Başarının İSMİ oldular…

Şiddetin KURBANI da… Eşi, Hataylı Bilim İnsanı Prof. Dr. Uğur Şahin ile beraber koronavirüs aşısına imza atan Bilim İnsanı Özlem Türeci, 2020’nin, tüm dünyaya umut veren kadınları listesinde yer aldı. Kadına Şiddet ise, geride kalan senenin ana gündem maddesi oldu ve Antakya’daki kadınlar, senenin son haftasında seslerini bir kez daha yükseltti. Küresel salgının yorgun düşürdüğü […]

Şiddetin KURBANI da…

Eşi, Hataylı Bilim İnsanı Prof. Dr. Uğur Şahin ile beraber koronavirüs aşısına imza atan Bilim İnsanı Özlem Türeci, 2020’nin, tüm dünyaya umut veren kadınları listesinde yer aldı. Kadına Şiddet ise, geride kalan senenin ana gündem maddesi oldu ve Antakya’daki kadınlar, senenin son haftasında seslerini bir kez daha yükseltti.

Küresel salgının yorgun düşürdüğü dünyanın dört bir yanındaki kadınlar, düşünceleri ve eylemleriyle, değişim ve daha iyi bir gelecek için ilham ve umut verirken, önemli bir dayanışma da sergiledi.
Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de Kovid-19 sürecinde çalışma süreleri arttığı gibi, yoğun çalışma saatlerinin ardından eve döndüklerinde, toplumsal cinsiyet rollerinin yükü de onların omuzuna yüklendi. Sağlık çalışanlarının uğradığı şiddet, kadın sağlık çalışanları için, yaygın cinsiyete dayalı şiddet sebebiyle daha da arttı. Kovid-19, kadın sağlık çalışanlarının güvencesizliğini, zorlu çalışma ortamı ve koşullarını, maruz kaldıkları şiddeti bir kez daha gözler önüne serdi. Ancak, Hatay ve diğer kentlerde aralıksız devam eden pandemiyle mücadelenin ön saflarında yer alan kadın sağlık çalışanlarının direnci, bizi ayakta tutan güçlü sebeplerden biri oldu.
Bu yorgun kalabalığın içinden bir isim, eşi, Hataylı Bilim İnsanı Prof. Dr. Uğur Şahin ile beraber koronavirüs aşısına imza atan Bilim İnsanı Özlem Türeci, Almanya tarafından, bu büyük başarısı nedeniyle “Yılın 100 Kadını” arasında gösterildi.
-ŞİDDET!-
2020, kadına yönelik şiddetin ve yaşanan kadın cinayetlerinin zirve yaptığı yıllardan biri oldu. Aylin Sözer,
Selda Taş, Vesile Dönmez ve Betül Tuğluk, bu şiddetin, 2020’deki son kurbanları oldular.
İstanbul’un Maltepe ilçesinde, İstanbul Aydın Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı Dr. Öğr. Üyesi Aylin Sözer, Kemal Delbe isimli erkek tarafından öldürüldü. Malatya’da yaşayan Selda Taş, eşi Mehmet Taş tarafından, başından tabancayla vurularak öldürüldü. Mehmet Taş’ın, çok sayıda suçtan kaydı bulunduğu ve uyuşturucu bağımlısı olduğu öğrenildi. Gaziantep’in İslahiye ilçesinde, Vesile Dönmez, oğlu Uğur Dönmez tarafından pompalı tüfekle rehin aldı. Polis ekiplerinin, “teslim ol” çağrısına olumsuz yanıt vererek annesi Vesile Dönmez’i başından ateş ederek öldüren Uğur Dönmez, eve giren özel harekat polisleri tarafından gözaltına alındı. İzmir’de ise Betül Tuğluk, oğlu Berk Ay tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
-ANTAKYA!-
Yaşanan şiddetin ardından kadın hakları aktivistleri ve örgütler, kadın cinayetlerinin önüne geçilmesi için İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması gerektiğini söyleyerek birçok ilde meydanlara çıktı. O meydanlardan biri de Antakya’daydı.
