BENİM ȘEHRİM NEREDE ?

Dayanamıyorum gazetelere bakmaya, haberleri dinlemeye… Yaşam yorgunluğu, Türkiye endişesi, Hatay şehiri’min yok olması… Şehir önemlidir.  Bir şehre ait olmak, doğup yaşadığın yeri benimsemek, içselleştirmek önemlidir.  Çünkü insan doğduğu ve yaşayıp büyüdüğü yerden bakar dünyaya.  Yaşadığı yere benzer. Her biri diğerinden farklı, kendi rengi, kimliği olan şehirlerimiz nerede şimdi?  Kokusu haz veren şehrim nerede? Tüm zamanların aynı zamanda […]

Dayanamıyorum gazetelere bakmaya, haberleri dinlemeye… Yaşam yorgunluğu, Türkiye endişesi, Hatay şehiri’min yok olması…

Şehir önemlidir.  Bir şehre ait olmak, doğup yaşadığın yeri benimsemek, içselleştirmek önemlidir.  Çünkü insan doğduğu ve yaşayıp büyüdüğü yerden bakar dünyaya.  Yaşadığı yere benzer.

Her biri diğerinden farklı, kendi rengi, kimliği olan şehirlerimiz nerede şimdi?  Kokusu haz veren şehrim nerede?

Tüm zamanların aynı zamanda Türkiye’nin en eski yerleşim yerlerinden biri olan; kadim medeniyetlere ev sahipliği yapan Hatay Șehrim nerede ?  Araştırmacıların, elindeki bilgiye göre yörenin iskân tarihinin M.Ö. yüzbinli yıllara rastlayan orta paleolitik döneme kadar uzandığını ifade eden; bunun 2,5 milyon yıl öncesine kadar uzanabileceğini belirtilen o şehirim nerede ? .

 

Asrın felaketiyle tarifsiz acılara gömülen canım şehrim, bana savaşmamayı öğreten Antakya’m, bana sevmeyi öğreten Antakya’m, bana kardeşliği öğreten memleketim sana bir gün bu satırları yazacağımı aklımın ucundan geçmezdi… Bana bütün Anadolu’yu eve sığdırarak öğreten annem! Çocukluk arkadaşlarım, mahallemiz, esnaf komşularımız, sırasıyla önce oynadığımız, sonra köşesinde oturduğumuz, sonra koşup kaçtığımız, sonra köşesinde takıldığımız ve vakti geldiğinde bavulumuzla köşesini dönüp gittiğimiz sokaklarımız, sokaklarımızda yankılanan annelerimizin sesleri… Güzel yurdum, çocukluk, gençlik şehrim seni sevdiklerimle birlikte bir gün, sabahın erken saatlerinde kaybedeceğimi hiç düşünmezdim.

 

Ah Antakya’m. Ah güzel aynam. Ah paramparça aynam. Seni kalbimin en özel köşesine koymuştum, orada sakladım, ben yıllardır gurbet elde büyürken orada sen de büyüdün. O köşede artık hiç kapanmayacak bir yara var ve her parçan sensiz geçen her gün daha derine saplanıyor. Ah defne kokulum. Sokakların ölü izlerinin koktuğunu söylüyor bana. Sana bunu nasıl yakıştırayım ? Ah cennet vatanım, ah on üç medeniyete ayrı ayrı mekân olduğun, dünyalara sığdıramayacak kadar sevdiğim Antakya’m. Bana varlığınla da yokluğunla da öğrettiğin onca değerleri kazdım zihnime. Senin olan her şey zihnimde, aktarmaya devam edeceğim nesilden nesile.

 

Ahmet Hamdi Tanpınar bize Beş Șehir’in konusu için : “Hayatımızda kaybolan şeyirlerin ardından duyulan üzüntü”den bahsediyordu. Beş ayrı dünya, beş ayrı hayat…

 

Hatay özel ve hoşgörü şehri… Bütün dinler, renkler, diller burada yaşıyordu.. Adına methiyeler dizdiğimiz o şehir şimdi enkaz altında.. . 1,5 yıl önce, 6 Şubat’ta 1,5 dakikada yerle bir oldu Hatay, binlerce insanımızı kaybettik, henüz enkaz altında kalan insanlarımız var… Yüzlerce insanımız kayıp oldu… Binlerce insanımız sakat kaldı, evinden, yurdundan ayrı kaldı…

 

Hayatımız duralı 18 ay oldu. Birçoğumuz hâlâ bir felaket küresinin içinde sallanıyoruz. Yaşadığımız bu kürede yıkıntı var, enkazlar var, toz toprak duman var, çadırlar var, yakıcı sıcaklar, susuzsuzluk var, çaresizlik, ölüm, acı var!. Hayatını kaybeden canlarımızın, henüz bulunamayan kayıplarımızın, evsizlerimizin, öksüzlerimizin, yerle bir olan şehirlerimizin ve kaybolan kültürel mirasımızın acısı bir taraftan kalbimizi ince ince oyarken, diğer taraftan her gün – başta ‘rezerv alanı’ olmak üzere – felaketin başka bir boyutuyla travmatize oluyoruz. Topluca nefes alamaz hale geliyoruz. Depremin o ilk günlerinde “bizi duyan yok mu ?” duguları içinde insanlarımız çaresiz. Sorunsuzluk devam ediyor. Herkes küçük hesaplar peşinde. Kimse ne olacağını bilmiyor. Burada atanmışlar kral ! Seçilmişler aciz ! Vatandaş aymazlık içinde. Asrın felaketiyle yıkılmış memleketim beceriksiz liyakatsız ellerden bir kara deliğe sokuldu. Boş kahramanlık havasıyla çıkmazlar anaforuna atıldı. Yazık oluyor, günah oluyor. Seçim öncesi verilmiş sözlerin tümüyle yalan çıkmış olmasının acısına mı, bölgede yaşamak zorunda olan güzelim insanlarımın çektikleri acılara mı daha çok yanmalıyız bilemiyorum.

 

Evet, çok büyük bir acı, dayanmak çok zor, gerçekten sözcüklerin yetersiz kaldığı zamandayız. Ölümlerin, hüzünün ve acının kokusu henüz dağıılmadı, asla dağılmayacak. On binlercemize mezar olmuş bir kentin her hanes’sinden dinleyeceğimiz bir ortak hikayemiz var. Anlatılacak, anlatılacak ve anlatılacak bir acı anlatısı, bir ağıt bu.

 

Biliyorum hepimizin acı gerçekleri oldu, olacak belki de olmalı… Ama bir ömre bu kadar acı fazla dedirtti bizlere… Zaman ve mekan algılarımız yok oldu. Anılar ve gelecek zamanları yendi. Nasıl toplanır bu can kırığı bilir misiniz. Ben bilmiyorum. Antakyalı hemşerilerim de bilmiyor. Bilemiyecek….

 

Canlarım, uzaklardan sizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum…

 

Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasay Üniversitesi Em. Öğt. Üy.

 

Bordeaux, Çarşembe 24 Temmuz 2024

 

Exit mobile version