Hazırlayan: (Mehmet Karasu)
Antakya Kitaplığı
Küçük Amerika3- İncirlik Romanı
Gazeteci, Yazar Çetin Yiğenoğlu’nun ‘Çukurova Üçlemesi’ diye bilinen ‘Küçük Amerika’ dizisinin üçüncü ve son kitabı ‘İncirlik Romanı’ adını taşıyor. Üç kitaplık serinin ‘Başkan’ adlı ilk kitabında, Adana yerel yönetimleri masaya yatırılmış, Türkiye’deki yerel yönetim yapısı eleştirel bir bakışla anlatılmıştı. Eserde sosyoekonomik, siyasal, kültürel yapısıyla Adana’nın son 75 yıllık geçmişine de göz atılıyordu.
Bir ‘inceleme, fantastik anlatı’ olan ‘Küçük Amerika – 3 İncirlik Romanı’nda ise önceki iki kitapta incelenen zaman periyodunda Süper Güç’ün Adana’ya nasıl geldiği, yerleştiği ‘tapusal / tabusal’ kimlik sahibi olduğu, İncirlik’in başta Adana olmak üzere Türkiye ve Ortadoğu’ya etkileri irdeleniyor.
Karahan Yayınları’ndan çıkan İncirlik Romanı 370 sayfadan oluşuyor” Kaynak: Hürriyet)
Konuk Yazar: Yılın yazarı Orhan Kemal/Metin Celal
Bursa Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, 2017 yılının yazarı olarak Orhan Kemal’i belirlediklerini açıkladı. Yıl boyunca söyleşiler, okumalar, dinletiler, atölyeler, yarışmalar, sergiler ve bir sempozyumla Çağdaş Türk Edebiyatı’nın büyük ustasını Bursalılarla buluşturacaklar.
2013’te Sabahattin Ali ile başlayan “Yılın Yazarı” etkinlikleri 2015’te Aziz Nesin, 2016’da Yaşar Kemal ile devam etti. Geleneksel bir hale geleceği anlaşılıyor.
Nâzım Kemal Öğütçü’nün belirttiği gibi Orhan Kemal’in Nâzım Hikmet’le geçirdiği 3.5 yıl yazarlığını da belirliyor. Orhan Kemal “Nâzım Hikmet’le 3.5 Yıl”da (Everest Yay.) bu süreci çok güzel anlatır. Şiirlerini Nâzım Hikmet’in nasıl okuyup değerlendirdiğini, edebi anlayışını nasıl yönlendirmesi konusunda verdiği öğütleri, düzyazıya yönlendirmesini ve Orhan Kemal’in onları nasıl ciddiyetle yaşama geçirmeye çalıştığını okuruz. Güney Özkılınç’ın “Yüzümde Nâzım İzi Var”da (Evrensel Yay.) Nâzım Hikmet’in Bursa Cezaevi’ndeki 11 yıla yakın mahpusluğunun öyküsünü belgelerle, anılarla anlatır. Fotoğraflara bakarken hemen yanında duran Orhan Kemal’i görürüz.
Bu kitaplara oğlu Işıl Öğütçü’nün Orhan Kemal’in 100. yaşı için hazırladığı “Orhan Kemal Sessizlerin Sesi” (Everest Yay.) adlı fotoğraflarla bezenmiş biyografiyi de eklemek gerek.
Kader Nâzım Hikmet’le Orhan Kemal’i daha önce buluşturmuş. Orhan Kemal 1938’de askerliğini yapmak üzere Niğde’ye gitmiş. Askerliğini yaparken “Maksim Gorki ve Nâzım Hikmet kitapları okumak”, “yabancı rejimler lehinde propaganda ve isyana muharrik” suçundan 5 yıl hapis cezasına mahkûm edilmiş ve Kayseri Cezaevi’ne gönderilmiş. İlk şiirini Kayseri Cezaevi’nde yazmış. “Duvarlar” adlı şiiri Yedigün dergisinde Reşat Kemal imzası ile yayımlanmış. Babası Abdülkadir Kemali Bey’in girişimleri ile önce Adana sonra Bursa cezaevlerine nakledilmiş. 1940’ta, Bursa Cezaevi’nde Nâzım Hikmet ile tanışıyor. İlk düzyazı denemesi olan Onsekiz Yaş adlı romanını Nâzım Hikmet’in yardımı ile yazmış. Felsefe, Fransızca ve siyaset dersleri de almış. Hapishaneyi okula çevirmişler.
