herkesin yaşamını bir biçimde etkilemiş öğretmenlere atıfta bulunması bakımından tanıdık bir doku katmış hikâyeye. Yazar, Orhan Veli’nin kişiliğiyle özdeşleşmiş şiirlerini kitabın dokusuna işleyerek kitabın dilini kurguluyor. “Şiirler yazıp eskiler alıyorum / Eskiler verip musikiler alıyorum / Bir de rakı şişesinde balık olsam!” gibi Orhan Veli imzalı daha pek çok dizeden de aşina olduğumuz balık, rakı, deniz imgeleri kitabın görsel estetiğe verdiği özeni ortaya koyuyor. Yanı sıra çocukluktan başlayan ve kardeşi Adnan’ın da ortaklığıyla âdeta bir tutkuya dönüşen deniz sevdasından söz ederken okuyucunun hayallerini sınırlandıran bir yol oluşturmanın da önüne geçmiş oluyor.
Beşinci bölümün “Ankara’yı İstanbul’a bağlayan gerekçeler ve gerçekler arası yerde duruyordu mevsimler” cümlesiyle başlaması İsmail Cem Doğru’nun bir şairin romanını şiirsel bir dille ancak bunu zorlamadan, dilin doğal akışı çerçevesinde sunmak gayesi içinde olduğunun bir örneği. Okuyucuyu sıkmayan, bunaltmayan, insanda kitabı bir yerinde bırakma isteği uyandırmayan; akıcı, samimi bir dille yazılan roman, Türk edebiyatının Ahmet Hamdi Tanpınar, Sabahattin Eyuboğlu, Nurullah Ataç, Nâzım Hikmet gibi belkemiklerinden anekdotlar da içerdiği için edebiyat sevdalılarının bir parçası olmayı çok isteyeceği bir masanın da tablosunu çizmiş oluyor. Böylece okuyucuya keyifli bir okuma deneyiminin kapısından içeri sızmak kalıyor.
Yazar ‘Orhan Veli – Unutabilmek Maviler İçinde” kitabında Türk dilinin temelini şiirin oluşturduğu ve bugünün modern şiirini Orhan Veli ve arkadaşlarının kurduğu düşüncesini öne çıkarıyor. Bunu yaparken de uluslararası ve içsel politik, toplumsal sorunlara ince ince dokunmayı ihmal etmiyor. Lise yıllarına denk gelen harf devrimini öğrencileriyle tartışan Ahmet Hamdi Tanpınar, İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşananlar, azınlıkların yaşadığı sorunlar dönüşüm sürecinin birer tanığına dönüşüyor. Dönemin siyasal ve toplumsal yapısı üzerinden anlatılanlarla bugünün siyasal ortamı arasında kurulan izomorfik denklem, şiirinden tanıdığımız Orhan Veli portresiyle pek uyuşmuyor. Ancak bu çelişkiyi Orhan Veli’nin yaşamındaki ayrıntılar ortadan kaldırıyor. Aç kalmak pahasına otoriteye başkaldırması, her şeyi kendi çizgisine çekme mücadelesi ve genellikle bu konuda başarılı oluşu etkileyici bir kurguyla ortaya koyuluyor.
Her şeye rağmen kitapta bazı olumsuz yanlar da dikkat çekmiyor değil. Yazarın Orhan Veli’yi Türk edebiyatındaki yeri üzerinden açıklama çabası onun kişiliği ve özel yaşamı açısından bazı boşluklar oluşturmuş. Orhan Veli ve şiirleri arasındaki ilişkiyi hiç bilmiyoruz örneğin. Orhan Veli şiirleri bize kendisiyle şiirleri arasında koruma altına alınmış özgün bir dünya olduğunu işaret eder. Orhan Veli ile şiiri arasına sıkışmış tüm ayrıntılardan arındırılarak yazılmış bir kitap, haliyle içinin doldurulma beklentisi yaratan unsurlar barındırıyor. Bir defa her şiirinin bir öyküsü olduğunu bildiğimiz Orhan Veli, kitapta şiirlerini tanrısal esinle oluşturan bir büyük karakter gibi betimlenmiş. Yazarın bunu yapmak istediğini söylemek güç… Ama sonuç olarak ortaya çıkan eser, daha özenli bir son okumayla bu açığı tanımlayabilirdi izlenimi yaratıyor.
Ayrıca bazı teknik ayrıntıların daha özenli bir kontrol gerektirdiğini de söylemek gerekiyor. Bölümler arasındaki hızlı geçişlerin bir karmaşa ortamına sebebiyet vermesi gibi durumlara rağmen Türk şiirine damgasını vurmuş bir şiir döneminin kahramanlarının lise yıllarına dayanan dostluklarını, bu şiir akımının nasıl ve hangi şartlarda doğup geliştiğini, varlığını sürdürdüğünü merak edenler için nesnel görüntüsünde, derinlikli bir kaynak kitap çıkmış ortaya.” (Birgün Gazetesi)

