Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı: Kadının Adı Yok/ Duygu Asena
“Duygu Asena, bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyetii kadın olarak belirlenmiş, herkesin üç aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor. Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hıslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyor. Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da…Ne pahasına olursa olsun!(arka kapak yazısı)
Konuk Yazar: Yaşar Kemal’de Doğa Ve Çukurova/Ferhat İşlek
Yine ona göre, her kompradorluk düzeni diktatörlüğü içinde barındırır. Fakat en önemlisi bu düzende yaratılan tüm değerler güme gider.
Kendi deyimiyle bu hayhuyda güme giden toprağımızdır, doğadır. Çünkü bunların geri dönüşü yok. Bugün bu nedenle toprak ve doğa dünyanın bir numaralı sorunu olmuştur.
Yaşar Kemal “Doğayı Öldürmek” başlığı ile ele aldığı yazıda bu konuda şöyle devam ediyor:
“Türkiye’nin doğasını öldürdüler derken bu bir gerçektir. Türkiye kalkınıyor derken bu bir yalandır. Kalkınma kılı kılına bir bütündür. Bir ulusun doğası öldürülürken başka bir yönü dirilebilir mi? Türkiye’de erozyon, toprak aşınması bir felaket halinde. Seller, kuralık bunun sonucu. Daha da artacak”
Yaşar Kemal kaygılarında yerden göğe haklıydı. Çünkü o can damarı kesilmiş bir yurdun toptan kurtuluşuna işaret ediyordu. Ve toprağı diriltmek içindi bu kaygıları.
O, toprağın, suların, doğanın öldürülmesini savaşlardan daha büyük bir yıkım olarak görmekteydi. Doğanın bitmesi insan soyunun bitmesi demekti.
Yaşar Kemal’in romanlarında olsun, öykülerinde olsun, amacı okuyucuda doğayı duyumsatmaktı. İnsanların doğaya böyle sahip olabileceğini düşünüyordu. Aynı şekilde yaşadığınız ülkeyi anlayabiliyorsanız ülkenize de sahip çıkıyorsunuz anlamı çıkardı.
O bir söyleşide; “Vatan önce sağlıklı bir topraktır. Vatan çayır çimenleri, çiçekleri, böcekleri, kuşları, sularıyla daha binlerce öğesiyle bir bütündür” demişti.
Ve eklemişti; “Bu topraklar yalnızca bizim değil insanlığın da toprağıdır”
Yaşar Kemal’in doğayla ilişkisini anlayabilmek için onun doğup büyüdüğü ortamın bilinmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü o, doğa içinde doğup büyümüştü. Türkülerle, masallarla da düşlerini geliştirdi. Bunları romanlarına yansıttı.
İnsan soyundaki öldürmeyi, sömürüyü, kötülüğü bilmesine rağmen, insanoğlunun yarattığı karanlığın fakında olmasına rağmen, dünyaya geldiğine ve yaşadığına sevinmişse, o sevinçle göçüp gitmişse, bunun nedeni doğayla yakın bir dostluk kurmuş olmasındandır.
O, göçmen bir ailenin çocuğuydu. Luvan aşireti 1.Dünya Savaşı yıllarında 1,5 yılda Van’dan gelip Diyarbakır, Urfa üzerinden Çukurova’ya yerleşmişlerdi. Kötülüklerden, acılardan, yoksulluktan, salgın hastalıklardan, sıtmadan, daha 5 yaşındayken babasız kalmaktan çok çekmişti. Bunlara rağmen ayakta kalıp, onca üretim yapmasını doğanın dilini bilmiş olmasına bağlamak gerekli.
Ona göre insanlık umutsuzluktan umut ürete ürete bugünlere gelmiştir.
Yaşar Kemal’in edebiyatımıza katkıları çok büyük. Fakat insanın zorluklara direnmesi noktasında da öğretileri yadsınamaz. Düşündüğümüzde doğada hangi canlı bunalıma düşüyor! Rüzgârla savrulan bir tohum iyi bir toprağa düşmedim diye küsmüyor, taş arasında da filizleniyor. Bir akarsu önüne engel mi çıktı, o engeli aşamıyor mu, yanlardan yanlardan akıp gidiyor denizine.