Nilüfer Belediyesi’nin yılın yazarı olarak Orhan Kemal’i seçmesinde kuşkusuz Bursa Cezaevi yılları esas etken değil. Asıl önemli olan Orhan Kemal’in “Çağdaş Türk Edebiyatı” denilince ilk akla gelen yazarlardan biri olması. Çocukluk, ilk gençlik çağlarımızdan başlayarak onun kitaplarıyla büyüdük. Romanlarını, öykülerini yoldaş edindik.
2017 boyunca Bursa’da Orhan Kemal konuşulacak, anılacak. Danışmanlığını Atilla Birkiye’nin yaptığı projede söyleşiler, sergi ve sempozyum var. Ama bence daha önemlisi yazarı okurların yanında öğrencilerle, kadınlarla buluşturan etkinlikler. Hülya Soyşekerci’nin Nilüfer’de Kadın Hayata Yakın projesine katılan kadınlarla Bir Filiz Vardı’yı okuyup konuşacak olması, Şevval Sam, Tilbe Saran, Hakan Gerçek ve Bülent Emin Yarar gibi sanatçıların okumalarla öğrencilerle, işçilerle Orhan Kemal’i buluşturması, öğrenci ve öğretmenlere yapılacak atölye çalışmaları önemli. (Kaynak: Cumhuriyet)
Haftanın Şiiri
Aydın Mısın/Rıfat ILGAZ
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun
Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol
Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol
(1968)
Karakılçık adlı şiir kitabından (1969)
Bütün Şiirleri 1927-1991(Çınar Yayınları)
Haftanın Sanat Gündemi
Avrupa Kültür Ödülü Aslı Erdoğan’a verildi
Avrupa Kültür Vakfı tarafından verilen Princess Margriet Kültür Ödülü’nün bu yılki sahiplerinden biri Yazar Aslı Erdoğan oldu. Aslı Erdoğan, merkezi Amsterdam’da bulunan Avrupa Kültür Vakfı tarafından verilen PrincessMargriet Kültür Ödülü’ne layık görülen isimlerden biri oldu. Erdoğan ile birlikte ödüle değer görülen isimler arasında, Almanya’dan yazar ve bilim insanı Navid Kermani, Belçika’dan müzisyen Luc Mishalle ve Berlinli sanatçı Marina Naprushkina bulunuyor. 1954’ten beri varlığını sürdüren Avrupa Kültür Vakfı, “Avrupa’da ortak bir gelecek oluşturmak üzere kültürel ifade ve etkileşimi başlatma ve devam ettirme” amacını güdüyor.
‘Zülfü Livaneli Edebiyatı’ yayımlandı
Zülfü Livaneli ve eserleri üzerine benzersiz bir kaynak kitap çıktı.
Emrah Seferoğlu’nun yayına hazırladığı ve Yitik Ülke Yayınları’nca yayımlamam Zülfü Livaneli Edebiyatı adlı eser, Livaneli’nin tüm edebiyat eserlerine detaylı ve eleştirel yaklaşımla bakan özel bir inceleme-araştırma kitabı.
