Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı: Çankaya/Falih Rıfkı Atay
“Haber vereyim ki Atatürk ne yaptığını, nasıl yapacağını, kimlere ne yaptıracağını, kimleri nasıl ve nerede kullanacağını bilen pek hesaplı bir adamdı. Yapmış oldukları üzerinde istediğiniz tenkitlerde bulunabilirsiniz. Fakat kendi varmak istediğine ulaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, dostluklarının, yakınlıklarının, sözde sırdaşlıklarının üstünde bilhassa “kendi kendine vefalı” bir lider olduğu su götürmez bir gerçektir. Falih Rıfkı Atay
Kurduğu Cumhuriyet’le adını tarihin şanlı sayfalarına yazdıran, Türk’ün ne olduğunu dünyaya gösteren, olağanüstü şartlarda ortaya çıkmış sıra dışı bir liderdi Atatürk. O işgal edilmemiş yeri, zaptedilmemiş toprağı kalmayan bir milletin küllerinden doğmasına önderlik etti.
Büyük başarılara imza atmış Atatürk hakkında birçok kitap ve makale yazıldı. Atatürk hakkındaki her şey etraflıca tartışıldı., hala tartışılıyor. Bu yazılanların birçoğu ancak Atatürk öldükten sonra yazıldığı için, onu tanıyanların ilk elden verdiği bilginin kıymet-i harbiyesi daha önemlidir.
Falih Rıfkı Altay 1923’den 1938’e kadar Atatürk’ün yanında bulunmuş, onun yaşadıklarını bizzat kendisinden dinlemiş ve hatta birçoğuna şahit olmuş devrin önemli gazetecilerindendir. Çankaya Atatürk’ü doğumundan okul yıllarına, savaştığı cephelerden yaptığı inkılaplarla, tartışma sofralarından insani yönlerine kadar her detayı anektodlara yer vererek anlatan muazzam bir çalışma. Her Türk vatandaşının mutlaka okuması gereken ve Türkiye’nin dönüşümünü anlamanıza yardımcı olan çarpıcı bir eser. (Tanıtım yazısı)
Ankara’daki evimin önünde, eve çıkan küçük merdivenin hemen yanında açtı çiçeğini yemlikler… Bahçemin başka yerlerinde, Ankara’dan yaklaşık 400 metre yüksek olan Ahlatlıbel’in kırında bayırında da varlar… Ardahan yaylalarından gelmiş de bana gülümsüyor gibiler. Tanıdığım başka bitkiler de görüyorum burada. Öküz Kuyruğu, İt Çiğeleği, Gorgot, Evelik falan filan. Yemlik çiçekleri başkadır ama. Saplarını kırıp yediğinizde müthiş güzel bir tat bulursunuz. Süte benzer bir sıvı da vardır içinde. Tahmin ediyorum antioksidan, büyük sağlık kaynağıdır…
Yaylada yaşadığım günleri anımsıyorum. Birer sırt toplardık tarlalardan. En çok de Kmi ve Yemlik tercih edilirdi. Kıldan yapılmış örkenlerle (çatı da derdik; mal sağarken danalar onunla analarının bacağına bağlanırdı; o tablolar hep capcanlıdır gözümün önünde) sıkar, sırtımıza vurur, evlerin önüne getirir, sohbet ederek yerdik.
Yörem insanının uzun ömründe, sağlıklı yapısında bu sırt sırt taşınıp yenen otların büyük katkısı vardı. Ne yazık ki şimdi ne kırlarda yürüyen var, ne de o güzel otları toplayıp yiyen… Şişirilmiş beyaz fırın ekmeğiyle, renkli gazozlarla karın doyurup soyguncu kapitalizme yem oluyorlar, ecel defterine adlarını yazdırıyorlar. Erken yaşlarda kalp damar hastalıkları, kanser ve ağır hastalıkları gelip tutuyor yakalarından.
Kendimi çok şanslı sayıyorum. Çocukluğumu, gençliğimi hatta yetişkinliğimin önemli bir bölümünü o güzel yaylalarda, o imececi yiğit insanların arasında geçirdiğim için. 8 yaşımda ayrıldım ama hiç kopmadım oralardan. Kırıkkale’de, Ankara’da öğrenci olarak yaşarken, hekim olarak çalışmaya başladıktan sonra da iple çektim yaz günlerini, koşa koşa gittim memleketime.