Pirinç tarlasında çalışırken, su bekçiliği yaparken; traktör, biçerdöver sürücülüğü, öğretmen vekilliği, pamuk ırgatlığı, tabelacılık gibi daha pek çok iş yaparken yazmayı tutku haline getirmiş biri o.
“Köyüm Çukurova’nın karnına doğru yürümüş kayalık bir dağın koyağında kurulu. Kayalar çok mavi çok mor. Önünden Ceyhan akıyor. Koyağın günbatısındaki sivri kayalığın üstünde bir ortaçağ kalesi var. Ceyhan Irmağı’nın ötesi Akdeniz’e kadar hep deniz gibi gözüken, mavileyen düz ova. Bu ova mevsimine göre çok sarı, çok yeşil oluyor. Ama her zaman günün bir kaç saatinde de olsa bir mavi görmek mümkün” (YAŞAR KEMAL KENDİNİ ANLATIYOR-Alain Bosquet İle Konuşmalar)
O, “Yaşar Kemal yurdunun ve Ortadoğu’nun tartışılmaz sesi” diyen Alain Bosquet’a bunları söylüyordu doğduğu köy için.
Çukurova’nın karnına doğru yürümüş kayalık bir dağın koyağında kurulan bu köy, Yaşar Kemal için Kilikya’nın bir parçasıdır. Kilikya’nın şimdiki adı Çukurova. Çukurova bir çöküntü ovası değil, bir birikinti ovasıdır. Ceyhan’la, Seyhan’la, irili ufaklı nice çay, dere ve sel sularıyla oluşmuş bir birikinti ovası…
Yaşar Kemal, köyün yakınındaki kayalıklardan başlayan büyük bir bataklıktan söz ediyor doğduğu köyü anlatırken. Bu bataklık Akçasaz bataklığı. Şimdi olmayan bu bataklıkta yüzlerce kuş türü mevcutmuş. Köyündeki kayalıklardan da yüzlerce kartal uçuşurmuş. Kara kartallar, kızıl kartallar… Ayrıca flamingolardan söz eder.
Bir yazısında da köyündeki kelebekleri bulutlara benzetiyor. “Kelebekler bulutlar gibi uçuşuyorlardı” diyor.
Ve şöyle ekleme yapıyor:
” O kadar çok kelebek vardı ki, buralarda bütün bahar, bütün sonbahar kuşlar kelebekler rüzgârlar gibi esiyorlardı”
Kendi köyünü ve köyün çevresini bütün doğal unsurlarıyla anlattıktan sonra sonuç olarak şunu söylemiştir:
“O gündür bu gündür bütün düşlerim ak bulutlu ve renklidir”
Burada arılarla, çiçeklerle kaynaşmış bir Yaşar Kemal çocukluğunda söz ediyoruz.
Boncuklu arılar, kuyruklarında mor, kırmızı, yeşil mavi, sarı halkalar vardır. Ekin Böceği, uçarken kanatlarının altı kırmızıdır. Işıltılar saçar. Sabahleyin kalkar bu böceklerden toplar güneşin altında uçurur. Karıncalar, onlarla da dostluk kurardı. Özellikle atlıkarıncalar. Tarlalarda bir atlıkarınca görse peşi sıra giderdi.
Çiğdemler, kengerler, kayalıklardaki nergizler, sümbüller, mersin çalıları, gelincikler hepsiyle dosttu arkadaştı.
Bir ara gözü keklikten başkasını görmez oldu. Su kabağında beslediği keklikler…
İşte bütün bunlar onun düşlerini ak bulutlu ve renkli yapmıştı.
Hiç kuşku yok ki onun düşlerini oluşturan Çukurova doğasıdır.
Yaşar Kemal, “Hüyükteki Nar Ağacı”nda Çukurova’yı doğayla birlikte şöyle tanımlar:
“Gün doğarken tepeden tırnağa çiçek açmış narın çiçeklerinin alı, suya vurmuştu. Su apal akıyor, bütün ovayı, sarı otları, pembe hatmileri, sığırkuyruklarını, ışıltılı firezleri, mor kayalıkları, Ceyhan ırmağını, ırmağın kıyılarına serilmiş çakıl taşlarını, böğürtlen çalılarını, kamış köklerini, yemyeşil, yeşilden patlamış çeltik tarlalarını ala boğuyordu. Nar ağacından ovaya yayılan al, bir uçtan bir uca, ovada bir çakarak, sonra tostoparlak olup, Toros dağlarına yukarı sünüp yitiyordu.
