Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı
Kültürlerin Kesiştiği Şehir/ Antakya
“Bu çalışma, kültürlerin buluştuğu, kaynaştığı ve bir arada yaşam tecrübesini hayata geçirdiği bir şehrin, Antakya şehrinin on sekizinci yüzyıldaki idari, sosyal ve kültürel yapısına ışık tutuyor. Antakya şehrine ve şehre idari bakımdan bağlı diğer yerleşmelere günümüzden ziyade, içeriden ve on sekizinci yüzyıldan bir bakış açısıyla hazırlanan bu eseri okurken, dönemin havasını teneffüs edecek ve kendinizi o günün yaşam koşullarında hissedeceksiniz. Doç. Dr. Abdulkadir Gül`ün kaleminden çıkan ve dönemin kaynaklarından en geniş şekilde yararlanılarak hazırlanan bu eser, Türkiye`de henüz istenen seviyeye ulaşmamış sosyal tarihçiliğin güzel ve yetkin bir örneğini teşkil etmektedir.”
(Tanıtım Bülteninden)
Konuk Yazar
Edebiyatımızın eleştiri kalbi: Bedrettin Cömert
“Onun katledilmesiyle, Türkçe edebiyat eleştirisi çağına beş kala durdu.” / Ayşegül TÖZEREN
Anlatacağım sadece Bedrettin Cömert’in hikâyesi değildir. Sadece bir sanat tarihçisinin, bir eleştirmenin, bir çevirmenin, bir şair ve akademisyenin hikâyesi de değildir. Anlatacağım biraz da edebiyatımızın eleştiri kalbinden nasıl çapraz ateşte vurulduğunun öyküsüdür. O edebiyatın içinde kendi ifademizi, yansımızı bulmaya çalıştığımıza göre, vurulan aynı zamanda bizdik. Belki bunlardan, “İlerici, devrimci, namuslu, kendi halinde, sessiz, çalımsız, gösterişsiz bir aydındı Cömert… Böyle insana nasıl kıyılır?” diye sormuştu Uğur Mumcu.
Bedrettin Cömert, parasız yatılıydı. Sivas Lisesindeyken yazdığı “İstanbulumsu” adlı şiiri Varlık dergisinde yayımlanmıştı.1960’da liseyi birincilikle bitirmiş ve üniversite öğrenimi için devlet bursu ile İtalya’ya gitmişti. İki yıl, Perugia Yabancı Üniversitesi’nde İtalyanca ve Latince okudu. Ardından, Roma Üniversitesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi. Mezuniyetinin ardından, Türkiye’ye döndü ve Hacettepe Üniversitesi’nde asistan oldu. Aynı yıl, Roma Üniversitesi Felsefe Enstitüsü’nden “Son Elli Yılda Türkiye’de Sanat Eleştirisi” konusundaki tezi ile doktor unvanı aldı. İkinci doktorasınıysa Hacettepe Üniversitesi’nden “Giotto ve San Francesco Geleneği” başlıklı teziyle aldı. 1977’de, Gombrich’in“Sanatın Öyküsü” kitabının çevirisi ile Türk Dil Kurumu tarafından verilen çeviri ödülünü aldı. Aynı yıl “Benedetto Croce’nin Estetiğinde İfade Kavramı ve İfadenin İletim Sorunu” adlı tezi ile doçentlik unvanı aldı.
AKADEMİK BİRİKİMİNİ GÜNCEL EDEBİYATA TAŞIDI
Bedrettin Cömert, akademik alanda elde ettiği birikimi güncel edebiyata da taşıdı. Cömert, Forum başta olmak üzere, Yansıma, Gelecek, Varlık, Soyut, Yeni Ufuklar, Yeni Ortam dergilerinde şiirleriyle, yazılarıyla yer aldı. Yetmişten itibaren şiirden uzaklaşarak, tamamen eleştiriye yöneldi. Gözü pek bir eleştiri anlayışını savunuyordu. Döneminin eleştirmenlerini ve onların eleştiri anlayışını eleştirmekten de çekinmiyordu: “Bir yazıyı bütünlüğü içinde anlama alışkanlığını edinemedik biz daha. Yazarına veya yazıda adı geçen kişilere karşı olan sevgimiz ve tepkimiz; yazıyı daha tümden okumadan, okumuş olsak bile anlamak için gerekli çabayı harcamadan, o yazıyı övmemiz veya yermemiz için yeterli oluyor.”