Yaylaya doğru ilk uzun yürüyüşümü anımsıyorum. 6 ya da 7 yaşımda olmalıydım. Ardahan’da okulumuz tatil olmuştu. Dedem Deli Eyüp gelmişti beni almaya. “Apul” torunu çok kıymetliydi onun için. Dedemin ocaktaki köşesinde, gera dediğimiz yerde yalnız benim oturma hakkım vardı. Başkalarını oraya oturmuş görünce hemen kaldırırdı. İç cebinde sakladığı ve o zamanlar altın değerinde olan kesme şekerlerden de yalnız bana verirdi.
Ardahan’dan yola çıktık, Gölebert yaylasının üstünden bizim köyün yaylasına kadar bir buçuk saat yol yürüdük. Ceplerinde benim yolluğum olan kara hurmalar vardı… Arada bir döner, bir avuç uzatırdı… Birkaç kez de bir kayanın üstüne oturup sigara büktüğünü, dumanını yayla güneşine savurduğunu, yeşil gözlerinin derinliğiyle bulutları izlediğini, beni de dinlendirdiğini anımsıyorum. Hiç unutamadığım yolculuklardandır. Dedeme en çok benzetilen torun bendim… Arkamdan “O deli doktor” denildiğini duydukça mutlu olurdum.
Çocukluğumda hotaklık yaptım o yaylalarda, gün boyu boyundurukta kan emen sineklerle mücadele edip horavel söyledim, geceleri hasırın üstünde yatıp aya ve yıldızlara baktım, daha büyük yaşlarda, tırpan çektim, hem de amansızca, ter dökerek… Ellerimin nasırlarıyla övündüm. Düğünlerde papağa at bindim. Yayla akşamlarında yorgun argın eve dönüp ot yastıklara dal vererek tepedeki küçük camlardan yıldızları izlediğim, küçük yaşlarda nenemden, bibilerimden masal dinlediğim o büyülü, kurt ulumalarının donattığı gecelerde duyduğum mutluluğu hiçbir şeyle değişmem… Ufkumu açan, beni başka dünyalara götüren zamanlardı.
Şimdi kıyıp da koparamıyorum yemlik çiçeklerini. Tohumları dağılsın, çoğalsınlar istiyorum.
Bir de artık gözünü açsın insanlık diyorum, bu betona boğulmuş, bu zehirle yoğrulmuş kötü yaşamdan, çıkarcı tacirlerin, düzenbaz politikacıların bize kurdukları bataklıktan kurtulalım, doğaya, kendimize dönelim.
Yayla çiçeklerinin güzelliğindeki derin mutluluğun farkına varalım artık.
Gününüz çiçekli olsun sevgili dostlar…
Haftanın Şiiri: Gazze Gazabı/ Hilmi Haşal
Habil gitti gideli mi aklıma fosfor salkımları
aklıma doğamayacak çocukların gözyaşları
yağıyor… yağıyor… yağıyor…
gök delinmiş, gök delirmiş, mosmor arşı
aklım insanlığın neresine sığsın, naçar imiş
soyağacımın içi, dalları toprağa sarkıyor
toprak acı, toprak vatan, toprak ömür başı
uzak yarınıma ölüm salkımları saplanıyor
-ama yerin altı tohumlarım, düş yatağı
ezeli ve ebedi emaneti dirim çiçeğinin-
direniyor… direniyor… direniyor…
Habil gitti gideli ağılı yalnızlığım, kara
bu atlas, zamanın intikam sonsuzluğu, öteye
oyuncaklarına doyamamış çocukların kucağı
dev korku dağları, umut ırmaklarıyla eşit
akıyor… akıyor… akıyor…
kıyılarına dikilmiş kutsal ağaç, mevsimci
verir hayat meyvesini, hiç solmaz yaprağı
Havva anamızın saçları inler, tel tel çit
rüzgâr netsin, vicdanı kör dünya grafikleri
tırmanıyor… tırmanıyor… tırmanıyor…
kardeşlik bitti biteli kabuk tutmaz yaralarım
dedem Salih, dedemin dedesi Kabil, adı sahih
ruhum Habil içre Hilmi olmakla çivi ben’de
dillerim netsin, dört yandan dört sonsuzluk
kanıyor… kanıyor… kanıyor…
insanlığımın utancına şal olamaz gökyüzü
büyük suçumuzun son damlasına; Gazze
nerde diyemiyorum, hepimizin tanrısı
dört kitabın da insaf yasası, ilk unutulan
13 Emunot, Emir ve Ayetler; Aziz derya
sınanıyor… sınanıyor… sınanıyor…
Gazze, avrodoların kül ve ceset hapishanesi
orda, kavrulmuş bebeler arasında, aniden
şavkıyor torunumun da dupduru yüzü
aklım yanıyor… aklım yanıyor… naçar
aklım… Ah…
Haftanın Sanat Gündemi
Orhan Kemal Roman Armağanı’nı Seray Şahiner kazandı.