Zülfü Livaneli; sadece müzik adamı, romancı, bilim adamı, siyasetçi olarak tanımlanamaz; yaşadığı devri, şimdisini yaratan geçmişiyle var eder, geleceği görmeye çalışır. Zülfü Livaneli; uzmanlaşma kıskacına girmeden yaratıcılığı yok eden rutin çalışma sisteminden uzak durarak kültürler arası ve disiplinler arası düşünce sistemini içselleştirir. Böylece kendisine özenilen, ancak bir o kadar da o yolda ilerleyemedikleri için yerilen, şaşırtıcı nitelikte yapıtlara imza atmış bir kültür elçisidir.
Bu kitap bir yapıt eleştirisi değil, yaşadığınız coğrafyanın bütün yükünü sırtlayan bireyin kayıtsız kal(a)mamasının resmidir. Yazılan, söylenen, melodi ile anlatılan dertlerin, yaşanmışlıkların kurgu ve bilimle ortaya çıkarılmasıdır.
Zülfü Livaneli Edebiyatı; Zülfü Livaneli’yi anlamayı, dolayısıyla Türkiye’yi anlamayı ve insanı merkeze konumlandıran çağın edebiyat eserlerini incelemeyi içeriyor.
Bursa’nın ilk onur konuğu Cemil Kavukçu
Bu sene on beşinci yaşını kutlamaya hazırlanan Bursa Kitap Fuarı’nın ilk onur konuğu öykü yazarı Cemil Kavukçu olarak belirlendi.
Fuar süresince düzenlenecek panel ve söyleşilerde Cemil Kavukçu’nun edebiyatı, öyküleri ve yaşamı ele alınırken bir de TÜYAP tarafından armağan kitap hazırlanacak. Bursa 15. Kitap Fuarı, 18-26 Mart tarihleri arasında TÜYAP Bursa Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenecek. 300 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla gerçekleşecek fuar, söyleşi, panel ve çocuk etkinliklerinden oluşan 80 kültür etkinliğine ev sahipliği yapacak.
2017 Çukurova Ödülü Haluk Uygur’un
ULUSLARARASI Çukurova Sanat Girişimi (UÇSG) tarafından yaptıkları çalışmalarla kültür ve sanata katkıda bulunanlara verilen Çukurova Ödülü, bu yıl Fotoğraf Sanatçısı Dr.S. Haluk Uygur’un oldu. UÇSG’den yapılan açıklamada, ödülün ‘çok yönlü sanatçı, kültür-sanat adamı’ S.
Uygur’un ödülü, 20 Mart’ta 11’inci Uluslararası Çukurova Sanat Günleri açılış töreninde verilecek. Seyhan Belediyesi Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde Saat 18.00’de başlayacak törende Haluk Uygur adına Çukurova Sanat Girişimi tarafından hazırlanan anı kitap da okurla buluşacak. Bir kez basılan kitap kültür-sanat çevrelerine ücretsiz dağıtılacak. Geçen yıllardaki ödüller Yaşar Kemal, Nihat Ziyalan, Taha Toros, Ayla Kutlu, İpek Ongun, Erman Artun, Ülkü Tamer, Necah İbrahim ve Mehmet Aksoy’a verilmişti.
GENÇ EDEBİYAT
Yalnız Adam ve Küçük Balık/ DAMLA ARSLAN
Genç adamın şansı pek yaver değildi. Ne zaman bir arkadaş bulsa, onu kaybediyordu. Bu onların suçu muydu yoksa onun mu? Ne fark ederdi ki? Geçmiş hakkında ne düşünürse düşün onu asla düzeltemezdi. Hırsla televizyonun sesini kıstı. İnsanların gülüş sesinin dinlemek istemiyordu. Hiç kimse onun gözyaşlarını, acısını duymamışken o neden bir insanın mutluluğunu izlemeliydi/duymalıydı? Sesini kıstı kısmasına da, görüntü hala sabit ve gerçekti. En sonda ayağa kalkarak televizyonu kapattı.