Bedrettin Cömert, eleştirinin eleştirisine yeni kavramlar kattı, “elden düşme duyguculuk”la, edebiyatta ve sanattaki yanlış devrimcilikle, ada sığınma hastalığıyla ve edebiyatımızdaki kooperatifçilikle ömrünün yettiği kadar mücadele etti. Cömert’in tarif ettiği, “edebiyatımızdaki kooperatifçilik” eleştirimizi içten içe zayıflatan bir virüs gibidir, eleştirmen doğru tanıyı koymuştur. Cömert’e göre, birçok eleştirmen, kitap tellalıdır. Okurla yazar arasında iletişim kanalı olan kitap tanıtıcılığı görevini bile yapamamaktadırlar. Kitap tellalı olan eleştirmenin, Cömert’e göre ana ilkesi, “bugünün yarını var”dır. Yani, kooperatifçidir. Bundan, ideolojik olarak bulaşmazlardır. Böylelikle kazandıkları ün de, para da güme gitmez.
Bedrettin Cömert, edebiyat eleştirisi anlayışında bireysel-bireyci ve toplumsal-toplumcu olma durumunu da sorgular. “Belirli bir kişiliğin ürünü olan her şiir, hangi dünya görüşünü yansıtırsa yansıtsın, üretildiği ortamın ve çağın bir yansımasıdır,” der. Cömert’e göre bireysel olanla toplumsal olan birbirinden ayrılamaz: “Şunu artık kesinlikle ve son kez öğrenmeliyiz: yaşamımızı belirleyen temel öğe sınıf gerçeğidir. Her birey ait olduğu sınıfın maddesel hayat koşullarıyla bağlıdır.” Eleştirmene göre, “bireye yalnızca kendi öznelliğini söyleten toplumsal koşullardır.”
Özdemir İnce, Bedrettin Cömert için “benim umudumdu” diye yazmıştı. Döneminin şairleri, yazarları için umut olan Cömert, aslında alışılmış olanın defterini dürüyordu: “İzlenimci, ayaküstü eleştirinin defteri bizde de dürülüp rafa kaldırıldığı halde, hâlâ izlenimciliğin rahat döşeğinde keyifle keselenen sözüm ona eleştirmenlerin ardı kesilmiyor.”
TÜRKÇE EDEBİYAT ELEŞTİRİSİ ÇAĞINA BEŞ KALA DURDU
Edebiyat eleştirisinde rüzgâr gibi esen Bedrettin Cömert, Hacettepe Üniversitesi’nde de en sevilen akademisyenlerin başında yer alıyordu. “Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanlığı”nı yapıyordu. 1978’de, kendisinin de aralarında olduğu bazı akademisyenlere, “Beytepe’den tabutlar çıkacak” yazılı bir tehdit mektubu gönderildi. Bunun ardından, üniversitede çıkan olayları araştıran komisyonun başkanlığına getirilmişti.
Özdemir İnce, Türkiye’nin en karanlık günlerinden birini şöyle aktarıyordu: “10 Temmuz 1978 günü Türk Dil Kurumu Kurultayında yan yana oturuyorduk. Kurultaydan sonra Kaş’a gidip Benedetto Croce ve Galvano Della Volpe üzerine konuşacaktık. Bir süredir poetika ve edebiyat eleştirisi konularında birlikte çalışıyorduk.
Ertesi gün saat 9 dolaylarında Kurultaya öldürüldüğü haberi geldi.