Türkiye’nin en prestijli roman ödüllerinden sayılan Orhan Kemal Roman Armağanı’nın 47.’si bu yıl Kul adlı romanıyla Seray Şahiner’ verildi.
Turhan Günay, M. Nuri Gültekin, Erendiz Atasü, Yiğit Bener, Zülfü Livaneli, Ataol Behramoğlu ve Nazım K. Öğütçü’den oluşan Orhan Kemal Roman Armağanı Seçiciler Kurulu, bu yıl 47.’si düzenlenen 2018 Orhan Kemal Roman Armağanı’nın oy birliği ile Can Yayınları tarafından yayımlanan Seray Şahiner’in “KUL” isimli romanına verildiğini duyurdu.
Bugün bir araya gelen kurul, yaptığı açıklamada Seray Şahiner’in “Kul” romanının, kentsel ve rantsal dönüşümle mahallenin çöküşü, kadın bireyin tamamen yalnızlaşmasını, tek başına bir birey olarak var olma mücadelesini, hezeyan, beklenti ve umutlarını, düş kırıklıklarını, topluma hakim olan çeşitli söylemlerden, ideoloji ve inançlardan nasıl etkilendiğini, bu etkileri kişiselleştirip aradan kendi yolunu bulmaya çalışışını, bu etkilerden kurtulamayışını ama gene de teslim olmayışını güçlü bir anlatım tekniğiyle ve tutarlı bir dille, kolaycılıklara sapmadan ince bir mizahla, toplumsal dokuyu arka planda ustalıkla irdelemesi ve Orhan Kemal’in sanat ve dünya görüşüyle birebir örtüşmesi nedeniyle 2018 yılı, 47.Orhan Kemal Roman Armağanı’na değer görüldüğünü aktardı.
Seray Şahiner’e ödülü 01.06.2018 Cuma günü, İstanbul, Beyazıt’da Orhan Kemal Kütüphanesi-Konferans Salonu’nda, Saat:10.30 da yapılacak olan Orhan Kemal’i anma töreninde verilecek (gercekgundem.com)
Türk Edebiyatı’nın önemli isimlerinden İnci Aral Sarıyer Belediyesi tarafından düzenlenen 7.Sarıyer Edebiyat Günleri kapsamında verilen Beyaz Martı Onur Ödülü’nün sahibi oldu. Aral ödülünü, Kireçburnu Haydar Aliyev Parkı’nda gerçekleştirilen tören ile Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç’in elinden aldı.
Eserlerinde genellikle kadın-erkek ilişkileri, sevgi, kadının kimliği, bağlılık ve özgürlük gibi insanlık hallerine ve sorunlarına odaklanan İnci Aral, Sarıyer Edebiyat Günleri ile özdeşleşen “Beyaz Martı Edebiyat Onur Ödülü”nün bu yılki sahibi oldu.
Bugüne kadar kaleme aldığı 7 öykü kitabı, 11 romanı ve denemeleri ile Yunus Nadi Öykü Ödülü, Yunus Nadi Roman Ödülü, Orhan Kemal Roman Armağanı gibi birçok önemli ödülün sahibi olan usta edebiyatçı, Beyaz Martı Edebiyat Onur Ödülü’nü alan 5. isim oldu.
YAŞAR KEMAL’DEN İNCİ ARAL’A
Sarıyer Belediyesi tarafından ilki 2012 yılında gerçekleştirilen Sarıyer Edebiyat Günleri kapsamında 2014 yılından itibaren verilmeye başlanılan Beyaz Martı Edebiyat Onur Ödülü’nün ilk sahibi Yaşar Kemal oldu. Ödül, 2015 yılında Zülfü Livaneli’ye verilirken, 2016 yılında Vedat Türkali, 2017 yılında ise Murathan Mungan’a layık görüldü. Beyaz Martı Edebiyat Onur Ödülü’nü kazanan ilk kadın yazar olan Aral, “Bugüne kadar aldığım birçok ödül oldu fakat bu aldığım en özel ve değerli ödül oldu. Böyle güzel bir ortamda, boğazın hemen kıyısında düzenlenen bu anlamlı etkinliğin gerçekleşmesinde emeği geçen başta Belediye Başkanı Sayın Şükrü Genç olmak üzere herkese teşekkür ederim.” Dedi (Odatv.com)
Metin Altıok Şiir Ödülü için başvurular başladı…
Bu yıl 11’incisi verilecek olan Metin Altıok Şiir Ödülü için başvurular başladı.
