Yüce Atatürk'ün sık sık tekrarladığım bir özdeyişidir: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” 10 Kasım 2021 Çarşamba günü, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ebedi başkomutan Mustafa Kemal Atatürk, tüm yurtta ebediyete intikalinin 83'üncü yılında özlemle anıldı. Saat 09.05'te, tüm ülkede yaşam durdu ve tüm yurttaşlar, yediden yetmişe, artan bir sevgi ve özlemle Atalarına saygı duruşunda bulundu. Türkiye'nin her köşesinde, büyük metropoller başta, hayat, Atatürk'ün hayata gözlerini yumduğu 09.05'te sirenlerin çalmasıyla adeta durdu. İşine giden çalışanlar, okuluna giden öğrenciler, üst geçitlerde ve durakta bulunanlar, sokak satıcıları, tarlalarda çalışanlar, şoförler, 2 dakika saygı duruşunda bulundu. Birçok kentte insanlar evlerinde, bazıları iş yerlerinden çıkarak kapı önlerinde saygı duruşuna katılırken öğrenciler de her Ata'larını andı. Kentin ana caddelerinde, sokaklarında da saat 09.05'te trafik dururken, araçlarından inen sürücüler korna çalarak saygı duruşuna eşlik etti. Yüce Atatürk 57 yıl yaşadı lakin sevgisi 83 yıldır artarak devam ediyor. Bu özlem, bu sevgi dünyada başka bir öndere gösterilmiş midir? “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.” Sözü yeniden yaşam buluyor bence. Atatürk; müzik ve edebiyat başta olmak üzere, tüm güzel sanatları ulusal kültürün ayrılmaz bir parçası kabul etmiş ve güzel sanatlara farklı bir ilgi göstermiştir. Bu inançla: “Bir milleti yaşatmak için birtakım temeller lâzımdır ve bilirsiniz ki, bu temellerin en mühimlerinden biri sanattır. Bir millet sanat ve sanatkârdan mahrumsa, tam bir hayata mâlik olamaz.” diyerek; sanata ve sanatkâra verdiği üstün değeri, veciz bir şekilde dile getirmiştir. Her şeyden önce iyi bir okurdu. İş yoğunluğuna ve kısa yaşamına rağmen binlerce kitabı okumuştur. Bir yerden başka bir yere taşınırken kitaplarını da taşıdığı söylenir. “Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.” “Bir ulus sanattan ve sanatçıdan yoksunsa, tam bir hayata sahip olamaz.” sözleri sanki bugün söylenmiş gibidir. Hiçbir zaman da değerini yitirmeyecektir. Atatürk'ün, okul sıralarından itibaren, edebiyatın daha ziyade şiir ve hitabet yönü ile ilgilendiğini söyleyebiliriz. O şiiri, “tıpkı çok sevdiği Nâmık Kemall gibi vatan ve millet yolunda heyecan uyandırıcı bir sanat kabul etmiştir. Çok takdir ettiği Tevfık Fikret gibi şiiri de ilim, fikir ve vicdan hürriyetinin kazanılmasında, korunup geliştirilmesinde başlıca faktörlerden birisi olarak görmüştür.” Hayrettin Kahraman'ın saçmalıklarını bilmeyenimiz yok sanırım. Son olarak, kendisine ait internet sitesinde, 2021'de gelen bir evlilik sorusuna verdiği yanıtta şu ifadeleri kullanmış: "Alevilik babadan oğula geçen bir soy, bir kan bağı değildir. İnsan bugün Alevi, yarın dönüp Sünni veya tersi olabilir. Bu gencin ailesi Alevi olmakla beraber gencin kendisi İslam'a Sünniler gibi inanıyorsa, Amentüyü bizler gibi kabul ediyorsa o makbul bir Müslüman'dır. Eğer bilerek Aleviliğini koruyorsa, Alevilere ait olup İslam ile bağdaşması mümkün olmayan inançları ve uygulamaları muhafaza ediyorsa o genç ile Sünni bir kız evlenemez. Durumunuzu buna göre inceler kararı siz verirsiniz. " Ulu Önder Atatürk, “biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.” Demek ki asıl korkmamız gereken adının önünde unvan bulunan okumuş cahillerdir. Böyle zırvalara elbette yanıt vermeye değmez. Ben, bu ayrıştırıcı söylemi şiddetle kınıyorum. Buna en güzel yanıtı 10 Kasım günü Atalarına sahip çıkan halkımız vermiştir.