Sabah saat 08.45’te Ankara, Gaziosmanpaşa, Karagöz Sokak’taki evinden çıkan Bedrettin mavi renkli (ünlü) vosvos arabasına İtalyan eşi Maria ile birlikte binmiş. İçinde üç kişi bulunan bir Simca araba yollarını kesmiş. İki kişi arabadan inmiş. Çapraz ateş sonucu Bedrettin olay yerinde öldü. Eşi ağır yaralandı.”
Ölümünden sonra, edebiyat ve sanat dünyası daha da çoraklaşırken, yakın dostu Hasan Hüseyin, Cömert’in kitaplarının yayımlanmasına ön ayak oldu: “Kalmasın Ellerim Sizlerden Uzak” (şiir), “Giotto’nun Sanatı”, “Croce’nin Estetiği”, “Mitoloji ve İkonografi” ve “Eleştiriye Beş Kala.”
Bedrettin Cömert, keskin eleştirel gözü ve çalışkanlığıyla edebiyat eleştirimizi “kitap tellallığından” da, “kooperatifçilikten” de, piyasaya göbekten bağlı eleştirmenlerden de koparabilecek yetkinlikteydi. Onun katledilmesiyle, Türkçe edebiyat eleştirisi çağına beş kala durdu. Şimdiki eleştirmenlerin görevi, edebiyat eleştirisi anlayışını en azından dört kalaya getirmek değil mi?
Ve “Yarım veya parçacı özgürlük topaldır, kördür; doğru’nun ancak bir yanını gösterir, oranlama olanağını yok eder. Özgürlük tam olmalıdır; her alanda ve herkes için,” diye yazan Bedrettin Cömert’i unutmamak…
Haftanın Şiiri
VALİGÖBEĞİ LİRİĞİ
Aylardan Haziran sıcaaak!
İki taraflı keskin bir bıçak
Salkım saçak sıcak
Sevgilimin nabzını tutar gibi
Atıyor içinde şehrin yüreği
Bekle! Bekle! Gelmiyor
Cansızsela çiçeği
Güneşi bıraktım bir park kanapesine
Tutarsın uzun çarşının yolunu
Sabahattin Yalkın’la karşılaşıyoruz, hoş beş
Züngür ısmarladı üstüne dövme kahve
Gene görüşürüz dedi
İniverdi oteline
İşlik aldım eğnime, ayağıma yemeni
Güle güle giy! Der gibisin
Sana ne alındı bilir misin?
Sarı yazma etirafı pul pul ve safi sırma
Hoşça kal, esenlikle
Ne giysek yakışır, diye
Haftanın Sanat Gündemi
Yeni Akademi kuruldu: Alternatif Nobel Edebiyat Ödülü verilecek
Skandallar sebebiyle bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü veremeyen İsveç Akademisi’ne karşı kurulan Yeni Akademi, Alternatif Edebiyat Ödülü verecek.
Cinsel taciz ve tecavüz skandallarıyla işlemez hale gelen ve bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü vermeyeceğini açıklayan İsveç Akademisi’ne tepki olarak 117 yazar tarafından kurulan ‘Yeni Akademi’, Alternatif Nobel Edebiyat Ödülü verme hazırlığında.
‘Yeni Akademi’, İsveçli tüm yazar ve kütüphane çalışanlarına 2018 yılı Alternatif Nobel Edebiyat Ödülü için adaylarını 8 Temmuz gününe kadar bildirmeleri çağrısı yapmıştı.
Oluşturulan jüri, önerilen yüzlerce aday arasından Nijerya’dan Chimamanda Ngozi Adichie, Kanada’dan Marget Atwood, İsrail’den Amos Oz, Japonya’dan Haruki Murakami, Kenya’dan Ngugi wa Thiongo’nin de aralarında bulunduğu 46 yazar ve edebiyatçının adaylığını uygun buldu.