Tan yerleri ışıyor, Gavurdağlarının başı ağardı ağaracak, Düldül dağı toptan, tepeden tırnağa bir ışık seline batmış, kırmızı bir bakırda buğulanırken, otçu Hasan, sırtında koskocaman torbasıyla upuzun bir böğürtlen kümesinin arkasından “Ahmet, Ahmet, oğlum bostancı Ahmet” diye bağırarak bitiverdi.”
Yılanı Öldürseler’de ise Anavarza’dan, Düldül Dağı’ndan ve Ceyhan’dan söz ediyor.
“Anavarza kayalıklarının üstünde kartallar dönüyordu, kanat kanata. Çirişsikleri çiçeklerini güneşe uzatmışlardı, ak. Uzaklarda bir bulut bu yana savruluyor, gölgesi bataklık yerini yalayıp Dumlu üstüne kayıp gidiyordu. Çirişsikleri çiçeklerinde arılar, kara, yanardöner arılar, sarıca, bal arıları, boncuklu, mavi arılar… Mavi kengerler dikenlerini kayalıkların arasından som mavi çıkarmışlardı. Hasan kayalıkta bir keklik gibi kayıyordu.
Ceyhan suyu azalmış, gümüş pırıltısında akıyordu. Yarlarda gurruk kuşları ardındaydı. Hasan, sabahlardan akşamlara, akşamlardan sabahlara kadar gurruk kuşlarının deliklerinin ağzında bekliyordu. İnce gözenekli ağlar bulmuştu, onları yılan deliği gibi, yara oyulmuş deliklerin ağzına torba gibi asıyor, delikten çıkan kuşlar da bu ağın içine düşüyorlardı.
Uzakta Düldül dağı, bakır renginde tütüyordu. Pıtrak kokuyordu ortalık. Bir sıcak çağıldıyordu Anavarza kayalıklarından akarsuya doğru. Su gümüş bir buğuda sallanıyordu ötede. Uzaklarda uçuşuyordu.”
Ağacın Çürüğü’de ise yaz mevsiminde Çukurova’nın sapsarı kesildiğini belirtiyor.
“İyice anımsayamıyorum, bilmem Adana’da da çiçek yapar mıydı? Haziran, temmuz aylarında Çukurova sapsarı kesilir. Güneş, tarlalar, sular, ağaçlar, tozlar, yağan yağmurlar, bu aylarda pek yağmur yağmaz ya, her şey sapsarıdır.
Bu sarılığın içinde belki bir adam boyu, belki de az daha kısa devedikenleri, çok mavi bu sarının üstüne konar. Nereden bakarsan bak, upuzun, güzel, taze, serin bir mavi, sarının ortasında balkır. Şimdi şu anda belki de doğayı, belki de bir Abidin Dino resmi anlatıyorum size.”
HAFTANIN ŞİİRİ
Merhaba/Yaşar Kemal
Dünyanın Ucunda bir gül açılmış
Efil efil esen yele merhaba
Karanlığın sonu bir ulu şafak
Sarp kayadan geçen yola merhaba
Gün be gün yüreğim ulu yalımda
Engel tuzak kurmuş bekler yolumda
Zulümlerde işkencede ölümde
Bükülmeyen güce kola merhaba
Acıda kahırda çekmiş geliyor
Güneşten boşanmış kopmuş geliyor
Bir ışık selidir sökmüş geliyor
Nazım usta coşkun sele merhaba
Alınacak Anadolu’nun öcü
Yerde kalmıyacak çekilen acı
Açıldı geliyor şafağın ucu
Şu doğdu doğacak güne merhaba
Selam olsun dört bir yana merhaba
Akan kana düşen cana merhaba
Hesap sorulacak güne merhaba
Türküler söyleyen dile merhaba
HAFTANIN SANAT GÜNDEMİ
Yaşar Kemal, ölüm yıl dönümünde köyünde anıldı
28 Şubat 2015’te hayatını kaybeden Yaşar Kemal, doğum yeri olan Osmaniye’nin Hemite köyünde ölümünün 3’üncü yıl dönümünde anıldı.
