Cumhuriyete, çoğulcu özgürlükçü demokrasiye, başta laiklik olmak üzere Atatürk ilke ve devrimlerine, çağdaş bir yaşam biçimine, her türlü ayrışmayı, farklılığı ötelemek suretiyle birlik ve beraberlik anlayışı içerisinde ulus üniter devlet yapısı içinde yaşamayı, kul ve ümmet olma yerine vatandaş ve ulus olma bilincine sahip bir yaşam sürmeyi, içte ve dışta barış içinde yaşamayı içtenlikle benimseyenler ve buna gönülden inananlar, Cumhuriyet haftası ile birlikte Pazar günü cumhuriyetin 94. yıl dönümünü coşkuyla kutlayacak ve bu günün önemini unutanlara bir kez daha hatırlatmak suretiyle, yarınlara güven, mutluluk ve huzur ile bakacaklardır.
Cumhuriyetin, o büyük bayramın 94. yıldönümünü idrak ederken, bugünlere nasıl gelindiğini, hangi zor koşullar içerisinde yapılan mücadele sonucu bu mutlu sona erişildiğini bir kez daha anımsamak, bilmeyenlere ise anımsatmak gerekir.
Yurdun her bir köşesi emperyalist devletler tarafından işgal edilmiş, saraya sığınan padişah ise, sadece kendini düşünen biri olarak bireyleri kul, toplumu ümmet sayan bir anlayış doğrultusunda kendini kurtarmaya çalışırken, Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşları, özgürlük için, çağdaşlık için, kulluktan vatandaşlığa, ümmetlikten toplum ve ulus olmak anlayışına geçebilmek için büyük bir uğraş vermekteydiler.
Böylece, bir yandan kurtuluş mücadelesi verilirken, öbür yandan milli iradeyi temsil eden parlamentoyu çalıştırarak onun aldığı kararlar doğrultusunda hareket etmek suretiyle, daha o tarihlerde dünyanın çağdaş geçinen birçok ülkesinde var olmayan özgürlük anlayışını canlı tutmak suretiyle, ülkeyi esenliğe götürmekte başarılı olmuşlar ve “tek adam egemenliğine, tek adam tarafından yönetilmeye dur demişlerdi”.
29 Ekim 1923. Genç Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir daha geri dönülmesi mümkün olmayan bir adımın atıldığı büyük bir gündür.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte genç Türk devleti; özgürlüğü, çağdaşlığı, başta laiklik olmak üzere büyük kurtarıcının belirlediği tüm ilkeleri yaşama geçirmek suretiyle dünyaya örnek teşkil edecek bir tutum ve davranış içerisinde olmuştur.
“Cumhuriyetle birlikte içte huzur ve güven, dışta ise dostluk ve barış rüzgârları esmeye başlamış ve esen bu rüzgârın etkisi ile giderek saygınlığını ve etkinliğini arttıran koca bir Cumhuriyet dünyaya gelmiştir”.
Aradan 94 yıl geçti. Bu süre içerisinde Cumhuriyetin kuruluş felsefesine inananlar, onu korumak ve kollamak için ellerinden geleni yapmaktan geri kalmamışlardır.
Ancak zaman zaman bu ilkelere, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine inanmayanların, devrimleri içlerine sindiremeyenlerin var olduğunu da üzüntü ile görmekte ve izlemekteyiz.
Cumhuriyetin kazanımlarının gizlice ve sessizce içinin boşaltılması için fırsat kollayanların ve ellerine böyle bir imkan geçtiği takdirde bunu yaşama geçireceklerini sananların, sonlarının hüsran olacağını akıllarından çıkarmamaları gerekir.
80 milyon içerisinde öylelerinin sayılarının çok az olması bile yadırganıcı bir durum oluşturmaktadır.
Bu anlayışa sahip olanlar bilmiyorlar ki; varlıklarını karşı çıktıkları Cumhuriyete ve onun temelinde yatan ilkelere borçlular.
Bize bu Cumhuriyeti armağan eden Atatürk ve dava arkadaşları, bugünleri gördükleri ve olabilecek olumsuz tutum ve davranışları tahmin ettikleri için, Cumhuriyeti ve Cumhuriyetle birlikte elde edilen kazanımları koruma görevini Türk ulusuna ve gençliğine emanet etmiştir.
Başta Türk gençliği olmak üzere, ulusça bu tür olumsuzluklara karşı duracak güç ve anlayış, Atatürk’ün deyimi ile “damarlarımızdaki asil kanda” bulunmaktadır.
Cumhuriyetin 94. yıldönümünde bu gerçeği hatırlayarak ve Cumhuriyete sahip çıkmanın hepimizin asli bir görevi olduğunu unutmayarak nice 29 Ekimlere diyoruz…
nabiinal@hotmail.com