Hatay Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu, 31 Aralık Perşembe günü Antakya’nın Ulus Meydanı’nda bir araya geldi ve yaşanan şiddete karşı bir açıklama yaptı. “Artık tahammülümüz kalmadı!” denilen açıklamada, “Bugün, 29 Aralık tarihinde katledilen Aylin Sözer, Selda Taş, Vesile Dönmez, Betül Tuğluk ve katledilen tüm kadınlar için Antakya’dan sesimizi yükselttik. Sesleniyoruz: Bizler katilleri çok iyi tanıyoruz! Kadınlar, haklarını ve hayatlarını sizin insafınıza bırakmayacak, kadınların taşan sabrı ve direnişteki ısrarı uykularınızı kaçıracak!” denildi.
-ORTAK MESAJ-
Hatay ve diğer kentlerde, işlenen kadın cinayetleri sonrasında sosyal medyada da bir araya gelen kadınların çağrısında, İstanbul Sözleşmesi her zamanki gibi bir adım öne çıktı. Verilen mesaj net oldu:
“Birimiz daha öldürüldük. Yakılıyoruz, tecavüze uğruyoruz. Her gün ölüyoruz. Tek tek ölüyoruz. Çiçeklerimiz soluyor; sorumlular asla hesap vermiyor. İstanbul Sözleşmesi için hâlâ somut bir adım atılmıyor. Yaşamak istiyoruz.”
-MECLİS Mİ?-
2020’ye dair eleştirilen noktalardan biri de, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ‘kadın sorunlarının’ yeterince yükseltilmemesi oldu. Hataylı kadın aktivistlerin de dile getirdiği bu son başlığa dair yayınlanan raporun adresinde, EŞİK- Eşitlik İzleme Kadın Grubu var.
EŞİK- Eşitlik İzleme Kadın Grubu’nun Meclis İzleme Raporu’nun üçüncüsüne dair verilen bilgilendirme ise oldukça dikkat çekici…
“Son bir aylık süreçte; 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü, 5 Aralık 1934’te kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmasının 86. Yıldönümü, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü ve toplumun yarısını oluşturan kadınları da yakından ilgilendiren 2021 Bütçesi görüşmeleri, hepsi bir arada TBMM gündemine denk düştü. Böyle olunca, sanırsınız ki, kadınların yaşadığı şiddet, ayrımcılık ve eşitsizlikler enine boyuna konuşulacak, etkin çözüm yolları önerilecek, bütçe bu çözümlere yönelik kalemlerle donatılacak! Öyle olmadı!
‘Kadın’ sözcüğü, tabii ki bu yıldönümleri sayesinde Meclis kürsüsünde çok geçti. Evet, kimi Milletvekili, kadınların sahibi kendileriymiş gibi ‘kadınlarımız’ dedi, milyonuncu kez ‘baş tacı’ ilan etti, çoğu şiddeti kınadı, kimi de kadına şiir yazdı… İlgili Bakanlara çokça soru soruldu, araştırma önergeleri verildi, kadın Milletvekilleri de kadının sesini duyurmak için çabalamaya devam etti. Ancak, Meclis’te demokrasinin özüne aykırı biçimde, herhangi bir sağlıklı tartışma ve değişim yapabilme ortamının yaratılmasına izin verilmedi ve yine aynı iki cümle tekrar edildi: ‘Kabul edenler, etmeyenler… Kabul edilmemiştir!’
Meclis Araştırma talepleri reddedildi, soru önergelerinin çoğu cevaplanmadı. Kadınların yaşadığı şiddete karşı dayanışma günü olan 25 Kasım vesilesiyle, iktidar partisi Milletvekilleriyle muhalefet arasında, kadına yönelik şiddete yaklaşım konusunda polemikler oldu. Kimi iktidar Milletvekilleri, kadına şiddet yerine, kadının içinde şiddet gördüğü, öldürüldüğü aileyi ve önemini anlatmayı tercih etti. Özellikle Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2021 Bütçesi görüşülürken, kadın Milletvekilleri, bütçelerin toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmemesinin eşitsizliği daha da derinleştirdiğini söylediler. Ama bir şey değişmedi. Bütçe, geldiği gibi kabul gördü.