Konuk Yazar: Amip Kıza Mektuplar/ Musafa Akyürek
Amipciğim,
Alman şair- yazar Günther Eich, ‘benim için yongalar ağaçlardan daha değerlidir’ der.
Düşünsene…yaprağı, çiçeği, yemişi sırtlayan dal, yonganın yanında nasıl da önemsiz hale geliyor. Hatta gövde bile değersiz kılınıp, o yer yer çatlamış, sertleşmiş, koyu kahverengiden siyaha çalan pul pul yonga ne de çok yüceltmiş kendini.
İroni bu…yerden yere vururken yücelten, yüceltirken alçaltan, alaşağı eden…
Ve şairin dilinde imgenin iksirinde;
Gövdesine söz geçiremeyen
Ağaç ki dervişi yongasında
Olsa da gazel halinden belli
Yaprağının anlaşılmaz tavrı’
şeklinde şiirleşen ironi.
Bence Eich, burada absürt denilebikecek bir tavır takınarak dünyanın çirkefliğiyle alay ediyor. Çünkü o, bizzat 2. Dünya Savaşı’na katılmış, ölümleri ve ölümlere beş kala serenomileri yaşamış, yaşamakla kalmamış yazıya da dökmüş…
İnventur başlıklı şiiriyle savaşın ardında kalan, insana değen öteberi ve benzeri maddelerle ilişkilendirerek o acımasızlığı ironik tarzda somutlaştırmıştır.
Söylediklerimi bir de şairin dilinden dinleyelim…

‘Dies ist mein Notizbuch
Dies meine Zeltbahn
Dies ist mein Handtuch
Dies ist mein Zwirn.’*

Böyle işte sevgili Amip…
Böyle, yaşam denen gel-gitlerimiz.
Ama ben nedense, yongayı yaşanmışlık ve hatta bilgelik olarak kabul ederim. Bir çeşit damıtık iksir.
Nitekim, senlice …senlice kıvama gelmeyince asmada koruk, salkımda taneler, o zaman ne şarap olur ne de mey…
Ve meyhane yapayalnız kalır, gecenin bir vaktinde.
Aşığı ve maşuğu olmayan meyhaneye meyhane denir mi Amip? Hani çırasız yanan yonga örneği…
Eh, sakisi de olmaz böyle mey-ha-ne-le-rin!
Ama asıl beni düşündüren sensin be Amip.
Hani, o ‘cam buğumuz baş aşağı/ mor çerçeve sır resmimiz’ var ya…
İncecik parmakların kadifemsi kavrayışla anlamlandırdığı kadeh…Kırmızı şarap esrikliği, parlak kestane rengi ve bunların süslediği saç bukleleri… bütün bunların çevrelediği güzellik…
Yanaklardaki allığın ortaya çıkardığı yüz. Ve o yüzün binlerce ayçadan oluşan ışıltısı.
İnci beyazlığının dudak bahçendeki karanfillerle vals saatleri.
O güzel yüzün ne ‘Şiraz Gülü’ ne de ‘Martine Donelle’ gülüyle kıyaslanamayacak gizemi…
Yani sensin işte, Görünmez Gürünen.
Işığı içine, gökkuşağının yedi rengini yürek paresine alan yongasın işte.
Dokunamam sana Amip.
Derin vadinin en dibinde ben, yüksekçe duvarın, tırmanılamayacak duvarın ucunda ‘Şarapnel Gülü’ SEN…
Bir öykü var, blirsin Amip…
Derler ki, maşuk ışık, aşık da kelebek…
Döner durur hep o hercai kelebek. Işığa yaklaşır, incecik kanadı değince alazın keskin diline, büyük bir acıyla gerisin geri çekilir, geldiği yere…
Mum kendi ateşiyle etrafını aydınlatınca, erir de bir yandan. Aşık kelebek, kanadının acısıyla bakar durur maşuğuna.
İşte, Aşık-Maşuk öyküsü…
Şöyle de bağlanabilir söz;
‘Beni candan usandırdı cefadan yar usanmaz mı
Felekler yandı ahımdan muradın şem’i yanmaz mı.’
(Fuzuli)
¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬¬
*İşte not defterim
Bu da çadır bezim
Ahacık mendilim
Bu da iğne ipliğim
(Çeviri: Mustafa Akyürek)