Kırmızı Kedi Yayınevi’nden yapılan açıklamada “Adaylar, 15 Haziran 2018 tarihine kadar 2017 yılı içerisinde yayımlanmış şiir kitaplarıyla (8 kopya olarak) başvurabilirler” denildi.
Ödülün veriliş yeri ve tarihinin daha sonra açıklanacağı duyurulurken ödülün seçici kurulu açıklandı.
Seçici kurulda yer alacak olan isimler şöyle:
Ahmet Telli, Ali Cengizkan, Doğan Hızlan, Eray Canberk, Haydar Ergülen, Hilmi Yavuz, Şükrü Erbaş (Odatv.com)
Sabahattin Ali, Nâzım’ın evinde anılacak.
Türk edebiyatının usta ismi Sabahattin Ali, katledilişinin 70’inci yılında Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde anılacak.
Şişli Belediyesi ile Nâzım Hikmet Vakfı’nın ortaklaşa düzenledikleri anma gecesi 21 Mayıs pazartesi akşamı 19.30’da Şişli Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde gerçekleşecek.
Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali ve Turgay Fişekçi’nin konuşmacı oldukları gece, Nebil Özgentürk’ün Sabahattin Ali belgeseli ‘Kayıp Kemiklerin İzinde’nin gösteriminin ardından Aysun ve Ali Kocatepe’nin Sabahattin Ali şarkılarıyla sürecek.
Türkan Saylan adını taşıyan 8.Sanat ve Bilim Ödülleri, toprağa verildiği gün olan 19 Mayıs Cumartesi akşamı İş Sanat’ta düzenlenen “Anma Töreni” ile Prof. Dr. Oktay Angın ve Bünyamin Bozkuş’a verildi.
Tiyatro sanatçısı Orhan Kurtuldu’nun sunduğu törende konuşan ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel, “Gelecek anma ve ödül törenimizi Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın 100.Yılı dönümü dolayısıyla Samsun’da yapma kararı aldık” diyerek en güzel şekilde bayramı kutlayacaklarını ve özlemi, sevgisi, vizyonu dalga dalga yayılmaya devam eden efsane başkanlarını anacaklarını açıkladı.
Bilim Akademisi, BAGEP jürisinin tıp dalında değerlendirdiği Bilim Ödülü, Akademi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Alpar ve Çelikel tarafından Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Radyoloji öğretim üyesi Prof. Dr. Oktay Angın’a sunuldu. Törene katılamayan Angın’ın ödülünü ekip arkadaşı aldı.
Sanat Ödülü ise, “Cennetin Kenar Mahallesi”(Alakarga Yayınları, 2017) öykü kitabıyla Bünyamin Bozkuş’a Çelikel ve jüri başkanı gazetemiz kitap eki editörü Turhan Günay tarafından sunuldu. Günay, “Türkan Saylan denince aklıma Türkiye’nin her yanında açtığı kütüphaneler gelir” diyerek Silivri’de yaşadıklarını anlattı, nitelikli kitap yoksunu cezaevlerine kitap yollanması çağrısında bulundu. Günay, ödülü oybirliği ve açık arayla aldığını açıklayarak Bozkuş’u kutladı. Kitabın Beyoğlu’nda yaşayan türlü insanlarla temas neticesinde doğduğunu söyleyen Bozkuş, “Sevgili Türkan Saylan’da temas eden bir insan. Temas ettiğini de gönendiriyor. Gördüğünüz gibi halen de devam ediyor” diyerek ödülü kaldırdı.
BELLEĞİMİZDEKİ KADINLAR
TÜRKAN SAYLAN KİMDİR?
13 Aralık 1935’te İstanbul’da doğan Türkan Saylan, Kandilli Kız Lisesi ve İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1968 yılında deri ve zührevi hastalıklar uzmanlığı alan Saylan, 1968 yılında da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı’nda Başasistanlığa başladı.
İngiltere ve Fransa’da çalışmalar yapan Saylan, 1977 yılında profesör oldu ve 1982-1987 yıllarında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanlığı’nı, 1981–2001 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü’nü yürüttü.
