Bu da mı Roma Değil?
Kültür ve Turizm Bakan eski Yardımcısı-Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, “Bir Yok Oluşun Öyküsü” başlığında kaleme aldığı eski bir yazısında, “Tarihi Roma Köprüsü’nün yıkılması, yakın dönem Türkiye tarihinin en büyük ayıplarından biridir” demişti. Bu ayıptan geriye kalanların son fotoğrafında bu defa başka bir ‘ROMA’ var! Peki,Valisi’nden İl Kültür Müdürü’ne, bu defa konuşur muyuz?
Hatay’ın yakın geçmişinin “insan eliyle işlenmiş” en büyük tarih cinayetinin hikayesi ile başlayalım… Amik Ovası’yla! Ardından da, Asi üzerinde işlenen cinayetin bugününe bakalım! Bakarken de, biriken eski Roma hikayesinin ortaya çıkan son ‘ÇARPICI’ fotoğrafında duralım ve Valisi’nden İl Kültür Müdürü’ne bir kez daha soralım! Ama önce, neler yaşandığını bir kez daha hatırlayalım…
-NE OLDU?-
Amik Ovası, Hatay çöküntü alanının ortasında yer alan, zirai potansiyeli çok yüksek kalın bir alüvyal toprak tabakası ile kaplı, ilin en büyük toprak düzlüğünü oluşturur. Asi Nehri olmak üzere, Karasu ve Afrin Çayı ile beslenen Amik Ovası’nda, yakın zamanlara kadar Amik Gölü adı ile bilinen bir göl vardı. Ancak uzunluğu 16 km., genişliği 10 km olan gölün ve göl çevresindeki bataklıklarla beraber 310 km²’yi bulan arazinin bir bölümünün kurutulması ile beraber mevcut göl kayboldu. Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yürütülen ve 1968 yılında başlayıp 1974 yılında tamamlanmış olan kurutma işlemi sonucunda elde edilen zirai verimi yüksek topraklar ise çiftçilere dağıtılarak tarıma açıldı.
Amik Gölü’nün Asi Nehri aracılığı ile kurutulması projesi çerçevesinde, Asi’nin genişletilmesi ve yatağının taranması çalışmaları sırasında, kentin Roma İmparatorluğu döneminden beri ayakta duran ünlü taş köprüsü (Roma İmparatoru Gaius Aurelius Valerius Diocletianus zamanında yapıldığı tahmin edilir) ise bu projenin uygulanma safhası içinde, 1972 yılında yıkılmış, yerine ise
-FISILDANAN!-
1000 seneden daha yaşlı Roma dönemine ait taş bir köprünün göz göre göre yıkılma kararı ile sonuçlanan proje sonrasını, Kültür ve Turizm Bakan eski Yardımcısı-Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman, “Bir Yok Oluşun Öyküsü” başlığında kaleme aldığı eski bir yazısında bakın nasıl fotoğraflamış:
“Tarihi Roma köprüsünün yıkılmasına, nehir yatağının genişletilmesine ve alınan onca tedbire rağmen, Asi, her kış yine taşıyor ve mevsimlik Amik Gölü yeniden oluşuyor. Ovaya can veren Asi, denize varmadan önceki son istasyonu olan Amik’in kurutulmasının intikamını zapt edilmez taşkınlarıyla ve ovada yaşanan çölleşmeyle alıyor. Asi, kaybettiği ruhunu arıyor.”
Asi Nehri, kaybettiği ruhu bir daha ‘nasıl bulur’ bilinmez, ama geçtiğimiz yaz döneminde ortaya çıkan eski bir Roma fısıltısının devamı ile bugüne başlayalım! Ama başlarken de bir hatırlatmanın altını da özenle çizelim… Çizerken de, bahse konu eski Roma Köprüsü’nün yıkıldığı noktada ortaya çıkan kesme taşlar ve bir Roma Villası’na ait olduğu söylenen bir parçaya dair son 2 senedir yaşanan ‘resmi’ kurumsal sessizliğe bir başka fotoğrafla (buluntu) karşılık verelim!
