“BARIŞ” HEP ZAYIF HALKA

İyi Günler sevgili okuyucu. Henüz küçük bir çocukken, ülkemizde ve diğer bazı ülkelerde yaşanan savaş ortamından, terörden, kandan ve ölümlerden çok etkilenirdim. O küçük aklım ile savaşın nasıl da bu kadar egemen olduğuna şaşıp kalır, bir gün tüm dünyayı Barış güvercinlerinin istila edeceğini düşünürdüm. Hatta Barış’ın insanlığın özünden gelen ve beslenen bir özelliği olduğunu, savaş […]

İyi Günler sevgili okuyucu.

Henüz küçük bir çocukken, ülkemizde ve diğer bazı ülkelerde yaşanan savaş ortamından, terörden, kandan ve ölümlerden çok etkilenirdim. O küçük aklım ile savaşın nasıl da bu kadar egemen olduğuna şaşıp kalır, bir gün tüm dünyayı Barış güvercinlerinin istila edeceğini düşünürdüm. Hatta Barış’ın insanlığın özünden gelen ve beslenen bir özelliği olduğunu, savaş mı barış mı diye kime sorsanız büyük bir çoğunluğun “elbette ki Barış” diyeceğini düşünürdüm.

Çocuk aklı işte… hayallerle yaşıyorduk o zamanlar…

Meğer Savaş, Barış’tan çok daha fazla güçlüymüş. Barış beraberinde kapital ülkelerin ölüm sanayisini o denli güçlü besliyor ki, barışın başta turizm, kültür ve sanat olmak üzere insanlara verebileceği ferahlamayı kimsecikler ciddiye almıyormuş.

Kolombiya’da 52 yıllık iç savaşı bitirmeyi ve barış ortamını egemen kılmayı amaçlayan referandum, Savaş isteyenlerin galibiyeti ile sonuçlandı. Barışa %50.24 oranında red oyu verildi. Bogota yönetimi ile Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) arasındaki ateşkes nihai bir barış anlaşmasıyla taçlandırılacaktı. Ardından gerilla siyasete girecek ve silah bırakacaktı. Referandum öncesi kamuoyu araştırmaları, seçmenin üçte ikisinin barış yanlısı olduğunu duyurmuştu. Ne var ki barış yanlısı kitle sandığa gitmedi. Sandığa gitmeyip bu denli önemli bir oylamayı görmezden gelenler, ağırlıklı olarak savaştan ve terörden en az ya da hiç etkilenmeyen bölgelerdeki seçmenlerdi. Buna söylenecek tek bir şey var:” Bana Dokunmayan Yılan Bin Yıl Yaşasın” mantığı…

Barış için ne yapmalı? Barış’ı insanlığın ortak egosu haline nasıl getiririz? Barış, savaştan daha güçlü bir ihtiyaç olur mu?

Bu sorular büyük önem arz ediyor. Barış isteyenler savaşanlar kadar cesur adımlar atmıyor. Sadece adım atmamakla kalmıyor, bir de samimi bir duruş sergilemiyor. Şunu kabul etmemiz gerekiyor ki, “barış” hep zayıf halka kalıyor.

Aslında Kolombiya’da yapılan referandum, insanlığa büyük bir umut ışığı saçabilirdi. Bu şans kaybedildi. Ama yine de belirtmeden geçemeyeceğim. Sabah, tv kanallarında haber bültenlerine bakarken, söz konusu referandum sonucu geniş yer tutmuş ve allandıra ballandıra haber yapılmıştı. Referandumda “evet” çıksaydı bu sonuç aynı şekilde haber yapılacak mıydı? İnsanlığın gözüne, Barış ruhunun bir kez daha kaybettiği iddialı ve geniş haber bültenleriyle duyurulurken, “Barış” kazansaydı ne olacaktı? Ben söyleyeyim: çok küçük bir haber olarak bültenlerde ya yer edecek ya da hiç kullanılmayacaktı. İşin bir acı tarafı da bu.

Düşünsenize, bir dönem önce ülkemizde de barış görüşmeleri yoğunluk kazanmış ve 1980’li yıllarda sosyal yaşamımızda boy gösteren terör gerçeği masaya yatırılmıştı. Silahlar susmuş, barış adına taraflar ciddi görüşmeler yapmış, akil adamlar oluşturulmuş ve ülkeyi dört bir yandan gezerek STK’ların fikrini almıştı. Ne de çok heyecanlanmıştık. Kan ve ölüm bitti bitecek diyorduk ki, orada da barış isteyenler hayal kırıklığı yaşadı.

Ah ki ne ah! Bir kere de barış kazansın…

Ama yine de umudu hep yürekte canlı tutmak lazım. Ölümden beslenen dinamikler, kargaşa ortamından ve terörden nemalanan şirketler ve iktidarlar olduğu sürece Barış ihtiyacı hep canlı kalacak. Bir gün barışın egemen olmasını istiyor isek, taşın altına elimizi savaş isteyenlerden daha baskın koymalıyız.

En büyük hayalim; yedi sütuna bir manşet ile “ Savaş kaybetti!” haberini yapmaktır.

İyi çalışmalar.

Exit mobile version