Haftanın Şiir
Kadınların Kentleri: Cemile El Majiri/ Tunus

Tümü yalan söyledi, bilmeden,
Sahip olduklarımıza dair bir sırrı ve
Nelere doğru ilerlediğimizi…

Ve kavuşamadılar,
Bizden olan sevginin sırlarını bilme zaferine…

Kadınların kentlerinde,
Eşiği dahi aşamadılar…
* * * * * * *
Avukatlar ki, yalan söylediler,
Sandılar da, evhamlandılar da,
Uğraştılar; ancak, büluğa eremediler…
Yükleri de ham kaldı,
Ne yürüdüler ne de durdular!
* * * * * * *
Kadın kentleri gariptir,
Kastedenlere olgunlaşmamış bir yol…
Surları,
Gönüllerde yüksek…
Tılsımlıdır kapıları,
Ve pencereleri zihinlerde açık…
Cinlerin avucuna emanet edilmiş,
Kilitleri…
Ve kibirlere vurulmuş,
O gizli geçitleri..

Ki, ne kalelerin kilitlerini açabildiler,
Ne de girebildiler
Tılsımların ve kibirlerinin,
Hurafelerin ve garipliklerin kentlerine!
(Çev. Süha KIYAK)

Haftanın Sanat Gündemi
Yazar, Psikiyatrist Engin Geçtan vefat etti
Uzmanlık alanı psikiyatri olan, romancı ve yazar Prof. Dr. Engin Geçtan İstanbul’da 86 yaşında vefat etti. Geçtan’ın cenazesi Teşvikiye Camisi’nde kılınan cenaze namazının ardından vasiyeti üzerine İzmir’de Karşıyaka mezarlığında toprağa verildi. Psikiyatri alanının en güçlü isimlerinden biri olarak tanınan Engin Geçtan klinik çalışmalarını psikoterapist olarak da sürdürüyordu.
12 Ocak 1932’de İzmir’de dünyaya gelen Engin Geçtan ilk, orta ve lise eğitimini İzmir’de tamamladı. 1956 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olan Geçtan, psikoloji ve nöroloji dallarında ABD’de New York ve Columbia üniversitelerinde beş yıl süreyle uzmanlık eğitimi gördü. 1974’te profesörlüğe yükselen Geçtan, ODTÜ, Ankara, Boğaziçi ve Marmara üniversitelerinde öğretim üyeliğinde bulundu. Ayrıca, bir yandan psikiyatr olarak mesleğini icra ederken, bir yandan da çeşitli türlerde kitaplar kaleme aldı. Geçtan’ın Metis Yayınları tarafından yayımlanmış ‘Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar’, ‘İnsan Olmak’, ‘Psikanaliz ve Sonrası’, ‘Varoluş ve Psikiyatri’, ‘Kırmızı Kitap’, ‘Dersaadet’te Dans’, ‘Bir Günlük Yerim Kaldı İster misiniz?’, ‘Kimbilir?’, ‘Kızarmış Palamutun Kokusu’, ‘Hayat’, ‘Tren’, ‘Seyyar’, ‘Kuru Su’, ‘Zamane’, ‘Mesela Saat Onda’, ‘Rastgele Ben’, ‘Orada, Bir Arada’ adlı kitapları bulunuyor. (Hürriyet)