Yaşar Kemal Çukurova Kültürünü Yaşatma Derneği (YAŞAD) ile Osmaniye Ozanlar Şairler Yazarlar Derneği (OŞYAD) tarafından, Yaşar Kemal Parkı’ndaki Kültür Evi önünde anma etkiliği yapıldı. Sağanak altında düzenlenen programda Yaşar Kemal’in özgeçmişinin akatarıldığı konuşmanın ardından Hemite Köyü İlk ve Ortaokulu öğrencileri, Yaşar Kemal’in şiirlerini ve ağıtlarını okudu. Osmaniye Ozanlar Şairler ve Yazarlar Derneği’nin “Osmaniye’nin dünkü çocukları” ekibi ise siyah ilkokul önlüklerini giyerek Yaşar Kemal’in sevdiği “Kiriştek çevirme”, “Mendil kapmaca” ve “Yağ satarım bal satarım” gibi çocuk oyunlarını sergiledi. Ozanlar ve aşıklar ise Yaşar Kemal’in sevdiği türküleri yorumladı. Etkinliğe katılanlar Yaşar Kemal Kültür Evi’ni gezip, İnce Memed Anıtı’na karanfil bıraktı. OŞYAD Başkanı Mustafa Bardak “Dünyaya Osmaniye’nin adını duyuran Yaşar Kemal’i yarım saatlik ya da bir saatlik bir programla anmak tabii ki yeterli değildir. Entikinliğin düzenlenmesinde emeği olanlara teşekkür ediyoruz” dedi. (DHA)
Manisa’da Niobe Ödülü Cengiz Bektaş’a verildi
Evrensel gazetesi yazarlarından olan Mimar Cengiz Bektaş, onur konuğu olarak katıldığı Manisa Şiir Günleri etkinliğinde Niobe Ödülünün sahibi oldu.
Manisa Şiir Günleri etkinliği Manisa İkiz Kulelerde gerçekleştirildi. Etkinliğe çok sayıda sanat sever ve şiir dostları katıldı. Işıl Soğukpınar’ın sunumuyla gerçekleştirilen program, Manisa Güzel Sanatlar Lisesi Müzik Öğretmeni Mesut Barış’ın seslendirdiği türkülerle devam etti. Programa davetli şairlerin şiirlerini seslendirmesinden sonra gazetemizin de yazarlarından olan Mimar ve programın onur Konuğu Cengiz Bektaş ile şiir, edebiyat, mimarlık ve köy enstitüleri üzerine söyleşi gerçekleştirildi.
Vedat Günyol Ödülleri açıklandı
“Vedat Günyol Deneme Ödülü”nde dereceye giren eserler, düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı…
Vedat Günyol ödülleri açıklandı
Kartal Belediyesi’nin; Türkiye Yazarlar Sendikası, Kırmızı Kedi Yayınevi ve İstanbul Atatürk Lisesi Mezunları Vakfı işbirliğiyle bu yıl 2.sini düzenlediği “Vedat Günyol Deneme Ödülü”nde dereceye giren eserler, düzenlenen basın toplantısıyla açıklandı.
Basın toplantısına, seçici kurul üyeleri Nesim Ovadya, Kartal Belediyesi Başkan Yardımcısı Gökhan Yüksel, Avukat Celal Ülgen, Cengiz Bektaş ve Avukat Tahir Şikran katıldı.
Ödülü kazanan eseri açıklayan Avukat Celal Ülgen, 1 Temmuz’da başlayıp 30 Kasım’da sona eren başvuruları değerlendiren yürütme kurulunun, 55 eser belirleyerek seçici kurula gönderdiğini belirterek, titiz bir değerlendirme süreci yürüttüklerini söyledi.