Burası, Asi Nehri’nin, Sümerler Mahallesi’ndeki Sevgi Parkı yakınlarındaki kuruyan yatağı. Hatay Büyükşehir Belediyesi Yönetimi tarafından, altyapı çalışmalarının denetimi ve kontrolü nedeniyle su seviyesi kontrollü olarak aşağıya çekilen nehrin ortaya çıkardığı son ‘bilinmeyen’ tam da bu adreste ortaya çıktı. Fotoğrafladığımız alanda yer alan bu oldukça büyük boyutlardaki taş yapının üzerinde oldukça dikkat çeken desenler var. Taş parçadaki işçiliğin yaşı, dönemi ya da hikâyesi nedir bilmiyoruz. Ancak önceki örneklerde olduğu gibi bu ‘buluntu’ için de ‘Eski Roma’ ile ilgisi yok denmesini ve mevcut sessizliğin bu son ‘örnekte’ de yaşanmasını bekliyoruz! Ama yine de soralım…
Eski Roma Köprü’sünün olduğu yerde ortaya çıkan ‘sütun başı’ görünümündeki parça ve nehrin aynı yatağı üzerinde, birkaç km uzakta ortaya çıkan bu çok daha büyük ‘üzeri desenli’ taş yapı için artık konuşur ve bir açıklama yapar mıyız, yoksa var olan trajikomik suskunluğumuzda ısrar mı ederiz? Hangisi?
-BAŞBAKANIN SÖZLERİ-
28 Aralık 2014 Pazar günü açılışını gerçekleştirdiği Hatay Arkeoloji Müzesi yeni binasının kurdelesini kesen dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun sözleri mevcut sessizliğin finalini yapsın ve o sözler, bu kentin tarihi ve kültürel emanetlerini yönetenlere gelsin!
“Kazı yapılırken, aslında şehirlerin kültürel mirasları ortaya çıkarılıyor. Hatay’da biraz kazınca, belki 500 yıl, biraz daha kazınca bin yıl, biraz daha kazınca 3 bin – 5 bin yıl öncesine gidiliyor. Bu kent, bilinen 13, bilinmeyen çok daha fazla medeniyetle harmanlanmış bir kent. O mirası değerlendirirken hem onları yeryüzüne çıkaracağız, hem de bugün burada bu güzel eserde olduğu gibi sergileyeceğiz. Kesinlikle bir daha hiçbir şekilde, bu topraklardan tek bir tarihi çakıl taşının dahi başka ülkeye gitmesine izin vermeyeceğiz. Biz, toprağın altındaki tarihi mirasımıza SAHİP
Şimdi söz, önce Hatay Valiliği’nde, ardından da İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nde!
-İLGİLİ KURUMLAR!-
Asi Nehri’nin kuruyan yatağı ile gündeme taşınan başlık içinde gezinenler ‘kurumsal ilgisizlik’ konusunda eleştirilerini biriktirirken, aslında o ilginin Asi’den oldukça uzak noktalarda devam ettiğini de meraklıları için ekleyelim.
Hatay kamuoyu ile paylaşılan son bilgiye göre, Türkiye’nin, Zeytin Dalı Harekatı ile terör örgütü YPG/PKK’dan temizlediği Afrin’in Racu beldesinde bulunan ve Atatürk’ün 1. Dünya Savaşı’nda kullandığı ortaya çıkan karargah, Hatay Valiliği tarafından restore ettirilecek.
Resmi kurumsal ilginin bir diğer örneği ise Kırıkhan’dan geldi! Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde bulunan tarihi mezarlıklarda Kayı Boyu’na ait simgelerin yer aldığı yeni mezar taşlarının ortaya çıkmasının ardından harekete geçen Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Sanat Tarihi Anabilim Dalı uzmanları, bölgede bulunan 54 mezarlıkta çalışma başlatırken, “Bu çalışmalarla, resmi tarihte, yazılı tarihte bulunmayan tarihimizi aydınlatacak somut verileri tespit ediyoruz” mesajı verildi.
Peki, bizler de, ilgili tüm kurumlara ve bu kurumların yetkili isimlerine buradan son bir kez daha soralım mı? Asi Nehri yatağı ile ilgili olarak şu ana kadar ciddi bir tarama gerçekleştirilmemiş olması bir kayıp mı? Yoksa var olan kayıplarımızın kalabalığı içinde ‘bir fazla-bir eksik fark etmez’ hikâyesine kaldığımız yerden devam mı? -Tamer Yazar-