İsveç Akademisi’nin eski üyelerinden İsveçli Yazar Kerstin Ekman ve Müzisyen ve Yazar Ulf Lundell de Alternatif Edebiyat Ödülü’ne aday olarak gösterilenler arasında.
Ünlü Yazar Kerstin Ekman, İsveç Akademisi’nin “Şeytan Ayetleri”nin yazarı Salman Rüşdi hakkında Humeyni’nin verdiği fetvaya karşı sessiz kalmasını protesto etmek için Akademi’deki sandalyesini boş bırakmıştı.
2016 yılında Ekman’ın tutumunu doğru bulan İsveç Akademisi, olayın üzerinden 27 yıl geçtikten sonra Rüşdi’ye verilen ölüm cezasını kınamıştı.
İSTEYEN HERKES OY KULLANABİLİYOR
İsteyen herkes ‘Yeni Akademi’nin https://www.dennyaakademien.com sayfasına girip 46 adaydan birine 14 Ağustos gününe kadar oy verebilecek. Jüri, en çok oy alan 4 yazardan birine ödülü vermeyi kararlaştıracak.
Jüri, Alternatif Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen yazarı 14 Ekim günü düzenleyeceği bir basın toplantısı ile kamuoyuna açıklayacak. Nobel ödüllerinin dağıtıldığı gün 10 Aralık tarihinde de düzenleyeceği bir törenle ödülü sahibine takdim edecek. Ödülün nerede düzenleneceği, biçimi ve tutarı konusunda ise henüz herhangi bir açıklama yapılmadı.
‘Alternatif Nobel Edebiyat Ödülü’ verilmesi düşüncesi Yunanistan asıllı Gazeteci-Yazar Alexandra Pascalidou tarafından ortaya atılmış ve 117 yazar ve edebiyatçı oluşum içinde yer almıştı.
BASKICI REJİMLERE VE HASIRALTI KÜLTÜRÜNE KARŞI SES YÜKSELTİLMELİ
‘Yeni Akademi’, kuruluşundan hemen sonra yaptığı yazılı açıklamada kuruluş nedeni ve amacını şu ifadelerle kamuoyuna duyurmuştu:
“Yeni Akademi’yi, edebiyatın ve genel olarak kültür dediğimiz şeyin, demokrasi, şeffaflık, empati ve saygıyı öne çıkarıp, önyargıları, kibri, cinsiyetçi davranışları kırması gerektiğini hatırlatmak için kurduk. İnsani denilen değerlerin giderek daha çok sorgulandığı bir çağda, edebiyatın baskıcı rejimlere ve hasıraltı etme külürüne karşı sesini daha gür çıkarması gerektiğine inanıyoruz.”( Murat KUSEYRİ Stockholm)
Şair-Yazar İzzet Yasar hayatını kaybetti.
Bir süredir kanserle mücadele eden yazar ve şair İzzet Yaşar, 67 yaşında hayata gözlerini yumdu. Yaşar’ın cenazesi bugün ikindi namazında Zincirlikuyu Camii’nde kaldırılacak.
24 Mayıs 1951’de İstanbul’da doğan İzzet Yaşar, Galatasaray Lisesi’nden mezun olduktan sonra, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi, ancak öğrenimini tamamlamadı. 1976’dan sonra çeşitli kurumlarad metin yazarlığı yaptı. Dönüşü Olmayan Hikayeler’le 1981 Sabahattin Ali Öykü Ödülü’nü kazandı.
Reşit İmrahor adını da kullanan Yaşar, 1970 yılından itibaren Birikim ve Yeni Dergi’de yayımlanan şiirleriyle tanındı.
