İki lokomotifin kafa kafaya çarpışması sonucu 9 ölü, onlarca yaralı.
Yine sönen ocaklar.
Yine gözyaşları.
Yine olayın sorumlularını arama çabaları.
Yine olaya sebebiyet verenler, hak ettikleri cezaya çarptırılacakları yolundaki açıklamalar.
Ve yine bir süre olayın unutulması, hiçbir şey olmamış gibi tutum ve davranış içine girilmesi.
Geçtiğimiz hafta yaşanan elim tren kazası ( gerçi buna cinayet bile denilebilir) nedeniyle ulusça duyulan elem ve üzüntü.
Mutsuzluk ordusuna yeni katılımların olması ve geçmişte yaşanan diğer kazaların hatırlanması.
İşte son olay bize daha evvel yaşanan ve üzeri küllendirilen diğer olaylarında hatırlanmasına ve acıların yeniden tazelenmesine sebebiyet vermiştir.
Artık sayısı tutulamaz hale geldi.
Onlarca olay, onlarca kaza, yüzlerce can kaybı ve yaralı.
Yaşanan olaylar nedeniyle oluşan mutsuzluk tabloları.
İri iri sözler söylenmesi ve bir kez daha böyle bir elim olayın yaşanmaması için gerekli önlemlerin vakit geçirilmeden alınacağı yolundaki vaatler…
Tüm bu söylemler ve bu vaatler bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçmektedir.
Yıllardan beri aynı sözler duyulur, aynı vaatlerde bulunulur. Oysaki yaşananlar bir gerçeği ortaya koymuştur: Her olayın sonunda birkaç kişinin sorumlu gösterilmesi, tutuklamalar, tutuklamalar sonunda verilen cezalar.
Oysaki bunlar buzdağının görünen yüzleridir. Asıl olan buzdağının kendisi olduğuna göre bunu bulmak ve gereken önlemleri almak zorunludur.
Talimatlar doğrultusunda hareket eden görevlilerin sorumlu tutulması belki yasal olarak kabul edilebilir bir durumdur.
Ama asıl olan bu yaşanan olayın gerçek sorumlularının bulunması ve haklarında gereken yaptırımların yapılmasıdır.
İdari açıdan sorumlu durumda olanlar kimlerdir?
Olayın siyasi sorumluları kimlerdir?
Asıl olan bunların araştırılması ve tespit edildikten sonra haklarında yasal işlemlerin aksatılmadan başlatılmasıdır.
Eğer bu olaylar batı dünyasında meydana gelse idi, yer yerinden oynar, sorumlular bir an bile yerlerinde bırakılmaz, siyasi sorumluların ise siyaset yaşamı sona ererdi.
Ama ne yazık ki; bizde bunların hiçbiri gerçekleşmiyor.
Olaylar yaşanıyor. Kaza üstüne kaza oluyor. Canlar kaybediliyor, dumanı tüten evlerin ocakları sönüyor. Mutluluk şarkılarının söylemediği evlerden ağıtlar yükseliyor. Ama böylesi müessif olayın gerçekleşmesinde gerek denetim, gerek emir ve talimat verme ve gerekse siyasi konularda ihmali olanlar göz ardı ediliyor. Olan birkaç işçiye ya da memura oluyor.
Geçtiğimiz hafta dokuz kişinin yaşamının son bulduğu, onlarca kişinin yaralandığı, onlarca ocağın söndüğü, kahkahaların yükseldiği evlerden ağıt seslerinin geldiği olay nedeniylede, daha önce yaşanan sürecin aynen yaşanmaması, olayın sadece buzdağının görünen yüzeyindeki sorumlularından hesap sorulması yerine, gerçek idari ve siyasi sorumlular bulunmalı ve kendilerine gereken hesap sorulmalıdır.
Diliyoruz ki, bir kez daha gerçek sorumlular ellerini kollarını sallayarak dolaşmaya devam etmezler ve hiç olmazsa bu kez hak ettikleri idari ve siyasi cezaya çarptırılmak suretiyle, yaşananların bir bedeli olacağı kanısının kamuoyunda yerleşmesine neden olunur.
Bunlar yapılmadığı, Liyakate önem verilmediği, sinyalizasyon sisteminin olmadığı bu kaza için “bu sistem olmazsa olmaz değildir ” yolunda açıklamalar yapıldığı, siyasi sorumluluğun düşünülmediği ve gerçek sorumluların hak ettikleri yaptırıma tabi tutulmadıkları bir ortamda, böylesi olayların, böylesi kazaların daha pek çok yaşanabileceği ihtimalini düşündükçe, tüylerimiz diken diken oluyor, ürperiyoruz, üzüntüye gark oluyoruz.
Temenni ediyoruz ki bu kez gereken ders alınır ve gerekenler yapılır…
nabiinal@hotmail.com