Basın özgürlüğü, tüm dünyada da her zaman tartışılan, son derece önemli bir konudur. Basın, birçoklarınca, yasama-yürütme-yargı sonrasında dördüncü güç olarak kabul edilir.
Ülkemizin basın özgürlüğü konusundaki sicili, maalesef pek parlak değildir. Bu durum, son yıllarda daha da artmış durumdadır. Basın üzerindeki baskılar, yapılan tasfiyeler, insanları farklı kanallara, özellikle sosyal medya platformlarından gündemi takip etmeye itmiştir. Artık günümüzde insanlar, haberleri Youtube’dan, Twitter’dan takip eder oldular. Sürecin bu noktaya kaymış olmasına rağmen, hala bir Tweet atıp da gözaltına alınan, tutuklanan insanlar olduğu görüyoruz. Tabi ki de gazetecilik kimliği her isteneni yazma hakkı vermez. Gazetecinin soruşturma geçirmesi de doğaldır, olabilir. Fakat insanlar bir haber yaptı diye, bir Tweet attı diye, sabaha karşı bu kişilerin evini basıp yaka paça gözaltı yapılması, hukukun çiğnenmesidir.
Bunun haricinde, son dönemde gündemde olan ve 24 Haziran’da davaları görülecek olan Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu davasına da bir parantez açmak gereklidir. Zira başlık basın özgürlüğü ise, bu konu görmezden gelinmemelidir.
Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan hakkındaki suçlamalar, dosya içerisindedir. Yargılama yapılır, karar verilir. Dosya içeriğini bilmediğimden, içerik hakkında bir yorum yapmam doğru olmaz. Ama şunu ifade edebilirim ki, bir hukukçu olarak, bu kişilerin tutuklu yargılanması ve sabah karşı evlerinin basılıp gözaltına alınmaları hukuka aykırıdır.
Covid salgını nedeniyle bir infaz düzenlemesi yapıldı. Cezaevleri boşaltıldı. Uygulamada af etkisi doğuran bir düzenleme yürürlüğe girdi. Bunu bir kenara koyalım. Diğer yandan bu gazeteciler, çeşitli sıfatlarla (şüpheli, sanık, müşteki, tanık gibi) ayda birkaç kez adliyeye gidip gelen insanlardır. Yerleşik iş hayatları, aile düzenleri, sabit ikametgahları olan kişilerdir. Sicillerinde delil karartma, değiştirme, gizleme, kaçma gibi olumsuz olarak nitelenebilecek, tutuklanmalarını haklı gösterecek hiçbir delil bulunmamaktadır. Bu hal ve şartta, ayrıca kapsamlı bir infaz düzenlemesi de yapılmışken, bu kişilerin tutuklu yargılanmaları hukuka aykırıdır. Mahkemenin, 24 Haziran’daki duruşmada bu hukuksuzluğu gidereceğine inanıyorum.
Taraflı Yayın, Bağımlı Gazetecilik Sorunsalı…
Yukarıda tüm bu tartışmaların yanında, ülkemizde bir kısım gazeteler ve gazeteciler, maalesef gazetenin sahiplerinden açıkça talimat almaktadır. Gazete manşetlerini, gazetenin gazeteci yöneticileri, tarafsız ve bağımsız bir şekilde belirleyemiyor. Gazetenin sahibi, yani gazeteciye maaşını veren patron, “bugün şu başlığı atın, yarın bu başlığı atın” şeklinde talimatlar veriyor.
Bir taraftan iktidarın bu konudaki hatalı politikaları eleştirilirken, talimatla gazetecilik yapılması da kanaatimce tutarsızlıktır. Bana göre gazetenin, içindeki gazetecilerin tabii bir duruşu olacaktır ve bu duruşa göre de bir yayın politikaları olacaktır. Ama bunu aşan, patron talimatları ile yapılan gazetecilik, kimse kusura bakmasın ama gazetecilik değildir.
Gazetecilik ve basılı yayıncılık ilkelerinin tekrar değerlendirilmesi, ilkesel kararlar alınması ve uygulanması gerektiği görüşündeyim. Bir hukukçu olarak, bu konuda birçok eleştiri de alabilirim. Görüşlerinizle farklı bakış açılarından değerlendirme yapmak isterim.