Konuya geçen haftadan devam ediyorum.
Atatürk, Müslüman toplumlarının geri kalmışlığını dini, bilim ve akıl ile bağdaştırmamaları ve çalışmamalarına bağlamıştır;
“Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, İslâm’ın asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur”. “Ehl-i İslâm’ın duçar olduğu zulüm ve sefaletin elbette birçok nedenleri vardır.
Alemi İslâm, din gerçekleri çerçevesinde Allah’ın emrini yapmış olsaydı, bu akıbetlere maruz kalmazdı. Allah’ın emri çok çalışmaktır-Atatürk’ün söylev ve demeçleri- II-95, s.69.”.
Bu paralelde şu sözler de Atatürk’e aittir:
“Düşmanlarımız bizi dinin etkisi altında kalmış olmakla suçluyorlar ve duraklamamızı, düşüşümüzü buna bağlıyorlar. Bu yanlıştır. İslâm ve Türk tarihi incelenirse görülür ki, bugün kendimizi din diye bin türlü kayıtlarla kayıtlı zannettiğimiz şeyler, dinimizde yoktur. Bizim dinimiz, akla en uygun ve en tabii bir dindir”.
Atatürk, Hz. Muhammed’in son Peygamber olması nedeniyle, peygamber aracılığı ile vahiy tebliğinin de Kur’an şeklinde son bulduğunu, bunun da artık Allah ile insan arasında dinini öğreneceği tek güvenilir kitabın Kur’an olacağını ve bizlerin de dini kuralları doğrudan Kur’an’dan öğrenme çağımızın başladığını bir konuşmasında şu sözlerle vurgulamıştır;
“Hz. Muhammed öncesinde Allah, kullarının gerekli olgunlaşma noktasına kadar, onlarla içlerinden peygamberler aracılığı ile ilgilenmeyi Allah oluşu gereği saymıştır. Fakat peygamberimiz aracılığıyla en son dinî ve medenî gerçekleri verdikten sonra, artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın anlayış, aydınlanma ve olgunlaşma derecesi sayesinde, her kulun doğrudan doğruya Tanrısal mesajı anlayabilme kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur. Ve bu sebepledir ki, Cenabı peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en mükemmel kitaptır”.
İşte Kur’an’daki Ahzab-40 ve Fatır-32. ayetlere dayandırmış olduğu bu düşüncesine dayanarak Atatürk, Allah ile insan arasına ve menfaat sağlamak üzere bir kişinin girmesi geleneğini kaldırmak üzere Cemaat, Tarikat, Tekke ve Zaviyelerin kaldırılmasını uygun bulmuştur.
Ahzab-40. Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirisinin öz babası değildir. O, Allah’ın elçisidir /resulüdür ve nebi olanların sonuncusudur ve şunu iyice bilin ki Allah, her şeyi de en iyi bilendir.
Fatır-32. Ya Muhammed! Senden sonra da Kur’an’ı, kullarımızdan seçtiğimiz bazı kimselere miras bırakmışızdır. Fakat Kur’an’daki buyruklarımızı bilmelerine rağmen, kimi yanlış yola sapıp kendi nefslerine zulmedecekler, kimi orta yolu tutacak, kimi de Allah’ın izniyle en iyisini yapmada örnek olacaklardır. İşte Allah’ın en büyük lütfü bunlara olacaktır.
Atatürk, vefat ettiği son Ramazan ayı da dahil, her Ramazan ayında Hacı Bayram Veli ve Zincirlikuyu camilerinde Kurtuluş Savaşı şehitleri için Hatim indirtirdi.
Yaşamının son Ramazan ayında ve vefatından önceki 25 Ekim 1938 günü yapmış olduğu şu son açıklama, Atatürk’ün dindarlığının açık bir göstergesi olmuştur.
“Allah’ın son peygamberi Hz. Muhammed’i bütün Müslümanlar örnek almalı ve İslâm’ın hükümlerine uymalıdırlar. İnsanlık ancak bu şekilde kurtulup kalkınabilir”.
Vakıa-27. ayete göre, Dünya sınavından başarı ile mezun olanların Mahşer’de, Dünya’da işlemiş oldukları amellerinin kaydı olan defterlerinin sağ taraflarından verileceği ve toplantı yerinde sağ tarafta olacaklarına değinilmektedir.
Vakıa-27. Mahşer gününde, işledikleri iyilikleri içeren amel defterleri neşe içinde ve kutlanarak sağ taraflarından verilecek olanlara ne mutlu ki bu grup, Mahşerdeki sağ taraf ehlinden olacaklardır.
Yine aynı surenin 90-91 nci ayetlerinde, bu Ruh’ların, Dünya malı olup, Dünya’da kalacak olan vücudu terk etmesi dediğimiz ölüm anında, ölüm işlemi ile görevli Melek’ler tarafından “Selamün Aleyküm – Sana selâm olsun” ifadesi ile karşılanacağı belirtilmiştir.
Vakıa-90. Eğer o can çekişen, yine neşe içinde ve kutlanarak karşılanan ve mahşerin sağ tarafına alınacaklardan ise, 91. Sağ taraf ehlinden olması nedeniyle ona da, “selâmün leke /sana selam olsun” denecektir.
Hulusi Turgut’un “Kılıç Ali’nin Anıları” kitabının 659 ncu sayfasında şu açıklama yer almakta ve Atatürk’ün sağ ehlinden olduğu anlaşılmaktadır:
Atatürk’ün doktoru olan Prof. Dr. Neşet Ömer, Atatürk ağırlaşınca telaşa kapılır ve hemen koşup “Dilinizi çıkarın efendim” diye seslenince Atatürk gülerek “Ve Aleykümselam” diye seslenir ve sakince gözlerini kapatıp ruhunu teslim eder.
Atatürk’ün, hiçbir maddî beklentisi olmaksızın Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurma aşamalarında olan çabalarının temel hedefi, Allah’ın rızası ve insanlara olan sevgisidir. Atatürk’ün Ramazan ayında vefat etmesi de, Allah’ın rızası yönünden anlamlı olsa gerek.
Atatürk’ün bu yönünü bilmeden konuşanları, bu gerçeklerle bilgilenip, günaha girmemeleri dileklerimle.