Seçici kurul tarafından yapılan değerlendirmenin ardından, “Vedat Günyol 2. Deneme Ödülü 2017” birincilik ödülü sahibinin, “Üstümüzdeki Gül Yaprağı” adlı, kitap olarak yayımlanmış eseriyle Feridun Andaç olduğunu açıklayan Avukat Celal Ülgen, bu ödülün dışında seçici kurulun, 2 yazarı ve eserlerini “Jüri Özel Ödülü”ne layık bulduğunu bildirdi.(Odatv)
Bakırköy Belediyesi Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nün “Değerlerimizle Buluşuyoruz” etkinlikleri kapsamında şair, yazar, çevirmen ve edebiyatçı olarak Türk edebiyatına birçok eser kazandıran Ataol Behramoğlu, Bakırköy’de sanatseverlerle buluştu.
Bakırköy Belediyesi Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nde gerçekleşen etkinlikte, Ataol Behramoğlu’nun kendi şiirlerini seslendirirken, müzisyen Haluk Çetin de şairin şiirlerine yaptığı besteleri çaldı. Geceye katılan Bakırköy Belediye Başkanı Dr. Bülent Kerimoğlu, “Bakırköy’ü kültür ve sanatın başkenti yapmak konusunda kararlıyız. Bu kapsamda sanatın her dalından değerlerimizi Bakırköy’de ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Sayın Behramoğlu’nun son kitabının ismi ‘Ne Çok Hain’, ama biz biliyoruz ki hocam gibi çok sayıda da yurtsever, cumhuriyetçi aydınları var” dedi. Ayla Kaymak ve Sercan Yener’in sunumuyla gerçekleşen gecede Ataol Behramoğlu, son çıkan şiir kitabı “Ne Çok Hain” olmak üzere tüm kitaplarını sanatseverler için imzaladı.(Cumhuriyet)
Fransa’da Yaşar Kemal rüzgârı
ODTÜ Geliştirme Vakfı Okulları Ankara Lisesi öğrencileri, Fransa’daki EIB Victor Hugo International School öğrencilerine Yaşar Kemal’i anlatıyor.
Paris’teki okulun öğrencileri Yaşar Kemal’in “İnce Memed” romanını, ODTÜ Geliştirme Vakfı Okulu öğrencileri ise Victor Hugo’nun “Sefiller” romanını birbirlerine okuyup, inceliyorlar. İki okulun öğrencileri proje kapsamında 28 Nisan – 1 Mayıs tarihleri arasında Paris’te bir araya gelecek. Projede öğrenciler kendi dillerinden kitapları okuyarak internet üzerinden birbirleriyle tanışıp, eserleri kendi kültürel zeminlerinde inceleyip tartışıyorlar. Yaşar Kemal’in “İnce Memed” romanını Paris’teki okulun öğrencileri ile birlikte okuyarak ve inceleyerek proje yürüten ODTÜ Lisesi öğrencileri, bu proje ile Paris’teki okulun dünya edebiyat listesine Yaşar Kemal’i ekletmeyi başardı. Öğrencilere, Yaşar Kemal’i ve onun sanat dünyasını daha yakından tanımak amacıyla pek çok çalışma gerçekleştiren bu projede, Yaşar Kemal’in eşi Ayşe Semiha Baban, ODTÜ Ankara Lisesi’nde öğrencilere Yaşar Kemal’in gazetecilik yönünü anlattı, ardından bir grup öğrenci, sanatçının manevi oğlu ressam Ahmet Güneştekin’le İstanbul’da bir araya geldi. Sanatçının bilinmeyen yönleri üzerine söyleşi yapıldı. Ayrıca Yaşar Kemal’in yakın dostu Zülfü Livaneli’nin, “Gözüyle Kartal Avlayan Yazar” eseri okunup kendisi ile röportaj da yapıldı. Türkiye’deki Fransa Eğitim Ataşeliği tarafından da beğenilip desteklenen proje, 28 Nisan-1 Mayıs tarihleri arasında öğrencilerin Paris’teki okulda bir araya gelerek yapacakları atölye çalışması ile sona erecek (Cumhuriyet)
OKUMA ÖNERİLERİ
1.Akılla Bir Konuşmam Oldu (Söyleşi)/ Fazıl Say/Doğan Kitap
2.Yangın Yeriydi Yurdum (Yazılar)/ Yaşar Seyman/ Bilgi Yayınevi
3.Anılarımda Yaşayanlar (Yazılar)/ Doğan Hızlan/ YKY