Yalnız olmaktan nefret ediyordu. Ne zaman derdi olsa aynalara anlatıyordu. İnsanı bir tek kendisi anlardı değil mi? Oysa yansıması acılarını tekrar ve tekrar acımasızca yüzüne vuruyordu. Sıkıntılarını paylaştığı kişiler olmuştu elbette ama herkes onun sorunlu olduğunu düşünüyordu. Oysaki istediği tek şey bu kaybolduğu karanlık düşüncelerden onu çekip, kurtarması için uzatılan bir eldi. Böylelikle içine kapandı genç adam. Asla teselli istemedi.
Yine aynı şeyleri düşünüyordu. Bundan sıkıldığının farkındaydı. İnsanlardan hayır gelmiyordu. Aynalardan da geldiği pek söylenemezdi. – hatta imkansızdı- Müzik? Şiir? Hayvanlar? Onun yanında olacak şey, onu dinlemeliydi. Cevap vermesine gerek yoktu ki, dinlese yeterdi. İsteği buydu; sadece yalnız olmadığını hissetmekti. Müzik olmazdı, belki onun ruhuna dokunurdu ama onu dinlemezdi. Şiirler acı kokuyordu. İnsanların en derinlerinde sakladığı duyguların cesurca kaleme alınmasıydı şiirler. Buna ihtiyacı yoktu. Peki ya hayvanlar? Daha önce hiç hayvan sahibi olmamıştı, sahi köpekler sadık mıydı? İnsanın en büyük dostu mu olurdu? Peki ya kediler? Gerçekten garip ama komik hayvanlar olduğunu duymuştu. Bilmiyordu ki. Düşündü de, hayır. Hayır bunlar çok neşeli hayvanlardı. Çok bakım gerektiren hayvanlardı. İstemiyordu. Şu zamandan sonra neşe istemiyordu, mutluluğa alışırsa, yeniden üzüntüyü yaşayamazdı.
Seçeneklerini gözden geçirdi. Bir balık? Aniden doğruldu. Kucağında olduğunu unuttuğu cips kaseleri yere düşmüştü, ortalık batmıştı ama umursamadı. Akvaryumun içinde bir o yana bir bu yana yüzen, ne ses çıkaran ne de tepki veren bir balık. Bu düşünce onu heyecanlandırdı. İşte aradığı tam olarak buydu. Heyecanla kalkıp evden çıktı. Üzerinde pijamaları vardı ama bunun farkında bile değildi.
Bir balık aldı. Büyüklüğü, rengini umursamadan birini seçip evine doğru aceleci hareketler ile ilerledi. Bir an önce evine varıp bu sessiz hayvana içini dökmek istiyordu. Anlamasa bile ,bir dinleyicisi olacaktı Eve vardığında poşetin içindeki balığa bakmadan mutfağa bırakıp aldığı fanusu su doldurdu. Dikkatlice sehpaya koydu. Tam olarak ilk kez balığa bakma fırsatı olan adam, onu koyduğu yerde bulamadı. Korkuyla etrafına bakınırken, vücuduna girmezse bir gün bile yaşayamayacağı fakat ona o an uğursuz gelen o sıvıyı gördü. Suyu gördü. Yerde küçük bir birikinti oluşturmuştu. Eğildi ve göz gezdirdi. Poşetin düşmesi ile suyun boşalmasını ve balığın poşete sıkışıp kalmasını elbette beklemiyordu. Küçük balık,bu kısa süre içerisinde nefes alamamış ve ölmüştü. Kendini dikleştirdi ve o anki sinirle su doldurduğu fanusu hızlıca itti. Camın kırılma sesi bile, kendini suçlama duygusunu bastıramamıştı.
Küçük su birikintisine fanustaki su eklenince büyüdü. Sanki genç adamın gözüne batmak istiyordu. Yalnız olduğunu, bundan kurtulamayacağını belirtmek istiyordu. Aslında o sadece bir suydu ama o an bunun genç adam için pek bir önemi yoktu. Yalnızlığı benimsemeliydi bu adam, kimsesi yoktu. Ne bir ailesi, ne bir arkadaşı…. En acısı da artık bir hayvanı.