Ülkemiz ve dünya çok zor zamanlardan geçiyor. Salgın, sokağa çıkmamızı, bir araya gelmemizi, dostlarla kucaklaşmamızı, sanatseverlerle yüz yüze gelecek etkinlik düzenlememizi adeta olanaksız kılıyor.
Günde kaybettiğimiz can sayısı üç yüzlere, vaka sayısı 60 binlere yaklaştı.
İnsanlık, bilimin aydınlığında, sağlık emekçileri başta olmak üzere üreten, yaratan emekçilerin çabasıyla bu belayı da elbette yenecektir. Buna sonuna kadar inanıyorum.
20 yıldır bir kültür derneği olarak çalışmalarını sürdüren derneğimiz bu süreçte de etkinlik ve dayanışmayı sürdürmeye çalıştı. Bu işe gönül vermiş arkadaşlarla, kurallara uyarak, sağlığımızı riske atmadan, seyrek de olsa faaliyetlerimizi sürdürmeye çalıştık, çalışıyoruz.
Bu amaçla, 5 Nisan Pazartesi günü on kadar arkadaşla birlikte şirin mahallemiz Yeşilpınar’da, Şemun Gıda (Kurucusu Sayın Ali Mirioğlu) sahibi Sayın Zehra Mirioğlu hanımefendiyi evinde/işyerinde ziyaret ettik.
Antakya’mızın kendine özgü geleneksel yemeklerinin olağanüstü hijyen ortamda, yapılış ve içeriklerinin hazırlanmasını, saklanmasını büyük bir hayranlıkla izledik.
Bu ferahlatıcı mekan, ülkemizde benzeri bulunmayan, Avrupa Standartları’na uygun, imalatı ile üstün kalitede, oruk, kaytaz böreği, saç oruğu, cevizli kömbe…. üretimi yapan seçkin bir mekan.
Yemek konusu, görünüşte çoğu insana yaşamı sürdürmek için gerekli basit bir konu gibi görünse de, bir Antakyalı için o kadar da basit bir olay değil.
Öncelikle şunu belirteyim: Ülkemizde girişimci olmanın temelinde doğru olanı hızlıca görmek ve değerlendirme yatıyor.
Ülkemizde, kadın girişimci olmak güç ve cesaret ister. Bu yol, zorlu bir yoldur. Ve Zehra Hanım bu zorlukların üstesinden gelmiş ve Yeşilpınar gibi şirin bir mahallemizde bir Türkiye/dünya markası olmayı başarmıştır.
Zehra Hanım, onlarca kızımıza iş olanağı da sağlamış böylelikle. İş ortamı insana huzur veriyor.
Aynı zamanda, Zehra Hanım eşi Ali Mirioğlu ile birlikte, işletmesine, özgün ve yöreye uygun bir ad seçmiş. Şemun Gıda. Adı duyar duymaz dikkatimi çekmişti.
Kuranı_Kerim’de, Yasin suresinde bir olay anlatılır; Hz. İsa, Antakya’ya üç elçi gönderir: Elçilerin adları Yuhannâ, Pavlus ve Şem’ûnü’s-Safâ (Simun Petrus), Üçünün de mezarı Anadolu’muzun ilk camisi olan, Habib Neccar Camisindedir.
Seçtiği adla, Antakya’mızın özgün yemekleri yanında, kentin tarihine de gönderme yapılıyor.
Antakya’da yeme içme çok önemli bir yer tutar ve Sayın Tülin Tümay hocamın deyimi ile, “Antakya’da yaşamak için yenmez, yemek için yaşanır.”
Bu kentin eğitimine, kültürüne, sanatına, sporuna, mutfağına… emek veren herkese bin selam!