Birçok kadın Milletvekili ve hatta bazı erkek Milletvekilleri, ‘İstanbul Sözleşmesini Uygula’ yazılı maskelerle Meclis’e gelirken, aynı maskeleri takan Milletvekili danışmanları, Meclis yerleşkesinde iki kez durdurularak maskeleri çıkartmaları istendi.
Meclis’te bütün bunlar olurken, dışarıda kadınlar şiddet görmeye, öldürülmeye, işsiz olmaya, yoksul kalmaya devam etti.
-DÖRT KADIN!-
Kadın başlığında şiddetin ve cinayetlerin yaşandığı ülke coğrafyasında, 2020 değerlendirmesi yanı sıra 2021 mesajı paylaşan isimlerden biri de, Hataylı Akademisyen / Hukukçu Neval Oğan Balkız oldu. Buna dair tespitinde, “Bugün, Türkiye ‘de dört kadın öldürüldü! Dört insan daha, tıpkı diğerleri gibi, kadın oldukları için, cinsiyetleri nedeniyle yaşamdan hunharca koparıldı. Selda Taş, Vesile Dönmez, Betül Tuğluk ve Akademisyen Aylin Sözer! Bu kadınlar, ne yazık ki öldürülen son kadınlar da olmayacak!” diyen Balkız, şöyle devam etti:
“Cinsiyet eşitliğine kör ve sağır duran yasalar… Kışkırtılmış ve uyguladığı her şiddet, dinsel söylemlerle kutsanmış bir erkeklik… Bu erkekliğin her hâlini, iyi hâl kabul eden bir yargı… İradesi bastırılmış ve biat etme kapasitesi erdemle özdeşleştirilmiş bir kadınlık… Toplumsal cinsiyet kurgusunu erkek üstünlüğü üzerine kuran bir eğitim sistemi… ‘Kadının yegâne yeri evidir’ , ‘kadın için en yüksek ve tek mertebe anneliktir’ anlayışını, her araçla ve sürekli olarak ‘eğitim, söylem, irşat’ ile topluma dayatan, başta Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer tüm kurum, kuruluşlar aracılığıyla dayatan, sokağı, kamusal alanı kadından temizlemeyi amaçlayan ideolojik, dinsel, politik oluşum… Kadın öldürümlerini ‘bir toplumsal olay değil de, adeta bir adi vaka, münferit bir olay’ olarak aktaran siyasal iletişim dili… Kadın katlini, devletin ideolojik aygıtı olarak onaylayan, sıradanlaştıran, cinayet haberlerini magazinleştiren, suçluyu ya da suçu değil, suç mağduru kadını, kültürel kabuller, dinsel kalıplar ve cinsiyetçi önyargı ile günah kavramı çerçevesinde yargılayan, adeta, öldürümlerin, her türlü şiddetin haklılaştırılabilir olduğu yönünde algı yaratma amaçlı bir habercilik dili ve medya… Kadın öldürülmeleri, kadınların yaşadığı fiziksel, ekonomik, psikolojik, cinsel, duygusal şiddet, uğradıkları ayrımcılık, sistematik, yaygın ve en ağır insan hakları ihlalini oluştururken, bu şiddeti önlemek ve engellemek yerine bu öldürümleri protesto eden, sokaklarda ‘şiddete hayır’ diyen kadınları engelleyen, onları gözaltına alan, ‘yasal meşruiyete bürünmüş şiddetin’ her çeşidini, farklı yoğunlukta uygulayan, bunu bir önleme-bastırma kolluk faaliyeti olarak icra eden anlayış nedeniyle; kadın öldürümleri ve her türlü şiddet sorunsalı; sosyokültürel, politik, sosyo-psikolojik, ekonomik, felsefi, hukuki ve hatta hegemonik bağlamlarıyla, giderek daha da ağırlaşan bir insan hakları sorunu olmaya devam edecek.
Bizler, şiddet doğuran koşulları, bu koşulları sistem unsuru yapan zihniyetle mücadeleye devam edeceğiz. Hukuk öncesi doğal şiddet ortamına dönülmesine izin vermeyeceğiz. Cinsiyetçi tahakkümü kutsayan her tür bağımlılık biçimini reddedeceğiz. Kadınların, kişi hak özneleri olarak, yaşamın her alanında varlıklarını, dokunulmazlıklarını güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’ni savunacağız, koruyacağız.”
Tamer Yazar

Exit mobile version