Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Antakya Kitaplığı Bereketli Topraklar Üzerinde/ Orhan Kemal Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde dünyaya gelir. Babası, o sırada Çanakkale cephesinde, Dardanos’ta topçu teğmeni olan Avukat Abdülkadir Kemali Bey, annesi ise rüştiye mezunu, iki yıl kadar memleketinde ilkokul öğretmenliği yapmış Adanalı Azime Hanım’dır. Orhan Kemal’in […]

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Antakya Kitaplığı
Bereketli Topraklar Üzerinde/ Orhan Kemal
Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde dünyaya gelir. Babası, o sırada Çanakkale cephesinde, Dardanos’ta topçu teğmeni olan Avukat Abdülkadir Kemali Bey, annesi ise rüştiye mezunu, iki yıl kadar memleketinde ilkokul öğretmenliği yapmış Adanalı Azime Hanım’dır.
Orhan Kemal’in okumaya, yazmaya olan merakı ve ilgisi Nazım Hikmet’in dikkatini çeker. Nazım, Bursa Cezaevinde aynı hücreyi paylaştığı Orhan Kemal ile yakından ilgilenir. Şiirin yanında deneme niteliğinde düzyazı da yazan Orhan Kemal’in çalışmaları arasında bir roman denemesi bulur ve çok beğenir. Bir gün Orhan Kemal’e “Bırak şiiri, miiri birader, hikaye yaz, roman yaz sen” der. İşte bu tavsiye, yani düzyazıya geçiş Orhan Kemal için bir dönüm noktası olur.
Orhan Kemal onlarca roman yazar. Bunlardan biri ve en önemlisi Bereketli Topraklar Üzerinde adlı romanıdır. Roman sinemaya da uyarlanır. Romanla ilgili olarak yazar:
“ Bu kitap, kendi bilgi ve görgülerim dışında, bir lokma ekmek için kötü iş şartları içinde zehir gibi bir hayatı yaşayanlardan derlenmiş malzemeyle meydana gelmiştir. Yayımlanmadan önce, çeşitli ırgat, usta, usta yardımcısını toplayarak bir gece sabaha kadar okudum onlara. Dinlediler. ‘Pardon,’ dediler, ‘bu bu kadar olur. Bütün anlattıkların doğru. Eksik bile. Çukurova’nın bereketli topraklarında öyle işler olur ki, aklın durur. Sana anlatsak, bir değil beş roman çıkarırsın…'”
Orhan Kemal’in kitapları bir okurun hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz bırakır, okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve iyimserliği yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Edebiyatımızın en değerli ustalarından biri olan Orhan Kemal’in kitaplarını yayımlamaktan onur duyuyoruz.( Tanıtım yazısı)

