“Asi Nehri ve Amik Ovası”

Türkiye’nin hemen her tarafından ve sayısı giderek artan çevre haberleri geliyor. Yağmalanan ormanlar, dereler üzerine kurulan küçük HES’ler, lağım suyu akan dereler, plastik atıkların çevreye rastgele saçılması, musilaj sorunu vs.………o kadar çok örnek var ki hangisini önemli kabul edip ilk sıraya yazmanız gerektiğine karar veremiyorsunuz. Çıkarları peşinde koşan, varlıklı olmayı ‘var olmak’ sayan kirli bir […]

Türkiye’nin hemen her tarafından ve sayısı giderek artan çevre haberleri geliyor. Yağmalanan ormanlar, dereler üzerine kurulan küçük HES’ler, lağım suyu akan dereler, plastik atıkların çevreye rastgele saçılması, musilaj sorunu vs.………o kadar çok örnek var ki hangisini önemli kabul edip ilk sıraya yazmanız gerektiğine karar veremiyorsunuz. Çıkarları peşinde koşan, varlıklı olmayı ‘var olmak’ sayan kirli bir zihniyet, ülkenin toprağını suyunu denetimsizliği ve beceriksizliği fırsat bilerek tüketiyor.

Yukardaki giriş paragrafından sonra gelişme kısmına ne yazsanız, hangi sorunla başlasanız konu ilerler. Ancak bugün bir kez daha akademik olarak üzerinde bir çok çalışma yaptığım, seminer verdiğim sempozyumlarda anlattığım konu hakkında yazacağım; Asi nehri ve Amik Ovası.

Yaşadığımız coğrafyanın en önemli su kaynağı Asi nehri. Sahip olduğu ve ürettiği ekolojik değer dışında büyük bir medeniyetin oluşmasını kolaylaştırmış. Doğduğu Lübnan dağlarından geçtiği Suriye topraklarına kadar hemen her yere zenginlik sunmuş bir Nehir. Hemen her yıl bu zamanlarda su seviyesinin azalması tarımsal sulama için gerekli suyun kullanımında sorunlar yaratıyor. Demirköprü- Antakya arasında kalan bölgede nehir üzerine kurulan irili ufaklı bentler suyun aşağı havzaya (Antakya- Samandağ arası) iletilecek kısmının azalmasına neden oluyor. Kurulan bentler iki şekilde sorun yaratıyor. Birincisi aşağı havzaya iletilen su azalınca bu bölgedeki nehir ekosistemi ve küçük ölçekli tarımla uğraşan insanlar zarar görüyor. İkincisi ise kurulan bentlerin bir kısmı kış mevsimine yaklaşırken kaldırılmadığı için yağışlarla birlikte debisi artan nehir Ovanın sağlıklı drenajını olumsuz etkiliyor. Zaten orta-ağır bünyeli topraklara sahip Ova, yağan yağmuru toprak içine iletmekte zorlanırken diğer yandan dranajı yetersiz alanlarda taşkınlara neden oluyor. Büyük bölümünde hala yüzey (salma, karık) sulama yöntemlerini kullanan Ova çiftçisi aşırı sulamadan, drenaj yetersizliğinden topraklarını günbegün tuzlandırıyor. Kaderi göl olan bir ovayı kurutarak toprak kazandığımızı düşünsek de görünen o ki kader aynı toprakları tuzlandırarak elimizden alacak. Her ikisinde de hata bizim Böyle giderse daha büyük sorunlar ortaya çıkacağını neredeyse her toplantıda söylüyoruz… yazıyoruz. İklim değişikliğine bağlı yağış azalması Hatay Bölgesinin önemli ölçüde etkileyecek. Bu kaçınılmaz bir gerçek. Hatırlarsanız 2014 yılında bölge önemli bir kuraklık yaşadı. Bir önceki yıla göre (2013) yağış miktarı %46 azaldı. Bu oran Türkiye de diğer havzalarda azalan yağış oranları içerisinde o yıl ilk sıradaydı. sadece 30 yılda yağış azalmasına bağlı olarak dekara 77 ton su kaybettik. Suyu etkin kullanacak her türlü önlemi valilik, belediye, sivil toplum örgütleri, meslek odaları, çiftçi birlikleri ile hep birlikte almalıyız.

Son paragraf çözüm odaklı olsun. Öncelikle suyu en fazla kullanan tarım sektörünün şunu bilmesi lazım. Çok su çok ürün demek değil. Bitkinin ihtiyacından fazla uyguladığınız her litre su toprağınızın tuzlanmasına neden oluyor. Bu nedenle suyu tasarruflu kullanacak sulama sistemlerine yönelmemiz artık keyfi değil bir zorunluluk. En yakınımızdaki Güney Doğu Anadolu projesi sınırlarındaki toprakları düşünün. Vahşi sulamayla sulanan bu topraklarda şimdi en büyük sorun tuzluluk!. Bu sorunu önemsemeliyiz….hemde çok önemsemeliyiz. Tarih suyu yanlış kullanarak topraklarını tuzlandırıp yok olan medeniyetlerle dolu.

Diğer bir öneri belediyelere ilişkin. Belediyelerin kentsel su kullanımında talebe uygun arz yaratma mantığından kurtulması gerekir. Çünkü bu şekilde planlamanın işe yaramadığı artık görülüyor. Kentsel su arzını kuyulardan sağlayan bir belediyenin kurak dönemlerde yapabilecekleri maalesef sınırlı. Su kullanımına yönelik kısa, orta ve uzun vadeli politikalarımızın olması gerekir. Örneğin nüfus parametresi dikkate alınarak aylık, 3 aylık ve 5 aylık dönemlerde yaşanacak kuraklıklar için neler yapılabileceğine ilişkin risk yönetim planları hazırlanmalı. Dağıtım şebekesindeki kayıp kaçak miktarlarını bir an önce azaltmalıyız. Belediyelerin peyzaj alanlarında çim kullanmayı bırakması gerekir. Ankara Büyükşehir Belediyesi artık rekreasyon alanlarında çim kullanmayacaklarını 3 ay önce açıkladı. Darısı başımıza!. Elbette kişisel olarak yapacaklarımızda önemli. Suyu daha az ve ihtiyacımız oranında tüketen davranış biçimlerine yönelmeliyiz. Bunun sade ve en kalıcı yolu toplumun tüm kesimlerini su kullanımı konusunda bilinçlendirmek. Bu seferberlikte en önemli görev ‘suyun başında’ olanlara düşüyor.

Exit mobile version