Eserleri:
Şiir:
Kanama (1974)/Yeni Kuş Bakışı (1979)/Ölü Kitap (1983/Kuvve’den Fiil’e (1993)
Dil Oyunları (2002)/Asla Yazamayacaksın O Şiiri (2006)/Başka Akıl Peşinde
Hikâye
Dönüşü Olmayan Hikâyeler (1981- Sabahattin Ali Öykü Ödülü)
Özel Sektör İmamı (2003)/Camdan Mezbahalar (tüm hikayeleri)/Esther Kyra (2013)
Deneme
Balta/zar (sinema yazıları)
Çeviri
Bakış ve Ses, Pascal Bonitzer
Kör Alan ve Dekadrajlar, Pascal Bonitzer (gercekgundem.com)
‘500 yıl sonra da olsa Pir Sultan Abdal’ımızı yaşadığımız, nefes aldığımız her gün mutlaka anacağız’
Sivas’ta bu yıl 29’incisi gerçekleştirilen Pir Sultan Abdal Kültür Etkinlikleri’nde Arif Sağ ve Cengiz Özkan gibi isimler konser verdi. Pir Sultan Abdal’ın köyü Yıldızeli ilçesine bağlı Banaz köyünde düzenlenen etkinliklerde konuşan Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı Başkanı Muharrem Yılmaz, “Pir Sultan Abdal’ımızı yaşadığımız, nefes aldığımız her gün mutlaka anacağız. Bizim için çok önemli bir büyüğümüz, ulumuz, onun için önünde saygıyla eğiliyoruz” dedi.
Halk ozanı Pir Sultan Abdal, doğum yeri olan Sivas’ın Yıldızeli ilçesine bağlı Banaz köyünde etkinliklerle anıldı. Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim Vakfı öncülüğünde çeşitli derneklerin katılımı ile Banaz Köyü Topuzlu Baba Şenlik Alanı’nda düzenlenen etkinlikler, 2 Temmuz 1993’te Sivas Olayları’nda yaşamını yitirenler için saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı. Banaz köyü ekibinin semah gösterisinin ardından konuşmalar yapıldı, yerel sanatçılar konser verdi. Anma etkinliklerine kent dışından gelen çok sayıda davetli katıldı.
Evvel Temmuz festivali sona erdi.
Evvel Temmuz Festivali 14 Temmuz’a kadar sürdü. Festivalde paneller düzenlendi
DUVAR – Arap Alevi kültürünün bir parçasını oluşturan geleneksel Evvel Temmuz kutlamaları, bu yıl da Samandağ Evvel Temmuz Festivali kapsamında gerçekleştirildi. Hatay’ın ilçesi Samandağ’daki festival 14 Temmuz’a kadar devam etti.
Festivalde siyasi gelişmeler hakkında panellerin yanı sıra şiir etkinliği de gerçekleştirildi. Festivalde satranç turnuvası, çocuklar için uçurtma şenliği, belgesel film gösterimi ve yerel yemeklerin dağıtıldığı etkinlikler de yapıldı.. Manuş Baba, Mazlum Çimen, Yüksek Sadakat, Grup Kaldırım ve yerel sanatçılar ise festivalin müzisyen konukları oldu.
NEDEN EVVEL TEMMUZ?
Festivalin adını aldığı Evvel Temmuz’un hikayesi ise şöyle: Miladi Takvim’e göre Temmuz ayının 14’ü, Rumi Takvim’e göre ayın 1’i oluyor. “Bir” Arapçada “evvel” diye ifade ediliyor. Bu nedenle 14 Temmuz, Türkiye’de yaşayan Arap Alevilerin inanışlarına göre “Evvel Temmuz” olarak kabul ediliyor. Tarihi 4000 yıl öncesine kadar uzandığı söylenen Evvel Temmuz, çok tanrılı dinler döneminde hasadın yapıldığı ve bir sonraki hasat döneminin bereketli geçmesi için bereket tanrısı Temmuz’a kurbanların adandığı gün. Tek tanrılı dinlere geçişten sonra, bu gelenek Arap Alevi coğrafyasında devam etti.