Konuk Yazar
Nâzım’a Mektup/ Onur Caymaz
Beyefendi, Elli beş yıl önce bugün ayrıldınız aramızdan, ne düşündünüz giderken? Moskova’da yitirdik; öyle seviyoruz ki sizi vasiyetinizi olsun yerine getirip mezarınızı Anadolu’ya getiremedik. Öyle seviyoruz ki Türkiye’de on tane Nâzım Hikmet İlkokulu yok. Öyle seviyoruz ki Cumhuriyet Gazetesi, zamanında yüzünüze tükürülsün diye fotoğrafınızı basmıştı. Seviyoruz, Nâzım Hikmet Enstitüsü yok ülkemizde! Düzeltiyorum var; Boğaziçi Üniversitesi girişimde bulundu, açılışa da konuşmacı olarak size en yakışan ismi, Orhan Pamuk’u getirdi. Aman dert yanıyorum işte! Bu ülkede Ahmet Altan’a Hırant Dink Ödülü verildi.
Türk aydını bugün halen size sarılıyor. Diyalektik; sizde, karşıtını buluyor çünkü. O kısır, siz çalışkan. O çorak, siz bitek. O düşünce fakiri, siz cömert. O nasıl kıvırtıyor, siz nasıl güzel değiştiniz. Değişimin yasası elbet: Ağa Camii şiirinden Benerci’ye geçtiniz. İşlediğiniz kuyumu tanıdınız. Bodur makide, kavaktınız. Hani “Bende bir kavak ürperir / Nerede olsam sesi gelir / Muhacirliğimden beri” demiştiniz ya o kavak, telli kavak!
Adıyla hitap ettiğimiz, bizi onaran az şair var. Zira size Nâzım Hikmet diyeni görmedim pek; siz hep Nâzım’sınız. Başka memleket girdi, uzaklık girmedi araya, Memet diye seslendiniz bu yana. Memet ki büyüdü fotoğraflarda…
Bakın bu da Neruda: “Yine de yılmadan türkülerimizi söyledin, daha onlar düzülmeden; / Yanık benzinin kokusunu duydun resmi bile çizilmeden traktörlerin…” Böyle yazdı ardınızdan. Oysa Tarsus Gülek Gazetesi’nde Kâmil Bozkurt, Moskova’ya gidişinizden sonra: “Uzaktan uzağa atıyon dürzü / Kanın bozuk ondan yitirdin ırzı / Utanmaz, hayasız, namussuz dürzü / Bir de türküm diye kuruldun kafir…”
Onca yıl yatıp çıktınız, “yaşamak ne güzel şey be kardeşim” dediniz yine de… Ferahtı kelimeleriniz, insandı, karlı havada dişlenen kırmızı elma; bir mavi kumaşta unutulmuş zarif kadın eliydi şiiriniz, bir hava… Nerval’in şu dizeler, Cahit Sıtkı çevirmiş; o şiirdeki hava: “Bir hava bilirim dünyalara değişmem / Bütün Rossini, Mozart, Weber sizin olsun / Çok eski bir hava, ağır, hazin, muhteşem / Yalnız ben duyarım onda ne varsa füsun…”
Fakat şairlikten gayrı, insandınız siz. Şairlik bir hırs; yaşarken kendi adına onur ödülü koyan var ülkemizde. Şairlik piyasa; her cenazede herkesin elini sıkan küçük memur, der Baudelaire! Memleketimden İnsan Manzaraları’nı yaratmış biri nasıl sadece şair kalabilir? İnsandınız, dövüşerek büyüdünüz. Sacco ile Vanzetti’de: “Burjuvazi, / Kavgaya davet etti bizi / Davetleri kabulümüzdür” dizelerini başka nasıl yazabilirdiniz!
Öyle ilerledik ki edebiyatta, şairimiz hep dünya şairi, akrostişe bile gönül indiren kalmadı artık. Geliştik mutlaka fakat düzyazıya da giriştiğimden uzak kaldım, fark etmedim demek. Yine de Tanpınar deyişiyle “mısrada uçan” şair az artık! Akrostiş dedim de avukatınız İrfan Emin’e yazdığınız şiir: “İyi günlerimde çok eller uzanır ellerime, / Resmimi, suratımı başköşeye asarlar… / Fakat demir kapıların her kapanışında üzerime, / Ardında taş duvarların her kaldığım zaman, / Ne arayan beni, ne soran… / Eh, daha iyi be, bunun böyle olduğu… / Minnetim ve borçluluğum yalnız sana kalsın. / İyi günlerimde benim unuttuğum insan eli / Nasılsın?” Siz bende, işte o insan eliydiniz.
Nâzım Bey, bahar tuhaf geçti, yaz geldi. Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır, derdi Turgut Uyar; siz tavır insanıydınız. Dostunuz Peyami Safa ile kavgalarınız… Dostluk biraz da yaradır, ikiniz de kim bilir nasıl yaralandınız! O kavgalardan kalan en çetin şiir nasıldı: “En güzel günlerimin / Üç melun adamı var: / Biri sensin, / Biri o, / Biri ötekisi… / Düşmanımdır ikisi; / Sana gelince… / Yazıyorsun, / Okuyorum / Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa, / İnsanın bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum…”
Yüksekte artık alçaklar. Bugün, şair olduğunuz kadar insanlığınız için de sizi özlüyorum. Günahınız, sevabınız… Mavi gözlerinizden öpüyorum. (Aydınlık)

Haftanın Şiiri
Nâzım’a Bir Güz Çelengi/Pablo Neruda
Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız
Şimdi?
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek
miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın
bana
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi yaprak gibi uçarlar
Düşerlerdi orada, uzakta,
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa

Sana Şili’nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üstünde parıldayan
Halkların kavgasını ve kavgamı benim
Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan…

Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da yalnızım
sensiz
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen yüzünden
yoksun
Dostluğumuzdan, bana ekmek olan,
Rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan.

Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle
Kuyu gibi kapkara zindanlardan
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları
Ellerinde izi vardı eziyetlerin
Hınç oklarını aradım gözlerinde
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin
Yaralar ve ışıklar içinde

Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlar
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya.
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.

Haftanın Sanat Gündemi
“Bu memleket bizim” diyenler buluşuyor
Nazım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM), “Bu memleket bizim” adıyla Nazım Hikmet’in 55. ölüm yıl dönümünde bir etkinlik gerçekleştirecek…
Nazım Hikmet Kültür Merkezi (NHKM), “Bu memleket bizim” adıyla Nazım Hikmet’in 55. ölüm yıl dönümünde bir etkinlik gerçekleştirecek.
3 Haziran Pazar günü saat 19.00’da başlayacak olan etkinlikte; Nihat Behram, Levent Üzümcü, Emin İgüs, Orhan Aydın, Metin Coşkun gibi birçok aydın, sanatçı ve müzisyen de yer alacak.
Etkinlik için, NHKM bir açıklama yaparak, vatandaşları etkinliğe çağırdı.
NHKM tarafından yapılan açıklamada, “Nâzım Hikmet ile aynı tarafta olmanın, aynı nehirde akmanın ne demek olduğunu bir kez daha hatırlamak, müthiş bir bahtiyarlıkla bu düzeni değiştireceğimize dair umudumuzu paylaşmak için bu davet bizim” diye belirtildi.

Sabahattin Ali gözyaşlarıyla…
İzmir Büyükşehir Belediyesi, usta şair ve yazar Sabahattin Ali’yi ölümünün 70. yılında özel bir programla andı.
İzmir Büyükşehir Belediyesi, usta şair ve yazar Sabahattin Ali’yi ölümünün 70. yılında özel bir programla andı. Gazeteci Nebil Özgentürk’ün yönettiği “Kayıp Kemiklerin İzinde” isimli belgeselin gösterildiği gecede, hem İzmirliler hem de Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali gözyaşlarını tutamadı.
Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’ndeki anma etkinliği, “Kayıp Kemiklerin İzinde” belgeselinin gösterimiyle başladı. Program kapsamında Ali-Aysun Kocatepe çifti, Sabahattin Ali’nin şarkılarını seslendirdi. 1948 yılında faili meçhul bir cinayete kurban giden Sabahattin Ali’nin kaybını, Filiz Ali’nin babasını arayış öyküsünü anlatan belgesel salondaki izleyicilere duygu dolu anlar yaşattı. Belgesel boyunca Filiz Ali’nin hüzünlü yolculuğuna eşlik eden İzmirliler, gözyaşlarını tutamadı.
Anma programına katılan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Sabahattin Ali’nin bugün hâlâ eserleriyle yaşadığını belirterek, “Zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Bu coğrafya, yazarları, şairleri, sanatçıları, 68 ve 78 kuşağı ile yani gelecekleri ile barışamayan yöneticilerin ıstırabını çekiyor. Bize ve gelecek kuşaklara düşen görev ülkeyi yönetenlerle, ülkeyi ileriye götürecek insanların barışmasını, onların korunmasını, kollanmasını sağlamak için mücadele etmektir” diye konuştu. (Cumhuriyet)

Şair Osman Bozkurt’a Romanya’dan ödül
“Şoapta Viselor – Düşlerin Esintisi” adıyla Editura Betta tarafından yayımlanan 146 sayfalık kitapta 38 şiir yer alıyor. Kitabın sunusunda Romanya Yazarlar Birliğinden Emil Lungeanu’nun Osman Bozkurt’un şiiri üzerine kaleme aldığı “Çılgınlığa Karşı Manifesto” başlıklı bir sunu yazısı da bulunuyor.
Çevirileri Nermin Yusuf ve Nevzat Yusuf Sarıgöl tarafından yapılan kitap “Olt Nehrinin Gökleri” ödülüne değer görüldü.
“Şoapta Viselor – Düşlerin Esintisi” için dört şehirde gerçekleştirilen etkinliklerde Romanyalı eleştirmen ve yazarlardan; Nevzat Yusuf Sarıgöl, Marian Ilie, Eliza Roha, Emil Lungeanu, Ion Barbu Mona Valceanu, eleştirmen Aureliu Goci ve yazar Nelu Barbu, Romen Yazarlar Kurulu Cluj Subesi baskani Irina Petraş ve yardımcısı Doina Cetea ile yazar Hanna Bota, Ion Cristofor ve Ioan-Pavel Azap tarafından değerlendirme konuşmaları yapıldı.
Osman Bozkurt’un değer görüldüğü “Olt Nehrinin Gökleri” ödülü, başında Akademisiyen Mihai Cimpoi’nın bulunduğu 10 dolayında yazar ve eleştirmenden oluşan bir jüri tarafından başarılı görülen yazarlara veriliyor. Bu yıl sekizinci kez verilen ödülün şiir dalına değer görülen Osman Bozkurt, Türkiye’den bu ödüle sahip ilk isim oldu. (Birgün)

