Avrupa Birliği’nin yasama organı olarak faaliyet gösteren Avrupa Parlamentosu seçimleri, 6-9 Haziran 2024 tarihlerinde yapıldı.
Avrupa’da, aşırı sağ rüzgârı esti. Aşırı sağ partiler Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Fransa, Hollanda, İtalya, Macaristan, Polonya ve Slovakya’da birinci sıraya; Almanya’da ikinci sıraya yerleşti. Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda hem AB’de hem de NATO’da ağırlıkları olan ülkeler. Özellikle Almanya ve Fransa, AB ve NATO’nun en önemli aktörlerinden.
Fransa’da Le Pen’in aşırı sağ Ulusal Birlik Partisi oyların %31.5’ini aldı. Cumhurbaşkanı Macron’un partisinin oyu %15.2’de kaldı. Le Pen’in oyu Macron’un iki katı. Macron, bu nedenle seçim kararı aldı. Ancak Cumhurbaşkanlığında iki yılı var, istifa etme durumu yok. Belçika’da ise, Başbakan düşük oy aldı ve istifa etti.
Aşırı sağ İtalya Başbakanı Meloni, İtalya’da birinci oldu. Meloni, Fransız aşırı sağ Le Pen ile güç birliği yapmayı önerdi. Almanya’da ise, aşırı sağ AfD partisi ikinci oldu ve kayda değer bir yükseliş sergiledi.
Özetle, AB’de esen aşırı sağ rüzgâr fırtınaya dönüştü.
***
Aşırı sağın başarısı, AB politikalarında değişikliklere yol açacaktır:
-Öncelikle AB’nin sığınmacı ve göç politikası derinden etkilenecektir. Almanya, Fransa, İtalya ve diğer AB ülkeleri, göçmenler konusunda daha sert önlemler alacaklardır.
-AB’de aşırı sağın başarısı, küresel stratejiyi de sarsacaktır. 5 Kasım 2024 ABD Başkanlık seçimi sonuçları bu açıdan AB’yi yakından ilgilendirmekte… Trump’ın olası bir zaferi, AB’yi daha sağ yelpazeye savurur.
-AB’de aşırı sağın yükselişi Rusya-Ukrayna savaşının geleceğini de etkileme potansiyeline sahip… AB ülkeleri, Ukrayna’ya yardım konusunda daha ihtiyatlı ve mesafeli olacaklardır. Trump’ın kazanması durumunda, ABD ve AB Ukrayna’yı barışa zorlayacaklardır. Bir anlamda, Putin’in başarısı demek.
-Çevre ve iklim politikalarında, AB’de daha esnek düzenlemeler; tarım politikalarında, daha ulusalcı yaklaşım söz konusu olacaktır.
-AB’nin temel politikası Almanya ve Fransa’ya göre şekillendiğinden, aşırı sağ rüzgârı Avrupa’nın geleceğini yakından etkiler.
Sonuç olarak Avrupa Parlamentosu’nun seçim sonuçları, Avrupa entegrasyonunu dışlayan, ulus devletleri önceleyen bir rüzgâr estirecektir.
***
AB’de yapılan bu seçimler, elbette Türkiye’yi de yakından ilgilendirir.
-Türkiye’nin AB üyesi olması zaten mümkün değildi. Çünkü, dünyanın en fazla göçmenini barındıran bir ülke, AB ya da NATO üyesi olamaz. Yani, NATO üyesi olmasaydı mevcut konumda Türkiye’nin NATO’ya girişi söz konusu bile olamazdı. Bu seçimlerden sonra, Türkiye’nin AB üyeliği hayalden öte bir düşe dönüştü…
-AB, Türkiye’ye karşı Yunanistan ve GKRY’ye olan desteğini artıracaktır.
-Türk vatandaşlarına AB ülkelerine vize verilmesinde yaşanan sorunlar artacaktır. Türkiye’nin göçmenlere verdiği vatandaşlık kriterlerine Avrupa artık güvenmiyor. Türkiye’de, göçmenler nedeniyle uluslararası suçlu sayısındaki artış da vizeyi olumsuz etkiliyor. Türkiye’den diğer ülkelere iltica talebindeki yükseliş ise, diğer bir engel. Göçmenler nedeniyle ortaya çıkan bu üç gerçek, vize veren Avrupa ülkesini ürkütüyor. En ufak şüphede vizenin reddedilmesine yol açıyor.
Türkiye farkında mı bilinmez ama göçmen sorunu artık sadece göçmen sorunu değil. Bu yüzden, tüm Avrupa ülkeleri insan haklarına aykırı her türlü önlemi alarak göçmenleri Türkiye’de tutmaya çalışıyorlar. Avrupa’da aşırı sağın göçmen karşıtı rüzgârı, Türkiye’de depreme yol açar mı sorusu anlamlı. Ve Türkiye, göçmenleri ülkelerine kısa dönemde göndermezse, Avrupa’daki aşırı sağ rüzgârı, Türkiye’de depreme dönüşür…
***
Sığınmacılarla/göçmenlerle ilgili Türkiye-AB arasında, “Geri Kabul Anlaşması”, dönemin Başbakanı Davutoğlu tarafından 2013’te imzalandı. AB’yi göçmen akınından koruyan ve Türkiye’yi dünyanın en fazla göçmen barındıran ülkesi konumuna getiren bu anlaşmadır. Avrupa’nın güvenliğine önemli katkıda bulunan ama Türkiye’nin sosyal, kültürel, ekonomik, demografik ve güvenlik yapısını olumsuz etkileyen bu anlaşmadır. Ve elbette izlenen stratejik yanlışlıklarla dolu politikadır. Bu anlaşma, hangi ulusal çıkarlar doğrultusunda imzalanmıştır? Türkiye için BEKA sorunu haline gelen bu anlaşmanın neden olduğu göçmen akını konusunda, Davutoğlu’nun topluma bir açıklama yapması gerekmez mi? Çünkü, kısa sürede iptal edilmezse, 10-15 yıl sonra Türkiye Batı tarafından riskli ülke statüsünde kabul edilebilir. Turistlerin bile gelmeye korktuğu, NATO’nun istemediği, vizede İran kriterlerinin uygulandığı bir ülke durumuna gelebilir Türkiye…
21 Haziran 1934’te, Resmî Gazete’de yayımlanan Atatürk’ün iskân/göçmen politikasına bakalım:
-Yabancılar İstedikleri yere yerleşemez, ayrı mahalle kuramaz, işçi ve sanatçı grubu oluşturamaz.
-Yabancıların bir belediyedeki nüfusu %10’u geçemez.
Soros, AB, ABD, PKK terör örgütü, Sevr hayali yaşayanlar ve işbirlikçileri sığınmacıların/göçmenlerin Türkiye’de kalmalarını isterler…
.