Türkçenin büyük ustası Refik Halid Karay’ın 53’üncü ölüm yıl dönümü yaklaşıyor. Karay’ın yazdıkları hâlâ eskimedi. Ya ele aldığı sorun hâlâ gündemde, ya dilinin kıvraklığı bugüne de sesleniyor.
18 Temmuz Refik Halid Karay’ın ölüm yıldönümü; Türkçenin büyük ustasını 1965 yılında kaybetmişiz. Edebiyata onca tutkunluğuma ve o zaman 16 yaşımda olmama rağmen bu ölüm haberini hatırlamıyorum. Oysa ‘Bugünün Saraylısı’nı, ‘İki Bin Yılın Sevgilisi’ni okumuş olmalıyım.
İkisi de Çağlayan Yayınları’nın ‘beş renkli kapaklı’ kitapları arasında. 15 günde bir çıkan bu kitaplar gazete-tütün bayilerinde satılırdı. Sanıyorum, yayın piyasasına o yıllarda büyük hareket getirmişti Çağlayan Yayınları. Bugün de kitaplığımda bir dolu Çağlayan yayını duruyor.
‘Bugünün Saraylısı’nı çok sevmiştim. ‘İki Bin Yılın Sevgilisi’ ise tarihe, eski çağlara açılan pitoreskiyle şaşırtıcı gelmişti. Gerçi Refik Halid’in talihsiz siyasal yaşamı konusunda hiçbir şey bilmiyordum. Bilseydim, önyargıya kapılıp, onun eserlerini okumaz mıydım? Şimdiki yaşımda, o günlere, o günlerdeki Selim’e dönüp bakınca, okumazdım gibime geliyor. Bu yanlış yaklaşım dolayısıyla, yeniyetmeliğimde uzak durduğum kim bilir kaç yazar var…
Tam tersine, ‘Dişi Örümcek’i, ‘Sürgün’ü, ‘Bu Bizim Hayatımız’ı art arda okuyacaktım. Hele ‘Sürgün’, Beyrut’taki eski yüzbaşı Hilmi Efendi hüzünlere boğacaktı.
Atatürk’ün özel affıyla ülkeye dönen Refik Halid, ‘çok satar’ çizgisinde, bir yandan da edebi değeri yüksek romanlar yazar. Siyasetten büsbütün uzak durabilmek için, geçimini yalnızca yazarlıkla sağlamaya uğraşmış. Yakup Kadri, ‘Gençlik ve Edebiyat Hatıraları’nda (İletişim Yayınları) olup bitenleri sevgiyle, nesnel bir tutumla anlatır…
1960’ta bu ikinci dönem romanları için, Mustafa Baydar’a şöyle diyor Refik Halid; “Evvelâ ‘Sürgün’, ‘Anahtar’, ‘Bu Bizim Hayatımız’. Her bakımdan bunların kıymeti üzerinde ısrar ederim. Sanat eserim bunlardır.” (‘Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar’, İletişim Yayınları). Bence ‘Kadınlar Tekkesi’ni, ‘Bugünün Saraylısı’nı da ille katmak gerekir.
Oysa, incelemecilerin değerlendirişinde, sözünü açtığım ikinci dönem verimi romanlar ‘piyasa işi’ sayılmıştır. Refik Halid’in hem okur yetiştirmek hem de olgun okuru mutlu kılmak çabası ne yazık ki önemsenmemiş. ‘Kadınlar Tekkesi’ndeki (1956) yepyeni anlatım teknikleri bugüne kadar incelenmemiş; aynı şekilde, üç ciltlik ‘Nilgün’ de (1950-52) edebiyatımızın hemen hemen tek egzotik romanıyken, sadece ‘çok satar’ sanılmış.
