Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bakanlık sitesindeyiz ama…

Adresimiz hala eski! “Uluslararası Kültür Turizm ve Medya Kurultayı” kapsamında

Adresimiz hala eski!

“Uluslararası Kültür Turizm ve Medya Kurultayı” kapsamında Hatay’da önemli isimleri ağırlayan kentin önde gelen isimlerine ufak bir hatırlatma yapalım mı? Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ‘www.muze.gov.tr’ adresinde hale eski müze binasındayız! Ankara dahi Hatay’ı kendi içinde güncellememişken, ilk müdahaleyi biz yapsak mı? Taşındığımızı Ankara’ya hatırlatsak!

Turizm stratejileri noktasında müzeleri özel bir başlıkta toplayan ve bu alana ayrı bir önem veren Kültür ve Turizm Bakanlığı, www.muze.gov.tr web sitesi üzerinden, Türkiye’deki Bakanlığa bağlı müzelere ilişkin ayrıntıları meraklıları ile paylaşıyor. Paylaşılan müzelerden biri de Hatay Arkeoloji Müzesi. Ancak Bakanlığın Hatay’daki Müze’ye ilişkin paylaşıma açtığı bilgide müzeye ait adresin ‘şu an artık kullanımda olmayan eski binaya’ ait olması ise şaşırtıyor.
Bakanlığın ‘Hatay Arkeoloji Müzesi’ için verdiği ‘son’ (!) bilgi şöyle:
“Dünyanın ikinci büyük mozaik koleksiyonu… Antakya’da, Cumhuriyet Alanı’nda, Asi Irmağı kenarında ve köprü yakınında bulunan Antakya Mozaik Müzesi; sergilenen mozaiklerin büyüklüğü, sayısı ve kalitesi açısından dünyanın en zengin ikinci mozaik koleksiyonuna sahip olduğu gibi, sikke koleksiyonu bakımından da dünyanın üçüncü büyük müzesidir. Müzede; Hitit, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerinden eserler ve Harbiye, Antakya, Atçana, Seleukeia Pieria ile İskenderun buluntuları sergilenir. Çok detaylı işlenmiş ve eşsiz renklere sahip mozaik koleksiyonu eşsiz niteliktedir.
Hatay’da bilimsel kazı çalışmaları 1932 yılında başladı. O yıllarda Fransız idaresinde bulunan kentte, mimar Michel Ecocherde tarafından hazırlanan bir projeyle, çıkan eserlere göre bir müze hazırlandı. 1939 yılında tamamlanan müzede, üç ayrı bilim heyetinin sürdürdüğü kazılar sonucunda çıkan eserler toplandı. Mozaik müzesi olarak planlanan binanın yapımına 1934 yılında başlandı, Hatay Devleti zamanında tamamlandı. Düzenlemesi uzun sürdüğünden, 23 Temmuz 1948’de, Hatay’ın kurtuluş bayramında ziyarete açıldı. Müzenin genişletilmesi için yapılan ek inşaat da 1974’te tamamlandı.”
-TANITIM!-
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın en büyük bütçeli ve en büyük istihdamına sahip kurumu olarak dikkati çeken, Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü, bir taraftan Bakanlığın ticari operasyonlarını yürütürken, diğer taraftan da kültürel varlığın korunması ve geliştirilmesi, kültür ve turizm altyapı yatırımları ile ülke tanıtımı için kaynak sağlar. Peki, Bakanlık merkezli böylesi önemli bir platformda, Hatay Arkeoloji Müzesi’nin adres tanıtım bilgisinde eski adres ve görselin hala muhafaza ediliyor oluşunu, Hatay’daki ilgili ve yetkili kurumların konuya dair ilgisizliği ile mi açıklamak gerek, yoksa Ankara’nın Hatay’daki değişimi yeterince takip etmemesiyle mi? Belki de, Hatay ve Ankara arasındaki koordinasyonun yeterince güçlü olmamasıyla!
-HANGİSİ GERÇEK?-
Bir taraftan, ulusal medyanın ve Ankara siyasetinin önemli isimlerini Antakya’da buluşturan ve kent turizmi için dinamizm yaratmaya çalışan Hatay, diğer taraftan, sahip olduğu tarihi ve kültürel emanetleri konusunda yaşadığı sıkıntıları ise dünden bugüne ve bugünden yarına taşıma geleneğini ısrarla sürdürüyor. Bu adreslerin en net başlıklarından birini, 1500 yaşından daha eski bir inanç noktası, ‘çöpler’ ve ‘atıklar’ içindeki Saint Simon Manastırı oluşturuyor.
Kalabalık bir katılımcı listesi ile gerçekleşen Uluslararası Kültür Turizm ve Medya Kurultayı’nı tam da bu başlıkta değerlendiren bir turizmcinin tespiti şöyle:
“Herkes ‘kadim’ diyor, ‘eşsiz’ de… Binlerce yıllık toprakların medeniyetlerini ise tek tek sıralayıp, “ne kadar da şanslısınız” diye ekliyor. Herkes memnun, ki en çok da Hatay adına övgüleri alanlar! Tabi her konuşmacının ardından eklenen alkışları da unutmamak lazım. Peki, hangisi gerçek?
Toplantılarda alkışlananlar mı, gerçeğimiz mi? Son haberinizi takip ettim, ki bu kurultay haberini de o anlamda izledim. Bir tarafta yalnızlığa terk ettiğimiz bir tarih var, diğer tarafta herkesin birbirini alkışladığı bir toplantı! Yine soruyorum! Hangisi gerçek? Bin yıldan daha eski bir alanın çöp içinde, bakımsızlık içinde bırakılmışlığı mı, yoksa ‘başarıyla sonlandı’ haberleriyle servis edilecek bir kurultay mı?
Ben bir şeye daha takılıyorum! Aslında takılmakla da kalmıyor, üzülüyorum da… Ara ara Hatay’a gelenleri Vakıflıköy’e götürüyorlar, biliyorsunuz. Güzel, gitsinler tabi ama… Oradaki söylemleri öylesine ‘itici’ geliyor ki! Şöyle ki… Her defasında, yanlarında taşıdıkları misafirlere köyü işaret ederken, -Türkiye’nin tek Ermeni köyü- ifadesine yer veriyorlar. Bunu yapanlar da, resmi kimlikli olanlar! Sizi bilmem, ama bunu söyleyen bir insan, bu toprakların taşımakta zorlandığı gerçeklerden utanır önce! En çok da, göz göze geldikleri Ermenilere, ‘siz teksiniz’ demekten! Çünkü ‘tek’ değil, ‘sonlar’!!! Kalan ‘son’ köy, onlar!!! Bunu söylemekten mi korkuyorlar? Belki de söylerlerse, ‘niye son?’ sorusuna cevap vermekten çekiniyorlar!!! Hangisi?
Anlayacağınız… Gerçeğimiz, o toplantılar değil, ama bu toprakların uzun zamandır kaderine terk edilmiş yalnızlığı, ki ara ara ‘değiştirilen’ ve o haliyle sunulma çabası içine sokulan gerçekleri! O yüzden, ben o alkışlayan kalabalık içinde olmak istemedim. Olamam da… Çünkü yeterince sloganımız var! Alkışlayanımız da!”
Şimdi bu söylenenler ışığında durup düşünelim mi, yoksa alkışlamaya devam mı? -Tamer Yazar-