Edebiyatın usta kalemi Yaşar Kemal anıldı
Yaşar Kemal Vakfı, “Edebiyat ve Yaşam” buluşmalarında usta yazarı anıyor…
Yaşar Kemal Vakfı, usta yazarın aramızdan ayrılışının 3. yılında, Sarıyer Belediyesi’nin desteğiyle; panel, sergi ve dinletiden oluşan bir anma program gerçekleştirdi.
“Edebiyat ve Yaşam” konu başlıklı anma etkinliği, Sarıyer Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde, 24 Şubat 2018 Cumartesi günü yapıldı. Yaşar Kemal’in her fırsatta dile getirdiği, yaratıcılığı besleyen, eğitime ve gençlerin edebiyatı, yaşamına katmasının önemine olan inancından yola çıkılarak düzenlenen program, üç bölümden oluşuyor.
YAŞAR KEMAL’İN IŞIĞINDA POSTER SERGİSİ
Buluşmanın başlama saati 14:00’te, Edebiyat Eğitiminde Yaratıcı Yöntemler başlıklı ilk bölümünde, yaratıcılığı besleyen eğitim modeliyle, gençlere okuma kültürü kazandırmanın yolları tartışılacak. Yaşar Kemal Vakfı’nın geçtiğimiz yıl başlattığı “Öğretmen Buluşmaları”nda paylaşılan yaratıcı deneyim ve yöntemler, saat 17:00’de açıldı. “Yaşar Kemal’in Işığında Poster Sergisi”nde izlenebilecek. Saat 18:00’de başlayacak Dinleti bölümünde ise, “Toplumda bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan korkunun destansı romanı” olarak anılan “Tek Kanatlı Bir Kuş”, Atilla Birkiye’nin düzenlemesiyle; Tilbe Saran, Atilla Şendil, Hakan Gerçek ve Metin Belgin tarafından okuma tiyatrosu olarak sunuldu.
Yaşar Kemal Vakfı, ülkemizde ve dünyada yaratıcılığın, bağımsız, özgür ve özerk düşüncenin gelişmesine katkıda bulunmak amacıyla kuruldu. Vakıf bu doğrultuda, yaratıcı yöntemlerle, Yaşar Kemal’in edebiyatıyla ilgili yeni çalışmalar yapmak isteyen eğitimcilerin etkinlik ve çalışmalarına katılıyor ve destek veriyor. Okuma kültürünün yerleştirilmesine katkıda bulunmayı hedefleyen vakıf; edebiyatı, gençlerin hayatının bir parçası haline getirmek için uğraş veren öğretmenlerin deneyimlerinin paylaşılacağı, yeni fikirlerin geliştirileceği ortamlar yaratmaya odaklanıyor.
‘Tek kanatlı bir kuş’
Toplantının son bölümde ise “Toplumda bulaşıcı bir hastalık gibi yayılan korkunun destansı bir romanı” olarak anılan “Tek Kanatlı Bir Kuş”, okuma tiyatrosu olarak sunulacak. Okumalar Atilla Birkiye’nin düzenlemesi ve Metin Belgin’in yönetimi ile Tilbe Saran, Atilla Şendil, Hakan Gerçek ve Metin Belgin tarafından gerçekleştirilecek. (Cumhuriyet)

Sabahattin Ali Karşıyaka’da anıldı
Karşıyaka Belediyesi Şimşek Sanat Merkezi’ndeki etkinlikler sergi açılışı ile başladı. Sonrasında ise Hülya Soyşekerci ve Veysel Çolak’ın katılımıyla bir söyleşi gerçekleştirildi.
Karşıyaka Belediyesi, Sabahattin Ali’yi doğum gününde sergi ve söyleşi ile andı. Karşıyaka Belediyesi Hikmet Şimşek Sanat Merkezi’ndeki etkinlikler sergi açılışı ile başladı. Sonrasında ise Hülya Soyşekerci ve Veysel Çolak’ın katılımıyla bir söyleşi gerçekleştirildi. Karşıyaka Belediyesi Şiir Atölyesi üyeleri de etkinlikte yer aldı. Gecede, Sabahattin Ali’nin şiirlerinden bestelenmiş müzik dinletisi de sunuldu. Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar “Geçmişimize değer katan unutulmaz isimleri genç nesillerle buluşturmak ve geleceğe taşımak için çalışıyoruz. Sanatın başkenti Karşıyakamızda Sabahattin Ali gibi önemli bir ustayı anmaktan mutluluk duyuyoruz” dedi. (Birgün)

Okuma Önerileri
1.Şark Belleği/ Hüseyin Ferhad/ Yky
2.Söz Uçar/Nedim Gürsel/ Dk
3.Muhabbet Şifadır/ Cengiz Güleç- Ahmet İnam/ Nar Yayınevi

Tarihte Bua Hafta
Şair Hasan Hüseyin Kormazgil öldü (26 Şubat 1984)
“Amcabey”, “Efruz Bey”, “Dalkavuk” gibi tiplerin yaratıcısı karikatürist Cemal nadir Güler öldü. (27 Şubat 1947)
Araba Sevdası yazarı Recaizade Mahmut Ekrem doğdu. (1 Mart 1847)

Hafta Sonu Önerileri
Hadi Be Oğlum
Bora Egemen’in yönettiği; Kıvanç Tatlıtuğ, Alihan Türkdemir, Sezai Aydın’in oynadığı özgün bir yapım.
“Bir balıkçı olan Ali, hayatını küçük oğlu Efe’ye adamıştır. Ali’nin bu hayatta tek tutunduğu dal oğlu Efe olsa da, Efe diğer çocuklardan farklıdır. İletişim sorunu olan Efe, gülüp oynayan, duyduklarına tepki verebilen bir çocuk değildir. Oğluyla bağ kurmaya çalıştıkça daha da yalnız hisseden Ali’nin en büyük isteği ise, oğlunun onu anladığını bilmektir.”
Konak sinemalarında gösterimde olan film, hafta sonu için güzel bir seçim.