Bir de gazeteci, köşe yazarı Refik Halid var. Yazılarından derlemeler sağlığındayken yayımlanmış ama pek çoğu gazetelerde, dergilerde kalmış. Gerçek bir edebiyat koruyucusu, Tuncay Birkan, unutulup gidecek yazıları İnkılâp Kitabevi aracılığıyla edebiyatımıza kazandırdı: İstanbul’dan, İstanbul’un mimarisinden, estetiğinden, kültüründen, sorunlarından başlayarak, güzel sanatlara, anılara, dünkü Anadolu’ya, yemek kültürüne, kadın dünyasına açılan ciltler boyu bir hazine!
Hazineyle gözlerim kamaşa kamaşa saatler geçirdim, geçiriyorum. Şaşırtıcı olan, Karay’ın 1930’larda yazdıklarının bile eskimemiş olması. Ya ele aldığı sorun hâlâ gündemde, ya dilinin kıvraklığı bugüne de sesleniyor ya da tasvirlere, anlatışa çarpılıp kalıyorsunuz. ‘Memleket Yazıları’ genel başlığını taşıyan bu kitaplar her edebiyatsever için kaçırılmayacak fırsat..(Hürriyet Sanat)
Hüseyin FERHAD (1954- )
1954’de Hatay’ın Hassa ilçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu Hassa’da okudu. 1972’de Mersin İlköğretmen Okulu’nu bitirdi. İki yıl Urfa’da sınıf öğretmenliği yaptı. 1979’da Gazi Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümü’nden mezun oldu. Öğrencilik yıllarında bir yandan da tezgâhtarlık, bir günlük gazetenin taşra muhabirliği gibi işlerde çalıştı. Film Radyo Televizyonla Eğitim Merkezi’nde radyo programcılığı yaptı. Oniki yıl Ankara’da radyo program yazarı olarak çalıştı. 1990’da Adana’ya yerleşti, halen bu kentte yaşıyor ve ticaretle uğraşıyor.
İlk şiirleri 1978’de Sanat Emeği’nde yayımlandı. Sonraki yıllarda Sanat Emeği, Somut, Türk Dili, Varlık, Yarın, Yazko Edebiyat, Broy, Adam Sanat, Yeni Biçem, Edebiyat ve Eleştiri, Kitaplık, Geceyazısı, Yasakmeyve, Kaşgar, Akatalpa, İle, Sözcükler gibi dergilerde yayımlanan şiirleri, şiir üzerine yazıları izledi. Kendine has bir şiir dili geliştirdi. Deneme, anlatı ve öykü kitapları da var. Beşir Sevim’in hazırladığı Hüseyin Ferhad Şiirinin Kültür Sözlüğü Mersin Üniversitesi tarafından bitirme tezi olarak kabul edildi (2002). Antalya Kültür Sanat Vakfı’nca ödül alan kitabına ilişkin sempozyum metinleri Hüseyin Ferhad Şiiri (2003) adıyla kitaplaştırıldı. Yom Sanat dergisi “Artık Gelmem Otağınıza” başlıklı bir Hüseyin Ferhad dosyası yayımladı (Mart-Nisan 2004).
Yapıtları:
Deniz Çobanları (1982)
Ve Yürüdük Gecenin Ateşleri İçinden (1984)
Söyle Gölgen de Gitsin (1993)
Hayal Ülkesinin Keşfi (1995)
Hazer İçin Birkaç Sarı Gül (2000)
Sîmurg (2004)
Beni de Ezberine Al (Kendi Seçtikleri, 2007)
Gizli Âyinler (2007, toplu şiirleri Kılıç İpekte Sınanır’ın içinde).
Kılıç İpekte Sınanır – Toplu Şiirler 1982 – 2007
Deneme – anlatı:
Aşka ve Barbarlara Dair (1995)
Cennet Diye Bir Yer (1997; 2002)
Ödülleri:
1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü / ‘Ve Yürüdük Gecenin Ateşleri İçinden’ ile
1994 Yunus Nadi Siir Ödülü / ‘Söyle Gölgen de Gitsin’ ile
2001 Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü / ‘Hazer İçin Birkaç Sarı Gül’ ile