‘Orhan Kemal’in insan sevgisi ve umudu sizinle olsun’
Orhan Kemal ölümünün 48. yılında Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi’nde gerçekleştirilen bir tören ile anıldı. Törende, bu yıl 47. Orhan Kemal Roman Armağanı’na “Kul” adlı romanıyla değer görülen Seray Şahiner’e de ödülü verildi. Törene, edebiyat dünyasından pek çok isim ve öğrenciler katıldı.
Sevgi Devrik’in sunduğu törende Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi Müdür Yardımcısı Sibel Bahar’in hoş geldiniz konuşması sonrası Işık Öğütçü söz aldı.
Işık Öğütçü yaptığı konuşmada ödüle katkı veren seçici kurul üyelerine, Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi çalışanlarına ve kendilerini yalnız bırakmayan dostlarına teşekkür etti.
Öğütçü, Orhan Kemal’in ölümünün 48. yılında hayatımıza çok şey katmaya devam ettiğini belirterek, “Yaşamı anlamlı kılıp önemli dersler veren, bizi anlattığı kişi ve dönemlere zahmetsizce alıp götüren, çok önemli hayat derslerini ustaca topluma ileten üstadı sonsuz sevgi ve saygıyla anıyorum. Orhan Kemal’in insan sevgisi ve umudu sizinle olsun,” dedi. (Birgün)

Türkler en çok yazın kitap okuyor
Ocak-Mayıs 2018 döneminde Türkiye’nin online kitap alışverişinde, Türklerin en çok yazın kitap okuduğu ve romanları tercih ettiği tespit edildi. Kitap alışverişlerinin yaş dağılımları incelendiğinde ise kadınlarda 30-39, erkeklerde ise 32-41 yaş aralığı en çok kitap alan yaşlar olarak dikkat çekti.
Hepsiburada’nın Trend Raporu’na göre Ocak-Mayıs 2018 döneminde online kitap alışverişinde, Türkler en çok yazın kitap okuduğu ve romanları tercih ettiği ortaya kondu. Kitap alışverişlerinin yaş dağılımları incelendiğinde ise kadınlarda 30-39, erkeklerde ise 32-41 yaş aralığı en çok kitap alan yaşlar olarak dikkat çekti.

Bize Gelenler
1.Güney Rüzgarı/Aktüel Dergi/ Sayı 217/ Mayıs 2018
2.Pattika/ 2 Aylık Edebiyat Dergisi/Sayı 101/ Mayıs -Haziran 2018
3.Sincan İstasyonu/ İki Aylık Edebiyat Dergisi/Sayı 95/ Mayıs- Haziran 2018
4.Çini Kitap/2 Aylık Edebiyat Kültü Dergisi/Sayı 48/ Mayıs- Haziran 2018
5.Eliz Edebiyat/ Yerel Süreli Degi/ Sayı 111-112/ Mart Nisan 2018-06-03

Okuma Önerileri
1.Bir Güz Güneşi Gibi/ Feridun Andaç/ dafnekitap
2.Edebiyat ve Yeni Zamanların Kültürü/ Semih Gümüş/ Can yayınları
3.Ya Şiir olmasaydı/ Abdülkadir Budak/ Yazılı Kağıt Yayınları