1976 yılında lepra diğer bir adıyla cüzzam çalışmalarına başladı ve Cüzzamla Savaş Derneği ve Vakfı’nı kurdu. 1986’da Hindistan’da “Uluslararası Gandhi Ödülü”nü aldı. 2006 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütü’nün lepra konusunda danışmanlığını yapan Saylan, aynı zamanda Uluslararası Lepra Birliği’nin (ILU) kurucu üyesi ve başkan yardımcısıydı.
1957’de evlenen, iki oğlu olan Saylan’ın iki torunu bulunuyor. 17 yıl meme kanserine karşı mücadele eden Saylan, 18 Mayıs 2009’da hayata gözlerini yumdu.
ÖDÜLLERİ
1996’da İstanbul Üniversitesi kendisine “Atatürk İlke ve Devrimleri” ödülünü verdi. İngiltere dermatologlarının derneği olan Dowling Kulübü (1978) ve “Kuzey Amerika Klinik Dermatoloji Derneği” (1996) tarafından onur üyesi seçildi. Bugüne kadar çok sayıda ödüle layık görüldü.
“Atatürk İlke ve Devrimleri Ödülü” İstanbul Üniversitesi (1996),
“Ülkemizde Yılın Kadını Ödülü” (1990),
“Melvin Jones Ödülü” (1991),
“Atatürkçü Düşünceye Hizmet Ödülü” İncirli Lions (1996),
“Kuvayi Milliye Ödülü” Haliç Rotary (1997),
“Fahrettin Kerim Gökay Ödülü” Türk Lions Vakfı (1997),
“Türkiye Ziraatçiler Birliği Dayanışma Ödülü” (1998),
“75. Yıl Ödülü” Türk Kadınlar Birliği Şişli Şb. (1998),
“Uğur Mumcu – Muammer Aksoy Ödülü” ADD İstanbul Şubesi (1999),
“Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi Onur” Ödülü” (2000),
İtalya “Foyer des Artistes Kurumu Ödülü” (2001),
Cüzzamlı Hastalara verdiği uzun süreli hizmet ve getirdiği bakış açısı nedeniyle “Hasta ve Hasta Yakını Hakları Derneği 2001 Yılı Ödülü”,
“Atatürk Ödülü” Amerika / Atatürk Topluluğu (2001),
“Sanat Kurumu Onur Ödülü” (2002),
“Atatürk / Çağdaşlık Ödülü” Dünya Atatürkçü Kuruluşları (10 Kasım 2003),
“Üstün Hizmet Ödülü” Yıldız Teknik Üniversitesi (2004),
Eğitime yaptığı katkılar nedeniyle “Eğitim Ödülü” TED Koleji,
“Kendinden önce hizmet” ilkesine örnek davranışı nedeniyle “100. Yıl Mesleki Başarı Ödülü” Rotary Kulübü,
“İnsan Hakları Ödülü” İzmir Karşıyaka Belediyesi (2004),
“Türkiye’nin En İyi Eğitimcisi” Ödülü – Tempo Dergisi (2004),
Kültür Üniversitesi’nin İstanbul genelindeki üniversitelerin öğrenci ve öğretim üyeleri arasında yaptığı anket sonucunda “Yılın En Yürekli Kadını Ödülü” (2004) ,
“Puduhepa Ödülü” – Adana Kütür Sanat Derneği (2005),
“Meslek Hizmetleri Ödülü” Ankara Emek Rotary Kulübü (Ekim 2005),
“Toplumsal Barış Ödülü” Barış Radyo,
“İnsan Hakları, Demokrasi, Barış ve Dayanışma Ödülü”
SODEV Sosyal Demokrasi Vakfı (2005),
“İyi Kalpli Ol Ödülü” Türk Kalp Vakfı (2006),
“Yılın Başarılı İş Kadınları Ödülü” Dünya Gazetesi (2006),
“ÇEK Eğitim Ödülü”, Çağdaş Eğitim Kooperatifi (2006),
Vehbi Koç Ödülü (2009).
Kabataşlılar Derneği Ahmet Taner Kışlalı ” Aydın İnsan” Onur Ödülü (2009)
OKUMA ÖNERİLERİ
1.Sanma ki Yalnızsın/ Elif Şafak/Doğan Kitap
2.Düşüncenin Canı/ Emin Özdemir/Eksik Parça Yayınları
3.Aşk İzleri/Hüseyin Yurttaş/Tekin Yayınevi