Hafta Sonu İçin Öneriler
1.Ahlat Ağacı, Nuri Bilge Ceylan’ın sekizinci sinema filmidir.
Cannes Film Festivali’nde dakikalarca ayakta alkışlandı.
Oyuncu Murat Cemcir, Ahlat Ağacı hakkında, ‘En azından genç sinemacı arkadaşları cesaretlendirir, seyirciyi de ülkeye ve geleceğe umutla bakacak insanlar yapar, bizi biraz daha iyileştirir.’ dedi.
Sinan, üniversiteyi bitirmiş ve kasabasına dönmüştür. Oldum olası edebiyatla ilgilenmekte ve yazar olmak istemektedir. Genç adam yazmış olduğu kitabı bastıracak parayı bulmak için tüm enerjisini harcamaya başlar ancak babasının geçmişten kalan borçları başına dert olacaktır. Ancak babasının köpeğini satarak kitabını bastırır.
Son yıllarda izlediğim en etkileyici filmlerden. Mutlaka izleyin. ((Palladiium AVM’de)
2.6 Haziran Çarşamba günü saat 17.00’de, TYS’nin Nazım, Ahmet Arif ve Orhan Kemal anması Limonlu Kafe’de. İzlenmeye değer.

Bir Portre
Ahmed Arif’in ölüm yıl dönümü… İşte, usta şairin hayatı…
Ünlü şair ve gazeteci Ahmed Arif’in bugün (2 Haziran) ölüm yıldönümü… Peki, şiirleriyle Türk edebiyatına damga vuran Ahmed Arif kimdir?
Hayatını edebiyata adayan ve şiirleri dilden dile dolanan usta şair Ahmed Arif’in bugün ölüm yıldönümü… Eserlerinde daha çok politik bir üslup sergileyen Arif’in şiirlerini Ahmet Kaya ve Cem Karaca gibi birçok sanatçı bestelemiştir.
Ahmet Arif Kimdir?
1927’de Diyarbakır’da doğdu, 2 Haziran 1991’de Ankara’da yaşamını yitirdi. Asıl adı Ahmet Önal. Ortaöğrenimini Diyarbakır Lisesi’nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü öğrencisiyken 1950’de Türk Ceza Yasası’nın 141. maddesine aykırı davranmak suçlamasıyla tutuklandı. 1952’de gizli örgüt kurma iddiasıyla yine tutuklandı. 2 yıl hapse hüküm giydi. Cezaevi günleri sona erince Ankara’ya yerleşti. Ankara’daki gazeteler ve dergilerde teknik işlerle uğraşarak yaşamını kazandı. Gazetecilikten emekliye ayrıldı.
İlk şiiri “Millet” dergisinde yayınlandı. Asıl sanatını ve kişiliğini 1948-1954 arasında Yeryüzü, Beraber, Seçilmiş Hikayeler, Yeni Ufuklar, Kaynak dergilerinde yayınlanan şiirleriyle ortaya koydu. Ardından uzun bir suskunluk dönemine girdi.
1968’de tek kitabı olan “Hasretinden Prangalar Eskittim” yayınlanınca, çok büyük bir yankı uyandırdı. Kitap yayınlanmasından sonraki 12 yılda 18 baskı yaptı. Orhan Veli’nin etkisinin sürdüğü bir dönemde şiire başlayan Ahmet Arif, Nâzım Hikmet’in açtığı yolda yürüdü. Ondan aldığı şiirselliği bir Anadolu duyarlılığı ve özlemiyle genişletti. Şiiri çoğunlukla türkülere dayalı görünse de halk kaynaklarının olanaklarını, türkülerin ötesinde aradı.
Günümüz şiirini de büyük ölçüde etkiledi. Şiirinde ritmin büyük yeri vardır. Ama onda ritim sese değil söze dayandığından daha derinlere inerek büyük bir lirizmin kaynağı olur. Doğu Anadolu insan malzemesini bu lirizmin içinde yoğurarak gerçekçi şiirdeki didaktizm tehlikesini aşmayı bildi. Özellikle imge konusunda yaptığı sıçramayla genç şairlere örnek oldu.
Gazete ve dergilerde yayınlanan düzyazılarıyla da 1950 kuşağı olarak anılan şair ve yazarların büyük bölümünde izler bıraktı. Şiirlerinin çoğu bestelendi.
Ankara’da yalnız yaşadığı evinde 2 Haziran 1991 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.

Exit mobile version